TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Ö.Ç. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1091)
|
|
Karar Tarihi: 23/5/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ö.Ç.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
GÜLEÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kanuna aykırı olarak elde edilen delillere göre
tutukluluğun devamına karar verilmesi ve tutukluluğun makul süreyi aşması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, bilgisayar kütüklerinde hukuka
aykırı bir şekilde yapılan arama nedeniyle de özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 23/1/2014 ve 19/3/2014 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Konu ve kişi yönünden aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
2014/3769 numaralı başvurunun 2014/1091 numaralı başvuru ile birleştirilmesine,
incelemenin 2014/1091 numaralı başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar
verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
10. Mağdure S.Ü. 23/8/2012 tarihinde,
karakola giderek kendisine cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla başvurucudan
şikâyetçi olmuştur. Başvurucu 2/9/2012 tarihinde kasten yaralama suçunun
mağduru olarak götürüldüğü karakolda hakkındaki bu şikâyet nedeniyle 3/9/2012
tarihinde gözaltına alınmıştır.
11. Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığının 3/9/2012 tarihli
kararıyla başvurucunun konutunda gece yapılan arama sırasında başvurucunun
rızası alınarak bilgisayarında da arama yapılmış, mağdure
S.Ü.ye ait olduğu belirtilen üç adet çıplak fotoğraf kolluk kuvvetlerince delil
olarak yedeklenmiş ve bilgisayar başvurucuya iade edilmiştir. Arama işlemi
sırasında dört polis memuru ve başvurucudan başka kimse hazır bulunmamıştır.
12. Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı gün başvurucuya ait
bilgisayarda bulunduğu iddia olunan fotoğrafların CD'ye aktarıldığı
belirtilerek Fethiye 1. Sulh Ceza Mahkemesinden el koyma kararının onanması
talep edilmiş, Mahkeme 3/9/2012 tarihli kararıyla el koyma işleminin onanmasına
karar vermiştir.
13. Başvurucu, aynı gün tutuklanması talebiyle Mahkemeye sevk
edilmiş; Fethiye 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 3/9/2012 tarihli kararıyla nitelikli
cinsel saldırı suçundan "üzerine atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, suçun CMK'nın 100/3-a-5
maddesinde belirtilen katalog suçlardan oluşu ile suçun işlendiğine dair
dosyada kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir olguların bulunması ve isnat
edilen suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst hadleri dikkate alınarak
şüphelinin CMK.nun 100 ve devamı maddeleri gereğince"
tutuklanmıştır.
14.Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığının 13/9/2012 tarihli
iddianamesi ile başvurucu hakkında mağdurun beden ve ruh sağlığını bozacak
şekilde cinsel saldırı, hakaret, tehdit, şantaj, cebir tehdit veya hile
kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, özel hayatın gizliliğini ihlal ve
basit yaralama suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
15. Söz konusu davanın Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/203
sırasına kaydı yapılmış ve 24/9/2012 tarihinde tensip incelemesi sonunda "... suçun vasıf ve mahiyeti, CMK'nın 100/3-a-5 maddesinde düzenlenen katalog suçlardan
cinsel saldırı suçu olması ve suçun subutu halinde
öngörülecek ceza miktarına göre kaçma şüphesi, ev arama, bilgisayar inceleme ve
muhafaza altına alma tutanağı, fotoğraf ve CD çıktıları, doktor raporları
birlikte değerlendirildiğinde sanık hakkında isnat edilen suç ile ilgili olarak
dosya kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin
bulunması, sanık hakkında adli kontroltedbirlerininyetersiz
kalacağı" gerekçeleriyle başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiştir.
16. 14/11/2013 tarihli duruşmada başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiştir. Başvurucunun itirazı üzerine Muğla 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 9/12/2013 tarihli kararıyla "sanığa
yüklenen suçun vasıf ve mahiyeti, atılı suçun işlendiğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, delillerin tam olarak
toplanmamış olması ve kaçma şüphesi" gerekçesiyle itirazın
reddine karar verilmiştir.
17. İtirazın reddine dair bu karar, başvurucuya 3/1/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, bu karara yönelik 23/1/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
18. 9/1/2014 tarihli duruşmada başvurucu, Mahkemeden hukuka
aykırı olarak elde edilen delillerin dosyadan çıkarılması talebinde
bulunmuştur. Bu talebi değerlendiren Mahkeme "...
03/09/2012 tarihli arama ve el koyma kararı ile birlikte 03/09/2012 tarihli ev
arama bilgisayar incelemeve muhafaza altına alma
tutanağı içeriği gözetilerek 5237 Sayılı CMK'ya açık
aykırılık bulunmadığı görülmekle fotoğrafların yasal delil olarak (dosyadan)
çıkarılmasına yönelik talebin reddine ..." şeklinde karar
vermiştir.
19. Aynı gün yapılan duruşma sonunda Mahkemece "... suçun vasıf ve mahiyeti, CMK nın 100/3-a-5 maddesinde düzenlenen katalog suçlardan
cinsel saldırı suçu olması ve suçun subutu halinde
öngörülecek ceza miktarına göre kaçma şüphesi, ev arama, bilgisayar İnceleme ve
muhafaza altına alma tutanağı, Fotoğraf ve CD çıktıları, doktor raporları
birlikte değerlendirildiğinde sanık hakkında isnat edilen suç ile ilgili olarak
dosya kapsamında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin
bulunması, sanık hakkında adli kontroltedbirlerininyetersiz
kalacağı" gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına
karar verilmiştir.
20. Başvurucu 13/1/2014 tarihinde tutukluluk hâlinin devamına
ilişkin karara itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesi
3/2/2014 tarihli kararıyla "tutuklu
sanığın üzerine atılı suçların niteliği ve delile durumu dikkate alınarak usul
ve yasaya uygun olan Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamına
ilişkin karara yapılan itirazın redddine"
şeklinde karar vermiştir.
21.İtirazın reddine dair bu karar, başvurucuya 3/3/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu, bu karara yönelik 19/3/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
23. Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinin 10/4/2014 tarihli kararıyla
başvurucunun nitelikli cinsel saldırı suçundan 8 yıl 4 ay hapis, kişiyi
hürriyetinden yoksun kılma suçundan 2 yıl 6 ay hapis, tehdit suçundan 4.000 TL
adli para cezası, hakaret suçundan 2.000 TL adli para cezası, şantaj suçundan 1
yıl 6 ay 22 gün hapis ve 2.500 TL adli para cezası ve özel hayatın gizliliğini
ihlal suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Ayrıca hükümle birlikte "...
üzerine atılı suçun vasıf mahiyeti, sanığın tutuklulukta kaldığı süre, sanık
hakkında hükmedilen ceza miktarı ve sanığın üzerine atılı nitelikli cinsel
saldırı suçununun CMK 100/3-a maddesinde belirlenen
katalog suçlardan olması nazara alındığında kaçma şüphesi, mevcut delil durumu,
sanık hakkında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalması nazara alınarak
..." tutukluluk hâlinin devamına da karar verilmiştir.
24.Başvurucunun temyizi üzerine mahkûmiyet kararı, Yargıtay 14.
Ceza Dairesinin 12/11/2014 tarihli ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
25. Başvurucu; nihai kararının onanmasından sonra hâkim kararı
alınmaksızın müdafi ve işlem tanıklarının yokluğunda bilgisayar kütüklerinde
yapılan aramanın hukuka aykırı olduğunu, bu şekilde kanuna aykırı olarak elde
edilen delile dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ve hâkim kararı bulunmadan bilgisayar kütüğünde arama yapılması
nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiaları nedeniyle Anayasa
Mahkemesine 26/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda (B. No: 2015/3508)
bulunmuştur.
26. Anayasa Mahkemesi 23/1/2018 tarihinde İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden
arama tedbirinin hukuka aykırılığını tespit edip gerektiğinde yeterli giderim
sağlama potansiyeli olduğu kabul edilen 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen yargısal yola
başvurulmadığından "başvuru yollarının
tüketilmemesi", hâkim kararı alınmaksızın müdafi ve işlem
tanıklarının yokluğunda bilgisayar kütüklerinde hukuka aykırı biçimde yapılan
arama sonucunda elde edilen delile dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden ise "açıkça dayanaktan yoksunluk"
nedenleriyle kabul edilemezlik kararı verilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
27.5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarındakuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
5. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde
102)
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya
hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
28.5271 sayılı Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini
isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar,
bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel
Kurulunca dosya üzerinde yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de verilebilir."
29.26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 102. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"...
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim
sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi halinde,
soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikayetine bağlıdır.
...
(5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh
sağlığının bozulması halinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına
hükmolunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 23/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu; tutukluluk hâlinin devamına dair kararın en temel
delilini "ev arama, bilgisayar inceleme
ve muhafaza altına alma tutanağı, fotoğraf ve CD çıktıları"nın oluşturduğunu,
başka bir delilin olmadığını, elde edilen delillerin hâkim kararı olmadan
hukuka aykırı olarak toplandığını, zorunlu müdafi hazır olmadan arama
yapıldığını, bu aşamada alınan beyanların hukuka aykırı olduğunu, bilgisayarın tutunakta belirtilenin aksine ilgili kolluk biriminde
ağabeyine teslim edildiğini, doktor raporlarından cinsel saldırı suçunun
işlendiğini gösteren bir tespit yapılamadığını, bunun da tutukluluk için delil
olamayacağını, bu yüzden kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların mevcut
olmadığını, atılı suçun sırf katalog suçlardan olmasının tutukluluk hâlinin
devamı gerekçesi olamayacağını, kaçma şüphesini gösteren ve dava dosyasına
yansıyan hiçbir olgu bulunmadığını, soyut ve basmakalıp ifadelerle itirazın
reddine karar verildiğini, bu şekilde gerçeğe uygunluğun denetlenme imkânının
ortadan kalktığını belirterek adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32.Bakanlık görüşünde başvurucunun bu bölümdeki iddialarına
ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır.
2. Değerlendirme
33. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun
devamına ilişkin kararların gerekçesiz olduğuna ilişkindir. Dolayısıyla
tutukluluk süresinin uzunluğuna yönelen bu bölümdeki iddianın Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında
incelenmesi gerekir.
a. 141. Madde Anlamında
Başvuru Yollarının Tüketilmesi
35. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucuların (devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak) tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
ya da makul süreyi aştığı şikâyetleri yönünden iddia edilen ihlalin tespitini
ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu
yolu tüketmeleri gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile öngörülen tazminat yolu; bir yandan başvurucuların maruz kaldığı
tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da
uğranılan zararın tazmini imkânı sağladığından anılan şikâyetler açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı, makul ölçüde bir başarı imkânı
sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
36. Bununla birlikte tüketilmesi gereken başvuru yollarının her
şeyden önce ulaşılabilir olması gerekmektedir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara
yer verilmesi tek başına yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunulması için kanunda
öngörülen sürenin geçtiği durumlarda, bu tazminat yolunun ulaşılabilir
olmadığını ve tüketilmesinin gerekmediğini belirtmiştir (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352,
2/7/2015, §§ 45-50).
37. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükmü 12/11/2014 tarihinde kesinleşen başvurucunun,
bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde
bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde öngörülen dava açma süresi
geçmiş bulunmaktadır. Bu nedenle söz konusu tazminat yolunun başvurucu yönünden
ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla başvurucunun mağduriyetini giderebilecek
nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolunun bulunmadığı açıktır (Benzer
yöndeki bir değerlendirme için bkz. Halas
Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, § 49).
b. Genel İlkeler
38. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun makul süreyi aştığı
iddialarını birçok kararında incelemiş ve anılan kararlarda inceleme yöntemine
ilişkin ilkelerini belirlemiştir (Murat
Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, §§ 60-66; Mustafa Ali
Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §§ 102-106; Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, §§ 64-73; Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016,
§§ 42-61; Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 51-91).
39. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında, bir ceza soruşturması
kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma veya
kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anılan fıkrada güvence altına alınan "makul sürede
yargılanmayı" ve "serbest bırakılmayı" isteme haklarının
birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olarak değerlendirilmesi gerekir (Murat Narman, § 60; Halas Aslan, § 66).
40. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan serbest
bırakılmayı isteme hakkı uyarınca bir ceza soruşturması veya kovuşturması
kapsamında tutuklu olan kişiler, ilgili yargı mercilerinden serbest
bırakılmalarına karar verilmesini talep edebilirler. Bu hakkın bir yansıması
olarak 5271 sayılı Kanun'un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, şüpheli
veya sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
salıverilmesini isteyebileceği belirtilmiş; aynı Kanun'un 108. maddesinde de
tutukluluğun soruşturma ve kovuşturma evrelerinde belirli süreleri aşmayacak
şekilde resen incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Yargı organlarınca
tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine
gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas Aslan, § 67).
41. Anılan maddede, ayrıca tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı isteme hakkına
sahip olduğu ifade edilmiştir. Genel olarak yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının konusudur. Kişilerin fiziksel hürriyetlerinin
kısıtlanmasına ilişkin güvencelerin belirtildiği (Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 35)
Anayasa'nın 19. maddesine göre öncelikle tutukluluğun makul süreyi aşmaması
gerekir. Bununla birlikte maddenin tutuklu olarak sürdürülen yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılması gerektiğine de işaret ettiği görülmektedir. Hürriyeti
kısıtlanarak yargılanan kişinin yargılamanın makul sürede bitirilmesindeki
menfaati, işin doğası gereği diğerlerine göre daha fazladır. Bu bağlamda
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında belirtilen tutuklu kişinin makul
sürede yargılanma hakkı, Anayasa'nın 36. maddesi ile güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkına göre daha yüksek
bir koruma sağlamaktadır. Buna göre tutuklu olarak sürdürülen soruşturma ve
kovuşturma süreçlerinin süratle sonuçlandırılması gerekir. Bunun için başta
savcılıklar ve mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak
sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin -adil yargılanma hakkının
sağladığı güvencelere riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde
sonuçlandırılması için özenli davranmalıdır. Anılan özen yükümlülüğü, kişinin
hürriyetinden yoksun bırakılmaya devam edilmesinin keyfî olmadığının,
dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahalenin meşru
amacının devam ettiğinin söylenebilmesi için de zorunludur. Bu itibarla tutuklu
kişiler hakkındaki soruşturma/kovuşturma süreçlerinin özenli olarak yürütülmesi
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında güvence altına alınmıştır (Halas Aslan, §§ 68-71).
42. Diğer taraftan bir ceza soruşturması veya kovuşturması
kapsamında sürdürülen tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığı öncelikle
tutukluluğa ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir.
Tutukluluğa ilişkin kararların gerekçelerinde, tutuklamanın ön şartı olan
"kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunduğu"nun,
ayrıca "tutuklama nedenleri"nin ortaya
konulması gerekmektedir. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesine göre de
tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda; kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin
varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilecektir (Halas
Aslan, §§ 74, 75).
43. Kuvvetli suç şüphesi, tutuklama için bir ön şart olup
varlığını tutukluluğun her aşamasında korumalıdır. Başlangıçtaki bir tutuklama
için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya
konulması her zaman mümkün olmasa da soruşturma/kovuşturma süreci ilerledikçe
kişi hakkındaki suç şüphesini doğrulayacak ya da ortadan kaldıracak delillere
erişilecektir. Bu nedenle belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun
devamına ilişkin kararlarda, kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut
olgularla birlikte açıklanması gerekir. Tutukluluğun herhangi bir aşamasında
kişinin tutuklu olduğu suç yönünden kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular
ortadan kalkmışsa artık tutmanın meşru bir amacının bulunduğu söylenemez (Halas Aslan, § 76).
44. Başlangıçtaki bir tutuklama için Anayasa ve Kanun'da
öngörülen tutuklama nedenlerinin dayandığı tüm olguların somut olarak
belirtilmesi -işin doğası gereği- her zaman mümkün olamasa da
soruşturma/kovuşturma sürecinde deliller toplandıkça artık delillere etki
edilebilmesi imkânı ortadan kalkmakta ya da zorlaşmaktadır. Ayrıca isnat edilen
suç dolayısıyla belirli bir süre hürriyetinden yoksun kalan ve bu itibarla
yargılama sonunda alınması muhtemel cezanın en azından bir bölümünü
karşılayacak kadar tutulan kimsenin kaçma ihtimalinin başlangıçtakine göre
azaldığı da söylenebilir. Bu nedenlerle belirli bir süreyi aşan tutukluluğa
ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi
yeterli değildir (Hanefi Avcı, § 70).
45. Bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı
olarak açıklanması ve bu nedenlerin olayın koşullarında neden zorunlu olduğunun
ortaya konulması gerekir. Tutukluluk devam ettikçe bir taraftan bireye düşen
yükümlülük artarken diğer taraftan tutulmanın dayandığı meşru amaç
zayıfladığından tutukluluğun devamı kararlarında davanın genel durumunun
yanında tutuklu kişinin özel durumu da dikkate alınmalı, bu anlamda tutuklama
nedenleri kişiselleştirilmelidir (Hanefi
Avcı, § 84). Yine söz
konusu kararlarda, tutuklamaya göre temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide
bulunan adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının da ortaya
konulması gerekmektedir. Tutukluluğun devamı ancak Anayasa'nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." ifadeleriyle
güvence altına alınan ve esasında hukukun temel ilkelerinden biri olan
"masumiyet karinesi"ne rağmen kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına üstün gelecek şekilde tutmanın adaletin işleyişi
bakımından gerekli olduğunun dayanaklarıyla birlikte açıklanması durumunda
haklı bulunabilir(Halas
Aslan, § 78).
46. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir
ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir kişinin tutuklu olarak
bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine
göre değerlendirilmelidir (Murat Narman, § 61).
47. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı;
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
48. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, derece mahkemelerince verilen
tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda açıklanan gerekçeleri
inceleyerek bu gerekçelerin somut olayın özelliklerine göre ilgili ve yeterli
olup olmadığını ve ayrıca yukarıda belirtilen özen yükümlülüğüne uyulup
uyulmadığını incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir. Bu denetim sonunda
tutukluluğa ilişkin gerekçelerin başvurucuların hürriyetlerinin kısıtlanmasının
meşru nedenlerinin ortaya konulması bakımından ilgili ve yeterli olmadığı veya
tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının
özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine
varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).
c. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Somut olayda başvurucu 3/9/2012 tarihinde gözaltına alınmış
ve aynı gün Fethiye 1. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı ile tutuklanmıştır.
Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklu sürdürülen yargılamada 10/4/2014
tarihinde başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiştir. Başvurucu,
tutuklandığı tarih ile ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmü verdiği tarih
arasında bir suç isnadına bağlı olarak tutulmuştur. Bu durumda dikkate alınması
gereken tutukluluk süresi1 yıl 7 ay 7 gündür.
50. Başvurucunun "nitelikli cinsel saldırı" eylemi
nedeniyle bu suçtan tutuklandığı ve hakkında mağdurun beden ve ruh sağlığını
bozacak şekilde cinsel saldırı, hakaret, tehdit, şantaj, cebir tehdit veya hile
kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, özel hayatın gizliliğini ihlal ve
basit yaralama suçlarından kamu davası açıldığı görülmektedir. Mahkemece
tutukluluğun devamına ilişkin gerekçe olarak; isnat edilen suçla ilgili
kuvvetli şüphenin varlığını objektif bir şekilde ortaya koyan deliller, isnat
edilen suçun niteliği, delil durumu ve suçun katalog suçlardan olması
gösterilmiştir (bkz. § 19). Mahkemece kuvvetli suç şüphesi altında bulunan
başvurucu hakkında verilen tutukluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı
gösterecek özen ve içeriktedir. Tutukluluk süresi dikkate alındığında makul
sürenin aşılmadığı ve gösterilen gerekçelerin bu süre bakımından yeterli olduğu
kabul edilmelidir. Ayrıca tensip ve tutukluluk incelemelerinde Mahkemece
tutuklama tedbiri yerine adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yeterli
olmadığına vurgu yapılmıştır.
51. Öte yandan başvurucu hakkında tutuklanmasından hemen sonra
iddianame hazırlanıp 13/9/2012 tarihinde Mahkemeye sunulmuştur. Mahkemece
24/9/2012 tarihinde tensip incelemesi yapılmış ve duruşma aşamasına
geçilmiştir. Bu duruşmalarda; taraf beyanlarının alınması, mağdurenin
işlenen suç nedeniyle beden ve ruh sağlığında bozulma olup olmadığına yönelik
raporun alınması için müzekkere yazılması ve sonucunun beklenmesi, tanıkların
dinlenmesi, mağdureye ait rapora karşı beyanda
bulunmak üzere başvurucuya süre verilmesi, başvurucu ile mağdure
arasında geçen mesaj tespitlerine ilişkin olarak bilirkişiden rapor alınması,
esas hakkındaki mütalaasını bildirmek üzere Cumhuriyet Başsavcılığına dosyanın
verilmesi, Savcılığın sunduğu esas hakkındaki mütalaaya karşı taraflara beyanda
bulunmak üzere süre verilmesi gibi işlemlerin yapıldığı görülmektedir. Buna
ilişkin duruşmalar 16/5/2013, 11/7/2013, 29/8/2013, 24/10/2013, 14/11/2013,
9/1/2014, 6/3/2014 ve 27/3/2014 tarihlerinde yapılmıştır. Bu itibarla genel
olarak soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizlik
gösterildiği tespit edilmemiştir.
52. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin
belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizliğin tespit edilmemiş olması dikkate
alındığında yaklaşık 1 yıl 7 ay 7 günlük tutukluluk süresinin makul olduğu
sonucuna varılmıştır.
53. Başvurucu ayrıca kanuna aykırı olarak elde edilen delillere
göre hakkında tutuklama ve tutukluluğun devamına karar verildiğini ileri
sürmüştür.
54. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını, delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa
Mahkemesinin görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup
olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
55.Delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak yargılamayı
yürüten mahkemeye ait olmakla birlikte koruma tedbiri niteliğindeki bir kararın
icrasının hukuka aykırı şekilde gerçekleştirilmesi ile elde edilen delillerin
tek ve belirleyici delil olarak yargılamada kullanılması ve bu delillere göre
bir karar verilmesi hâlinde bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyeti zedelenebilir
(Yaşar Yılmaz, B. No: 2013/6183,
19/11/2014, § 59).
56. Somut olayda Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinin başvurucu
hakkında verdiği tutukluluğun devamı kararları incelendiğinde kuvvetli suç
şüphesinin varlığı ortaya konulurken soruşturma dosyasından elde edilen
delillerin kararda ayrıntılı bir biçimde değerlendirilerek sonuca ulaşıldığı,
yalnızca hâkim kararı olmadan elde edildiği iddia edilen fotoğraflara
dayanılmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucu, aramanın rızasıyla yapıldığını
belirtmiştir (bkz. § 11). Buna ek olarak başvurucu, kanuna aykırı olarak elde
edilen delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla da Anayasa Mahkemesine başvuruda
bulunmuş; Mahkemece bu şikâyetler yönünden 23/1/2018 tarihinde kesin nitelikte
kabul edilemezlik kararı verilmiştir (bkz. § 25).
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Özel Hayata Saygı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
58. Başvurucu, hâkim kararı alınmaksızın müdafi ve işlem
tanıklarının yokluğunda bilgisayar kütüklerinde hukuka aykırı bir şekilde
yapılan arama nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
59. Somut olayda başvurucu tutuklu olarak yargılama
aşamasındayken yukarıdaki iddialarla bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu,
mahkûmiyet kararının onanması neticesinde aynı iddialarla yeniden başvuruda
bulunmuş (B. No: 2015/3508) ve
Anayasa Mahkemesince bu şikâyetler
yönünden 23/1/2018 tarihinde kabul edilemezlik kararı verilmiştir (bkz. § 25).
60. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkin olarak incelemenin
sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin kalmamış olması nedeniyle
başvurunun bu kısmının düşmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun
makul süreyi aştığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelemenin sürdürülmesini haklı kılan bir nedenin
kalmamış olması nedeniyle DÜŞMESİNE,
D. Yargılama giderinin başvurucunun üzerinde BIRAKILMASINA
23/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.