TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TEMEL YEĞİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10398)
|
|
Karar Tarihi: 29/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Temel YEĞİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Emre BARIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yaş tashihine ilişkin yargı kararının yaşlılık
aylığı bağlanması sırasında dikkate alınmayacak olması nedeniyle adil
yargılanma, çalışma ve sosyal güvenlik haklarının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde
başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 28/3/2016 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesine herhangi bir görüş
sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 4/6/1984 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK)
kapsamında bir işe başlamıştır.
8. Başvurucuya velayeten annesi
tarafından açılan dava sonucunda Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 6/5/1987
tarihli ve E.1986/622, K.1987/309 sayılı kararıyla başvurucunun 1969 olan doğum
tarihi 4/2/1967 olarak tashih ettirilmiştir.
9. Başvurucu 16/5/2011 tarihinde, kendisine yaşlılık aylığının
ne zaman bağlanacağını öğrenmek için Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvuruda
bulunmuştur.
10. SGK'nın 2/3/2012 tarihli yazısında
başvurucunun 48 yaşını 4/2/2017 tarihinde dolduracağı ve ayrıca yaşlılık aylığı
bağlanabilmesi için 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik
Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun gereği
son yedi yıllık fiilî hizmet süresi içinde Kuruma tabi çalışma süresinin 1260
gün olması gerekirken başvurucunun Kuruma bağlı çalışma süresinin 286 gün
olduğu belirtilmiştir.
11. Başvurucunun, SGK'nın bu yazısına
binaen açtığı tespit davası Ankara 4. İş Mahkemesinin 30/11/2012 tarihli ve
E.2012/977, K.2012/1873 sayılı kararıyla yaş tashihi davası sigortalı olarak
çalışmaya başlanan tarihten sonra açılmış olması nedeniyle reddedilmiştir.
Kararın gerekçesi şu şekildedir:
"GEREKÇE: Yapılan
inceleme, celp edilen kayıtlar, taraf açıklamaları ile tüm dosya kapsamından,
her ne kadardavacı vekilince müvekkilinin tashih
edilen doğum tarihine göre emeklilik hesabının yapılması ve kurum işleminin
iptali istenilmiş ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.06.2004 gün,
2004/21-316 E. Ve 2004/322 K., 11.05.2005 gün, 2005/10-313 E. Ve 2005/341 K.
Sayılı ilamları ile 506 sayılı yasanın 120, Anayasamızın 138, 1479 sayılı
yasanın 66. maddeleri gözetildiğinde davacının sigortalı olarak çalıştığı
sırada 06.05.1987 tarihinde dava açarak 1969 olan doğum tarihini 04.02.1967
tarihi olarak tashih ettirdiği anlaşıldığındankurumun14.02.1969 tarihini esas
alan işleminin yerinde olduğu kanaat-sonucuna varılmakla açılan davanın
reddine..."
12. Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 21. Hukuk
Dairesinin 18/2/2014 tarihli ve E.2013/2511, K.2014/2589 sayılı kararıyla hüküm
onanmıştır.
13. Söz konusu karar başvurucuya 30/5/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
14. Başvurucu 27/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu’nun 38. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Malûllük, yaşlılık
ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin
başlangıcı; sigortalının, mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı İhtiyarlık
Sigortası Kanununa, mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Malûliyet, İhtiyarlık
ve Ölüm Sigortaları Hakkında Kanuna, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal
Sigortalar Kanununa, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve
Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa, 17/10/1983 tarihli
ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa, bu Kanunla mülga
17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar
Sosyal Sigortalar Kanununa ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun
geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu
Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edilir.
Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri saklıdır.
Bu Kanunun uygulanmasında 18 yaşından önce malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tâbi olanların
sigortalılık süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Bu
tarihten önceki süreler için ödenen malûllük,
yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına
dahil edilir.”
16. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar
Kanunu’nun 60. maddesi şöyledir:
“Yaşlılık aylığından yararlanma esas ve
şartları aşağıda gösterilmiştir:
…
G) Bu maddenin uygulanmasında; 18 yaşından
önce Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına tabi olanların sigortalılık
süresi, 18 yaşını doldurdukları tarihte başlamış kabul edilir. Ancak, bu
tarihten önceki süreler için ödenen Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları
primleri, prim ödeme gün sayılarının hesabına dahil edilir.
…”
17. 506 sayılı mülga Kanun’un geçici 54. maddesi şöyledir:
“01/04/1981 tarihinden önce malullük, yaşlılık
ve ölüm sigortalarına tescil edilmiş olanlar hakkında 60 ıncı
maddenin (G) fıkrası hükmü uygulanmaz.”
18. 5510 sayılı Kanun'un 57. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Malûllük, yaşlılık
ve ölüm sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında,
sigortalıların ve hak sahibi çocuklarının, mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417
sayılı Kanun ve mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Kanun ile 17/7/1964
tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve
2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı ve 8/6/1949
tarihli ve 5434 sayılı kanunlara, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun
geçici 20 nci maddesine tâbi sandıklara veya bu
Kanuna göre ilk defa malûllük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarına tâbi olduğu tarihte, nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum
tarihleri, sigortalının bu Kanuna göre ilk defa çalışmaya başladığı tarihten
sonra doğan çocuklarının ise nüfus kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri
esas alınır.
İş kazası, meslek hastalığı, malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından gelir ve aylık
tahsisleri ile sermaye değerinin hesabında, iş kazasının olduğu veya meslek
hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit edildiği veya sigortalıların bu
Kanuna ve bu Kanunla yürürlükten kaldırılmış kanunlara tâbi olarak ilk defa
çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş düzeltmeleri dikkate alınmaz.”
19. 506 sayılı mülga Kanun'un 120. maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkraları şöyledir:
“Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarına
ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında, sigortalıların ve hak sahibi
çocuklarının, sigortalının yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı
kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus
kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihleri, sigortalının sigortaya tabi olarak
ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonra doğan çocuklarının da nüfus
kütüğüne ilk olarak yazılan doğum tarihleri esas tutulur.
İş kazalarıyla meslek hastalıkları, malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortasından gelir ve aylık tahsisleri ile sermaye değerinin hesabında, iş
kazasının olduğu veya meslek hastalığının hekim raporuyla ilk defa tespit
edildiği veya sigortalıların yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı
kanunlara veya 506 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik kurumlarına tabi
olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten sonraki yaş tashihleri dikkate
alınmaz.”
20. Anayasa Mahkemesinin 506 sayılı mülga Kanun’un 120.
maddesinin üçüncü fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle yapılan bir
itiraz başvurusuna ilişkin 18/1/2005 tarihli ve E.2005/4, K.2005/7 sayılı
kararı şöyledir:
“Devletin, personel politikasını belirlemede büyük önemi olan emeklilik
düzenini, aktüeryal dengeleri gözeterek bilimsel
verilere göre belirlemesi ve buna göre gerekli yasal düzenlemeleri yapması
doğaldır. Devletin bilimsel verilere dayanarak kurduğu bu düzenin korunması
Anayasa'nın 60. maddesinde yer alan sosyal güvenlik hakkının güvenceye alınması
için de zorunlu bir gerekliliktir. Nesnel ve sürekli kurallarla sağlam ve
sağlıklı temellere oturtulmayan bir sosyal güvenlik kuruluşunun, mahkeme
kararları ile alınan yaş düzeltmeleri sonucu ortaya çıkan erken emeklilik gibi
nedenlerle aktüeryal dengesinin bozulması, sosyal
güvenlik sisteminin sürdürülemez bir duruma gelmesine sebep olabilir.
Sosyal
güvenlik kurumlarına tabi olarak çalışılmaya başlanıldığı tarihten sonraki yaş
düzeltmelerinin dikkate alınmayacağını öngören itiraz konusu kuralın, sosyal
güvenlik sisteminin kimi aksaklıklara yol açmadan sürdürülmesi amacına yönelik
olarak düzenlendiği kuşkusuzdur. Burada yargı kararı hukuksal olarak değerini
ve geçerliliğini korumakta, sadece emeklilik yönünden sonuç doğurmamaktadır.
Öte
yandan, yasa önünde eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz
konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik
ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında aynı işleme
bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Yasa
önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına
gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı
hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'da öngörülen eşitlik
ilkesi zedelenmez.
İtiraz
konusu kural, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak çalışanlardan
ilk defa çalışmaya başladıkları tarihten sonra yaş düzeltmesi yaptıranlar
arasında farklılık yaratmadığından eşitlik ilkesine aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa'nın 10., 60. ve 138. maddelerine aykırı
olmadığından istemin reddi gerekir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; Nüfus Müdürlüğünün kusuru nedeniyle devletin
kendisini sorumlu tutmasının evrensel hukuk prensiplerine aykırı olduğunu, yaş
tashihine ilişkin yargı kararının yaşlılık aylığı bağlanması sırasında dikkate
alınmamasının Anayasa'nın 36., 49. ve 60 maddelerinde güvence altına alınan
adil yargılanma, çalışma ve sosyal güvenlik haklarını ihlal ettiğini ileri
sürmüş ve tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16 ). Bu nedenle
başvuru, başvurucunun yaşının tashihine ilişkin kesinleşmiş Mahkeme kararının
uygulanmadığına ilişkin iddiası yönünden ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında
incelenmiştir.
24. Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez."
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
27. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer
alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke
ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
28. Anayasa'nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda
toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme,
haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada
bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir
haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
29. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim
hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı
zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar.
Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın
sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir
anlamı olmayacaktır (Hornsby/ Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997,
§ 40).
30. Yargı kararlarının uygulanması "mahkemeye erişim
hakkı" kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda
mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir. Ayrıca bu kararın etkili
bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde nihai mahkeme kararlarını
taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren
düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde
engellenmesi hâllerinde "mahkemeye erişim hakkı" da anlamını yitirir
(Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28).
31. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine karar
verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda Sözleşme'nin
6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade
etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin bir yargı
kararının veya hükmünün infaz edilmesi, 6. madde anlamında "dava"nın tamamlayıcı unsuru olarak
değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 34).
32. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine
ulaşma hakkının sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil aynı zamanda o
yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de
koruduğunu kabul etmiştir (Apostol/ Gürcistan, B. No: 40765/02, 28/2/2007, §
54).
33. Öte yandan mahkemeye erişme hakkı, niteliği gereği devlet
tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp
sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak,
Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan herhangi bir
hakkın gerçek kapsamını sınırlayan hudutlardan başka örtülü olarak izin verilen
sınırlandırmalara da tabidir. Uygulanacak olan sınırlandırmaların, bireylerin
başvurularını bu hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve ölçüde hakkı kısıtlamaması
gerekir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 38). Ayrıca bir sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan
araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurulmalıdır. Aksi takdirde sınırlama, mahkemeye erişim hakkı ile
bağdaşmaz (Ali Atlı, B. No:
2013/500, 20/3/2014, § 50, benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,
28/5/1985, § 57; Bayar ve Gürbüz/Türkiye,
B. No: 37569/06, 27/11/2012, § 40).
34. Anayasa'nın 36. maddesinde, mahkemeye erişim hakkı açısından
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların da hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın diğer
maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması da
mümkün olabilir (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 39).
35. Bu noktada kesin hüküm niteliğini haiz bir yargı kararının
yerine getirilmesi sonucunda oluşan yeni durumların bazı hukuki konular
yönünden sonuç doğurmamasınınbu yargı kararının
uygulanmadığı anlamına gelmeyeceğinin dikkate alınması gerekir. Zira bir dava
sonunda yargı merciince verilen karardaki hükmün yerine getirilmesiyle birlikte
bu karar icra edilmiş yani uygulanmış olacaktır. Kararın icrasına bağlı
sonuçların bu davayla ilgili olmayan kişiler veya konular yönünden sonuç
doğurmaması, bu kararın uygulanmadığı şeklinde yorumlanamaz (Ali Çakmak ve Şerefnaz
Aygül, B. No: 2013/5961, 1/12/2015, § 51).
36. 5510 sayılı Kanun'un 57. ve 506 sayılı mülga Kanun'un 120.
maddelerinin ikinci ve üçüncü fıkralarında malullük, yaşlılık ve ölüm
sigortalarına ilişkin yaş ile ilgili hükümlerin uygulanmasında sigortalıların
ve hak sahibi çocuklarının bu sigortalara tabi olduğu tarihte nüfus kütüğünde
kayıtlı bulunan doğum tarihlerinin esas alınacağı, sigortalıların ilk defa
çalışmaya başladıkları tarihten sonraki yaş düzeltmelerinin dikkate
alınmayacağı belirtilmiştir. Somut olayda başvurucu 1984 yılında SSK kapsamında
bir işte çalışmaya başlamış, 1987 yılında doğum tarihini tashih ettirmiştir.
SGK ve Mahkeme, anılan hükümler gereğince başvurucunun ilk kez sigortalı olduğu
tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihini esas almış ve sigortalı
çalışmaya başladığı tarihten sonra Mahkeme tarafından verilen yaş tashihi
kararını dikkate almamıştır. Bu kapsamda temel olarak başvurucunun yaşlılık
aylığı bağlanması için gerekli yaş şartını taşımadığı gerekçesiyle emeklilik
talebini reddetmiştir.
37. Başvurucu, yaşının düzeltilmesine ilişkin kesinleşmiş
Mahkeme kararının emeklilik işlemlerinde dikkate alınmamasıyla bu kararların
uygulanamamış olduğunu ileri sürmektedir. Başvurucunun iddiasına konu Mahkeme
kararı, nüfus kütüğündeki kaydın düzeltilmesine ilişkin olup bu davada nüfus
kayıtlarının gerçek duruma uygun hâle getirilmesi amaçlanmaktadır. Somut olay
açısından Mahkemece başvurucunun nüfus kaydındaki doğum tarihinin gerçek
durumuna uygun şekilde düzeltilmesine karar verilmiş, bu kayıt nüfus idaresince
karar doğrultusunda değiştirilmiş ve bu şekilde anılan karar icra edilmiştir.
38. Başvurucunun yaşının düzeltilmesine ilişkin Mahkeme
kararının 5510 sayılı Kanun'un 57. ve 506 sayılı mülga Kanun'un 120.
maddelerinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca emeklilik işlemlerinde sonuç
doğurmaması, kararın uygulanmadığı ya da hukuksal değerini ve geçerliliğini
kaybettiği anlamına gelmez. Emeklilik işlemlerinde SSK'ya tabi olarak
çalışılmaya başlandığı tarihteki nüfus kütüğünde kayıtlı olunan doğum tarihinin
esas alınmasını öngören anılan kuralların, emeklilik düzeninin aktüeryal dengeler gözetilerek bilimsel verilere göre
belirlenmesi ve sosyal güvenlik sisteminin birtakım aksaklıklara yol açmadan
sürdürülmesi amacına yönelik olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. Burada yargı
kararı hukuksal olarak değerini ve geçerliliğini korumakta, sadece emeklilik
yönünden sonuç doğurmamaktadır.
39. Başvuru konusu uyuşmazlıkta uygulama yeri bulan 506 sayılı
mülga Kanun'un 120. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile benzer
düzenlemeler içeren 5510 sayılı Kanun'un 57. maddesinin ikinci ve üçüncü
fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle yapılan itiraz başvuruları
üzerine Anayasa Mahkemesi, anılan hükümlerin Anayasa'ya aykırı olmadığına karar
vermiştir (bkz. § 20; AYM, E.2008/64, K.2008/129, 19/11/2008).
40. Bu değerlendirmeler neticesinde başvurucunun yaşının
düzeltilmesine ilişkin Mahkeme kararı doğrultusunda nüfus idaresinin nüfus kaydını
düzeltmesiyle birlikte anılan kararın icra edilmiş olduğu, bu kararın ilgili
mevzuat hükümleri uyarınca emeklilik işlemlerinde sonuç doğurmamasının kararın
uygulanmadığı ya da hukuksal değerini ve geçerliliğini kaybettiği şeklinde
yorumlanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır (Ali
Çakmak ve Şerefnaz Aygül, § 56).
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.