TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULVAHİT YAVUZ VE MUNİRE YAVUZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10588)
|
|
Karar Tarihi: 15/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Halil İbrahim DURSUN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdulvahit YAVUZ
|
|
|
2. Munire YAVUZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat PAŞA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, hükümlü olarak bulunulan ceza infaz kurumunda
ası suretiyle ölüm olayının gerçekleşmesi ve bu ölüm olayına ilişkin etkili bir
soruşturma yürütülmemesi nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 24/6/2014 tarihinde İzmir 12. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil
edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 23/6/2015 tarihinde,
başvurucuların adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 23/6/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 23/12/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 5/2/2016 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
15/2/2016 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 29/2/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, Giresun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz
Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü iken 12/12/2013 tarihinde yaşamını
yitiren 1983 doğumlu Hasan Yavuz'un anne ve babasıdır.
10. Anılan Ceza İnfaz Kurumunda çeşitli suçlardan 52 yıl
42 ay 57 gün kesinleşmiş hapis cezasını infaz etmekte olan başvurucuların oğlu
Hasan Yavuz, infaz koruma memurlarınca 12/12/2013 tarihinde sabah saat 07.45
sıralarında sayım amacı ile yapılan denetim sırasında müşahede (2) kısmında 4
numaralı odada ayakkabı bağcığı ile duş başlığına boynundan asılı vaziyette ölü
olarak bulunmuştur.
1. Hasan Yavuz'un Ölümü Üzerine Başlatılan İlk Ceza
Soruşturması Süreci
11. Ölüm olayı ile ilgili olarak Giresun Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturma başlatılmıştır. Başlatılan soruşturma kapsamında
öncelikle olay yeri incelemesi ile ölü muayenesi işlemleri yapılmış, akabinde
ise Hasan Yavuz'un cesedi üzerinde klasik otopsi işlemi yapılmasına karar
verilmiştir.
12. Klasik otopsi işlemi sonucu hazırlanan 9/1/2014
tarihli otopsi raporunun sonuç kısmında aşağıdaki tespitler yapılmıştır:
"1-Kimyasal incelemede kanda 4,95
ng/mL "Sertraline" ve 787 ng/ml "Naproksen" ilaç etken
maddesi saptandığı, öldürücü dozda olmadıklarını,
2-Kimyasal analizlerde Kimya İhtisas
Dairesi sistematiğinde aranabilen başkaca toksik madde ve alkol tespit
edilmediğini,
3-Adli tahkikatın ileriki aşamalarında
lüzumu halinde DNA tetkikinde kullanılmak üzere FTA kartına damlatılmış kan
örneğinin savcılığınıza daha önceden gönderildiğini,
4-Otopsi esnasında alınan anal sürüntü
örneğinde spermatozoide rastlanmadığını,
5- Tiroid solda ve iç yüzde yumuşak
dokularda ekimoz, asfistik kanama, solda yumuşak dokularda ekimoz ve hematom
saptandığı, kişinin ölümünün ası sonucu meydana gelmiş olduğunu bildirir tıbbi
kanaat raporudur."
13. Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma
sonucunda 28/1/2014 tarihli ve 2013/7344, K.2014/328 Sor. sayılı karar ile
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararın gerekçesi şöyledir:
"Yapılan tahkikat neticesinde,
maktulün kalmakta olduğu müşahede koğuşunun tuvalet bölümünde bulunan duş
fıskiyesine ayakkabı bağlarıyla yapmış olduğu iple asılı oluğunun görüldüğü,
maktulün asılı olduğu bölmenin sadece bir kişinin sığabileceği büyüklükte
olduğu, maktulün odasında herhangi bir dağınıklık yada zorlama izinin olmadığı,
maktulün asılı bulunduğu bölümü ayıran ve asılı bulunduğu haliyle omuz hizasına
gelen ve yanıbaşında bulunan duvar üzerindeki mevcut tabak ve meyvelerin dahi
dağılmamış olduğu gözönüne alındığında maktulün zorla asıldığına dair herhangi
bir iz, emare ve delilin olmadığı, maktulün yapılan ölü muayene tutanağında
vücudunun birçok bölgesinde çok sayıda jilet izinin mevcut olduğu, maktulün
intihara eğilimli olduğu ve daha öncede birçok intihar girişiminin bulunduğu,
maktulün olay tarihinden 1 hafta önce bileklerini kesmek suretiyle intihar etmeye
çalıştığı ve görevli memurların gelmesi üzerine bileklerine dikiş atıldığı,
maktulün psikolojik rahatsızlığı nedeniyle antidepresan ilaçlar kullandığının
anlaşıldığı,
Açıklanan tüm bu nedenler gözönüne
alındığında, maktulün ölümünün kendisini asmak suretiyle intihar sonucu meydana
geldiği, olayda soruşturma yürütülmesini gerektirecek herhangi bir suç unsuru
bulunmadığı anlaşılmakla (...) kovuşturmaya yer olmadığına (...) karar
verilmiştir."
14. Başvurucuların anılan karara yaptığı itiraz, Ordu
Ağır Ceza Mahkemesinin 10/4/2014 tarihli ve 2014/628 Değişik İş sayılı
kararıyla reddedilmiştir.
15. Anılan karar 6/6/2014 tarihinde başvurucuların
vekiline tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucular 24/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
2. Bireysel Başvuru Yapılmasından Sonra Başvurucuların
Giresun Cumhuriyet Başsavcılığına Sunduğu Yeni Bir Dilekçe Üzerine Başlatılan
Ceza Soruşturması ve Kovuşturması Süreci
17. Başvurucular 24/6/2014 tarihinde Giresun Cumhuriyet
Başsavcılığına yeni bir dilekçe sunmuştur. Başvurucular 24/6/2014 tarihli
dilekçede özetle Giresun Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/7344 sayılı soruşturma
dosyasında ölümün intihar eyleminden mi yoksa öldürme eyleminden mi
kaynaklandığı hususlarında araştırmalar yapıldığını, diğer hususlar yönünden bir
araştırma yapılmadığını, Hasan Yavuz'un ölmeden kısa bir süre önce kendileri
ile yaptığı telefon görüşmesinde kendisinin tehdit edildiğinden ve
öldürüleceğinden bahsettiğini, Hasan Yavuz'un epilepsi nöbetleri geçirdiğinin
kayıtlarda mevcut olduğunu, epilepsi nöbeti geçiren ve daha önceden intihar
girişiminde bulunan bir kişinin hücrede veya müşahede odasında tutulmasının
hatalı olduğunu, oğulları hakkında "Hücrede kalabilir." raporu veren
doktorun kusurlu olduğunu, bağcıklı ayakkabının Ceza İnfaz Kurumunda
bulundurulmasının yeterli denetimin yapılmadığı anlamına geldiğini, oğullarının
bir sağlık kuruluşuna yatırılarak psikolojik destek alması hâlinde intihar
eğiliminden vazgeçebileceğini, Ceza İnfaz Kurumu yönetiminin oğullarının
yaşamının korunması için hiçbir önlem almadığını belirterek sorumlu kişiler
hakkında kamu davası açılması talebinde bulunmuştur.
18. Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı; Ceza İnfaz Kurumu
Birinci Müdürünün, Ceza İnfaz Kurumu İkinci Müdürünün ve başvurucuların oğlu
hakkında "Hücrede kalabilir." raporu veren doktorun eylemlerinin
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Görevi kötüye
kullanma" başlıklı 257. maddesi kapsamına girdiği gerekçesiyle anılan kişiler
hakkında 6/2/2015 tarihli bir iddianame hazırlamıştır. Giresun 3. Asliye Ceza
Mahkemesi iddianamenin kabulüne ve anılan kişiler hakkında kovuşturmaya
başlanmasına karar vermiştir.
19. Giresun 3. Asliye Ceza Mahkemesi 29/6/2015 tarihli ve
E.2015/232, K.2015/1097 sayılı karar ile sanıkların üzerine atılı suçun
unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle haklarında beraat kararı vermiştir.
20. Anılan karar başvurucular tarafından temyiz
edilmiştir. Dava, Yargıtay önünde derdesttir.
3. İdari Yargıda Açılan Tam Yargı Davası Süreci
21. Başvurucular, oğullarının ölümünde idarenin hizmet
kusurunun bulunduğundan bahisle 9/6/2014 tarihinde Ordu İdare Mahkemesi
nezdinde Bakanlık aleyhine tam yargı davası açmıştır.
22. Ordu İdare Mahkemesi 4/9/2015 tarihli ve E.2014/775,
K.2015/1236 sayılı karar ile olayın meydana gelmesinde idarenin hizmet
kusurunun bulunduğu kanaatine vararak davanın kısmen kabulüne ve başvuruculara
toplam 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
23. Anılan karar taraflarca temyiz edilmiştir. Dava,
Danıştay önünde derdesttir.
B. İlgili Hukuk
24. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten öldürme"
başlıklı 81. maddesi şöyledir:
"Bir insanı kasten öldüren kişi,
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."
25. 5237 sayılı Kanun'un "Taksirle öldürme"
başlıklı 85. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
" Taksirle bir insanın ölümüne
neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
26. 5237
sayılı Kanun'un "İntihara yönlendirme" başlıklı 84. maddesi
şöyledir:
"Başkasını intihara azmettiren,
teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının
intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi
dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Başkalarını intihara alenen teşvik eden
kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını
algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara
sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur
edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar."
27. 5237 sayılı Kanun'un "Görevi kötüye
kullanma" başlıklı 257. maddesi şöyledir:
"Kanunda ayrıca suç olarak
tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek
suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da
kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır.
Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan
haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek,
kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız
bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
28. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlıklı 13.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
29. Haksız fiillerden doğan borç ilişkilerini düzenleyen
11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” başlıklı
49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille
başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk
kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren
de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
30. 6098 sayılı Kanun’un haksız fiillerden doğan borç
ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi şöyledir:
“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup
olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza
hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi
tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza
hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı
da, hukuk hâkimini bağlamaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Mahkemenin 15/6/2016 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
32. Başvurucular;
i. Oğulları Hasan Yavuz'un hükümlü olarak
bulunduğu Giresun E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun müşahede odasında bulunan
duş başlığına boynundan asılı vaziyette ölü olarak bulunduğunu, Hasan Yavuz'un
ölmeden kısa bir süre önce kendileri ile yaptığı telefon görüşmesinde tehdit
edildiğinden ve öldürüleceğinden bahsettiğini, oğullarının öldürülmüş
olabileceğini, devletin ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin
can güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu, tutuklu ve hükümlülerin
yaşamlarının kendi eylemlerine karşı da korunması gerektiğini, ölüm olayından
beş gün önce intihar girişiminde bulunarak bileklerini kesen oğullarının
psikolojik sorunları olduğunun idarece bilindiğini, epilepsi nöbeti geçiren ve
daha önceden intihar girişiminde bulunan bir kişinin hücrede veya müşahede
odasında tutulmasının hatalı olduğunu, oğulları hakkında "Hücrede
kalabilir." raporu veren doktorun kusurlu olduğunu, bağcıklı ayakkabının
Ceza İnfaz Kurumunda bulundurulmasının yeterli denetimin yapılmadığı anlamına
geldiğini, oğullarının bir sağlık kuruluşuna yatırılarak psikolojik destek
alması hâlinde intihar eğiliminden vazgeçebileceğini, Ceza İnfaz Kurumu
yönetiminin oğullarının yaşamının korunması için hiçbir önlem almadığını
belirterek yaşam hakkının ve işkence yasağının maddi boyutunun,
ii. Ölüm olayından sonra soruşturmayı yürüten Cumhuriyet
savcısının Ceza İnfaz Kurumunu denetlemekten sorumlu olan Cumhuriyet savcısı
olduğunu, bu nedenle etkili ve bağımsız bir soruşturma yürütülmediğini, mevcut
olan tıbbi verilerin dikkate alınmadığını, hekimlerin dinlenmediğini, sadece
iki kişinin tanık olarak dinlendiğini, güvenlik kameralarının incelenmediğini,
maktulün kıyafetleri üzerinde DNA testi yapılmadığını, kendilerinin
ifadelerinin alınmadığını ve kendilerine delil sunma imkânı tanınmadığını
belirterek yaşam hakkının ve işkence yasağının usul boyutunun,
iii. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı
yapılan itirazı inceleyen Mahkemenin duruşma açmadığını, kendilerini
dinlemediğini, Savcılıktan alınan mütalaanın taraflarına tebliğ edilmediğini ve
mütalaaya beyanda bulunma hakkının tanınmadığını belirterek itiraz merciinin
etkin ve tarafsız olmaması nedeniyle iki dereceli yargılanma hakkının,
iv. Soruşturma aşamasında duruşma açılmadığından
tanıkları sorgulamalarının engellendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespitinin yanı sıra Hükûmeti gerekli yasal
tedbirleri almaya davet eden ve yol gösterir nitelikte olan bir karar verilmesi
ve taraflarına tazminat ödenmesi taleplerinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak incelendiğinde başvurucuların
“adil yargılanma hakkı" ve “iki dereceli yargılanma hakkı” ile
"işkence ve kötü muamele yasağı"bağlamında ileri sürdüğü iddiaları,
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi ve usule
ilişkin boyutu ile ilgili görülerek bu iddiaların tamamının yaşam hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
34. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
35. Bakanlık görüşünde kabul edilebilirlik incelemesi ile
ilgili olarak başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenmesinin Anayasa
Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına uygun olacağı,
yaşam hakkı kapsamında “etkili bir yargısal sistem kurma” yönündeki pozitif
yükümlülüğün her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmediği, yaşam
hakkına yönelik ihlal iddialarının kasıtlı bir eylem ile gerçekleştirilmediği
durumlarda mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının
açık olmasının yeterli olabileceği, bireysel başvurunun son ve olağanüstü bir
çare olduğu, temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
36. Bakanlık görüşünde, somut olayla ilgili olarak
başvurucuların Giresun Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/7344 Soruşturma sayılı
dosyasında verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar üzerine bireysel
başvuruda bulunduğu oysa başvurucular tarafından 24/6/2014 tarihinde Giresun
Cumhuriyet Başsavcılığına yeniden şikâyet dilekçesi sunulduğu ve bu ek şikâyet
üzerine Ceza İnfaz Kurumu birinci ve ikinci müdürü ile hükümlüyü muayene eden
Giresun Devlet Hastanesi psikiyatri uzmanı hakkında soruşturma başlatıldığı ve
akabinde görevi ihmal suçundan iddianame düzenlenerek kamu davası açıldığı,
Giresun 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 29/6/2015 tarihli kararı ile sanıkların
beraatlerine karar verildiği, başvurucular tarafından temyiz edilen kararın
Yargıtay önünde derdest olduğu, başvurucular tarafından ayrıca 13/6/2014
tarihinde Bakanlık aleyhine Ordu İdare Mahkemesi nezdinde tam yargı davası
açıldığı, tam yargı davasının kısmen kabul edilerek başvuruculara toplam 30.000
TL manevi tazminat ödenmesine karar verildiği, temyiz edilen kararın Danıştay
önünde derdest olduğu, anılan kararın kesinleşmesi hâlinde başvurucuların
mağdur statüsünün ortadan kalkmasının değerlendirme konusu olabileceği, anılan
hususların kabul edilebilirlik incelemesi bakımından gözönünde bulundurulması
gerektiği belirtilmiştir.
37. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı sundukları
29/2/2016 tarihli dilekçelerinde başvurunun kabul edilebilirliği ile ilgili
olarak özetle yerel Mahkemenin her nihai kararına karşı ayrı ayrı bireysel
başvuru yapılmasının gerekli olduğunu, görevi ihmal suçu yönünden yapılan
yargılama ile idareye karşı açılan tam yargı davasının devam ediyor olmasının
bireysel başvuru yapmaya engel teşkil etmediğini, tam yargı davası sonucunda
tazminat ödenmiş olmasının mağdur sıfatını ortadan kaldırmayacağını, ayrıca
düzeltilemeyeceği kesin olan ihlal iddialarının iç hukukta ileri sürülmesinin
bir zorunluluk arz etmediğini belirterek başvurularının kabul edilmesi
talebinde bulunmuşlardır.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru hakkı” kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması
gerekir.”
40. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel
başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B.
No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
41. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru,
iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
42. Bir ölüm olayına karıştığı ileri sürülen kişilerin
hangi suçlardan soruşturmaya ve kovuşturmaya tabi tutulacaklarını belirleyecek
olanlar, olayı ilk elden inceleyen soruşturma ve yargılama makamlarıdır.
Bireylerin cezai sorumluluklarının kapsamının belirlenmesine yönelik hukuki
sorunların incelenmesi kural olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi kapsamında
olmayıp suçluların tespiti ve cezalandırılması derece mahkemelerin görev ve
yetkisindedir (Sadıka Şeker, B. No: 2013/1948, 23/1/2014, § 49).
43. Soruşturma yükümlülüğünün, sonuç yükümlülüğü değil
uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olması, her soruşturmada sonuca
ulaşılması veya mağdurların olaylarla ilgili beyanlarıyla bağdaşan bir sonuca
varılması gerektiği anlamına gelmemektedir. Ancak kural olarak soruşturma,
olayın gerçekleştiği koşulların belirlenmesini ve iddiaların doğru olduğunun
kanıtlanması hâlinde sorumluların tespit edilerek cezalandırılmasını sağlayacak
nitelikte olmalıdır (Neriman Şan ve Niyazi Şan, B. No: 2013/6801, 6/10/2015,
§ 53, benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Mikheyev/Rusya, B. No:
77617/01, 26/1/2006, § 107).
44. Gerçekleşen bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin
delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Anayasa
Mahkemesinin ancak başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucuların, yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında
soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları
nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi
gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, §
68).
45. Bir soruşturma veya yargılama sürecinde kovuşturmaya
yer olmadığı, beraat, mahkûmiyet veya hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararlarıyla farklı zamanlarda neticelenmiş aşamalar bulunması durumunda anılan
aşamaların tek bir olay bazında farklı kişilerin sorumluluklarına yönelik
olduğu gözetildiğinde soruşturmaların bir bütün olarak değerlendirilmesi
gerekebilecektir (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, § 69).
46. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların
oğlu Hasan Yavuz'un ölümü üzerine Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan
ceza soruşturmasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve anılan
karara yapılan itirazın Ordu Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmesiyle bireysel
başvuru yapıldığı ancak bireysel başvuru yapılmasından sonra başvurucuların
Giresun Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu yeni bir dilekçe üzerine Ceza İnfaz
Kurumu birinci müdürü, Ceza İnfaz Kurumu ikinci müdürü ve başvurucuların oğlu
hakkında "Hücrede kalabilir." raporu veren doktor hakkında ceza
soruşturması başlatıldığı ve akabinde kamu davası açıldığı, açılan kamu
davasında Giresun 3. Asliye Ceza Mahkemesince beraat kararı verildiği, söz
konusu kararın başvurucular tarafından temyiz edildiği ve temyiz incelemesinin
Yargıtayda devam ettiği görülmektedir.
47. Belirtilen hususlar dikkate alındığında başvurucular,
her ne kadar oğullarının ölümü üzerine Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca
başlatılan 2013/7344 sayılı soruşturma neticesinde verilen kovuşturmaya yer
olmadığına dair karardan sonra bireysel başvuruda bulunmuş ise de 24/6/2014
tarihinde Giresun Cumhuriyet Başsavcılığına yeni bir dilekçe sunmaları üzerine
Ceza İnfaz Kurumu birinci müdürü, Ceza İnfaz Kurumu ikinci müdürü ve
başvurucuların oğlu hakkında "hücrede kalabilir." raporu veren
doktor hakkında açılan kamu davasının henüz kesinleşmemiş olduğu,
başvurucuların bireysel başvuru aşamasında ileri sürdüğü ihlal iddialarının
Giresun 3. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen kamu davası ile yakından ilgili
olduğu, bu nedenle Anayasa Mahkemesinin somut olayı bir bütün olarak
değerlendirmesinin bu aşamada mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasını içeren başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine yönelik iddianın
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 15/6/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.