TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YAVUZ KUMRU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1082)
|
|
Karar Tarihi: 30/12/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Yavuz KUMRU
|
Vekili
|
:
|
Av. İlyas MERAL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, yargılandığı dava
kapsamında 5 yılı aşan bir süre tutuklu bulunması ve makul sürede yargılama
yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/1/2014 tarihinde
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca
22/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 27/6/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığı tarafından dosyaya
ilişkin görüş sunulmayacağı belirtilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade
edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesinin 28/4/2008 tarih ve 2008/40 sorgu sayılı kararıyla “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, suç
örgütüne yarar sağlamak amacıyla yağma” suçlarından tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen 11/6/2008 tarih ve E.2008/813 sayılı iddianame ile başvurucu ve
diğer şüpheliler hakkında "suç işlemek
için örgüt kurmak, örgüt faaliyeti çerçevesinde yağma, kasten insan öldürmek,
kasten yaralamak, hırsızlık, 6136 sayılı Kanuna muhalefet etmek"
suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
9. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi,
2/12/2013 tarih ve E.2008/192, K.2013/118 sayılı kararıyla başvurucunun suç
işlemek için örgüt kurma ve tehdit suçlarından beraatına, yağma, kasten öldürmeye
teşebbüs ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından toplam 40 yıl 30 ay hapis ve
3.000,00 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin
devamına hükmetmiştir.
10. Başvurucu, mahkûmiyet kararı ile
birlikte verilen tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz etmiş, İstanbul
14. Ağır Ceza Mahkemesi 2/1/2014 tarih ve 2014/1 Değişik İş sayılı kararı ile
başvurucunun itirazını reddetmiştir.
11. Başvurucu, bu kararı 20/1/2014
tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.
12. Başvurucu 24/1/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Temyiz üzerine, dosya Yargıtay'a
gönderilmiştir. Dava temyiz aşamasında derdesttir.
14. UYAP sisteminde başvurucu ile
ilgili olarak yapılan araştırmada hakkında kesinleşmiş ve infaz edilmiş başkaca
mahkûmiyet ilamları tespit edilmekle, başvurucunun İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2008/192 sayılı dosyasında tutuklu kaldığı sürenin tespiti
amacıyla İstanbul 9.Ağır Ceza Mahkemesine yazılan yazıya verilen 18/6/2014 tarihli
yazı cevabı ekindeki belgede; “Kurumumuz
tutuklusu Yavuz Kumru'nun infaz dosyasının tetkikinde adı geçenin yukarıda
adlandırılan İstanbul 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 28/04/2008 tarih 2008/40 sorgu
sayılı tevkif müzekkeresi ile tutuklanarak aynı gün kapatılan Bayrampaşa Kapalı
Ceza İnfaz Kurumuna alındığı ve sözü edilen tevkif müzekkeresiyle halen daha
Kurumumuzda tutuklu olarak bulunduğu görülmüştür.
Tutuklu Yavuz Kumru Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı zaman içerisinde
03/05/2011 tarihi ile 31/12/2011 tarihleri arası Kartal 4.Asliye Ceza
Mahkemesinin 05/03/2008 tarih 2008/78 esas sayılı ilamı ile almış olduğu 1
yıllık hapis cezasını,12/10/2012 tarihi ile 14/11/2012 tarihleri arasında
İstanbul 34.Sulh Ceza Mahkemesinin 29/06/2012 tarih 2011/1660 esas sayılı ilamı
ile almış olduğu 1 ay 20 günlük hapis cezasını infaz ettiğinden dolayı şahsın
bahsi geçen tevkif müzekkeresinden dolayı önce 28/04/2008 tarihi ile 03/05/2011
tarihleri arası, ikinci sefer 31/12/2011 tarihi ile 12/10/2012 tarihleri arası
tutuklu kaldığı,14/11/2012 tarihinde sözü edilen tevkif müzekkeresinin infazına
yeniden başladığı ve halen daha devam etmekte olduğu görülmüştür.” şeklinde ifadelere yer
verilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Kanun’un 82. maddenin (1) numaralı fıkrasının (h) ve (i) bentleri şöyledir:
“ Kasten öldürme suçunun;
….
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini
kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,
i) (Ek bend: 29/06/2005-5377 S.K./9.mad)Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,
…
İşlenmesi hâlinde, kişi
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
16. 5237 sayılı Kanun’un 149. maddenin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yağma suçunun;
a) Silâhla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) (Değişik bent: 18/06/2014-6545 S.K./64. md) Yol kesmek suretiyle ya
da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,
…
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu
güçten yararlanılarak,
…..
İşlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeş
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
17. 5237 sayılı Kanun’un 220. maddenin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya
yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç
bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye
sayısının en az üç kişi olması gerekir.”
18. 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkındaki Kanun’un 13.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait
mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç
yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,
şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a)
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
yer alan;
…
2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),
…
7. (Ek bent: 06/12/2006 - 5560 S.K.17.md)
Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar
hariç, Madde 220)
…”
20. Aynı Kanun’un 102. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk
süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek
uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 30/12/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/1/2014 tarih ve 2014/1082 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, 28/4/2008 tarihinde
tutuklandığını, 28/4/2013 tarihinde tutukluluk süresinin 5 yılı doldurmasına
karşın tahliye edilmeyerek tutuklu olarak yargılanmasına devam edildiğini,
hakkındaki davanın 27/6/2008 tarihinde açılmış olmasına karşın yaklaşık 6
yıldır davanın halen derdest durumda olması nedeniyle makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini belirterek, Anayasa'nın 19., 36. ve 141. maddelerinde
belirtilen haklarının ihlal edildiğini iddia ederek, ihlal iddiasının tespiti
ile tahliyenin sağlanması ve 10.000,00 TL. maddi, 100.000,00 TL. manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvurucunun, kanuni tutukluluk
süresinin aşıldığına ilişkin şikayetinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası, uzun süren yargılamaya ilişkin şikayetinin ise Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Başvurucunun, tutukluluk süresinin
5 yılı, makul sürede yargılanma süresinin ise 6 yılı aştığına ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Kanuni
Tutukluluk Süresinin Aşıldığı İddiası
25. Başvurucu, Kanun’daki azami
tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle tutulmasının hukuka aykırı olduğunu
iddia etmiştir.
26. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde
hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim
kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.”
27. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci
fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke
olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda
gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar
sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının
kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan
herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B. No: 2012/1137,
2/7/2013, § 42).
28. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19.
maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki
temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile
uyumludur (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 43).
29. Kişi hürriyeti ve güvenliğine
ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama
yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare
organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla
yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde
özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai
hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun
olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve
şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk
durumunun “kanuni” dayanağının
bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği
hâllerde ise, hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için,
uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup
olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (B. No: 2012/1137,
2/7/2013, § 44).
30. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un
100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak
hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların
ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama
nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre, (a) şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme
veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı
verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması
halinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste halinde
belirtilmiştir.
31. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde
tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde
gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı
geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk
süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
32. Tutukluluk süresinin hesabında ilk
derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması
gerekir. Kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm
edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın
nedeni ilk derece mahkemesince verilen “hükme
bağlı olarak tutma” haline dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz
aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde göz önünde
bulundurulamaz (B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41).
33. Başvurucu, İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2008/192 sayılı dosyasında tutukluluğu devam etmekte iken,
Kartal 4. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2008/78 sayılı ilamı ile verilen 1 yıl
hapis cezasını ve İstanbul 34. Sulh Ceza Mahkemesinin E.2011/1660 sayılı ilamı
ile verilen 1 ay 20 gün hapis cezalarını infaz etmiştir. Başvuruya konu
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/4/2008 tarih ve 2008/40 sorgu sayılı
tutuklama müzekkeresinin, 28/4/2008-3/5/2011, 31/12/2011-12/10/2012 ve
14/11/2012-2/12/2013 tarihleri arasında infaz edildiği görülmektedir (bkz.§ 14)
34. Bu aşamada, bireysel başvuruya konu
yargılaması devam eden başvurucunun diğer yargılamaları neticesinde aldığı
cezaları nedeniyle özgürlüğünden mahrum kaldığı sürelerin, başvuruya konu
yargılamadaki ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihe kadarki tutukluluk
süresinden indirilip indirilemeyeceğinin tespiti gerekir.
35. Başvuru konusu yargılama kapsamında
birleşen E.2011/45 sayılı dosyada 21/3/2008 tarihinde, E.2008/192 sayılı
dosyada ise 24/4/2008-28/4/2008 tarihlerinde gözaltına alınan, 28/4/2008 tarihinde
ise tutuklanan başvurucu, işlediği iki ayrı suçtan dolayı hakkında verilen
hükümler gereğince kesinleşen cezaları başvuru konusu yargılama sırasında
tutuklu bulunduğu süre içerisinde infaz edilmiştir (bkz:
§ 32). Başvurucu, gözaltında kaldığı 21/3/2008 ve 24/4/2008-28/4/2008 ve
tutuklu kaldığı 28/4/2008 - 3/5/2011, 31/12/2011 -
12/10/2012 ve 14/11/2012 - 2/12/2013 tarihleri arasında bir “suç isnadına bağlı olarak”, 3/5/2011 –
31/12/2011 ve 12/10/2012-14/11/2012 tarihleri arasındaki sürede “ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmü”
nün infazı, 2/12/2013 tarihinden itibaren geçen sürede ise “hükme bağlı olarak tutma” anlamında
özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır.
36. Bu çerçevede başvuru konusu
yargılaması devam ettiği sırada, başvurucunun 24/4/2008 tarihinde başlayan
tutulma hali, başka derece mahkemelerince verilen iki farklı kararın infaz
edildiği dönemlerde kesintiye uğramıştır. Bir tutukluluk kararı ile mahkûmiyet
kararının kesişmesi durumunda, mahkûmiyet kapsamında infaz edilen cezalara ilişkin
süreler toplam tutukluluk süresinin hesabına dâhil edilmez (B. No: 2012/348,
4/12/2013, § 49).
37. Buna göre, başvurucunun başvuru
konusu yargılama kapsamında “suç isnadına
bağlı olarak” tutulma süresi, birleşen E.2011/45 sayılı dosyada
21/3/2008 tarihinde, E.2008/192 sayılı dosyada ise 24/4/2008 tarihinde
gözaltına alınması ile başlamış ilk derece mahkemesinin 2/12/2013 tarihli
kararı ile sona ermiştir. Bu süre toplam olarak 5 yıl 7 ay 9 gündür. Ancak bu
süre zarfında başvurucunun kesinleşmiş başka cezaları nedeniyle toplam 9 ay
hapis yattığı anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucunun toplam tutukluluk süresi 4
yıl 10 ay 9 gündür.
38. Başvurucunun, “bir suç
isnadına bağlı olarak” tutulduğu
süre ilk derece mahkemesinin kararını verdiği 2/12/2013 tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında öngörülen beş yıllık azami süreyi aşmamıştır.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun
“Kanun’da öngörülen azami tutukluluk
süresinin aşıldığı” yönündeki iddiası ile ilgili olarak Anayasa’nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
40. Başvurucu, yargılamasının makul
olmayan bir süredir devam ettiğinden şikâyetçi olmuştur.
41. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşme’sinin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen
Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
42. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın
kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde
göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
41–45).
43. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6.
maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul
sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç
işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai
alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde;
iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek
niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625,
9/1/2014, § 31).
44. Başvuru konusu olayda, başvurucu
hakkında, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma,
yağma, ruhsatsız silah bulundurma ve kasten öldürme” suçlarını
işlediği iddiasıyla dava açılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar
5237 sayılı Kanun’da hapis ve adli para cezasını gerektirir şekilde
tanımlanmışlardır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı
yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda
kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
45. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu
tarih, başvurucunun gözaltına ve böylece isnattan haber olduğu anlaşılan
21/3/2008 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai
kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama
faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan,
değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34). Bu kapsamda, somut
yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, bireysel başvurunun
karara bağlandığı tarih olan 30/12/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
46. Başvuru konusu olayda başvurucu,
hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 21/3/2008 ve 24/4/2008 tarihlerinde
gözaltına alınmış, 28/4/2008 tarihli karar ile tutuklanmıştır. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı 11/6/2008 tarihinde başvurucunun da aralarında
bulunduğu on şüpheli hakkında kamu davası açmıştır.
47. Başvurucunun yargılandığı dava
dosyası 24/9/2010, 17/11/2011 ve 2/5/2012 tarihlerinde farklı üç dava dosyası
ile birleştirilmiştir.
48. Başvurucunun yargılandığı dosya
kapsamında toplam on iki katılan ve on dört sanık bulunmaktadır. İlk Derece
Mahkemesince başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü kurulana kadar toplam on sekiz
duruşma yapıldığı, duruşmaların ortalama olarak dört ay aralıklarla
gerçekleştirildiği, başvurucunun yargılamanın uzamasına neden olacak eyleminin
olmadığı tespit edilmiştir.
49. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi
yargılama sonucunda, 2/12/2013 tarihli kararıyla başvurucunun yağma, kasten
öldürmeye teşebbüs ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından toplam 40 yıl 30
ay hapis ve 3.000,00 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk
hâlinin devamına hükmetmiştir. UYAP sisteminde yapılan araştırmada 18/4/2014
tarihinde dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay’a gönderildiği tespit
edilmiştir.
50. Somut olayda yürütülen soruşturma
kapsamında 21/3/2008 tarihinde gözaltına alınan başvurucu hakkındaki dava,
Anayasa Mahkemesince yapılan bireysel başvuru incelemesi sırasında Yargıtayda temyiz aşamasındadır. Başvurucuya bir suçun
isnat edildiği 21/3/2008 tarihi ile bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
arasında geçen süre yaklaşık altı yıl dokuz aydır.
51. Bu belirlemelere göre somut olayda
yargılamanın uzamasındaki esas etkenin makul olmayan aralıklarla duruşmaların
yapıldığı, sanık ve müşteki sayısının yargılamanın uzamasını makul gösterecek
nitelikte olmadığı, İlk Derece Mahkemesinde geçen sürenin 5 yıl 5 ay 5 gün
olduğu, kararın temyiz inceleme safhasının halen devam ettiği belirlenmiştir.
52. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü
yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-44).
53. Başvuruya konu davada yer alan kişi
sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği
başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya
bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık altı yıl dokuz aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
55. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
56. Başvuruda Anayasa'nın 36.
maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
57. Başvurucu,
10.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
58. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği
maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge
sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için,
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında
illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan
başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.
59. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık altı yıl dokuz aylık yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 3.750,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
60. Başvurucu tarafından yapılan ve
dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
61. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık altı yıl dokuz aydır devam ettiği ve bu hususun makul sürede
yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği
açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven
ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın
mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen,
kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Başvurucunun, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığı ve makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan özgürlük ve güvenlik
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 3.750,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE
ve tazminata ilişkin diğer taleplerinin
REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin Mahkemesine gönderilmesine,
30/12/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.