TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
GÜVEN DEMİR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/11041)
Karar Tarihi: 21/9/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Akif YILDIRIM
Başvurucu
Güven DEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk sürecindeki hukuka aykırılıklar ve tutukluluğun uzun sürmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuka aykırı delillere dayalı, eksik soruşturma sonucunda mahkûmiyete karar verilmesi ve yargılamanın uzun sürede sonuçlaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/6/2014 tarihinde İstanbul Nöbetçi 5. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 25/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından herhangi bir görüş bildirilmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 15/12/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve 17/12/2009 tarihinde tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 19/2/2010 tarihinde başvurucu ve diğer üç sanık hakkında silahlı terör örgütü üyeliği ve patlayıcı bulundurma suçlarından iddianame düzenlemiştir.
9. (Kapatılan) İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli), 28/6/2012 tarihli ve E.2010/62, K.2012/111 sayılı kararıyla başvurucunun ve diğer üç sanığın silahlı terör örgütü üyeliği ve patlayıcı madde bulundurma suçlarından mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkeme, kararla birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da hükmetmiştir.
10. Dosya içinde başvurucunun hükümle birlikte tutuklama kararına karşı itiraz edip etmediğine ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır.
11. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 8/7/2013 tarihli ve E.2013/1727, K.2013/10471 sayılı ilamıyla kararı onamıştır.
12. Başvurucu müdafii 23/7/2013 tarihinde tahliye talebi de içeren bir temyiz dilekçesini Mahkemeye sunmuştur.
13. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 17/2/2014 tarihinde, Yargıtay ilamında başvurucu dışındaki sanıklardan birini soy isminin hatalı yazıldığını belirterek maddi hatanın düzeltilmesini talep etmiştir.
14. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24/2/2014 tarihli ve E.2014/3158, K.2014/2148 sayılı ilâmıyla söz konusu yazım hatasını düzeltmiştir.
15. Başvurucu, 2013 tarihli Yargıtay ilamını elden tebliğ almak için müdafiinin Mahkemeye başvurduğunu fakat maddi hata nedeniyle dosyanın Yargıtaya gönderileceğinin söylendiğini belirtmiştir.
16. Başvurucu müdafii 29/5/2014 tarihinde 2013 ve 2014 tarihli ilamları Mahkeme Kaleminde elden tebliğ almıştır.
17. Başvurucu 30/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 21/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, genel geçer gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verildiğini, tutukluluk incelemelerinin dosya üzerinde yapıldığını, Cumhuriyet savcısından alınan mütalaanın kendilerine bildirilmediğini, tahliye talepli temyiz dilekçesine ilişkin bir karar alınmadığını, tutukluluğunun uzun sürdüğünü, işkence altında alınan ve kovuşturma aşamasında doğrulanmayan beyanlara dayanıldığını, eksik soruşturmaya dayalı mahkum edildiğini, son söz hakkının tanınmadığını, Mahkeme kararlarının uygun biçimde gerekçelendirilmediğini, Mahkeme ve Yargıtay aşamasında yaptıkları itirazlarının dikkate alınmadığını, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; silahların eşitliği ilkesini, masumiyet karinesini, gerekçeli karar ve makul sürede yargılanma haklarını içerecek biçimde adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, bu nedenlerle yargılamanın yenilenmesini ve ayrı ayrı 100.000 TL maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak tutukluluğunu ilgilendirdiği ölçüde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, mahkûmiyetiyle sonuçlanan yarılamayı ilgilendirdiği ölçüde ise adil yargılama hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
21. Başvurucu tutukluluğuyla bağlantılı olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’ungeçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
23. Somut olayda başvurucunun bir suç şüphesine dayanan tutukluluğunun 28/6/2012 tarihinde (bkz. § 9) yani bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 gününden önce sona ermiştir.
24. Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki tutulma hali, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi" kapsamındadır (Neytullah Bayram, B. No: 2014/10339, 15/4/2015, § 44). Bu itibarla başvurucunun temyizle birlikte yaptığı tahliye talebine ilişkin bir karar verilmediği iddiasının ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
25. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
26. Başvurucu, mahkûmiyetiyle sonuçlanan yargılama bağlamında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bireysel başvurunun süre koşuluna bağlanmasıyla başvuruculara bireysel başvuruda bulunmak için imkân tanımanın yanında hukuki belirlilik de sağlanmaktadır. Dolayısıyla dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırı değildir (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
28. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak "başvuru yollarının tüketildiği" tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alınarak bu ibarenin "nihai kararın gerekçesinin öğrenilebildiği" tarih olarak anlaşılması gerekir. Bu öğrenme, somut olayın özelliklerine göre farklı şekillerde gerçekleşebilir.
29. Bireysel başvuru süresi bakımından "nihai kararın gerekçesinin tebliği" öğrenme şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504, 28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Bu kapsamda nihai kararın gerekçesinin "dosyadan suret alınması" gibi hâllerde öğrenilmesi de mümkündür. Başvurucuların nihai kararın gerekçesini" öğrendiklerini beyan ettikleri tarih" de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele alınabilir (İlyas Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).
30. Diğer yandan nihai kararın gerekçesi öğrenilmemiş olmakla birlikte sonucunun öğrenildiği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir durumda sonucu öğrenilen nihai kararın gerekçesine derece mahkemesinden kesin olarak erişilebilmesi mümkün ise bireysel başvuru süresinin sonucun öğrenildiği itibaren başlatılması gerekir. Bu kapsamda bir ceza mahkûmiyetine ilişkin nihai kararın sonucunun infaz aşamasında "yakalama", "müddetname veya çağrı kâğıdının ya da ödeme emrinin tebliği" suretiyle öğrenildiği durumlarda başvurucular, nihai kararın sonucundan haberdar olmakta ve nihai karar gerekçesini kesin olarak öğrenme olanağına sahip bulunmaktadırlar (Aydın Selçuk, B. No: 2014/3194, 20/11/2014, § 24; Özgür Çapkın, B. No: 2014/2546, 30/12/2014, § 24; Halil Aslan, B. No: 2014/3038, 10/12/2014, § 38).
31. Nihai kararın gerekçesinin öğrenilemediği veya nihai kararın sonucunun öğrenilip gerekçesinin kesin olarak öğrenilme imkânının elde edilemediği hâllerde başvuru süresinin hangi tarihten itibaren başlayacağının da belirlenmesi gerekir. Aksi hâlde sınırsız bir başvuru süresi söz konusu olabilecektir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirmede sürenin başlangıç tarihinin, başvurucuların özen yükümlükleri ile mahkemeye erişim haklarının aşırı sınırlanmaması hususlarının birlikte dikkate alınması gerekir.
32. Başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak amacıyla dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülükleri vardır.Bu yükümlülük kapsamında ilk derece mahkemesine fiilen ulaşan nihai kararın gerekçesini öğrenme konusunda gerekli özeni gösterme sorumluluğu başvuruculara aittir. Diğer bir ifadeyle başvurucular veya vekillerinin ilk derece mahkemesine ulaşan kararın bir örneğini almak için özenli davrandıklarını kanıtlamaları gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Ölmez/Türkiye (k.k.), B. No: 39464/98, 1/2/2005; Refik Alpaya ve İbrahim Dağılma/Türkiye (k.k.), B. No: 34384/08, 12/3/2013, § 16).
33. Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen kararların taraflara tebliğine ilişkin bir düzenleme mevzuatta bulunmamaktadır. Ceza yargılamasında nihai kararın tebliğ edilmediği durumlarda kararın derece mahkemesine ulaşmasından ve böylece gerekçesinin erişilebilir olmasından sonra, özen yükümlülüğü kapsamında makul bir süre içinde bireysel başvuru yapmak isteyen ilgililerden karara erişmeleri ve karar gerekçesini öğrenmeleri beklenir. Bu kapsamda erişilebilir olan nihai kararın, en geç üç ay içinde ilgilileri tarafından bilindiği ve gerekçesinin öğrenildiği kabul edilmelidir. Aksi tespit edilmediği sürece bireysel başvuru için 6216 sayılı Kanun'da öngörülen otuz günlük başvuru süresi bu tarihten itibaren başlayacaktır (A. C. ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1827,25/2/2016, § 30).
34. Mevcut bireysel başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının tespiti açısından öncelikle Yargıtayın 2013 ve 2014 tarihli ilamlarından hangisinin bireysel başvuru süresinin hesaplanmasında esas alınacağının, ikinci olarak ise başvurucunun hangi tarihte nihai kararı öğrendiğinin veya öğrenmesi gerektiğinin tespit edilmesi gerekmektedir.
35. Somut olayda, başvurucu ve diğer sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükmü Yargıtay 9. Ceza Dairesi 8/7/2013 tarihli onama ilamıyla kesinleşmiş ve kesin hüküm niteliği kazanmıştır.
36. Yargıtayın24/2/2014 tarihli ilamı, başvurucu dışındaki bir sanığın soyisminin yazımında yapılan maddi hatanın düzeltilmesine ilişkindir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 7/11/2006 tarihli ve E.2006/4-227, K.2006/228 sayılı kararında maddi hatalar "olağan bir dikkat ve özenin gösterilmesi halinde gerçekleşmeyecek olan isim, yaş ve hesap hataları, yargı kararlarında 'maddi yanılgı' veya 'yazım hatası' diye isimlendirilen beşeri hatalar" olarak tanımlanmıştır. Yargılama araçlarının belirli bir biçimde takdir edilmelerinden kaynaklanan değerlendirme hataları olan hukuki yanılgılar, ancak başka bir merci tarafından ve kanun yolu başvurusuyla açılan bir tali muhakeme ile giderilebilmektedir. Bunun birlikte maddi hataların düzeltilmesi herhangi bir yöntem ve zamanla sınırlı değildir. Bu tür hatalar, kendiliğinden veya bir yasa yolu başvurusu üzerine verilen bir karardaki uyarı üzerine bizzat bu hatayı yapan merci tarafından düzeltilebilmektedir.
37. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde Yargıtayın 2014 tarihli ilamının başvuruya konu uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olmadığı anlaşıldığından bireysel başvuru süresinin hesaplanmasında 2013 tarihli ilamın esas alınması gerekmektedir.
38. Başvurucunun Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2013 tarihli ilamınının hangi tarihte İlk Derece Mahkemesi kalemine döndüğüne ilişkin dosya içerisinde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak dosyanın 24/2/2014 tarihinden önceki bir tarihte mahkemesine ulaştığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun Yargıtay ilâmı suretini talep etmesine rağmen verilmediğine dair bir iddiası da bulunmamaktadır. Dolayısıyla 30/6/2014 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 21/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.