İKİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan : Engin
YILDIRIM
Üyeler : Celal
Mümtaz AKINCI
Muammer
TOPAL
M.
Emin KUZ
Recai
AKYEL
Raportör : Murat
ŞEN
Başvurucu : Selçuk
YILDIZ
Vekili
: Av. Melek Meltem AYKUT GİRAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlileri
tarafından toplumsal olaylara müdahale edilmesi sırasında atılan gaz fişeğinin
göze isabet etmesi sonucu yaralanma meydana gelmesi ve bu olayla ilgili olarak
etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu, aynı şikâyetleri kapsamında
20/6/2014 ve 10/10/2014 tarihlerindeiki ayrı başvuru yapmıştır. 2014/15885
numaralı başvuru 2014/10382 numaralı başvuruda birleştirilmiştir.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için
Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı
süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere
göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, kamuoyunda "Gezi
Parkı olayları" olarak bilinen olaylar sırasında 3/6/2013 tarihinde ailesi
tarafından işletilen lokantaya giderken Sancaktepe Belediyesi binasının önünden
geçtiği sırada yakınında atılan bir gaz bombasının yüzüne isabet etmesi sonucu
yaralandığını belirtmiştir.
10. Başvurucunun ilk tedavisi Ümraniye
Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılmıştır. Hazırlanan adli raporda sol kaş
üstünde kesi, fraktür ve sol gözde görme keskinliğinde azalma tespit
edilmiştir.
11. Başvurucunun muayenesi sonrası
Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen
28/6/2013 tarihli rapora göre de sol gözde görme keskinliğinde azalma tespit
edilmiştir. Nitekim başvurucu, daha sonra sol gözünden ameliyat olmuştur.
12. Başvurucu, İstanbul Anadolu
Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede olaylar esnasında polislerin çok
yakın mesafeden kasıtlı olarak kendisini hedef alarak gaz bombası attıkları
iddiası ile polislerden şikâyetçi olmuştur. Başvurucu, olaylara katılmadığını
belirtmiştir.
13. İstanbul Anadolu Cumhuriyet
Başsavcılığı 16/7/2013 tarihinde, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünden olaylara
ilişkin varsa kamera görüntüsünün gönderilmesini istemiştir. 31/7/2013
tarihinde verilen cevap yazısında kayıtların saklanma süresi aşıldığından
görüntülere ulaşılamadığı bildirilmiştir. Daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığı
24/9/2013 tarihinde, polisler hakkında ceza soruşturmasının açılmasına izin
verilmesi için dosyayı İstanbul Valiliğine göndermiştir.
14. İstanbul Valiliği 5/11/2013
tarihli kararı ile Emniyet Amiri E.Ş.yi ön inceleme yapmak için araştırmacı
olarak görevlendirmiştir.
15. Araştırmacı 28/11/2013 tarihli
raporunda, iddiaya konu personelin tespiti amacıyla Sancaktepe İlçe Emniyet
Müdürlüğü ve Önleyici Hizmetler Şube Müdürlüğü ile yazışma yapıldığını, gelen
cevap yazılarında gaz bombası atan teçhizatın envanterlerinde olmadığı ve bu
teçhizatı kullanan personelinin bulunmadığının belirtildiğini ifade etmiştir.
Ayrıca bölgede bulunan MOBESE ve diğer özel şahıs kameralarında olaya ilişkin
herhangi bir görüntü kaydına ulaşılamadığı ifade edilmiştir.
16. Araştırmacı, 2/12/1999 tarihli ve
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun’un 4. maddesi kapsamında şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olduğunu,
ciddi bulgu ve belgelere dayanmadığını değerlendirerek şikâyetlerin adli ve
idari yönden işleme konulmaması görüş ve kanaatine ulaşmıştır.
17. İstanbul Valilik makamı 27/12/2013
tarihinde anılan ön inceleme raporuna uygun olarak şikâyetin işleme konulmaması
yönünde karar vermiştir.
18. Başvurucu, anılan karara itiraz
etmiş ancak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulu 31/3/2014 tarihli kararı
ile itirazı reddetmiştir. Kararda gaz bombası atan teçhizatın Sancaktepe İlçe
Emniyet Müdürlüğü envanterinde bulunmaması, olay yerine ait MOBESE kamera
görüntülerine ulaşılamaması nedeniyle iddiaya konu personelin tespitinin
yapılamadığı gözetilerek soyut ve genel nitelikteki ihbar ve şikâyetin işleme
konulmamasına ilişkin kararın usul ve kanuna uygun olduğu belirtilmiştir.
Karar, başvurucuya 22/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Öte yandan İstanbul Anadolu
Cumhuriyet Başsavcılığı 4/6/2014 tarihli kararında soruşturma izni
verilmediğinden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir.
20.Başvurucu 20/6/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV.İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 4483 sayılı Kanun’un 2. maddesinin
son fıkrası şöyledir:
"765 sayılı Türk Ceza Kanununun
243 ve 245 inci maddeleri ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 154
üncü maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında açılacak soruşturma ve
kovuşturmalarda bu Kanun hükümleri uygulanmaz."
22. 4483 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bu Kanuna göre memurlar ve diğer
kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel
nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi,
iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde
dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin
bulunması zorunludur.”
23. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun mülga 245. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kuvvei cebriye imaline memur
olanlar ve bilumum zabıta ve ihzar memurları memuriyetlerini icrada ve
mafevkinde bulunan amirinin emrini infazda kanun ve nizamın tayin ettiği
ahvalde başka surette bir kimse hakkında suimuamele veya cismen eza verecek
hale cüret eder yahut o kimseyi darp ve cerheylerse üç aydan beş seneye kadar
hapis ve muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezaları ile cezalandırılır. Eğer
işlediği cürüm bu fiillerin fevkinde ise o cürümlere terettüp eden ceza üçte
birden yarıya kadar artırılır."
24. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun 256. maddesi şöyledir:
"Zor kullanma yetkisine sahip
kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin
gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna
ilişkin hükümler uygulanır."
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.”
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), Sözleşme'nin 3. maddesinin “tartışılabilir” ve “makul şüphe uyandıran”
kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine
dikkat çekmektedir (Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, §
131). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar
soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve yetkili
makamların titizlikle ve süratle çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan,
B. No: 34445/04, 11/1/2007,§ 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No:
44093/98, 26/10/2004, § 55).
27. AİHM; bir bireyin, polis veya
devletin benzer diğer görevlileri tarafından Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı
muamelelere maruz kaldığını savunulabilir bir şekilde ileri sürdüğü durumlarda
söz konusu maddenin etkili ve resmî bir soruşturma yapılmasını gerektirdiğini
hatırlatmaktadır (Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94,
28/10/2008, § 102).
28. Öte yandan AİHM, insan hakları
ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul
etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu
garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile
getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05,
5/7/2011, §§ 90, 91).
29. AİHM, 4483 sayılı Kanun’da 2.
maddesinin son fıkrasının kolluğun zor kullanma yetkisini aştığı durumları 4483
sayılı Kanun'un kapsamından çıkardığını değerlendirmiştir (Tüfekçi/Türkiye,
B. No: 52494/09, 22/7/2014, § 28; İşeri ve diğerleri/Türkiye, B. No:
29283/07, 9/10/2012, § 29). Bu bağlamda soruşturma izni istenmesinin
başvurucuların Sözleşme’nin 3. maddesine aykırı bir muameleye maruz kaldığını
ileri sürdüğü başvurularda gerçek koşulların ortaya konulmasını engellediği
kanısına varmıştır (Tüfekçi/Türkiye,§ 47; İşeri ve diğerleri/Türkiye,
§ 42; Karahan/Türkiye, B. No: 11117/07, 25/3/2014, § 45).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 15/2/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu; kamuoyunda "Gezi
Parkı olayları" olarak bilinen olaylar sırasında Sancaktepe Belediyesi
binasının önünden geçmekte iken yakınında atılan bir gaz kapsülü nedeniyle sol
gözünden ve kafatasından yaralandığını, şikâyetinin Emniyet Müdürlüğünün görüşü
doğrultusunda Valilik tarafından işleme konulmadığını, işleme karşı itiraz
etmiş olsa da itirazının Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedildiğini
belirterek mağduriyetinin giderilmesi için gerek idari gerekse yargısal olarak
herhangi bir işlem yapılmamasının Anayasa'nın 5., 10., 17. ve 36. maddelerini
ihlal ettiğini ileri sürmüş ve yeniden soruşturma açılmasını talep etmiştir.
32. Bakanlık görüşünde, AİHM ve Anayasa Mahkemesi
içtihatlarına atıfta bulunularak kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
yönelik şikâyetlerde öncelikle "her türlü şüpheden uzak makul
delillerin" ortaya konulması gerektiği belirtilmiştir. Ancak uygun delillerin
tespiti hâlinde şikâyetlere ilişkin soruşturma yükümlülüğünün ortaya çıkacağı
hatırlatılmıştır. Öte yandan Bakanlık, iddialara ilişkin olarak yapılan
soruşturma işlemlerinden bahsederek başvurucunun iddiasını yeterli delillerle
ispatlayamamış olması nedeniyle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğunu
belirtmiştir.
33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
başvuru dosyasında sunduğu sağlık raporları kapsamında gaz kapsülü ile
yaralandığının açık olduğunu ve bu kapsamda devletin görevinin resen soruşturma
yaparak gerçekleri ortaya çıkarmak olduğunu belirtmiştir. Başvurucu; suç
duyurusunda olayın nerede, nasıl olduğunu ortaya koyduğunu ve olaya tanık
olanları da bildirdiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular
tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların
hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 10. ve 36. maddelerinde düzenlenen
eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyetlerinin özü,
kamu görevlilerince yaralandığı iddialarına ilişkindir. Bu nedenle anılan
iddiaların bir bütün içinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
düzenlenen kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği kabul
edilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. İşkence ve kötü muamele konusundaki iddialar,
uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit
etmek için her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların varlığı gerekir. Bu
nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu koşulların
tespiti hâlinde kötü bir muamelenin varlığından bahsedilebilir (C.D., B.
No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
36. Öte yandan bireysel başvurulara ilişkin
şikâyetlerin incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil
nitelikte olup bazı durumların ortaya koyduğu şartlar nedeniyle kaçınılmaz
olarak olay ve olguların Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi
gerekebilir. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ve
kötü muamele yasağının ihlali ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa
Mahkemesi, bu konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır. Ancak soruşturma ve
kovuşturma aşamasında delilleri değerlendirmek kural olarak Cumhuriyet
savcıları ve derece mahkemelerinin işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi,
bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi
değerlendirmesini koymak değildir. Bu nedenle öncelikle yapılması gereken,
bireysel başvuru dosyasındaki iddialar ile soruşturma ve/veya kovuşturma
dosyasındaki değerlendirmede ortaya konulan delillerin, iddiaların maddi
boyutunun değerlendirilmesi açısından yeterli olup olmadığını değerlendirmektedir.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da
masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan
derece mahkemelerinin bulgularının Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen
normal şartlar altında bu mahkemelerin maddi olaylara ilişkin tespitlerinden
ayrılmak için de kuvvetli nedenlerin var olması gerekir.
37. Somut olayda, her ne kadar sağlık raporuyla da
tespit edilen yaralanma açık olsa da bu yaralanmanın polis müdahalesinden
kaynaklandığı konusunda sadece başvurucunun iddiası söz konusudur. Bu bağlamda
başvurucunun Anayasa Mahkemesine kötü muamele iddialarını destekleyecek ve
yaralanmanın kolluk müdahalesinden kaynaklandığı ile ilgili olarak şüpheleri
giderecek nitelikte yeterince delil unsuru sunmadığı anlaşılmaktadır.
38. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa’nın 17.
maddesinin maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddiası bu aşamada
değerlendirilmemiştir.
39. Öte yandan açıkça dayanaktan yoksun olmadığı
ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de
bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
40. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi
ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
41. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
42. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin
üçüncü fıkrasında kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye” tabi tutulamayacağı
düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması
amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
80).
43. Anayasa'nın 5. maddesi Anayasa'da tanınan
temel hak ve özgürlüklerin "gerçek anlamda korunması" için devletin
bu hak ve özgürlüklere müdahalede bulunmamasının yeterli olmadığını, devlete
bazı pozitif yükümlülüklerin de yüklenebileceğini kabul etmektedir. Bu bağlamda
Anayasa’nın 17. maddesi, 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete,
kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye
maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yükler. Bu ödev
üçüncü kişiler tarafından işlenen fiilleri de kapsamaktadır. Dolayısıyla
yetkililerce bilinen ya da bilinmesi gereken bir kötü muamelenin
gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirlerin alınmaması durumunda devletin
sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
44. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi
tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün
olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve
bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak
kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün
olacaktır (Tahir Canan, § 25).
45. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin
maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç
yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan
burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin,
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza
kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).
46. Ceza soruşturmasının etkili olması için
soruşturma makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını
aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri
tespit etmeleri gerekir. Yetkililer, şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmeli;
bir şikâyet olmasa bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli
belirtiler söz konusu olduğunda soruşturma açmalıdır(Cezmi Demir ve
diğerleri, §§ 114, 116).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
47. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun yaralanmasının neden kaynaklandığının, Anayasa Mahkemesine sunulan
belgeler ve UYAP kayıtlarından kesin olarak belirlenmesinin mümkün olmadığı
görülmektedir. Bu nedenle mevcut belgeler ve bilgiler kapsamında başvurucunun
yaralanmasının polisin müdahalesinden kaynaklandığı bu aşamada söylenemez. Öte
yandan başvurucunun Cumhuriyet Başsavcılığına ve Anayasa Mahkemesine sunduğu
sağlık raporlarına göre başvurucunun burnunda kırık ve görme keskinliğinde
azalma olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
48. Başvurucu, yaralanmasına ilişkin
olarak İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş ve
faillerin gösteriye müdahale eden polisler olduğunu iddia etmiştir. Cumhuriyet
Savcısı, şikâyetlerin 4483 sayılı Kanun kapsamında soruşturma iznini
gerektirdiğini değerlendirerek olayı aydınlatmaya yönelik herhangi bir işlem
yapmadan dosyayı İstanbul Valiliğine göndermiştir. Vali, ön incelemeci olarak
bir emniyet amiri görevlendirmiş ve hazırlanan rapor doğrultusunda işleme
konulmama kararı vermiştir. Bu nedenle Cumhuriyet Başsavcılığı herhangi bir
ceza soruşturması yürütmemiş ve kovuşturma yapılmasına yer olmadığı sonucuna
ulaşmıştır.
49. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu, herkes hakkında geçerli olan ceza soruşturması ve
kovuşturması hükümlerini içermektedir. Ancak kanun koyucu; uluslararası hukuk,
antlaşmalar ve iç hukuktan kaynaklanan kimi nedenlere dayanarak bu genel
kurallara istisnalar getirmiştir. Buna göre suç işleyen her kişi hakkında
uygulanması gereken genel düzenlemeleri içeren 5271 sayılı Kanun hükümleri,
bazı suç failleri bakımından uygulanmayacak; bunlar hakkında ilgili
kanunlarındaki özel soruşturma ve kovuşturma usulleri geçerli olacaktır. Bu
usullerin tanınması, uygulanacak kişilere bir zümre ya da sınıf olarak imtiyaz
tanımak anlamına gelmeyip yapılan görevin niteliğinden kaynaklanmaktadır.
Böylece hem yapılan görevin en iyi şekilde ve etkin olarak yerine getirilmesi
sağlanacak hem de gereksiz şikâyetlere maruz kalınarak görülen hizmetin
kesintiye uğraması engellenecektir. Hukuk devletinde ceza soruşturma ve
kovuşturmasına ilişkin kurallar -ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa’nın
konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere- ülkenin sosyal ve kültürel yapısı,
etik değerleri ve ekonomik hayatın gereksinimleri dikkate alınarak saptanacak
ceza siyasetine göre belirlenir. Kanun koyucu; bu yetkisini kullanırken
toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza
yaptırımı ile karşılanacağı, ne şekilde soruşturulacağı, nelerin ağırlaştırıcı
veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konularında takdir yetkisine
sahiptir. Dolayısıyla kanun koyucunun ceza siyaseti gereği kimlerin özel
soruşturma usulüne tabi olacağını belirleme hususunda da takdir yetkisi vardır (AYM,
E.2012/19, K.2013/17, 17/1/2013).
50. Özetlemek gerekirse kamu
görevlilerinin görevlerini devlet adına ifa etmeleri ve görevlerinin ifası ile
ortaya çıkan birtakım durumlarla bağlantılı olarak sık sık şikâyet edilme ve
soruşturma tehdidi altında olma riski ile karşı karşıya olmaları nedeniyle
haklarında adli soruşturma yürütülmesinin belirli bir makamın iznine
bağlanması, hukuk devletinde makul görülebilir (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri
Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, § 106).
51. Nitekim Anayasa’nın 129. maddesinin altıncı
fıkrasında memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen
suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılmasının -kanunla belirlenen istisnalar
dışında- kanunun gösterdiği idari mercinin iznine bağlı olduğu hüküm altına alınmıştır
(Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 107).
52. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi çerçevesinde
Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel ilkeleri gözönünde tutularak
uygulanması zorunlu olduğundan etkili soruşturma yükümlülüğünü ve kamu
görevlilerinin soruşturulmasının izin şartına bağlı olmasını düzenleyen
kurallar bütününün birbiri ile uyumlu bir şekilde yorumlanması gereklidir.
Bununla birlikte soruşturulması izin şartına bağlı olmayan suçlarda izin
mekanizmasının işletilmesi, soruşturmanın etkililiği bakımından sorun
oluşturabilir (Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, § 108).
53. Nitekim başvuruya konu soruşturma
kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararda, başvurucunun yaralanmasının neden kaynaklandığı tespit edilmediği gibi
4483 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde ilgili görevliler hakkında yürütülen
ve soruşturma izni verilmemesi ile sonuçlanan ön inceleme prosedürüne atıf
yapılırken soruşturma konusu suçların 4483 sayılı Kanun'un izin şartına bağlı olmaksızın
resen kovuşturulması gereken suçların düzenlendiği 2. maddesinin son fıkrası
kapsamında olup olmadığı tartışılmamıştır.
54. Soruşturmanın etkililiği bağlamında
yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı ve soruşturmayı
sona erdirmek ya da kararlarını temellendirmek için aceleci davranarak temelden
yoksun tespit ve gerekçelere dayanmamalıdır. Aynı şekilde kanunun güç
kullanılmasına cevaz verdiği durumlarda kişiye uygulanan muamelenin orantılı
olup olmadığının da olayın tüm unsurları ortaya konularak çok yönlü olarak
değerlendirilmesi gerekir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319 , 16/7/2014,
§ 99).
55. Öte yandan Bölge İdare
Mahkemesince ön inceleme süreci, yalnızca dosyada yer alan bilgi ve belgeler
çerçevesinde denetlenmiş; izin verilmemesine dair kararda ortaya konulan olay,
olgu ve gerekçelerin başvurucuların tüm iddialarını karşılayıp karşılamadığı ve
soruşturma izni talep edilen eylemlerin 4483 sayılı Kanun'un (izin şartına
bağlı olmaksızın resen soruşturulması gereken suçların düzenlendiği) 2.
maddesinin son fıkrası kapsamında olup olmadığı tartışılmamıştır. Soruşturmanın
etkililiğinin denetlenmesine ilişkin bu tespitlerden, bir bütün hâlinde ön
inceleme sürecinin makul bir özenle yürütüldüğü konusunda yeterli kanaate sahip
olunamadığı gibi soruşturulan olayın aydınlatılması ve gerektiğinde
sorumluların cezalandırılmasının sağlanmasını da zorlaştırdığı anlaşılmıştır.
56. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü etkili soruşturma (usul) yükümlülüğünün
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
58. Başvurucu, tazminat talebinde
bulunmayıp yeniden yargılama yönünde karar verilmesini talep etmiştir.
59. Başvuruda, Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
60. Belirtilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın birer örneğinin
İstanbul Bölge İdare Mahkemesine ve İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
61. Dosyadaki belgelerden tespit
edilen 412,20 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.212,20 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yönünden ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul yönünden İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele
yasağının usul yönünden ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Bölge İdare Mahkemesine ve İstanbul
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. 412,20 TL harç ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.212,20 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.