TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZLEM YAVUZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11044)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Özlem YAVUZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Sinan ZİNCİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk sürecindeki hukuka aykırılıklar ve
tutukluluğun uzun sürmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının;
hukuka aykırı delillere dayalı, eksik soruşturma sonucunda mahkûmiyete karar
verilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma kapsamında 15/12/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve 17/12/2009
tarihinde tutuklanmıştır.
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 19/2/2010 tarihinde silahlı
terör örgütüne üye olma ve patlayıcı madde bulundurma suçlarından başvurucu ve
diğer üç sanık hakkında iddianame düzenlemiştir.
10. (Kapatılan) İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde
ile görevli) 28/6/2012 tarihli kararıyla başvurucunun ve diğer üç sanığın
silahlı terör örgütüne üye olma ve patlayıcı madde bulundurma suçlarından
mahkûmiyetine karar vermiştir. Mahkeme, kararla birlikte başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına da hükmetmiştir.
11. Dosyada başvurucunun hükümle birlikte tutuklama kararına
karşı itiraz edip etmediğine ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır.
12. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 8/7/2013 tarihli kararıyla hükmü
onamıştır.
13. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 17/2/2014 tarihinde,
Yargıtay ilamında başvurucu dışındaki sanıklardan birinin soy isminin hatalı
yazıldığını belirterek maddi hatanın düzeltilmesini talep etmiştir.
14. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24/2/2014 tarihli kararıyla söz
konusu yazım hatasını düzeltmiştir.
15. Başvurucu, 2013 tarihli Yargıtay ilamının elden tebliğ
edilmesi için müdafiinin mahkemeye başvurduğunu fakat
maddi hata nedeniyle dosyanın Yargıtaya
gönderileceğinin söylendiğini belirtmiştir.
16. Başvurucu müdafii 29/5/2014
tarihinde 2013 ve 2014 tarihli ilamları mahkeme kaleminde tebellüğ etmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 20/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak
tutukluluğunu ilgilendirdiği ölçüde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı,
mahkûmiyetiyle sonuçlanan yargılamayı ilgilendirdiği ölçüde ise adil yargılama
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
19. Başvurucu, tutukluluğuyla bağlantılı olarak kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’ungeçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular
incelenebilir (Zafer Öztürk, B.
No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
21. Somut olayda başvurucunun bir suç şüphesine dayanan
tutukluluğu 28/6/2012 tarihinde (bkz. § 10), yani bireysel başvuruların
incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce sona
ermiştir.
22. Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki
tutulma hâli, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki "mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi" kapsamındadır
(Neytullah Bayram, B. No: 2014/10339, 15/4/2015, §
44). Bu itibarla başvurucunun temyizle birlikte yaptığı tahliye talebine
ilişkin bir karar verilmediği iddiasının ayrıca incelenmesine gerek
görülmemiştir.
23. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
24. Başvurucu, mahkûmiyetiyle sonuçlanan yargılama bağlamında
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bireysel başvurunun süre koşuluna bağlanmasıyla başvuruculara
bireysel başvuruda bulunmak için imkân tanımanın yanında hukuki belirlilik de
sağlanmaktadır. Dolayısıyla dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli
sürelerin öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa
olmadıkça- hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim
hakkına aykırı değildir (Remzi Durmaz,
B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
26. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu
öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak "başvuru yollarının
tüketildiği" tarihten söz
edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate
alınarak bu ibarenin "nihai kararın gerekçesinin öğrenilebildiği" tarih olarak anlaşılması gerekir. Bu
öğrenme, somut olayın özelliklerine göre farklı şekillerde gerçekleşebilir.
27. Bireysel başvuru süresi bakımından "nihai kararın
gerekçesinin tebliği" öğrenme şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504,
28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak
gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Bu kapsamda
nihai kararın gerekçesinin "dosyadan suret alınması" gibi hâllerde
öğrenilmesi de mümkündür. Başvurucuların nihai kararın gerekçesini"öğrendiklerini
beyan ettikleri tarih" de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele
alınabilir (İlyas Türedi, B. No:
2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).
28. Diğer yandan nihai kararın gerekçesi öğrenilmemiş olmakla
birlikte sonucunun öğrenildiği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir
durumda sonucu öğrenilen nihai kararın gerekçesine derece mahkemesinden kesin
olarak erişilebilmesi mümkün ise bireysel başvuru süresinin, sonucun
öğrenildiği itibaren başlatılması gerekir. Bu kapsamda bir ceza mahkûmiyetine
ilişkin nihai kararın sonucunun infaz aşamasında "yakalama", "müddetname veya çağrı kâğıdının ya da ödeme emrinin
tebliği" suretiyle öğrenildiği durumlarda başvurucular, nihai kararın
sonucundan haberdar olmakta ve nihai karar gerekçesini kesin olarak öğrenme
olanağına sahip bulunmaktadırlar (Aydın
Selçuk, B. No: 2014/3194, 20/11/2014, § 24; Özgür Çapkın, B. No: 2014/2546,
30/12/2014, § 24; Halil Aslan, B.
No: 2014/3038, 10/12/2014, § 38).
29. Nihai kararın gerekçesinin öğrenilemediği veya nihai kararın
sonucunun öğrenilip gerekçesinin kesin olarak öğrenilme imkânının elde
edilemediği hâllerde başvuru süresinin hangi tarihten itibaren başlayacağının
da belirlenmesi gerekir. Aksi hâlde sınırsız bir başvuru süresi söz konusu
olabilecektir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirmede sürenin başlangıç
tarihinin, başvurucuların özen yükümlükleri ile mahkemeye erişim haklarının
aşırı sınırlanmaması hususlarının birlikte dikkate alınması gerekir.
30. Başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak amacıyla dava ve
başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülükleri vardır.Bu yükümlülük kapsamında
ilk derece mahkemesine fiilen ulaşan nihai kararın gerekçesini öğrenme
konusunda gerekli özeni gösterme sorumluluğu başvuruculara aittir. Diğer bir
ifadeyle başvurucular veya vekillerinin ilk derece mahkemesine ulaşan kararın
bir örneğini almak için özenli davrandıklarını kanıtlamaları gerekir (benzer
yöndeki AİHM kararları için bkz. Ölmez/Türkiye
(k.k.), B. No: 39464/98, 1/2/2005; Refik Alpaya ve İbrahim
Dağılma/Türkiye (k.k.), B. No: 34384/08, 12/3/2013, § 16).
31. Yargıtay ceza daireleri tarafından verilen kararların
taraflara tebliğine ilişkin bir düzenleme mevzuatta bulunmamaktadır. Ceza
yargılamasında nihai kararın tebliğ edilmediği durumlarda kararın derece
mahkemesine ulaşmasından ve böylece gerekçesinin erişilebilir olmasından sonra,
özen yükümlülüğü kapsamında makul bir süre içinde bireysel başvuru yapmak
isteyen ilgililerden karara erişmeleri ve karar gerekçesini öğrenmeleri
beklenir. Bu kapsamda erişilebilir olan nihai kararın, en geç üç ay içinde
ilgilileri tarafından bilindiği ve gerekçesinin öğrenildiği kabul edilmelidir.
Aksi tespit edilmediği sürece bireysel başvuru için 6216 sayılı Kanun'da
öngörülen otuz günlük başvuru süresi bu tarihten itibaren başlayacaktır (A. C. ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1827,25/2/2016, § 30).
32. Mevcut bireysel başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının
tespiti açısından öncelikle Yargıtayın 2013 ve 2014
tarihli ilamlarından hangisinin bireysel başvuru süresinin hesaplanmasında esas
alınacağının, ikinci olarak ise başvurucunun hangi tarihte nihai kararı
öğrendiğinin veya öğrenmesi gerektiğinin tespit edilmesi gerekmektedir.
33. Somut olayda başvurucu ve diğer sanıklar hakkında kurulan
mahkûmiyet hükmü, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 8/7/2013 tarihli onama ilamıyla
kesinleşmiş ve kesin hüküm niteliği kazanmıştır.
34. Yargıtayın24/2/2014 tarihli kararı, başvurucu dışındaki bir
sanığın soy isminin yazımında yapılan maddi hatanın düzeltilmesine ilişkindir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 7/11/2006 tarihli kararında maddi hatalar "olağan bir dikkat ve özenin gösterilmesi halinde
gerçekleşmeyecek olan isim, yaş ve hesap hataları, yargı kararlarında 'maddi
yanılgı' veya 'yazım hatası' diye isimlendirilen beşeri
hatalar" olarak tanımlanmıştır. Yargılama araçlarının belirli
bir biçimde takdir edilmelerinden kaynaklanan değerlendirme hataları olan
hukuki yanılgılar, ancak başka bir merci tarafından ve kanun yolu başvurusuyla
açılan bir tali muhakeme ile giderilebilmektedir. Bununla birlikte maddi
hataların düzeltilmesi herhangi bir yöntem ve zamanla sınırlı değildir. Bu tür
hatalar, kendiliğinden veya bir kanun yolu başvurusu üzerine verilen bir
karardaki uyarı üzerine bizzat bu hatayı yapan merci tarafından
düzeltilebilmektedir (Güven Demir,
B. No: 2014/11041, 21/9/2016, § 36)
35. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde Yargıtayın
2014 tarihli ilamının başvuruya konu uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olmadığı
anlaşıldığından bireysel başvuru süresinin hesaplanmasında 2013 tarihli ilamın
esas alınması gerekmektedir.
36. Başvurucunun Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 2013 tarihli
ilamının hangi tarihte ilk derece mahkemesi kalemine döndüğü konusunda dosya
içinde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak dosyanın 24/2/2014 tarihinden
önceki bir tarihte mahkemesine ulaştığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun Yargıtay
ilamının suretini talep etmesine rağmen verilmediğine dair bir iddiası da
bulunmamaktadır. Dolayısıyla 30/6/2014 tarihinde yapılan başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna
varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.