logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Tansel Çölaşan (2) [1.B.], B. No: 2014/10279, 14/9/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TANSEL ÇÖLAŞAN BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2014/10279)

 

Karar Tarihi: 14/9/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Tansel ÇÖLAŞAN

Vekili

:

Av. Melek GÜNEBAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; depremde konutların yıkılması üzerine kamu makamlarının kusurlarından dolayı açılan tam yargı davasında idarelerin kusur oranlarının düşük belirlenmesi ve hükmedilen manevi tazminatın yetersiz görülmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının, reddedilen kısım üzerinden nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, davanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1943 doğumlu olup Ankara'da ikamet etmektedir.

A. Bireysel Başvurudan Önceki Gelişmeler

9. Başvurucuya ait Yalova ili Çiftlikköy ilçesi "Aydın 5 Sahil Sitesi A Blok No:18 ve D Blok No: 24" adreslerinde bulunan iki adet taşınmaz, 17/8/1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucu yıkılmıştır.

10. Başvurucu 16/8/2000 tarihinde Yalova Belediye Başkanlığı (Belediye) ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığına (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı) tazminat ödenmesi istemiyle başvurmuştur.

11. Talebin reddi üzerine başvurucu 2005 yılı içinde ancak dosyadan tam olarak anlaşılamayan bir tarihte, Belediye ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı aleyhine Bursa 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 35.000 TL maddi, 15.000 TL manevi tazminat talepli tam yargı davası açmıştır.

12. Mahkemece, zararın meydana gelmesinde davalı idarelerin kusurlarının bulunup bulunmadığının ve varsa kusur oranlarının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Üç akademisyenden oluşan bilirkişi heyeti tarafından Mahkemeye sunulan raporda, yapının inşa edildiği yörenin etkili depremler ürettiği bilinen Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) üzerinde bulunduğu belirtilmiş; yapının inşa edildiği yerde taban kayası ve taban formasyonunun üzerindeki zeminin kalınlığının kontrol edilmediği ifade edilmiş; Belediye tarafından yörenin zemini için makro bölgelendirme çalışmasının yapılmadığına işaret edilmiş; depremden önce afete uğrayabilecek yerlerin tespit ve ilan edilmediği ve bu tür yerlerde kat kısıtlamalarının belirlenmediği vurgulanmış ve sonuç olarak Belediyenin tam kusurlu olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Raporda buna karşın Bayındırlık ve İskan Bakanlığının gereken yönetmelik ve haritaları yaptığının altı çizilerek bir sorumluluğunun bulunmadığı görüşü açıklanmıştır. Raporda ayrıca, yıkılan konutların maliyeti 7.083,39 TL olarak tespit edilmiştir.

13. Mahkeme 28/5/2007 tarihli kararla bilirkişi raporunu esas alarak Belediye aleyhine 7.083,39 TL maddi tazminata hükmetmiş, davanın Bayındırlık ve İskan Bakanlığı aleyhine açılan bölümünü ise Bakanlığın kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Mahkeme ayrıca Belediye aleyhine 4.000 TL manevi tazminata da hükmetmiştir.

14. Mahkeme kararı, Danıştay Altıncı Dairesinin (Daire) 3/3/2008 tarihli ilamıyla bozulmuştur.

15. Bozma kararına uyan Mahkeme tekrar bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi raporunda, ihtilaf konusu yapıların alüvyonlu topraklar üzerine yapılmış olmasının depremin olumsuz etkilerini artırdığı belirtilmiştir. Raporda;

i. Bayındırlık ve İskan Bakanlığının bölgede şiddetli depremlerin olabileceği öngörülmesine rağmen detaylı bir zemin araştırması ve mikro bölgelendirme çalışmalarını yapmaması, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeleri tespit etmemesi, zemin parametrelerine göre inşa edilebilecek yapıların kat adetleri ve diğer özelliklerini belirlememesi, gerçekleşen depremi boyutlandırma açısından yeterli düzenleyici işlemleri çıkarmaması nedeniyle%20,

ii. Belediyenin imar planlarının hazırlanmasında mikro bölgelendirme çalışmalarını yapmaması, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeleri tespit etmemesi, zemin parametrelerine göre inşa edilebilecek yapıların kat adetlerini ve diğer özelliklerini ayrıntılı olarak belirlememesi, Belediye sınırlarındaki yerleri imara açması ve yapı ruhsatı vermesi nedeniyle %50,

iii. Fenni mesulün yapıya ait statik projeleri zemin parametreleri olmadan uygulatması, müteahhitin yerine getirdiği uygulamalarda gerekli denetim ve kontrolleri eksik yapması nedeniyle %15,

iv. Müteahhitin zemin etüdü yapılmadan oluşturulan yapının uygulamasını yapması ve muhtemelen standartlara uygun olmayan malzemelerin kullanılmasına sebep olması nedeniyle %10,

v. Statik proje müellifinin yapının bulunduğu zeminin özellikleri bilinmeden statik hesapları ve deprem hesaplarını yapması nedeniyle %5 oranlarında kusurlu bulundukları saptanmıştır.

16. Mahkeme 8/7/2011 tarihli kararıyla, toplam 7.083,89 TL olan maddi zararın bilirkişi raporundaki kusur oranları doğrultusunda 3.541,94 TL'sinden (%50) Belediyeyi, 1.416,77 TL'sinden (%20) Bayındırlık ve İskan Bakanlığını sorumlu tutarak anılan tutarların idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte söz konusu idareler tarafından başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca Belediye aleyhine 2.000 TL, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı aleyhine ise 800 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme son olarak, reddedilen miktar üzerinden kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) uyarınca hesaplanan 4.550,70 TL nispi vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davalı Belediyeye verilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 6785, 3194 ve 7169 sayılı Kanunlar ile 180 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve bunlara dayanılarak çıkartılan ikincil mevzuatın Belediye ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığına yapıların inşa edileceği yerin seçimi ve inşası ile ilgili sorumluluklar yüklediği belirtilmiş ve somut olayda her iki idarenin de bu sorumluluklarını yerine getirmediği ifade edilmiştir.

17. Temyiz edilen karar, Danıştay 6. Dairesinin 29/1/2013 tarihli ilamıyla yargılama giderleri dışındaki kısım yönünden onanmış; kararın yargılama giderlerine ilişkin hüküm fıkrası, nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin kısmı dâhil bozulmuştur. Kararın gerekçesinde, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

18. Başvurucunun karar düzeltme talebi de Dairenin 21/4/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.

19. Anılan karar 21/5/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 20/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Bireysel Başvurudan Sonraki Gelişmeler

21. Bozma kararına uyan Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonucu davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca reddedilen miktar üzerinden 116,64 TL vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davalı Belediyeye verilmesine karar verilmiştir.

22. Mahkeme kararı, Dairenin 13/6/2016 tarihli kararıyla onanmıştır.

23. Daire kararına karşı başvurucu ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuş olup karar düzeltme istemi henüz karara bağlanmamıştır.

IV. İLGİLİ ULUSLARARASI HUKUK

24. İlgili uluslararası hukuk içinbkz. Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A. Ş., B. No: 2014/8649, 15/2/2017, §§ 22-28.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden

26. Başvurucu, davanın reddedilen kısmı üzerinden davalı Belediye lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmiş olmasından şikâyet etmektedir.

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Vekâlet ücretine ilişkin şikâyetin mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından başvuru bu kapsamda incelenmiştir.

28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

29. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle genel yargı mercilerinde olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).

30. Somut olayda Mahkemenin 8/7/2011 tarihli kararıyla, reddedilen miktar üzerinden kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 4.550,70 TL nispi vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davalı Belediyeye verilmesine hükmedilmiş ise de vekâlet ücretine ilişkin hüküm fıkrasının Dairenin 29/1/2013 tarihli ilamıyla bozulduğu ve davanın bu kısmının başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu görülmüştür. Bu durumda başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargı yollarını tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.

31. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları

32. Başvurucu, hükmedilecek tazminatın idarelerin kusur oranına göre hesaplanmasının doğru olmadığını ve söz konusu idarelerin zarardan müşterek ve müteselsilen sorumlu tutulmaları gerektiğini ileri sürmüştür. Her iki idarenin de ilgili mevzuattan kaynaklanan planlama ve denetim görevlerini gereği gibi yerine getirmemeleri nedeniyle %100 oranında kusurlu bulunduklarını savunan başvurucu, aynı sitede bulunan başka kişiler tarafından açılan davada Belediyenin %100 kusurlu olduğuna hükmedildiğini ve bu kararın Danıştay tarafından onanarak kesinleştiğini belirtmiştir. Başvurucu, hükmedilen manevi tazminatın da düşük olduğundan yakınmıştır.

2. Değerlendirme

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun depremde yıkılan daireleri için hükmedilen tazminata ilişkin şikâyetinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

34. 6216 Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

35. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

36. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucunun iki konutu 1999 yılında meydana gelen depremde yıkılmıştır. Taşınmaz mal varlığının Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiği hususunda tartışma bulunmamaktadır.

37. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet güvencesi, negatif yükümlülüklerin yanında kimi durumlarda devlete pozitif yükümlülükler de yüklemektedir. Mülkiyet hakkının devlete tahmil ettiği pozitif yükümlülükler, devletin koruyucu önlemler almasını gerektirebilmektedir. (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., § 46). Mülkiyet hakkının koruma yükümünün ihlali sebebiyle malikin mal varlığında meydana gelen zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir. Bu bağlamda hak ihlalinin sonuçlarının giderilmesi bakımından ne tür hukuki mekanizmaların öngörüleceği hususu devletin takdirindedir. Bu husus, kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin, tercih edilen idari veya yargısal mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin düzeltilmesi bakımından yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim yetkisi saklıdır. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları giderici bir nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülükler ihlal edilmiş olur (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., § 48).

38. Somut olayda davalı idarelerin ilgili mevzuattan kaynaklanan planlama ve denetim görevlerini gereği gibi yerine getirmedikleri Derece Mahkemelerince saptanmak suretiyle mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülüğün ihlal edildiği tespit edilmiştir. Ayrıca Mahkeme, kamu makamlarının planlama ve denetim görevlerini ihlal etmeleri nedeniyle neden oldukları maddi zararı da bilirkişi marifetiyle 7.083,89 TL olarak belirlemiş ve bu zararın %70'inin (toplam 4.931,71 TL) davalı idareler tarafından başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir. Başvurucunun meydana gelen maddi zararın miktarına yönelik bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucu, davalı idarelerin bu zararın tamamından ve müteselsilen sorumlu olmaları gerektiğini ileri sürmektedir.

39. Birden fazla kişinin ortak kusurunun bulunduğu fiil veya fiiller nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği ve bunun sonucunda zarar oluştuğu durumlarda zararın doğmasında katkısı bulunanların kusur oranlarının belirlenmesi, teknik bir mesele olarak derece mahkemelerinin takdirindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Mahkemenin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda zararın doğmasına sebep olan kişilerin kusur oranlarını belirlemek gibi bir görevi de bulunmamaktadır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 45; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, §§ 86, 87). Anayasa Mahkemesinin görevi, adil giderimin sağlanıp sağlanmadığını incelemekten ibarettir. Somut olayda Mahkeme tarafından bilirkişi raporuna istinaden davalı idarelerden Belediyenin kusur oranı %50, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının kusur oranı ise %20 olarak takdir edilmiş ve Mahkemenin ulaştığı bu kanaat Daire tarafından hukuka aykırı bulunmamıştır. Ayrıca başvurucu, bilirkişi raporuna karşı itirazlarını sunma fırsatı da bulmuştur. Dolayısıyla davalı idarelerin kusur oranlarının bu şekilde belirlenmesinin herhangi bir hak ihlaline yol açtığı saptanmamıştır.

40. Öte yandan koruma yükümlülüğünün ihlali durumunda devlete düşen ödev, zararın tazmin edilmesini temin edecek mekanizmaları oluşturmak olup bunun yöntemini belirlemek kanun koyucunun takdirindedir. Kanun koyucunun, sorumluluğun yaygınlaştırılması amacıyla zarara neden olanlar arasında müteselsil sorumluluk öngörmesi mümkündür. Ancak müteselsil sorumluluk öngörülmesinin anayasal bir zorunluluk olduğu ileri sürülemez. Bu bağlamda zararın zarara neden olanlar arasında kusurları oranında paylaştırılmasının adil giderimin sağlanmasına engel teşkil ettiği söylemez. Bununla birlikte tespit edilen zararın kısmen de olsa karşılanamaması sonucunu doğuran yasal düzenlemeler, idari ya da yargısal uygulamalar pozitif yükümlüklerin ihlaline neden olabilir.

41. Somut olayda, Mahkemece bilirkişi marifetiyle tespit edilen ve başvurucu tarafından itiraz edilmeyen toplam 7.083,89 TL maddi zararın %70'inden kamu otoritelerinin, kalan %30 oranındaki zarardan da fenni mesulün, müteahhidin ve statik proje müellifinin sırasıyla %15, %10ve %5 oranında sorumlu oldukları saptanmış ve kamu otoritelerinin sorumlu olduğu tutarın tazminat olarak faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine hükmedilmiştir. Zararın, kamu otoritelerinin kusurundan değil özel hukuk kişilerinin kusurundan kaynaklanan %30 oranındaki bölümünden davalı idareler sorumlu tutulmamış ve davanın buna ilişkin kısmı reddedilmiş ise de özel kişilerin kusurundan kaynaklanan zararlardan kamu otoritelerine herhangi bir sorumluluk yüklenmemiş olması, devletin Anayasa'nın 35. maddesinden kaynaklanan yükümlülüğünün ihlaline yol açmamaktadır. Ayrıca özel hukuk kişilerinin sorumlu olduğu %30 oranındaki zarar miktarına başvurucunun katlanması gerekmemekte, bu zararın tazmini için adli yargıda dava açma yolu açık bulunmaktadır.

42. Sonuç olarak başvurucunun dairelerinin depremde yıkılması nedeniyle oluşan zararın kamu makamlarının kusurundan kaynaklanan bölümünün bireysel başvuruya konu davada tazmin edildiği görülmektedir. Zararın özel kişilerin kusurundan kaynaklanan bölümüne yönelik ise yeterli bir tazmin mekanizmanın oluşturulduğu anlaşılmaktadır.

43. Öte yandan mülkiyet hakkının devlete yüklediği koruma yükümlülüğünün ihlali sonucunda maddi zararın yanında manevi zarar doğması da mümkündür. Devletin koruma yükümlülüğünün ihlalinden doğan zararları giderim yükümü, manevi zararları da kapsamaktadır. Ancak ihlalin manevi zarar doğurup doğurmadığının tespiti ve doğurmuşsa manevi zararın miktarının tayini kural olarak derece mahkemelerinin takdirindedir. Somut olayda Mahkemece manevi zararın varlığı kabul edilmiş ve Belediye aleyhine 2.000 TL, Bakanlık aleyhine ise 800 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme kararında bariz bir takdir hatası veya açık bir keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin manevi tazminat miktarının belirlenmesi konusunda Mahkemenin takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz.

44. Bu nedenle mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

45. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Şikâyet Yönünden

46. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi kural olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47). Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklarda idari yargı yoluna başvurulmadan önce tüketilmesi kanunen zorunlu olan idari bir usulün öngörüldüğü ve bu usul uyarınca idari başvuru yapıldığı durumlarda makul süre değerlendirmesinin başlangıç tarihinin idari başvurunun yapıldığı tarih olarak kabul edilmesi gerekir (Hasan Aktürk, B. No: 2014/3705, 29/6/2016, § 46)

49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

50. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Buna göre idari eylemden kaynaklanan zararlara ilişkin olarak tam yargı davası açılmadan önce idareye başvurulması zorunludur. Somut olayda zarar 17/8/1999 tarihinde gerçekleşen deprem nedeniyle meydana gelmiştir. Başvurucu 16/8/2000 tarihinde zararın tazmini istemiyle idareye başvurmuştur. Dolayısıyla yargılama süresinin makul olup olmadığının tespiti bakımından dikkate alınması gereken tarihin 16/8/2000 olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda derdest olan yargılamanın yaklaşık 17 yıl sürdüğü görülmektedir. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında başvuru konusu davadaki yaklaşık 17 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varılmaktadır.

51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

53. Başvurucu, ihlalin tespiti ve Derece Mahkemeleri tarafından verilen kararların bozulması ile yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.

54. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

55. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmadığından tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.

56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Tansel Çölaşan (2) [1.B.], B. No: 2014/10279, 14/9/2017, § …)
   
Başvuru Adı TANSEL ÇÖLAŞAN (2)
Başvuru No 2014/10279
Başvuru Tarihi 20/6/2014
Karar Tarihi 14/9/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, depremde konutların yıkılması üzerine kamu makamlarının kusurlarından dolayı açılan tam yargı davasında idarelerin kusur oranlarının düşük belirlenmesi ve hükmedilen manevi tazminatın yetersiz görülmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının, reddedilen kısım üzerinden nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, davanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Tazminat (kamu kurumlarının tarafı olduğu uyuşmazlıklar) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal İhlalin tespiti

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 818 Borçlar Kanunu 41
6098 Türk Borçlar Kanunu 49
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 2
5233 Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun 1
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi