TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HİKMET ASLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11036)
|
|
Karar Tarihi: 16/6/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Abuzer
YAZICIOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Hikmet ASLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin
İRİZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sendika yönetim kurulu üyeliği görevi de bulunan
devlet memurunun sendikanın planladığı eyleme ilişkin kokart takarak okulda
dolaşmasının, soruşturmaya konu edilerek disiplin cezası verilmesi nedeniyle
ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri hakkının; soruşturma sürecinde savunmasının
usulüne uygun alınmaması, savunma için ek süre verilmemesi ve aralarında
husumet bulunan amir tarafından soruşturma yapılması nedeniyle adil yargılanma
hakkı ile "Kanunsuz suç ve ceza olmaz." ilkesinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/7/2014 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 5/2/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
11/2/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul ili Avcılar ilçesinde bulunan Mehmet Emin
Horoz Teknik ve Endüstri Meslek Lisesinde Türk dili ve edebiyatı öğretmeni
olarak görev yapmakta ve aynı zamanda Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası
(Eğitim-Sen) İstanbul 7 No.lu Şube Yönetim Kurulu üyesi olarak sendikal
faaliyet yürütmektedir.
9. Başvurucu; görev yaptığı okulda Okul Müdürü M.M.G.nin mobbing uygulamalarına
maruz kaldığını, psikolojisinin bozulduğunu, bu nedenle okul müdürü hakkında
Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi verdiğini ve
soruşturmanın devam ettiğini belirtmesine rağmen soruşturmanın başlangıcı ve
diğer detayları hakkında açıklayıcı bilgi vermemiştir.
10. Sendika, sosyal ve ekonomik hakları savunmak üzere
taleplerini açıklamak amacıyla 21 Aralık 2011 tarihinde grev kararı almıştır.
Başvurucu, üyesi bulunduğu ve aktif görev aldığı sendikanın grev yapma
tarihinden bir gün önce yakasına üzerinde “21
Aralıkta GREVdeyiz”
yazısı bulunan kokart takarak okuldaki görevine devam etmiştir. Başvurucu
hakkında 20/12/2011 tarihinde, Okul Müdürü M.M.G. ve Müdür Yardımcıları C.B. ve
İ.H.K. imzası ile bir tutanak düzenlenmiştir. Tutanak içeriği şöyledir:
“Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Hikmet Aslan
20/12/2011 Salı günü, tüm gün boyunca yakasına “21
Aralıkta GREV deyiz” yazan bir kokart takarak
derslere girmiş, öğrencilerin önünde koridorlarda ve dersliklerde dolaşarak
yönetmeliğe aykırı hareket etmiştir. İş bu tutanak tarafımızdan tutulmuştur.”
11. Başvurucunun görev yaptığı okulun bağlı bulunduğu Avcılar
İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü, başvurucu hakkında yürüttüğü idari soruşturma
sonucunda 1/6/2012 tarihli ve 9991 sayılı kararı ile başvurucunun
"uyarma" cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucunun
disiplin soruşturma işlemlerinde muhakkik olarak Okul Müdürü M.M.G.nin kendi talebi üzerine görevlendirildiği,
23/12/2011 ile 24/4/2012 tarihleri arasında mühakkik
işlemlerinin tamamlandığı görülmüştür. Başvurucu hakkındaki muhakkik raporunda
yer alan tespitlerin bir kısmı şöyledir:
“… Belgelerden ve alınan ifadelerin inceleme
ve değerlendirilmesinden: Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Hikmet Aslan’ın Okul
Müdürlüğünün 23/12/2011 tarih ve 648/879 sayılı yazısına cevaben “iddia olunan
husus … il teftiş kuruluna gönderilmesini talep ediyorum” demesi ve tanık ifadelerinden
20/12/2011 tarihi Salı günü okulda olduğu halde gün
boyu yakasında “21 Aralıkta GREV’deyiz” yazan kokart
takarak öğrencilerin önünde, koridorlarda ve dersliklerde dolaştığı
anlaşılmıştır. Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve
Kıyafetine Dair Yönetmelik madde 9 “…”. Öğretmen Hikmet Arslan, Yönetmeliğin
anılan maddesine açıkça aykırı davranmış, farklı kokart takarak görev
yapmıştır. Bu durumda Yönetmelik emirlerini yerine getirmesinde kayıtsızlık
göstermiştir.
Kesinleşen bu iddia ile ilgili olarak: Mehmet
Emin Horoz Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni
Hikmet Arslan, bu fiilinden dolayı, fiilin karşılığı 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa göre değerlendirilmesi
gerekmektedir. Buna göre … fiilinin 657 sayılı Kanunun 125[.] maddesinin A bendinin (a) fıkrası kapsamına girdiği
yönünde kanaat oluşmuştur. …”
12. Başvurucu, hakkında verilen disiplin cezasının iptali
istemiyle 31/8/2012 tarihinde İdare Mahkemesinde iptal davası açmış; İstanbul
5. İdare Mahkemesinin 1/4/2013 tarihli ve E.2012/1579, K.2013/821 sayılı kararı
ile dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“… Kamu kurumlarının bu kapsamda okulların
kendine göre disiplin düzen kurallarının mevcut olduğu, kişi ile devlet[in] [bir] özel bir statü ilişkisi içerisinde bulunduğu, eğitim
faaliyetleri sırasında (sendikal faaliyet ile ilgisiz yer ve zamanda)
yasaklanan davranışların müeyyidelendirilmesinin
temel hakların ihlali sonucunu doğurmayacağı açıktır.
Dava konusu olayda; öğretmen olan davacının
20.12.2011 tarihi salı günü okulda olduğu halde gün boyu yakasında “21 Aralıkta
GREVDE'yiz” yazan kokart takarak öğrencilerin önünde,
koridorlarda ve dersliklerde dolaştığı, davacının bu davranışı sendikal
faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceği gibisendikal
faaliyet ile ilgisiz yer ve zamanda gerçekleştirildiği, buna göre soruşturma
raporu ile davacının dava konusu disiplin cezasına fiili işleyerek görev
mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde
kayıtsızlık gösterdiği hususunun sabit olduğu anlaşıldığından dava konusu
işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
13. Temyiz üzerine Danıştay Onikinci
Dairesinin 10/9/2013 tarihli ve E.2013/6219, K.2013/6062 sayılı ilamıyla dosya,
İstanbul Bölge İdare Mahkemesine gönderilmiş ve Mahkemenin 21/1/2014 tarihli ve
E.2014/36, K.2014/937 sayılı ilamıyla kararın usul ve hukuka uygun olduğu,
dilekçede ileri sürülen itiraz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek
mahiyette görülmediği belirtilerek itirazın reddi ile hükmün onanmasına karar
verilmiştir.
14. Karar düzeltme istemi, aynı Bölge Mahkemesinin 13/5/2014
tarihli ve E.2014/8196, K.2014/9680 sayılı ilamıyla dilekçede ileri sürülen
hususların 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54.
maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirine uymadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
15. Karar 2/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 2/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Bu süreçte başvurucu 5/3/2012 tarihinde iş yerinde
psikolojik taciz ve yıldırmaya (mobbing) maruz
kaldığı iddiası ile İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana
Bilim Dalı Polikliniğine başvurmuştur.
18. Adı geçen Adli Tıp Ana Bilim Dalında 31/7/2012 tarihli ve 52
sayılı bilirkişi raporu ile 25/12/2012 tarihli bir sosyal ve psikolojik
değerlendirme raporu düzenlenmiştir.Bu
bilgi ve bulguların yeniden değerlendirilmesi neticesinde başvurucu hakkında
aynı Ana Bilim Dalı tarafından 18/2/2013 tarihli bir ek rapor düzenlenmiş ve bu
raporda kişinin iş yerinde mobbinge maruz kaldığı
yönünde tespitler yapılmıştır. Raporun sonuç kısmı şöyledir:
“… Hikmet Aslan hakkında tarafımızdan
31/7/2012 tarih ve 52/2012 sayılı bilirkişi raporu düzenlenmiş olup, kişi
hakkında hazırlanan 25/12/2012 tarihli sosyal ve psikolojik değerlendirme
raporunda yer alan bilgi ve bulgular yeniden değerlendirildiğinde;
1- İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim
Dalı Polikliniğinde yapılan ayrıntılı ruhsal durum muayenesinde tespit edilen
ruhsal travma bulguları, Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Majör Depresyon
tanıları ve Uzm.Psikolog D.D. ve Sosyal Hizmet Uzmanı
M.C. tarafından hazırlanan sosyal ve psikolojik değerlendirme raporunda yer
alan çalıştığı işyeri ortamına ilişkin bulgular ile aktarılanların UYUMLU BULUNDUĞU,
2- Elde edilen tüm bilgiler ışığında, kişinin
işyerinde psikolojik şiddet ve yıldırmaya (mobbing)
MARUZ KALDIĞI kanaatini bildirir ek rapordur.”
B. İlgili Hukuk
19. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun
8. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Devlet memurları, resmi sıfatlarının
gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki
davranışlarıyla göstermek zorundadırlar.”
20. 657 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Devlet memurları kanun, tüzük ve
yönetmeliklerde belirtilen esaslara uymakla ve amirler tarafından verilen
görevleri yerine getirmekle yükümlü ve görevlerinin iyi ve doğru
yürütülmesinden amirlerine karşı sorumludurlar.”
21. 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devlet memurlarına verilecek disiplin
cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
A- Uyarma: Memura, görevinde ve davranışlarında
daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller
şunlardır:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında
yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde,
görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin
korunması, kullanılması ve bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz
davranmak,
…”
22. 657 sayılı Kanun'un 135. maddesi şöyledir:
“Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma,
kınama ve aylıktan kesme cezalarına karşı disiplin kuruluna, kademe
ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı yüksek disiplin kuruluna itiraz
edilebilir.
İtirazda süre, kararın ilgiliye tebliği
tarihinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin cezaları
kesinleşir.
İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile karar
ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde kararlarını
vermek zorundadır.
İtirazın kabulü hâlinde, disiplin amirleri
kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen
kaldırabilirler.
Disiplin cezalarına karşı idari yargı yoluna
başvurulabilir.”
23. 16/7/1982 tarihli ve 8/5105 sayılı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik’in 9.
maddesi şöyledir:
“Personel, görev yaptığı yerin ve mezun olduğu
okulların rozetleri ile Hükümetçe özel günler için çıkarılan rozetler
(Atatürk'ün doğumunun 100. Yılı gibi) dışında rozet, işaret, nişan v.b. şeyler takamaz.”
24. 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
ve Toplu Sözleşme Kanunu'nun 18. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kamu işvereni kamu görevlileri arasında
sendika üyesi olmaları veya olmamaları nedeniyle bir ayırım yapamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 16/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, Eğitim-Sen'e üye olduğunu, disiplin
soruşturmasının ceza verilerek sonuçlandırılmasının sendika üyeliği ile ilgili
olduğunu, 4688 sayılı Kanun'un 18. maddesine göre sendikal faaliyetleri
nedeniyle baskı altına alınamayacağını, 21/12/2011 tarihinde icra edilen kokart
takılması eylemine yönelik soruşturmanın, mobbing
dolayısıyla hakkında Savcılığa şikâyette bulunduğu okul müdürü tarafından
yapıldığını, tarafsız ve bağımsız olmayan soruşturmacının ceza teklif ettiğini,
hangi fiilleri nedeniyle ceza verildiğinin belli olmadığını ve bu fiillerin 657
sayılı Kanun'da yer almadığını; dolayısıyla, suçta ve cezada kanunilik
ilkesinin ihlal edildiğini, aleyhinde beyanda bulunanlar ile
yüzleştirilmediğini, sunduğu belgelerin kararda dikkate alınmadığını,
soruşturma sırasında ifadesini avukatı ile birlikte vereceğini belirttiğini,
nitekim ifadesinin avukatı yanındayken alındığını; fakat bu tutanakların dava
dosyasına gönderilmediğini, dava dilekçesinde yer alan usul ve esasa ilişkin
iddialara cevap verilmediğini, görev yaptığı okulda çok sayıda öğretmenin 21
Aralık'a ilişkin kokartı taktığını ancak sadece
kendisi hakkında işlem tesis edildiğini, bu kokartı
takmasından dolayı disiplin cezası almasının, düşünce ve ifade özgürlüğünün ve
gösteri hakkının ihlali olduğunu, Anayasa'da gösterinin yapılacağı yere ilişkin
kısıtlayıcı bir düzenleme olmadığını, Mahkemelerin kararlarının gerekçesiz
olduğunu, disiplin soruşturması ve dava aşamasında adil bir yargılama
yapılmadığını belirterek Anayasa'nın 10., 26., 34., 36. ve 38. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ve manevi
tazminat talebinde bulunmuş, tazminata ilişkin miktar belirtmemiştir.
B. Değerlendirme
27. Bakanlık görüş yazısında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) konuya ilişkin örnek kararlarına vurgu yapılmış; başvurucunun ihlal
iddiaları değerlendirilirken belirtilen hususların dikkate alınması ve eylemin
sendikal haklardan ziyade ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi
gerektiği bildirilmiştir.
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu okulda kokart takarak dolaşmasının
Sendikanın planladığı grevle ilgili olması nedeniyle gösteri yapma hakkıyla
ilişkili olduğunu belirtmiş ise de başvurucunun iddialarının sendikal
faaliyetle ilgili olarak örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi
gerekmektedir.
29. Öte yandan başvurucu, mensubu olduğu Sendika tarafından
planlanan grevle ilgili duyuruyu içeren kokart takarak okulda dolaşmasının
disiplin cezası ile yaptırıma tabi tutulmasının okul müdürü ile aralarında
husumet bulunmasından kaynaklandığını, kokart taşıyan başka öğretmenler
hakkında tutanak tutulmadığını ve bu tutumun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu
ileri sürmüştür. Eşitlik ilkesi iddiaları yönünden başvurucunun, kendisiyle
benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasındafarklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir
temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene
dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu,
benzer olaylar ile kendi durumunun aynı olduğunu ortaya koyamadığı gibi
kendisine hangi ayrımcılık temelinde ve nasıl bir ayrımcılık yapıldığına
ilişkin herhangi bir beyanda da bulunmamıştır. Bu nedenle ve eşitlik ilkesinin
ihlaline ilişkin iddialarının başka bir haktan bağımsız ve soyut biçimde ileri
sürülmesi mümkün olmadığından bir bütün olarak adil yargılanma hakkı başlığı
altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Başvurucunun disiplin
soruşturma sürecine, yargılama usulüne, kararların gerekçesine ve davanın
sonucuna ilişkin ihlal iddiaları adil yargılanma hakkı başlığı altında
incelenmiştir.
1. Örgütlenme Özgürlüğü Yönünden
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Başvurucunun, üyesi olduğu sendikanın eylem kararını duyuran
kokart takarak okulda dolaşması, derslere katılması fiilinin disiplin
soruşturmasına konu edilerek kendisine disiplin cezası verilmesi kararının
örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun
değildir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir nedenide
bulunmadığı anlaşılan ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
31. Başvurucu; üyesi olduğu sendika tarafından yasal çerçevede
planlanan grev kararının icrası kapsamında ertesi gün okula gelmeyeceğini ve
gelmeme sebebini duyurmak amacıyla soruşturma konusu kokartı
taktığını, sadece kokart taşımaktan ibaret fiiline disiplin cezası verilmesinin
ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
32. Bakanlık görüşünde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 10. maddesi bağlamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun
temellerinden birini oluşturduğu; ifade özgürlüğünün yalnızca lehte olduğu
kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil
aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya
rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu belirtilmiştir. Bu
kapsamda başvurunun, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup
olmadığı, gerçekleştirilen müdahalenin kanunla öngörülmüş olup olmadığı,
müdahalenin dayandığı amacın meşru olup olmadığı ve müdahalenin demokratik
toplum düzeninde gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiği
belirtilmiştir.
33. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
34. Anayasa’nın "Sendika
Kurma Hakkı" kenar başlıklı 51. maddesi şöyledir:
"1. Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin
çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve
geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma,
bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.
Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla
sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
(Dördüncü fıkra mülga: 7/5/2010-5982/5 md.)
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu
alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine
uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri,
yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi
esaslarına aykırı olamaz.”
35. Anılan düzenlemeler uyarınca örgütlenme özgürlüğü,
bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kendilerini temsil eden kolektif
bir oluşum meydana getirerek bir araya gelme özgürlüğünü ifade etmektedir.
Örgütlenme özgürlüğü, bireylere topluluk hâlinde siyasal, kültürel, sosyal ve
ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika hakkı da çalışanların
bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme
serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle bağımsız bir hak değil örgütlenme
özgürlüğünün bir şekli veya özel bir yönü olarak görülmektedir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463,
18/9/2014, §§ 30, 32).
36. Bireylerin devamlı olarak ve eş güdüm içinde yürüttükleri
faaliyetlerin hukukumuzda örgütlenme olarak tanınmaması, Anayasa hükümleri
kapsamında örgütlenme özgürlüğünün zorunlu olarak gündeme gelmeyeceği anlamına
gelmez. Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları
izleyebileceği örgütlerin varlığı sağlıklı bir toplumun önemli bir bileşenidir.
Demokrasilerde böyle bir "örgüt", devlet tarafından saygı
gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir (Tayfun Cengiz, § 31).
37. Anayasa’nın 33. ve 51. maddelerinde düzenlenen hak ve
özgürlükler, Sözleşme’nin 11. maddesinde bir araya getirilmiştir. Ayrıca
Sözleşme’nin 11. maddesinin yorumu ve uygulanmasında AİHM’in,
Sözleşme'nin 10. maddesi altında geliştirdiği içtihatların dikkate alınması da
gerekmektedir (Özgürlük ve Demokrasi
Partisi/Türkiye, B. No: 23885/94, 8/12/1999, § 37; Öllinger/Avusturya, B. No: 76900/01, 29/6/2006, §
38).
38. Anayasa'nın 51. maddesi, devlet için hem negatif hem de
pozitif yükümlülükler getirmektedir. Devletin, 51. madde çerçevesinde
bireylerin ve sendikaların örgütlenme özgürlüğüne müdahale etmemeye yönelik
negatif yükümlülüğü 51. maddenin ikinci ila altıncı fıkralarında yer alan
gerekçelerle müdahaleye izin veren koşullara tabi tutulmuştur. Aslında devletin
bu her iki yükümlülüğüne ilişkin olarak uygulanacak ölçütlerde bir değişiklik
olmamaktadır. Devletin ister pozitif ve isterse de negatif yükümlülüğü söz
konusu olsun bireyin ve bir bütün olarak toplumun çatışan menfaatleri arasında
adil bir denge kurulması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi bu adil dengenin
kurulup kurulmadığına karar verirken kamu gücünü kullanan organların bu alanda
belirli bir takdir marjına sahip olduğunu gözönünde
bulunduracaktır (Tayfun Cengiz,
§§ 36, 37).
39. Öte yandan örgütlenme özgürlüğü, sınırlanabilir bir haktır
ve Anayasa'da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir.
Örgütlenme özgürlüğüne ilişkin Anayasa'nın 33. maddesinin üçüncü ve 51.
maddesinin ikinci fıkralarında sınırlama sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu
özgürlüğe yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır.
Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa'nın 13. maddesindeki
ölçütler dikkate alınmak zorundadır. Bu sebeple örgütlenme özgürlüğüne
getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan
ölçütler çerçevesinde ve Anayasa'nın 51. maddesi kapsamında yapılması
gerekmektedir (Tayfun Cengiz, §
38).
40. Somut olayda başvurucu, öğretmen olarak devlet memuru
statüsünde iken Şube Yönetim Kurulu üyesi olduğu Sendikanın grev kararından
sonra ve grev gününden bir gün önce grev ilanını içeren bir kokart takarak
okulda dolaşmış ve derslere girmiştir. İlk Derece Mahkemesi, grev öncesi okulda
ve öğrenciler önünde kokart taşımasının, sendikal faaliyetle ilgili olmadığını
belirterek başvurucunun fiilini görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve
esasların yerine getirilmesinde kayıtsızlık gösterme olarak değerlendirmiştir.
Bunun dışında başvurucuya isnat edilen ve disiplin soruşturmasına konu edilen
herhangi bir eylem bulunmamaktadır.
41. Başvuruya konu olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele üyesi
olduğu Sendikanın planladığı yasal grev faaliyetinden bir gün önce grevi
duyuran içerikte kokart takarak okulda dolaşan ve derslere giren başvurucu
aleyhine uyarma cezası verilmesinin örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir müdahale
oluşturup oluşturmadığını belirlemektir. Sonraki aşamalarda varlığı kabul
edilen müdahalenin kanuni dayanağının olup olmadığının, meşru amaçlara dayanıp
dayanmadığının, kısıtlamanın demokratik toplumda gerekli olup olmadığının ve
kullanılan araçların orantısız olup olmadığının tespit edilmesi gerekir.
i. Müdahalenin Varlığı
42. Başvurucunun Sendika tarafından alınan grev kararı
sonrasında grevden bir gün önce grevle ilgili kokart takarak görevini ifa
etmesi sonucunda devlet memurundan beklenen yükümlülüklere uymadığı
gerekçesiyle disiplin yaptırımına tabi tutulmasının örgütlenme özgürlüğü ile ilgili
olduğuna ve müdahale niteliği taşıdığına şüphe bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
43. Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca
örgütlenme özgürlüğüne “kanunla öngörülmedikçe” ve madde metninde belirtilen
meşru amaçlar dışında müdahale edilemez. Aynı zamanda ifade özgürlüğüne
getirilecek bir sınırlamanın, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze
dokunmama, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik
Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
Kanunilik
44. Başvurucu, hangi fiilleri nedeniyle ceza verilmesi gerektiği
sonucuna gidildiğinin belli olmadığını ve bu fiillerin kanunda yer almadığını
ileri sürmüştür. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 657 sayılı Kanun'un "Davranış ve işbirliği"
kenar başlıklı 8. maddesi, “Devlet
memurlarının görev ve sorumlulukları” kenar başlıklı 11. maddesi ve "Disiplin cezalarının çeşitleri ile ceza
uygulanacak fiil ve haller" kenar başlıklı 125. maddesi ve
ilgili Yönetmelik'in 9. maddesinin "kanunilik" koşulunu karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
45. İlk Derece Mahkemesi "davacının
20/12/2011 tarihinde yakasına grevle ilgili kokart takarak okulda dolaşmasının,
sendikal faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi sendikal faaliyetle
ilgili olmayan yer ve zamanda gerçekleştirildiği" gerekçesi ile
müdahalenin kamu düzeni ve kurumsal disiplinin korunması amacı güttüğünü
belirtmiştir. Başvurucu, hakkındaki uygulamanın yasanın öngördüğü amaçla uyumlu
olmadığını ileri sürmüştür.
46. Örgütlenme özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru
olabilmesi için bu müdahalenin Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık, genel ahlak ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebebiyle
ve kanunla yapılmış olması gerekir.
47. Görev yaptığı okulda üyesi olduğu Sendikanın grev kararını
duyuran kokart taşıması nedeniyle başvurucuya verilen disiplin cezasının
Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan meşru amaçları hedeflediği
kabul edilse bile bu hususun müdahalenin gerekliliği konusunda yapılacak
değerlendirmelerle birlikte tartışılmasının daha doğru olacağı sonucuna
varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
48. Başvurucu; okulda kokart takarak dolaşma fiilinin 657 sayılı
Kanun’daki sınırlayıcı düzenlemelerle örtüşmediğini, yasada yer almayan
düzenleme ve suçlamalarla disiplin cezası verildiğini, başka öğretmenlerde de
kokart bulunmasına rağmen sadece kendisi hakkında işlem yapıldığını iddia
etmiştir. Üyesi olduğu Sendikanın yasal çerçevede aldığı grev kararını ve
ertesi gün okula gelmeme sebebini duyurmak için kokart taşıması nedeniyle
disiplin cezası uygulanmasının ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu belirtmiştir.
Ayrıca başvurucu; soruşturmanın, okulda daha sonra göreve başlayan ve kendisine
mobing uygulayan amir tarafından yürütüldüğünü
vurgulamıştır.
49. Bakanlık görüşünde, Sözleşme’nin 10. maddesinde düzenlenen
ifade özgürlüğü hakkının kamu görevlilerine de tanınan bir hak olmasının yanısıra bu hakkın kamu görevlileri tarafından kullanımı
durumunda diğer kişilere nazaran daha hassas davranılması icap ettiği, bu
hususun Sözleşme’de görev ve sorumluluklar kavramıyla
ortaya konduğu vurgulanmıştır. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin varlığı
hâlinde alınan önlemleri haklı kılacak gerekçelerin olup olmadığının ve "sınırlama amacı ile aracı arasında makul bir
dengenin bulunup bulunmadığının" demokratik toplum gerekleri
açısından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
50. Örgütlenme özgürlüğü ve daha özelde sendika hakkı mutlak
olmadığından bazı sınırlandırmalara tabi tutulabilir. Sendika özgürlüğüne
ilişkin olarak Anayasa'nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik
toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı
konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
51. Anayasa'da belirtilen "demokratik
toplum" kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla
yorumlanmalıdır. "Demokratik
toplum" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile Sözleşme'nin bu
ölçütün kullanıldığı 9., 10. ve 11. maddeleri arasındaki paralelliği açıkça
yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü ve
açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için
bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72,
7/12/1976, § 49; Başkaya ve Okçuoğlu/Türkiye,
B. No: 23536/94, 24408/94, 8/7/1999, § 61). Anayasa Mahkemesi de daha önceki
birçok kararında bu nitelendirmeyi vurgulamıştır (Tayfun Cengiz, § 52).
52. Buna göre aynı zamanda birey olan devlet memurları,
çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik gibi demokratik toplumun temel
ilkelerinin korumasından yararlanır. Başka bir deyişle görevine yansıtma,
şiddete teşvik etme veya demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece
ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile
getirilme biçimi yetkili makamların gözünde kabul edilemez olsa dahi ifade ve
örgütlenme özgürlüklerini ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler demokrasiye
hizmet edemez hatta demokrasiyi tehlikeye düşürür (Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00, 76292/01, 13/11/2008, § 77).
53. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye
girecek bir başka güvence de Anayasa'nın 13. maddesinde ifade edilen
"ölçülülük ilkesi"dir. Bu ilke, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak
dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa'nın 13. maddesinde demokratik
toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak
düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır.
Nitekim Anayasa Mahkemesi amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunup
bulunmadığını inceler (Tayfun Cengiz,
§ 53).
54. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak
ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple sendika hakkına yapılan
müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli,
gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bu bağlamda başvuru
konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye
neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin sendika
hakkını kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunun inandırıcı bir şekilde ortaya
konup konulamadığı olacaktır (Tayfun Cengiz,
§§ 54, 55).
55. Öte yandan örgütlenme özgürlüğü -devlet memurları söz konusu
olduğunda- görüşlerin dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklanıp
açıklanmadığını, kişisel tavırlar sergilenip sergilenmediğini ve
tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığını tartışma konusu yapmaktadır.
Bu bağlamdaki AİHM uygulamalarında, memurun bulunduğu konum, görev yaptığı
alanla ilgili olarak ödev ve sorumluluk derecesini belirlemede ulusal makamlara
bir takdir marjı tanınmaktadır (İsmail
Sezer/Türkiye, B. No: 36807/07, 24/3/2015, § 28;Ahmed ve diğerleri / Birleşik Krallık, B. No: 22954/93, 2/9/1998,
§§ 53, 54; Otto/Almanya (k.k.),
B. No: 27574/02, 24/11/2005). Fakat örgütlenme özgürlüğünü sınırlama niteliği
taşıyan bu durumun bir sınırının olduğu da unutulmamalıdır.
56. Devletin kamu hizmetinde çalışan memurlarına bir bağlılık
görevi getirmesi, ödev ve sorumluluklar yüklemesi memurların statüleri gereği
meşru kabul edilebilir bir durumdur. Fakat devlet memurlarının da birer birey
olduğu; siyasi görüş sahibi olma, ülke ve toplumsal sorunlarla ilgilenme,
tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olduğu ve bu nitelikleriyle Sözleşme’nin
10. ve 11. maddelerinden yararlanma haklarının bulunduğu şüpheden uzaktır (İsmail Sezer/Türkiye, § 52; Vogt/Almanya, B. No: 17851/91, 26/9/1995, §
53).
57. Ayrıca örgütlenme özgürlüğünün sendika üyelerine
sendikalarının sesini duyurma ve toplu menfaatleri dile getirme imkânı
sağladığı ve güvence altına aldığı fakat sendika üyelerine karşı devlet
tarafından belirli bir muamele yapılmasını korumadığı hatırda tutulmalıdır (İsmail Sezer/Türkiye, § 50).
58. Anayasa Mahkemesi, müdahalenin demokratik bir toplumda
gerekli olup olmadığını, müdahalede bulunulurken hakkın özüne dokunulup dokunulmadığını,
ölçülü davranılıp davranılmadığını davanın bütününe ve her olayın kendine has
özelliklerine göre takdir edecektir (Yaman
Akdeniz ve diğerleri, B. No: 2014/3986, 2/4/2014, § 44). Bu bağlamda
başvurucunun ifa ettiği görev, görev mahallinin şartları, disiplin yaptırımına
konu fiilin niteliği ve başvurucunun tavrının görevine yansıması gibi hususlar
değerlendirilecektir.
59. Başvurucunun, orta öğretim düzeyindeki bir devlet okulunda
Türk dili ve edebiyatı öğretmeni ve aynı zamanda sendika temsilcisi olduğu
dikkate alındığında, devlet memurlarının ifade özgürlüğü kapsamında düşünceyi
açıklamanın örgütlü biçimi olan sendikal faaliyette bulunma hakkından bütünüyle
mahrum bırakılamayacağı gözönünde bulundurulmalıdır.
Bununla birlikte demokratik bir toplumda gerekliliği tartışılmaz olan
durumlarda ordu, emniyet veya başka bazı alanlarda siyasi ve toplumsal
faaliyetlere sınırlamalar getirilmesi mümkündür. Başvurucunun bu türden
sınırlamalara tabi tutulmasını gerektirecek veya başka güvenlik tehdidi oluşturan
bir görevde bulunmadığı, görevinde tarafsızlığını ihlal edici tavır ve
eylemlerinin bulunduğuna ilişkin okul idaresinden yakınmalar olmadığı
anlaşılmaktadır.
60. Başvurucunun üyesi olduğu Sendika; Sözleşme, Anayasa ve
yasalar çerçevesinde hükümeti uyarmak amacıyla “grevli
toplu sözleşme, güvenceli istihdam, insanca yaşayacak temel ücret, ek
ödemelerin emekli aylıklarına dahil edilmesi, baskı, ceza ve sürgünlerin
durdurulması” talepleriyle 21 Aralık 2011 tarihinde bir günlük grev
kararı almıştır. Başvurucunun yakasındaki kokartta da “21 Aralıkta GREV’deyiz” ibareleri yazılıdır. Sendikanın
yapmayı planladığı gösterinin, çalışan sınıfın sosyal ve özlük haklarının
savunulmasını amaçlayan, barışçıl olmadığına yönelik herhangi bir tespit
bulunmayan özelliği dikkate alınmalıdır. Yine başvurucunun grevin bir gün
öncesinde yakasında taşıdığı kokart içeriğinde grevi ve tarihini duyurmak
dışında yasal olmayan, kamuyu incitecek veya yanlış yönlendirmelere sebep
olacak ibare veya işaretler bulunmadığı, başvurucunun görev yaptığı yerin
ortaöğretim seviyesinde bir okul olması nedeniyle öğrencilerin öğretmenlerden
etkilenme ihtimalinin ilköğretim seviyesine göre daha düşük olduğu
değerlendirilmelidir.
61. Başvurucu, üyesi olduğu sendika şubesinin yönetim kurulunda
olduğunu ve sendikacı sıfatıyla ertesi gün okula gelmeme sebebini duyurmaya
çalıştığını, kokart taşıma dışında başka bir eyleminin olmadığını ileri
sürmüştür. Niteliğine yukarıda değinilen kokart, devlet memurunun görev
esnasındaki kılık ve kıyafetine ilişkin yasal düzenlemelere aykırı gözükse de
Sendikanın yasal çerçevede planladığı grevin bir gün öncesinde ve geçici kabul
edilebilecek bir sürede taşınması, çalışanların dayanışmasını gösterme ve
sendikal haklarını bağımsız bir şekilde kullanma yolu olarak değerlendirilecek
grev organizasyonu ile ilgili olması ve üçüncü kişilere bilgi verme niteliği
taşıması nedeniyle sendikal faaliyetin bir parçası olarak kabul edilmesini
gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda AİHM, toplantı özgürlüğünün demokratik
toplumdaki önemli yeri dikkate alındığında bireye sunulan seçim ve eylem
imkânları etkisiz olduğunda ya da hiçbir yarar sağlamayacak şekilde
azaltıldığında bireyin söz konusu özgürlükten yararlanmadığını vurgulamaktadır
(Akın Şişman ve diğerleri/Türkiye,
B. No: 1305/05, 27/9/2011, §§ 32-34).
62. Öte yandan başvurucunun eylemi sonucunda kendisine uyarma
cezası verilmiştir. Verilen ceza -hafif olsa da- başvurucu gibi sendikaya üye
kişileri, çıkarlarını savunmak amacıyla yapılan meşru grev veya eylem günlerini
organize etmenin önüne geçebilecek caydırıcı etki doğuracak bir niteliğe
sahiptir (Kaya ve Seyhan/Türkiye,
B. No: 30946/04, 15/12/2009, § 30; Karaçay/Türkiye,
B. No: 6615/03, 27/6/2007, § 37; Doğan Altun/Türkiye, B. No: 7152/08, 26/5/2015, § 50; Ezelin/Fransa, B. No: 11800/85, 26/4/1991,
§ 43).
63. Açıklanan nedenlerle şikâyet edilen uyarma cezasının acil
toplumsal bir ihtiyaç baskısına tekabül etmemesi nedeniyle demokratik toplumda
gerekli olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucunun Anayasa'nın 51.
maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
64. Başvurucu; disiplin soruşturmasında avukatla savunma
yapacağını beyan etmesine rağmen kendisine ek süre ve savunma fırsatı
tanınmadığını, tanıklarla yüzleştirilmediğini, kendisine mobing
uyguladığı yönünde şikâyetçi olduğu amir tarafından soruşturma yürütüldüğünü,
suçlandığı fiil ile yasal hükümlerin uyuşmadığını iddia etmektedir.
65. Ancak başvurunun koşulları ve Anayasa’nın 51. maddesinde
güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiği yönündeki tespitler
dikkate alındığında başvurucunun temel hukuki meselesinin incelendiği ve çözüme
kavuşturulduğu, bu nedenle diğer şikâyetler açısından inceleme yapmaya gerek
olmadığı değerlendirilmiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
66 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
67. Başvurucu, ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.
68. Sendika hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
69. Sendika hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
70. Sendika hakkına yönelik başvurusu açısından ihlal tespitinin
başvurucuya yeterli tatmin sağladığı değerlendirildiğinden sendika hakkına
yapılan müdahale nedeniyle tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
71. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Sendika
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki şikâyetlerin incelenmesine
GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin sendika hakkı ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 5. İdare
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
16/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.