TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
DAVUT EKİNCİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/10815)
Karar Tarihi: 22/11/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Akif YILDIRIM
Başvurucu
Davut EKİNCİ
Vekili
Av. Ercan KANAR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve Cumhuriyet savcısının verdiği mütalaaya karşı görüş alınmadan tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması, özel statülü mahkemede yargılama yapılması, mahkûmiyet kararının gerekçesiz olması, keşif talebinin gerekçesiz olarak reddedilmesi ve haksız yere mahkûmiyet kararı verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. PKK/KONGRA-GEL terör örgütü liderinin yanına yeni mahkûmların sevk edilmesiyle cezeevi koşullarının kötüleştirildiği iddia edilerek örgüt sempatizmanlarınca bu durumun protesto edilmesi amacıyla örgütün yayın organlarınca sokak eylemleri çağrısında bulunulmuştur.
9. Bu kapsamdaki eylemlerde kullanılmak üzere molotof kokteyl hazırlandığı bilgisine ulaşılması üzerine başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında soruşturma başlatılmış; fiziki takip yapılmıştır.
10. Başvurucu 2/12/2009 tarihinde gözaltına alınmış; dört günlük gözaltı süresi sonrasında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/116 Sorgu sayılı kararıyla silahlı terör örgütüne üye olma ve tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçlarını işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular olduğu gerekçesiyle 6/12/2009 tarihinde tutuklanmıştır.
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK mülga 250. madde ile görevli) 18/1/2010 tarihli iddianamesiyle, başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma ve terör örgütü propagandası yapma suçlarından kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucu ve diğer şüpheliler tarafından olay yerine getirilen poşetler içindehazırlanmış on yedi molotof kokteylinin bulunduğu ve bunların sıvı deterjan ve yumurta ile güçlendirildiği, şüphelilerin düzenlemeyi tasarladıkları molotoflu eyleme, telefonla görüşerek ve mesaj yollayarak birbirlerini çağırdıkları ve örgüt adına düzenlenmesi planlanan eyleme katılmak üzereyken yakalandıkları iddia edilmiştir.
12. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK mülga 250. madde ile görevli) 28/1/2010 tarihli kararı ile maddi gerçekliğin ortaya çıkarılmasına imkân tanıyacak bazı deliller toplanmadan ve araştırılması gereken bazı hususlar araştırılmadan düzenlenen iddianamenin iadesine karar vermiştir.
13. İddianamenin iadesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, gerekli araştırma ve incelemeler sonrası 25/2/2010 tarihli yeni bir iddianame düzenlemiş ve başvurucunun bir önceki iddianamede de yer verilen suçlardan cezalandırılmasını talep etmiştir.
14. Mahkeme 29/11/2012 tarihli kararıyla başvurucu hakkındaki silahlı terör örgütü üyesi olma suçuna ilişkin eylemlerin silahlı terör örgütünün faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla örgüte silah sağlama suçunu oluşturduğunu belirterek başvurucunun 13 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Diğer eylemler yönünden ise kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
15. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Yukarıda ayrıntısı belirtilen iletişimin tespit tutanakları, yakalama ve el koyma tutanakları, tanık beyanları, ekspertiz raporları ve diğer delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda; sanık Davut EKİNCİ ve arkadaşlarının olay gönü saat 14.00-15.00 sıralarında molotof kokteylli eylem hazırlığı yapmak üzere DTP Esenler ilçe binasında buluştukları, teknik takip ve istihbari bilgi üzerine parti binasının bulunduğu caddeye gelen güvenlik görevlilerinin saat 18:00 civarlarında tertibat alarak beklemeye başladıkları, saat 21.00 sıralarında sanık Davut EKİNCİ'nin yanında H. Ö. ve M. Y. olduğu halde binadan çıkarak ... marka bir araca bindikleri, ellerinde 2 ayrı siyah poşet bulunduğu, araçla Güngören ilçesine doğru hareket ettikleri ve Güngören ilçesi .... İlköğretim Okulu arasındaki boş, eğimli ve karanlık alana doğru gittikleri, burada kendilerini bekleyen 10-12 kişilik bir gruba dahil oldukları,ellerindeki poşetleri boş araziye bıraktıkları, bilahere yapılan müdaheleyle sanıklar[ın] ... yakalanarak gözaltına alındıkları, iletişimin tespiti tutanakları [anlaşılmıştır.]"
16. Anılan mahkûmiyet kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13/2/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
17. Karar, başvurucu vekiline 27/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 25/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”
20. 5237 sayılı Kanun’un 315. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Yukarıdaki maddede tanımlanan örgütlerin faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silâh temin eden, nakleden veya depolayan kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 22/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, suçun işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunmamasına rağmen matbu gerekçelerle devam ettirilen tutukluluğunun makul süreyi aşması ve Cumhuriyet savcısının verdiği mütalaaya karşı görüş alınmadan tutukluluk hâlinin devamına karar verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun -ilk derece mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmemiş ise- kararın verildiği tarihten itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Muhammet Ömeroğlu, B. No: 2014/657, 17/5/2016, § 40). Somut olayda başvurucu tarafından ilk derece mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edildiğine yönelik bir bilgi ve/veya belge bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun ilk derece mahkemesinin nihai kararını verdiği 29/11/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 25/6/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
24. Açıklanan nedenlerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yagılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
27. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
28. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29)
29. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında, somut olayda yaklaşık 4 yıl 2 ay sürdüğü anlaşılan yargılamanın süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
2. Kanuni Hâkim Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli mahkemede yargılanmasının kanuni hâkim güvencesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa Mahkemesi, benzer başvurularda 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi uyarınca yargılama yapan ağır ceza mahkemelerinin doğal hâkim ilkesine aykırılık oluşturmayacağına karar vermiştir (Deniz Seki, B. No: 2014/5170, 25/6/2015, §§ 51-57; Ersin Ekmekçi ve Sinan Ekmekçi, B. No: 2013/6068, 18/11/2015,§§ 47-52). Başvurucunun iddiası bakımından farklı bir sonuca ulaşılmasını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu; suçun nasıl sübut bulduğuna ve yasal unsurlarının ne olduğuna ilişkin bir değerlendirmenin gerekçeli kararda yer almadığını, kendisinin örgütle sistemli bir bağını gösterir veriler bulunmadığını, buna karşın gerekçe gösterilmeksizin mahkûm edildiğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75)
36. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
37. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
38. Somut olayda, yapılan yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları ile dosya kapsamı dikkate alınarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden (bkz. § 15) gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu; olay günü parti binasından ayrıldığına ilişkin çevredeki kamera kayıtlarının incelenmesi talebinde bulunmasına rağmen bu talebin yerine geçgetirildiğini vekeşif yapılması talebinin gerekçesiz bir şekilde kabul edilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes "iddia", "savunma" ve "adil yargılanma" hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak "iddia" ve "savunma" hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir.
42. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, bu ibarenin Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen "silahların eşitliği" ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir.
43. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
44. Diğer taraftan belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp bu husustaki görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27). Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme de başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, § 19).
45. İlk derece mahkemesinde yapılan yargılamanın 23/2/2012 tarihli celsesinin ilgili kısmı şöyledir:
“2- Sanık Davut Ekinci'ye ait 0541 ... nolu telefonun 02.12.2009 gününe aitarayan ve aranan numaralar ile bulunduğu baz istasyonlarının bildirilmesi için TİB (Ankara)'na yazı yazılmasına,
3- Bağcılar İlçe emniyet müdürlüğüne yazı yazılarak 02.12.2009 günü saat 11:00-23:00 arası" K... Beyaz eşya mağazasına (Bağcılar Merkez Mah. Güngören Cad. No: ... Bağcılar İstanbul) ait güvenlik kamera kayıtlarının bir CD'ye aktararak mahkememize gönderilmesinin istenmesine,
4- Esenler İlçe emniyet müdürlüğüne yazı yazılarak 02.12.2009 günü saat 11:00-23:00 arası DTP Esenler İlçe Başkanlığı binasının ( ... ) hemen karşısında bulunan B... isimli banka şubesine ait güvenlik kamera kayıtlarının bir CD'ye aktararak mahkememize gönderilmesinin istenmesine...”
46. Somut olayda ilk derece mahkemesi, keşif yapılması talebini -dosya kapsamı ve dosyanın geldiği aşamayı dikkate alarak- davaya bir yenilik katmayacağı gerekçesiyle reddetmiştir. Keşif talebinin dosyadaki mevcut deliller dikkate alınarak reddedilmesine ilişkin kararın yeterli güvenceleri içeren bir usul çerçevesinde verildiği ve usule ilişkin imkânlar noktasında taraflar arasında farklı muamele yapılmadığı görülmektedir. Başvurucunun soruşturma evresinde delil toplatma talebinde bulunmasına karşın bunun yerine getirilmediğine ilişkin bir iddiası da bulunmamaktadır.
47. Mahkûmiyet hükmü başka delillerle desteklenerek oluşturulduğundan silahların eşitliği ilkesine aykırı ve sonucu itibarıyla bir tarafı diğer taraf karşısında önemli bir dezavantaj içine sokan bir uygulamanın varlığından söz etmek mümkün değildir. Somut olayda savunma tarafının itirazları üzerine ilgili yerlere yazı yazılmış ve delillerini sunma ve inceletme noktasında taraflara uygun imkânlar tanınmıştır. Dolayısıyla yargılamanın bütünlüğü içinde silahların eşitliği ilkesine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Diğer İhlal İddiaları
49. Başvurucu; mahkûmiyet hükmünde yalnızca yakalama ve el koymaya ilişkin tutanakların ve bu tutanakları düzenleyenlerin beyanlarının dikkate alındığını, söz konusu tutanakların kanuna aykırı olduğunu, her türlü şüpheyi giderecek tarzda nedensellik bağını doğrulayan hukuka uygun bir delil bulunmadığı hâlde hakkında mahkûmiyet hükmü verilmesinin masumiyet karinesi ve şüpheden sanık yararlanır ilkeleriyle bağdaşmadığını ve haksız olarak mahkûm edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
51. Somut olayda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada, sanık savunmaları, olay nedeniyle düzenlenen tutanaklar, aramalar sonucu elde edilen deliller, ekspertiz raporları, iletişim tespit tutanakları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun anılan iddialarının esas itibarıyla derece mahkemelerince verilen kararlarda delillerin değerlendirilmesinde isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada, Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
52. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yapılan yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.