TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CAVİDE SEVİNÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10703)
|
|
Karar Tarihi: 5/10/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Cavide SEVİNÇ
|
|
|
2. Talip
TAMER
|
|
|
3. Hakan
TAMER
|
|
|
4. Melek
KAVAS
|
|
|
5. Tarkan
TAMER
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
BİLİCİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi hata sonucu meydana gelen ölüm olayı üzerine
açılan tam yargı davasının kısmen reddedilmesi ve davanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. İlk iki başvurucunun kızı ve diğer başvurucuların kardeşi
Özlem Tamer 12/11/2005 tarihinde 29 yaşında yaşamını yitirmiştir.
A. Başvurucuların Yakını Özlem Tamer'in
Hastaneye Başvurması ve Ölümü
9. Başvurucuların yakını Özlem Tamer 6/11/2005 tarihinde saat
18.20 sıralarında bulantı, kusma ve karın ağrısı şikâyeti ile İzmit Devlet
Hastanesi Acil Polikliniğine müracaat etmiştir. Burada muayene edilen hastanın
kan ve idrar tahlilleri incelenmiş, üriner enfeksiyon
ön tanısıyla hastaya serum ve ağrı kesici uygulanmıştır. Bu işlemlerden sonrakendisini daha iyi hissettiğini söyleyen hastaya,
ertesi gün ileri tetkik ve kontrol için üroloji polikliniğine başvurması
önerilerek saat 19.45'te hasta taburcu edilmiştir. Aynı gece rahatsızlanan
hasta, saat 03.20 sıralarında yine Hastanenin Acil Polikliniğine müracaat etmiş
ve sabaha kadar müşahede altında tutulmuştur. Bu sırada rahatladığını ifade
eden hastaya ileri tetkik ve tedavi içinüroloji
polikliniğine müracaat etmesi önerilerek hasta evine gönderilmiştir.
10. Hasta Özlem Tamer 7/11/2005 tarihinde saat 22.45'te yine
Hastanenin Acil Polikliniğine müracaat etmiştir. Burada yapılan bazı
tetkiklerden sonra genel cerrahi uzmanından konsültasyon istenmiştir. Genel
Cerrahi Uzmanı Dr. S.B., hastayı muayene etmiş ve hastanın Genel Cerrahi
Servisine yatırılmasına karar vermiştir.
11. Genel Cerrahi Servisine yatırılan hasta Özlem Tamer
8/11/2005 tarihinde gece saat 01.30 sıralarında akut apandisit ön tanısı ile
ameliyata alınmıştır. Ameliyat sonrasında hastanın olağan ağrı ve yakınmaları
olmuş ancak ameliyattan iki gün sonra 10/11/2005 tarihinde sabaha karşı hastada
ani bilinç kaybı görülmüştür. Bunun üzerine hasta önce özel bir hastaneye sevk
edilmiş, akabinde ise Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Yoğun Bakım
Ünitesine alınmıştır. Bilinci kapalı şekilde Yoğun Bakım Ünitesine alınan hasta
solunum cihazına bağlanmış ve burada iki gün tedavi görmüştür. Genel durumu
kötü olan hastada ilerleyen dönemde kardiak arrest gelişmiştir. Yapılan müdahalelere rağmen
kurtarılamayan hasta 12/11/2005 tarihinde saat 01.30 sıralarında ölmüştür.
B. Tam Yargı Davası Süreci
12. Başvurucular 26/9/2006 tarihinde Sağlık Bakanlığına müracaat
etmiş ve anılan olay sebebiyle uğramış oldukları manevi zararlarının tazmin
edilmesi talebinde bulunmuşlardır. Sağlık Bakanlığı başvurucuların talebini
reddetmiştir.
13. Bunun üzerine başvurucular 8/12/2006 tarihinde Kocaeli 1.
İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. Başvurucular
dava dilekçesinde özetle yakınlarının ölümüne İzmit Devlet Hastanesinde görev
yapan Genel Cerrahi Uzmanı Dr. S.B.nin sebebiyet
verdiğini belirterek toplamda 290.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
14. Yaşanan olayla ilgili olarak Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas
Kurulundan bilirkişi raporu alınmıştır. Raporun sonuç kısmında "(...)
bulantı, kusma ve karın ağrısı şikâyetiyle giden, sağ alt kadranda hassasiyet
olan hastada akut apandisit düşünülerek apendektomi
yapılmasının endikasyonunun (gerekliliği) doğru
olduğu ancak, ameliyat sonrası hastaneye geliş şikâyetleri aynen devam etmesine
rağmen kan elektoritlerinin hiç araştırılmamış olduğu
ve mevcut patoloji anlaşılmadan hastanın sevk edildiği, başvurduğu hastanede
gerekli tetkikler yapılarak uygun tedaviye başlanıldığı ancak geç kalındığı,
geri dönüşümsüz evreye girdiği için hastanın muhtemelen dehidretasyon
ve elektrolit dengesi bozukluğundan kaybedildiği, bu nedenle İzmit Devlet
Hastanesinde ameliyat sonrası yapılan takip ve tedavinin uygun olmadığı
(...)" belirtilmiştir.
15. İdare Mahkemesi 11/7/2008 tarihli kararla davanın kısmen
kabulüne karar vermiş ve başvurucular lehine toplam 35.000 TL manevi tazminata
hükmetmiştir. Mahkeme, İzmit Devlet Hastanesinde ameliyat sonrasında yapılan
takip ve tedavinin tıp kurallarına uygun olmadığının Adli Tıp Kurumu raporuyla
sabit olduğunu, başvurucuların yakını Özlem Tamer'in ölümünde hizmet kusurunun
bulunduğunu belirtmiştir.
16. Tarafların temyizi üzerine Danıştay Onuncu Dairesi 1/7/2009
tarihli ilamla tazminat miktarının az olduğu gerekçesiyle söz konusu kararı
bozmuştur. Danıştay bozma gerekçesinde, hükmedilen manevi tazminat miktarının
idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olmadığına özellikle vurgu
yapmıştır.
17. İdare Mahkemesi bozma üzerine yaptığı yargılama sonucunda
4/5/2011 tarihinde başvurucular lehine toplam 85.000 TL manevi tazminata
hükmetmiştir. Temyiz edilen karar, Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 9/5/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır.
18. Başvurucuların karar düzeltme talebi, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 18/3/2014 tarihli ilamıyla
reddedilmiştir.
19. Bu karar, başvurucular vekiline 26/5/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucular 24/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 5/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
22. Başvurucular, İzmit Devlet Hastanesinde görevli Dr. S.B.
tarafından yapılan hatalı ameliyatın ve ameliyat sonrasındaki tedavinin doğru
uygulanmamasının yakınları Özlem Tamer'in ölümüne sebebiyet verdiğini ileri
sürmüştür. Başvurucular, yakınlarına uygulanan tıbbi müdahalenin özen içinde
yapılmadığını, nitekim bu durumun Adli Tıp Kurumu raporuyla sabit olduğunu,
derece mahkemelerince tespit edilen manevi tazminat miktarının çok düşük
olduğunu, hükmedilen tazminat miktarının yaşadıkları üzüntü ve kederi
karşılamaktan uzak olduğunu belirtmiştir. Başvurucular, bu nedenlerle dava ile
talep ettikleri 290.000 TL manevi tazminatın reddedilen 205.000 TL'lik kısmının
idareye başvuru tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte
tahsiline karar verilerek mağduriyetlerinin giderilmesini talep etmişlerdir.
23. Başvurucular ayrıca 2006 yılında başlayıp 2014 yılında
tamamlanan söz konusu yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını da ileri
sürmüş ancak bu konuda tazminata karar verilmesini talep etmemişlerdir.
24. Başvurucular, yukarıdaki iddialarla Anayasa'nın 2., 17.,
36., 37., 38. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).Başvurucular temel
olarak yakınları Özlem Tamer'in tıbbi hata sonucu yaşamını yitirmesinden,
açtıkları davada hükmedilen tazminat miktarının düşük olmasından, tam yargı
davasının makul bir sürat ve özenle yürütülmemesinden yakınmaktadır.
Başvurucuların Özlem Tamer'in tıbbi hata sonucu yaşamını yitirdiği ve açılan
tam yargı davasında hükmedilen tazminat miktarının düşük olduğu yönündeki
iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi
yönü ile ilgili olduğundan bu iddiaların bir bütün hâlinde yaşam hakkının maddi
yönü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Tam yargı davasının
makul sürede tamamlanmadığı yönündeki şikâyet ise yaşam hakkının usul boyutu
yönünden ayrı bir başlık altında incelenmiştir.
26. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, (...)
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Yaşam Hakkının Maddi Yönünün İhlalEdildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucular, yukarıda belirtilen iddialarla (bkz. § 22)
yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak
yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §
41). Somut olayda başvurucular, ölen kişinin annesi, babası ve kardeşleridir.
Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
30. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi açısından idari makamlar
ve derece mahkemeleri tarafından başvurucular lehine bir tedbir ya da kararın
alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin
uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde ilgili tarafın artık mağdur olduğu
ileri sürülemeyecektir (Sadık Koçak ve
diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 83).
31. Mağduriyetin giderilmesi, özellikle ihlal edildiği ileri
sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın
ardından ilgili açısından uğradığı zararların devam edip etmediğine bağlıdır.
Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı kararı,
söz konusu anayasal temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği gözönünde bulundurularak dava koşullarının tamamının
değerlendirilmesi sonucunda verilebilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun
mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda
idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da
bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve
diğerleri, § 84).
32. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
bağlamında mağduriyetin giderilip giderilmediğinin tespiti açısından kasten ya
da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olayları ile ihmal
sonucu meydana gelen ölüm olayları arasında bir ayrım yapmak gerekir (Mehmet Aydoğan ve Nufer
Aydoğan, B. No: 2013/3775, 14/4/2016, § 55).
33. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi gereğince
devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi yaşam hakkı
ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).
34. Ancak ihmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin
davalar açısından farklı bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir. Buna göre yaşam
hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise
"etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük, her
olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve
hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
35. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri
göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek
için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi
inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların
hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada
bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddesinin
ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 60).
36. Mevcut başvurunun koşulları bireysel başvuru formu ve
eklerinde sunulan bilgi ve belgeler ışığında incelendiğinde başvurucuların
yaşadığı üzüntü verici olayın kasti bir tutumdan kaynaklandığını gösteren
herhangi bir bulgu olmadığı gibi olayın meydana geldiği koşulların, bu bağlamda
herhangi bir şüphe uyandırmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucular da söz konusu
olayın ilgili sağlık personeli tarafından kasti şekilde gerçekleştirildiği
yönünde bir iddia ileri sürmemiştir. Başvurucular, idarenin sağlık hizmetinin
yerine getirilmesi sırasındaki kusuru nedeniyle ölümün meydana geldiğini ve
olaya ilişkin davada uygun ve yeterli tazminata karar verilmemesi nedeni ile
mağduriyetlerinin giderilmediğini iddia etmektedir.
37. Bu durumda öncelikle idare aleyhine açılan tam yargı
davasında derece mahkemeleri tarafından idarenin hizmet kusurunun bulunduğunun
tartışmaya yer vermeyecek şekilde tespit edilip edilmediğinin değerlendirilmesi
gerekmektedir. Bu değerlendirmenin ardından başvurucuların davanın koşulları
çerçevesinde yeterli ve uygun tazminata karar verilmediği iddiası
değerlendirilmelidir.
38. Kocaeli 1. İdare Mahkemesi somut olay hakkındaki
değerlendirmesinde İzmit Devlet Hastanesinde ameliyat sonrasında yapılan takip
ve tedavinin tıp kurallarına uygun olmadığının Adli Tıp Kurumu raporuyla sabit
olduğunu belirterek başvurucuların yakını Özlem Tamer'in ölümünde hizmet kusuru
bulunduğu kanaatine varmış ve başvurucuların zararlarının hizmet kusuru
ilkesine göre karşılanması gerektiği sonucuna ulaşmıştır (bkz. § 15). Somut
olayda başvurucuların yakını Özlem Tamer'in ölümünden idarenin sorumlu
olduğunun tespit edilmesi, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan
yaşam hakkının ihlal edildiğinin ve yaşam hakkının devlete yüklediği yaşamı
koruma pozitif yükümlülüğünün (yaşam hakkının maddi yönünün) idare tarafından
yerine getirilmediğinin derece mahkemelerince açıkça kabul edildiği anlamına
gelmektedir.
39. Dolayısıyla bu noktada başvurucuların söz konusu davada
ihlale ilişkin olarak karar altına alınan tazminatın yetersiz olduğu iddiasının
değerlendirilmesi gerekmektedir. Öncelikle İdare Mahkemesi kararında açık bir
şekilde ihlal tespiti yapılarak başvurucular lehine toplamda 85.000 TL manevi
tazminata hükmedildiği görülmektedir. Kararda ayrıca, hükmedilen manevi
tazminat miktarına idareye başvuru tarihi olan 26/9/2006 tarihinden ödeme
tarihine kadar yıllık yasal faiz işletilmesine de karar verilmiştir.
40. Davanın koşullarına göre belirlenen tazminat miktarı ile
başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı
görülmektedir. İdare Mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin
tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda derece mahkemelerinin takdir
yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz.
41. Bu itibarla derece mahkemeleri tarafından, sağlık
hizmetlerinin yerine getirilmesi sırasında gerçekleştirilen hizmet kusuru
nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğinin tartışmaya yer bırakmayacak şekilde
belirlendiği ve ihlale karşılık olarak uygun ve yeterli tazminata karar
verildiği olayda başvurucuların söz konusu ihlal nedeniyle yeterli tazminata
karar verilmediğini ileri sürerek mağduriyetlerinin giderilmediği iddiasının
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yaşam Hakkının Usul
Yönünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam
hakkının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
44. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı ile maddi
ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda
olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının veya
bireylerin maddi ve manevi varlığının zarar görmesine sebep olan vakaların tüm
yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan
bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (Sadık Koçak ve
diğerleri, § 94).
45. Yaşam hakkına ilişkin ceza soruşturmasının etkili olması
için diğer bazı şartların yanı sıra soruşturmanın makul bir sürat ve özenle
yürütülmesi gerekir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96). Yaşam
hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması hakkı kapsamında yürütülecek olan
ceza soruşturmalarının yanı sıra hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve
idari yargıda açılacak tazminat davalarının da makul derecede ivedilik ve özen
şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara
ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği
seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde
yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet,
yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı
ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel
olacaktır (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 110).
46. Tıbbi ihmallerden kaynaklandığı ileri sürülen ihlal
iddiaları açısından ayrıca belirtmek gerekir ki sağlık kurumlarında işlenen
kusurlu eylemlerin bilinmesi, ilgili kurumlara ve sağlık personeline potansiyel
kusurlarını giderme ve benzer hataların meydana gelmesini önleme imkânı vermesi
bakımından büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu tür olaylara ilişkin
soruşturma veya davaların hızlı bir şekilde incelenmesi, sağlık hizmetlerinden
faydalanan tüm bireylerin güvenliği için son derece önemlidir (İlker Başer ve diğerleri, B. No:
2013/1943, 9/9/2015, § 76).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
47. Başvurucular, 2006 yılında başlayıp 2014 yılında tamamlanan
yargılamanın makul sürede neticelenmediğini ileri sürmüştür.
48. Yukarıda da belirtildiği üzere ölüm olayı üzerine açılan tam
yargı davasının makul bir sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki şikâyetin yaşam
hakkının usul boyutu yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (bkz. §
25).
49. Başvuruya konu yargılama süreci bu kapsamda incelendiğinde
başvurucuların yaşanan ölüm olayı üzerine 26/9/2006 tarihinde Sağlık
Bakanlığına müracaat ettiği, akabinde ise Kocaeli 1. İdare Mahkemesinde tam
yargı davası açtığı, İdare Mahkemesinin 11/7/2008 tarihli kararıyla
başvurucular lehine toplamda 35.000 TL manevi tazminata hükmedildiği ancak bu
kararın Danıştay Onuncu Dairesinin 1/7/2009 tarihli ilamıyla tazminat
miktarının az olduğu gerekçesiyle bozulduğu, bozma sonrası yapılan yargılama
neticesinde 4/5/2011 tarihinde başvurucular lehine toplamda 85.000 TL manevi
tazminata hükmedildiği ve bu kararın Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 18/3/2014 tarihli ilamı neticesinde kesinleştiği görülmektedir.
50. Başvuruya konu davanın karmaşık bir nitelik arz etmemesi ve
başvurucuların davanın uzamasında hiçbir dahlinin olmaması gibi hususlar
dikkate alındığında somut olaya ilişkin yargılamanın 8 yıla yakın bir sürede
sonlandırılmasının makul olduğu söylenemeyecektir.
51. Dolayısıyla başvuruya konu davanın, daha sonra ortaya
çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olunan önemli rolün
zarar görmesine neden olabilecek şekilde makul süratte yürütülmediği sonucuna
varılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşama hakkının usul yönünün ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
54. Somut olayda yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
55. Başvurucular yakınlarının ölümü nedeni ile talep ettikleri
manevi tazminatın başvuruya konu dava sonucunda reddedilen miktarını
-205.000 TL- talep etmişler, söz konusu davanın makul süratte
yürütülmemesi nedeni ile tazminata karar verilmesini ise talep etmemişlerdir.
Dolayısıyla başvurucuların manevi tazminata ilişkin taleplerini yaşam hakkının
maddi boyutu ile açıkça sınırlandırdıkları, yaşam hakkının usule ilişkin boyutu
kapsamında ise tazminat talep etmedikleri sonucuna varılmıştır.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının maddi yönünün ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usul yönünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usul yönünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Kocaeli 1. İdare Mahkemesine
(E.2011/398, K.2011/454) GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 5/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.