TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATİH KISMET BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10582)
|
|
Karar Tarihi: 27/12/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık
YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Fatih KISMET
|
Vekili
|
:
|
Av. Bülent
İLGÜ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmeti yükümlülüğünden muaf tutulma
talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddedilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucunun kardeşi E. K., Siirt İl Jandarma Komutanlığı
emrinde jandarma er olarak yaptığı askerlik hizmeti sırasında 7/11/2007
tarihinde yol emniyet kontrol noktasındaki devriye görevinin bitimini müteakip
bindiği aracın yağışın etkisiyle devrilmesiyle meydana gelen trafik kazasında
vefat etmiştir.
7. E.K. şehit olarak kabul edilmiş ve E.K.nın diğer kardeşi Y.K., silah altında iken muafiyet
hakkını kullanmayı talep etmesi üzerine terhis edilmiştir.
8. Kasım 2012 döneminde sevke tabi olan başvurucu da idareye
başvurmuş ve kardeşinin şehit olması nedeniyle askerlikten muaf tutulmasını
talep etmiştir. Başvurucunun talebi, E.K.nın
vefatının 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında
değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir.
9. Başvurucu, askerlikten muaf tutulma talebinin reddi üzerine
dava açmıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesi 29/1/2014
tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun
kardeşinin terör olaylarının önlenmesi, takibi veya etkisiz hâle getirilmesi
amacıyla ifa edilen görevler veya bu göreve gidiş dönüşler esnasında meydana
gelen kaza sonucunda vefat etmediği, ölüm olayının 3713 sayılı Kanun kapsamında
vuku bulmadığı, bu nedenle askerlik hizmetinden muaf tutulmama işleminde hukuka
aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
10. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin
14/5/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 5/6/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 1/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
12. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan,... bir mahkeme tarafından ...
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
B. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
13. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6.
maddesinin medeni hukuk alanına giren konularda uygulanabilirliği ilk olarak
bir uyuşmazlığın varlığına bağlıdır. İkinci olarak uyuşmazlık en azından
savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek hak ve
yükümlülükler ile ilgili olmalıdır. Son olarak ise bu hak ve yükümlülükler -her
ne kadar bizzat 6. madde bu hak ve yükümlülüklere Sözleşmeci devletlerin hukuk
sistemi içinde belirli bir anlam atfetmese de- Sözleşme anlamında "medeni"
nitelikte olmalıdır (James ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 81).
14. AİHM, "medeni hak" kavramının özel bir kişi
olmaktan ziyade vatandaş olmanın bir gereği olarak bireyde var olan ve özü
itibarıyla kamu hukukuna ilişkin bulunan hak ve yükümlülükleri içermediğini
ifade etmektedir. Bu bağlamda AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının askerlik hizmeti ve bu hizmete alternatif kamu hizmetlerine ilişkin
yargısal süreçlere uygulanmayacağını kabul etmektedir (Nicolussi/Avusturya (k.k.), B. No: 11734/85, 8/5/1987).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 27/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; kardeşinin zorunlu askerlik hizmetini ifa ederken
şehit düştüğü hususunun sabit olduğunu belirtmektedir. Olayın terör
eylemlerinin sıklıkla vuku bulduğu bir yerde gerçekleştiğini, dolayısıyla
kardeşinin ifa ettiği görevin terörle mücadele görevi kapsamında
değerlendirilmesi ve vefat olayının 3713 sayılı Kanun kapsamında kabul edilmesi
gerektiğini ifade eden başvurucu, bu sebeple kendisinin askerlik hizmetinden
muaf tutulması gerektiğini iddia etmektedir. Bu talebe yönelik olarak açtığı
davanın reddedilmesinin adil olmadığını belirten başvurucu eşitlik ilkesinin ve
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda yer verilen
şikâyetlerinin özü askerlik yükümlülüğünden muaf tutulması talebiyle yaptığı
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın
reddedilmesinin adil olmadığıdır. Bir başka ifadeyle başvurucunun bahse konu
ihlal iddialarını münhasıran yargılamanın sonucuna dayandırdığı görüldüğünden
bu iddialar mahiyeti gereği bir bütün olarak adil yargılanma hakkı yönünden
incelenmiştir.
18. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi şöyledir:
"Herkes, Anayasa'da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir.(...)"
19. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
20. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
21. Anayasa'nın "Vatan
hizmeti" kenar başlıklı 72. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve
ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine
getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir."
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709
sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil
yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin
gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye
Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınmış olan adil yargılama hakkı metne dahil" edilmiştir.
Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip
olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Sözleşme'de
düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu
anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban
[GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017,§ 53). Bu itibarla
Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği
belirlenirken Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin
AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir
(Onurhan Solmaz,§ 22).
23. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm
hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır.
Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya
ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar"ın ve bir "suç isnadı"nın
esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı
bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
24. Somut uyuşmazlıkta suç isnadına bağlı bir yargılamanın
mevcut olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte
uyuşmazlığın niteliği itibarıyla "medeni hak ve yükümlülükler"
kapsamında görülüp görülemeyeceği, bu husustaki değerlendirmeden hareketle söz
konusu uyuşmazlığa ilişkin başvurunun Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanı içinde yer alıp almadığı yönünden bir irdeleme yapılması gerekmektedir.
25. Yukarıda da belirtildiği üzere bir kimsenin "medeni hak
ve yükümlülükleri"nin karara bağlanmasıyla
ilgili bir yargılama usulünde Sözleşme'nin 6. maddesi uygulanabilir. AİHM,
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının "medeni"
meselelerde uygulanabilmesi için ilk olarak ortada bir uyuşmazlığın bulunması
koşulunu aramakta; uyuşmazlığın iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek
"haklar ve yükümlülükler" ile ilgili olması, bu haklar ve
yükümlülüklerin de Sözleşme'deki anlamıyla
"medeni" olması gerektiğini vurgulamaktadır (bkz. § 13).
26. Bu noktada devletin bir bireye, salt egemenlik yetkisini
kullanarak tanıdığı hak ya da yüklediği yükümlülüklerin "medeni hak ve
yükümlülük" kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmek gerekir. AİHM de
"medeni hak" kavramının özel bir kişi olmaktan ziyade vatandaş
olmanın bir gereği olarak bireyde var olan ve özü itibarıyla kamu hukukuna
ilişkin bulunan hak ve yükümlülükleri içermediğini ifade etmektedir (bkz. §
14). Askerlik ve askere alma işlemleri de devletin egemenlik yetkisinin
tezahürü olan ve müdahaleye kapalı bulunan çekirdek alanını oluşturmaktadır. Bu
bağlamda Anayasa'da vatandaşlık bağından kaynaklanan kamusal bir hak ve ödev
olarak düzenlenen askerlik hizmetinin "medeni hak ve yükümlülük"
kapsamında olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bir kişinin zorunlu
askerlik hizmeti yükümlüsü olup olmadığı, kimlerin bu hizmeti yerine
getirmekten muaf tutulacağı ya da muafiyet koşullarının ne olacağı, bu hizmetin
hangi statüde ve ne kadar süre ile yerine getirileceği, askere sevk
işlemlerinin hangi yöntem izlenerek ve ne şekilde yürütüleceği, bu süreçteki
uygulamaların ne olacağı gibi meseleler özü itibarıyla askerlik hizmeti yapma
yükümlülüğüne ilişkin olduğundan"medeni hak ve
yükümlülük" kapsamında değildir. Buna göre askerlik yükümlülüğünü konu
alan ya da "askere alma kararları"na
ilişkin olan iş ve işlemler nedeniyle açılan davalardaki yargılama süreçleriyle
ilgili adil yargılanma şikâyetlerinin Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanı dışında olduğunun kabul edilmesi gerekir (Yusuf Gürkan [GK], B.No:2014/11067,18/10/2017,
§§35).
27. Somut davada başvurucu, kardeşinin şehit düşmesi nedeniyle
askerlik yükümlülüğünden muaf tutulması gerektiğini ileri sürmekte; muafiyet
koşullarını taşımadığına yönelik değerlendirmenin hukuka aykırı olduğundan
bahsetmektedir.
28. Buna göre bireysel başvuruya dayanak davanın açılmasına
sebep olan olgu, askerlikten muaf tutulması gerektiğini ileri süren bir
kimsenin askerlik hizmeti yapmakla yükümlü tutulmuş olmasıdır. Bir başka
ifadeyle davanın çözümünde tartışılması gereken temel mesele askere alma
kararıdır. Dolayısıyla uyuşmazlığın özünün devletin askere alma yetkisinin
kullanımıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla devletin salt egemenlik
yetkisinin kullanımının tezahürü mahiyetinde olan askere alma yetkisiyle
doğrudan bağlantılı görülen ve askere alma kararının tartışılmasını gerektiren
bu uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülük kapsamında değerlendirilemeyeceği
açıktır.
29. Tüm bu değerlendirmelere göre medeni hak ve yükümlülük
kapsamında yer almayan askerlik hizmeti yükümlülüğüne ilişkin olduğu anlaşılan
uyuşmazlığın Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı
sonucuna varılmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
27/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.