TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN DEMİRDİZEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/11286)
Karar Tarihi: 21/9/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Abuzer YAZICIOĞLU
Başvurucu
Hüseyin DEMİRDİZEN
Vekili
Av. Oya Meriç EYÜBOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Tabip Odası Genel Sekreterliği görevinde bulunan devlet memurunun mesai saatlerine riayet etmemesi gerekçe gösterilerek disiplin cezası verilmesi, soruşturma sürecinde savunmasının usulüne uygun alınmaması, savunmaya konu soruşturma raporu kendisine verilmeden savunma alınması, Oda Genel Sekreterliğindeki kamu görevinin gözardı edilerek karar verilmesi ve kararların yeterli gerekçeden yoksun olması nedenleriyle hukuk devleti ilkesi, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/7/2014 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 19/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 11/4/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 3/6/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, 16/6/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 1/7/2016 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, şikâyete konu olan olay tarihinde İstanbul ili Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde pratisyen doktor olarak görev yapmakta ve aynı zamanda İstanbul Tabip Odası Genel Sekreterliği görevini yürütmektedir.
9. Başvurucu hakkında 30/4/2008 ve 1/5/2008 tarihlerinde, Başhekim Yardımcısı M.G.A. ve Hastane personelinden üç kişinin imzası ile iki ayrı tutanak düzenlenmiştir. Tutanak içerikleri şöyledir:
“İl sağlık müdürlüğünün emirleri doğrultusunda 30.04.2008 tarih, saat 16:00 da onkoloji polikliniğinde yapılan kontrolde Dr. Hüseyin Demirdizen’in görev yerinde olmadığı tespit edilmiştir. İş bu tutanak görevlilerce imza altına alınmıştır.”
“İl sağlık müdürlüğünün emirleri doğrultusunda 01.05.2008 tarih, saat 10:45 de onkoloji polikliniğinde yapılan kontrolde Dr. Hüseyin Demirdizen’in görev yerinde olmadığı tespit edilmiştir. İş bu tutanak görevlilerce imza altına alınmıştır.”
10. Başvurucunun bağlı olarak görev yaptığı İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, yürüttüğü idari soruşturma sonucunda 22/10/2008 tarihli ve 19353 sayılı kararı ile başvurucunun "uyarma" cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucu hakkındaki disiplin soruşturma sürecinde “inceleme raporu”na karşı istenen ve 15/10/2008 tarihinde başvurucu tarafından ibraz edilen savunmada inceleme raporunun tarafına verilmediği, suçlama nedeni ve suçlama konusu tarih ve saatler hakkında ayrıntılı bilgisi olmadığı vurgulandıktan sonra 30/4/2008, 1/5/2008, 4/1/2008 ve 27/12/2007 tarihleri ile ilgili mazeretler açıklanmıştır. Başvurucu hakkındaki muhakkik raporunda yer alan tespitlerin bir kısmı şöyledir:
“… İnceleme esnasında onkoloji servisinin imza föylerinden örnekler, tutanak tutulan 30.04.2008 tarih ve 01.05.2008 tarihli imza föylerinin fotokopileri alınmıştır. Onkoloji servisinde görevli Dr. Hüseyin Demirdizen’in mesaisine riayet etmediği, sabah geç gelip, öğlenden sonra erkenden ayrılarak görev mahallini terk ettiği, ayrıca Dr. Hüseyin Demirdizen, görev mahalline geç geldiğini, erken ayrılmak suretiyle görev mahallini terk ettiğini kendi el yazısı ile beyan etmiştir.
İnceleme esnasında alınan ifadeler ve elde edilen deliller doğrultusunda Dr. Hüseyin Demirdizen’in 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin A bendinin b fıkrası gereğince (özürsüz veya izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev mahallini terk etmek) uyarma cezası ile tecziye edilmesi kanaati oluşmuştur.”
11. Başvurucunun anılan disiplin cezasına karşı İl İdare Kuruluna yaptığı itiraz, 4/12/2008 tarihli ve E.2008/781, K.2008/44 sayılı kararla reddedilmiştir. Kararın gerekçe kısmı şöyledir:
"...Adı geçenin savunmasında ileri sürdüğü İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri olarak görev yaptığı için zaman zaman göreve geç gelip, erken ayrıldığını ifade etmekteyse de bu konuda memur sendikalarında olduğu gibi yasal bir düzenleme olmadığı anlaşıldığından savunması yeterli görülmemiştir."
12. Başvurucu, hakkında verilen disiplin cezasının iptali istemiyle İdare Mahkemesinde iptal davası açmış; İstanbul 9. İdare Mahkemesinin 5/2/2009 tarihli ve E.2009/147, K.2009/247 sayılı kararı ile dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"... yasa hükümleri uyarınca, uyarma ve kınama cezalarına karşı yalnızca itiraz edilebileceği, bunların dışındaki disiplin cezalarına karşı yargı yoluna başvurulabileceği, uyarma ve kınama cezalarına karşı ise yargı yolunun kapatıldığı anlaşılmakla işbu davanın esasının incelenme olanağı bulunmamaktadır."
13. Temyiz üzerine Danıştay Onikinci Dairesinin 22/11/2011 tarihli ve E.2009/4985, K.2011/6114 sayılı kararıyla yerel Mahkeme kararı bozulmuştur. Bozma gerekçesi şöyledir:
"...Davanın açıldığı ve temyize konu kararın verildiği tarihte uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu kapalı olmakla birlikte, yukarıda yer verilen Anayasa ve yasa değişiklikleri uyarınca uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolu açılmış olup, İdare Mahkemesince yeni oluşan hukuki durum gereği dava konusu uyarma cezası hakkında işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekmektedir..."
14. Bozma sonrasında İstanbul 9. İdare Mahkemesinin 18/4/2013 tarihli ve E.2012/961, K.2013/676 sayılı kararı ile dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“… Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde doktor olan davacı hakkında, görevine geç geldiği ve erken ayrıldığı, görev mahallini terk ettiği iddialarıyla ilgili açılan soruşturma sonucu düzenlenen 3.7.2008 tarihli, 5312 sayılı raporda, 30.4.2008 tarihi saat 16:00 ve 1.5.2008 tarihi saat:10:45 sıralarında davacının görev yerinde olmadığının aynı tarihli tutanaklarla tespit edildiği, davacının ifadesinde, 'İstanbul Tabip Odası genel sekreteri olduğunu, mevzuatın kendisine yüklediği görevleri yerine getirmek zorunda olduğunu, bu görevleri nedeniyle zaman zaman hastanedeki görev yerini terk etmek zorunda kaldığını, hastalarının mağduriyetinin söz konusu olmadığını, imza föylerini imzalamayı bazen unuttuğunu, İstanbul Tabip Odasına bağlı 30.000 üye olduğunu, belirttiği; alınan diğer ifadeler ve imza föylerinde de, davacının mesaisine riayet etmediği[nin], sabah geç gelip öğleden sonra erken ayrılarak görev mahallini terk ettiğinin anlaşıldığı belirtilerek, özürsüz veya izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev mahallini terketmek fiilini işlediğinden bahisle 657 sayılı Kanun'un 125/A-b maddesi uyarınca uyarma cezası verilmesinin teklif edildiği; teklif doğrultusunda tesis edilen dava konusu işlemlerin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dosyadaki tüm bilgi ve belgeler ile disiplin soruşturması kapsamında alınan ifadelerin incelenmesiyle yapılan değerlendirmede; doktor olan davacının mesai saatlerine riayet etmediği hususu Mahkememizce de sabit görüldüğünden; davacıya 657 sayılı Kanunun eylemine uyan maddesi uyarınca verilen cezada hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır."
15. İtiraz üzerine İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 28/11/2013 tarihli ve E.2013/2644, K.2013/18639 sayılı kararıyla yerel Mahkeme kararı usul ve hukuka uygun olup dilekçede ileri sürülen itiraz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek mahiyette görülmediğinden itirazın reddi ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
16. Karar düzeltme istemi, aynı Mahkemenin 31/3/2014 tarihli ve E.2014/2198, K.2014/5916 sayılı kararıyla dilekçede ileri sürülen hususların 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirine uymadığı gerekçesiyle ve oyçokluğuyla reddedilmiştir.
17. Nihai karar 5/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 4/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 99. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Memurların haftalık çalışma süresi genel olarak 40 saattir.
Bu süre Cumartesi ve Pazar günleri tatil olmak üzere düzenlenir. Ancak özel kanunlarla yahut bu kanuna veya özel kanunlara dayanılarak çıkarılacak tüzük ve yönetmeliklerle, kurumların ve hizmetlerin özellikleri dikkate alınmak suretiyle farklı çalışma süreleri tespit olunabilir.”
20. 657 sayılı Kanun'un 100. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Günlük çalışmanın başlama ve bitme saatleri ile öğle dinlenme süresi, bölgelerin ve hizmetin özelliklerine göre merkezde Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca, illerde valiler tarafından tesbit olunur.
…
Memurların yürüttükleri hizmetin özelliklerine göre, bu madde uyarınca tespit edilen çalışma saat ve süreleri ile görev yerlerine bağlı olmaksızın çalışabilmeleri mümkündür. Bu hususa ilişkin usûl ve esaslar, Devlet Personel Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir.”
21. 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
A- Uyarma: Memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
b) Özürsüz veya izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev mahallini terketmek,
…”
22. 657 sayılı Kanun'un 135. maddesi şöyledir:
“Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma, kınama ve aylıktan kesme cezalarına karşı disiplin kuruluna, kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı yüksek disiplin kuruluna itiraz edilebilir.
İtirazda süre, kararın ilgiliye tebliği tarihinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin cezaları kesinleşir.
İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile karar ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde kararlarını vermek zorundadır.
İtirazın kabulü hâlinde, disiplin amirleri kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen kaldırabilirler.
Disiplin cezalarına karşı idari yargı yoluna başvurulabilir.”
23. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Personel Başkanlığının 24/1/2014 tarihli ve 23615 sayılı “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında yönetim ve denetim kurulu üyesi olarak görev yapan devlet memurlarının mesaiye devam zorunluluğunun bulunup bulunmadığı hakkında” görüşünün ilgili kısmı şöyledir:
“Genel Müdürlüğünüzde Devlet memuru statüsünde Şube Müdürü, Mühendis, Başmühendis olarak görev yapan personelin, aynı zamanda Orman Mühendisi Odası yönetiminde bulunduğunu, söz konusu personelin bu görevinden dolayı memurlar için belirlenen mesaiye devam zorunluluğunun bulunup bulunmadığı ile ilgililerin söz konusu Odaları temsil etmek amacıyla yurt içi ve yurt dışındaki toplantılara katılabilmeleri için amirlerinden izin almalarının gerekip gerekmediği hususunda görüş talep eden ilgi yazı incelenmiştir.
… mezkur Kanunda Devlet memurlarının kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının yönetim ve denetim kurullarında görev almaları halinde söz konusu personelin kısmen veya tamamen mesaiye devam zorunluluğundan muaf olduklarına dair düzenleme olmadığı gibi, 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Kanununda da bu yönde bir hüküm yer almamaktadır.
6235 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinde ise, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğini veya Odaları temsil etmek üzere uluslararası toplantı ve kongrelere katılma, Çevre ve Şehircilik Bakanlığından izin alınması koşuluna bağlanmış olup, uluslararası toplantı ve kongrelerde Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğini veya Odaları temsil edecek kişilerin Devlet memuru olması halinde ilgililerin toplantı süresince Kurumlarından izinli olacağına dair herhangi bir hükme mezkur maddede yer verilmemiştir.
Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında yönetim ve denetim kurulu üyesi olarak görev yapan Devlet memurlarının mesai saatleri dahilinde izin almaksızın bu görevlerini ifa edemeyecekleri, mütalaa edilmektedir.”
24. 23/1/1953 tarihli ve 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu'nun 1. maddesi şöyledir:
"Türkiye sınırları içerisinde meslek ve sanatlarını icraya yetkili olup da sanatını serbest olarak yapan veya meslek diplomasından istifade etmek suretiyle resmi veya özel görev yapan tabiplerin katıldığı Türk Tabipleri Birliği; tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak, (…) ve meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluştur.”
25. 6023 sayılı Kanun'un ek 4. maddesi şöyledir:
"(Ek: 24/5/1983 - KHK 65/12 md.; Aynen kabul: 8/1/1985 - 3144/13 md.) Türk Tabipleri Birliği ve onun yerel organlarını temsil etmek üzere uluslararası kongre, konferans gibi toplantılara katılma, birliğin teklifi üzerine Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının iznine bağlıdır.”
26. 25/12/1992 tarihli ve 3848 sayılı Kanun ile onaylanan 7/6/1978 tarihli Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 No.lu İLO Sözleşmesi’nin “Kamu görevlileri örgütlerine sağlanacak kolaylıklar” başlıklı 6. maddesi şöyledir:
"Kamu görevlilerinin tanınan örgütlerinin temsilcilerine, çalışma saatleri içinde veya dışında görevlerini çabuk ve etkin bir biçimde yerine getirmelerine olanak verecek şekilde kolaylıklar sağlanacaktır.
Bu tür kolaylıkların sağlanması idarenin veya hizmetin etkin işleyişini engellemeyecektir.
Bu kolaylıkların niteliği ve kapsamı, bu sözleşmenin 7’nci maddesinde belirtilen yöntemlere göre veya diğer uygun yöntemlerle belirlenecektir."
27. 3848 sayılı Kanun ile onaylanan 151 No.lu İLO Sözleşmesi’nin “Çalışma koşullarının belirlenmesi yöntemleri” başlıklı 7. maddesi şöyledir:
“Kamu görevlileri ve kamu makamları arasında çalışma koşullarının görüşülmesine olanak veren yöntemlerin ve kamu görevlileri temsilcilerinin anılan koşulların belirlenmesine katılmalarını sağlayan başka her türlü yöntemin en geniş biçimde geliştirilmesi ve kullanılmasını teşvik için gerektiğinde ulusal koşullara uygun önlemler alınacaktır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 21/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde doktor olarak görev yaptığı 2008 yılında aynı zamanda İstanbul Tabip Odası genel sekreterliği görevini de yürüttüğünü, meslek örgütü olan birliğin faaliyetlerine yönetici sıfatıyla katılması nedeniyle görev mahallinde bulunmaması durumunun özürsüz veya izinsiz olarak görev mahallini terk etmek olarak değerlendirilip hakkında disiplin cezası verildiğini, anılan cezaya karşı başvurduğu yargısal mercilerin katıldığı sendikal faaliyetler nedeniyle özürlü veya izinli sayılamayacağı şeklinde değerlendirme yaparak itirazlarının reddedildiğini, kararların yeterli gerekçeden yoksun olduğunu belirterek Anayasa’nın 2., 5., 26., 33., 135. ve 141. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
30. Başvurucu, sendikal faaliyetler nedeniyle görev mahallini terk etmesinin özür veya izin durumu olarak değerlendirilmemesi nedeniyle hakkında verilen disiplin cezasının iptali istemiyle açtığı davanın reddedilmesini örgütlenme hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlali olarak şikâyet konusu etmiştir.
31. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) örnek kararlarına vurgu yapılarak başvurucunun üyesi olduğu kamu tüzel kişiliğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 11. madde kapsamında kabul edilen örgütlenmelerden sayılmadığını, sendikal hak kapsamına girmeyen başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı önceki beyanlarını tekrar etmiş, şikâyet konusu olayın örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken bir durum olduğunu, aksi halde kamu görevlisi tabiplerin yoğun mesai içerisinde sendikal görevlerini yerine getirmelerinin imkânsız hale geldiğini ve bunun örgütlenme özgürlüğünün ihlali anlamını taşıdığını ileri sürmüştür.
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu her ne kadar ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de şikâyetleri, örgütlenme bünyesindeki birtakım faaliyetlerin sorgulanmasına yönelik olduğundan ve örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğünün kolektif araçlarla kullanılma biçimi olarak kabul edildiğinden incelemenin bu yönde yapılması gerekmektedir. Öte yandan başvurucunun disiplin soruşturması yürütülürken savunmaya konu soruşturma raporu kendisine verilmeden savunma alınması ve Oda Genel Sekreterliğindeki kamu görevi göz ardı edilerek karar verilmesine ilişkin şikâyetlerinin özü de örgütlenme özgürlüğüne ilişkin şikâyetin değerlendirilmesine bağlı bulunduğundan ayrıca incelenmemiştir.
1. Örgütlenme Özgürlüğü Yönünden
34. Anayasa’nın 33., 51. ve 68. maddelerinde düzenlenen “Dernek Kurma Hürriyeti”, “Sendika Kurma Hakkı” ve “Siyasi Parti Kurma Hakkı” gibi örgütlenmeye yönelik haklar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 11. maddesinde karşılığını bulmaktadır.
35. AİHM kararlarında Sözleşme’nin 11. maddesi kapsamında korunan “örgüt”; kişilerin serbest iradeleriyle kurulan, ortak bir amaç için bir araya gelen kişiler topluluğudur. İrade unsuru, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip toplulukları, kamu tüzel kişiliğine sahip topluluklardan ayıran en önemli ölçüdür (Le Compte, Van Leuven ve De Meyere/Belçika, 6878/75, 7238/75, 23/6/1981, § 43; Barthold/Federal Almanya, 8734/79, 25/3/1985, § 61; Sigurdur Sigurjonsson/İzlanda, 16130/90, 30/6/1993, § 31). Kanunla kurulmuş olmanın yanında üyeliğin zorunlu olup olmadığı, idari yetkiler kullanıp kullanmadığı, düzenleme ve disiplin yaptırımı uygulama yetkisinin varlığı gibi ölçütler de dikkate alınmaktadır. Kamu iradesi bulunmayan toplulukların örgütlenme özgürlüğü temelinde, kamu gücüne karşı menfaatlerinin koruması için dayanışma ve toplu ifade gücünden faydalanması söz konusu olmaktadır.
36. Anayasa’nın “Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları” başlıklı 135. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir.
Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadî teşebbüslerinde aslî ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz.
(Değişik fıkra: 23.7.1995-4121/13 md.)Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.
(Değişik fıkra: 23.7.1995-4121/13 md.)Bu meslek kuruluşları ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde siyasî partiler aday gösteremezler.
(Değişik fıkra: 23.7.1995-4121/13 md.)Bu meslek kuruluşları üzerinde Devletin idarî ve malî denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir.
(Değişik fıkra: 23.7.1995-4121/13 md.)Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir.
37. Anayasa’nın 135. madde hükmü belirli meslek mensuplarının müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin gelişmesini sağlamak, meslek mensupları arasında ve halkla ilişkilerinde güven ve dürüstlük ilkelerini yerleştirmek, meslek disiplin ve ahlakını korumak amacıyla meslek kuruluşları oluşturulmasını öngörmektedir. Anılan madde gereğince bu meslek kuruluşları, kamu tüzel kişiliğine sahip kuruluşlardır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin bir kararında “Meslek kuruluşlarının amaçları belirlenerek, dolayısıyla faaliyet alanları sınırlandırılmış, bunların birer kamu tüzelkişisi olduğu açıklığa kavuşturulmuş; organlarının seçimi yargı gözetimine tabi kılınmış, amaç dışı faaliyet göstermeleri, siyasetle uğraşmaları; siyasi partiler, sendikalar ve derneklerle ortak hareket etmeleri yasaklanmış; devletin bu kuruluşlar üzerindeki idari ve mali denetim hakkı açıkça belirlenmiş, amaç dışı faaliyet yaptırıma bağlanmış, Devlet ve Millet hayatını tehdit edici bir takım faaliyetlerin önlenmesi bakımından, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, en büyük mülki amire kuruluş organlarını geçici olarak görevden uzaklaştırma yetkisi tanınmıştır.” denmek suretiyle meslek kuruluşlarının hukuki statüleri tereddütsüz belirlenmiştir (AYM, E.1984/12, K.1985/6, 1/3/1985).
38. Ayrıca Türk Tabipler Birliğine üyelik, serbest çalışan hekimler açısından bir zorunluluk olarak belirlenmişken kamuda çalışan hekimler için böyle bir zorunluluktan söz etmek mümkün değildir. Somut olayda üyeliğin başvurucu yönünden ihtiyari olması dışında, Tabip Odası birliklerinin Sözleşme’nin 11. maddesi kapsamında değerlendirilmesini sağlayacak başka bir ölçüt bulunmamaktadır. Başvurucu, sendikal faaliyet olarak nitelediği oda genel sekreterliği görevinin aynı zamanda kamusal görev olduğunu da kabul etmektedir. Öte yandan sağlık çalışanlarına yönelik olarak özel hukuk tüzel kişiliğine sahip sendika niteliğinde örgütlenmelerin varlığı unutulmamalıdır.
39. Somut olayda başvurucu, kendisi için zorunlu olmadığı hâlde tabip odasına üye olmuş ve yönetiminde görev almıştır. Başvurucunun şikâyeti, kamu tüzel kişisi niteliğinde şüphe bulunmayan tabip odasına üye olup olmama ile ilgili bir yaptırıma dayanmamakta, ihtiyari üyelik sonrası yönetim görevi faaliyetlerinden dolayı başvurucunun disiplin soruşturması ile karşı karşıya kalması ve cezalandırılması ile ilgili görünmektedir.
40. Anayasa'nın 51. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir."
41. Sözleşme’nin 11. maddesi şöyledir:
"1. Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan haklarını kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir."
42. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kendilerini temsil eden kolektif bir oluşum meydana getirerek bir araya gelme özgürlüğünü ifade etmektedir. "Örgütlenme" kavramının Anayasa çerçevesinde özerk bir anlamı vardır ve bireylerin devamlı olarak ve eş güdüm içinde yürüttükleri faaliyetlerin hukukumuzda örgütlenme olarak tanınmaması Anayasa hükümleri kapsamında örgütlenme özgürlüğünün zorunlu olarak gündeme gelmeyeceği anlamına gelmez (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 30).
43. Demokrasilerde vatandaşların bir araya gelerek ortak amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı, sağlıklı bir toplumun önemli bir bileşenidir. Demokrasilerde böyle bir "örgüt", devlet tarafından saygı gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir. İstihdam alanında kendi üyelerinin menfaatlerinin korunmasını amaçlayan örgütler olan sendikalar, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme özgürlüğü olan örgütlenme özgürlüğünün önemli bir parçasını oluşturmaktadır (Tayfun Cengiz, § 31).
44. Örgütlenme özgürlüğü bireylere topluluk hâlinde siyasal, kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika hakkı da çalışanların, bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle bağımsız bir hak değil örgütlenme özgürlüğünün bir şekli veya özel bir yönü olarak görülmektedir (Belçika Ulusal Polis Sendikası/Belçika, B. No: 4464/70, 27/10/1975 § 38).
45. Sendika, çalışanların mali ve sosyal haklarını korumak ve geliştirmek için meydana getirilen kuruluştur. Anayasa'nın 51-54. maddelerinde düzenlenen sendikal hak ve özgürlüklerin kapsamı yorumlanırken, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmeleri, Avrupa Sosyal Şartı ve AİHM kararlarının dikkate alınması gerekir.
46. AİHM, başvurucuların içinde bulunduğu ve üyesi olduğu örgütlerin ulusal hukukta nasıl tanımlandığını, Sözleşme’nin 11. maddesi kapsamında yapacağı değerlendirmelerinin tek kriteri olarak kabul etmemekte, somut olaya göre farklı değerlendirmeler yapmaktadır (Chassagnou ve diğerleri/Fransa, B. No: 25088/94, 28331/95, 28443/95, 29/4/1999, §§ 97-102; Herrmann/Almanya, B. No: 9300/07, 20/1/2011, §§ 76-78). Kamu çalışanlarının örgütlenme özgürlüğünü düzenleyen 151 No.lu ILO Sözleşmesi ile başvurucunun ihtiyari üye olarak görev aldığı tabip odasındaki faaliyetlerinin, meslek mensuplarının gelişimi, ihtiyaçlarının karşılanması, zorluklarının giderilmesi ve kendilerini ifade etmelerinin sağlanması noktasında toplanması birlikte dikkate alındığında “üye olup olmama” sorununa dayanmayan başvurucu şikâyetinin, Anayasa’nın 51. maddesi ve Sözleşme’nin 11. maddesi kapsamında incelenmesi mümkündür.
47. Öte yandan 151 No.lu ILO Sözleşmesi’nin kamu çalışanlarının örgütlenme özgürlüğünü sınırsız ve denetimsiz bir biçimde düzenlemediği, aksine kamu makamları ile kamu çalışanları arasında, kamu hizmetinin etkin işleyişini aksatmayacak şekilde ayarlamalar yapılarak sendikal faaliyetlere imkân tanınmasını ve önceden belirlenmiş bir disiplin dahilinde hareket edilmesini öngördüğü dikkate alınmalıdır.
48. Somut olayda başvurucunun kamu görevini yerine getirirken mesai saatlerine riayet etmemesi disiplin soruşturmasına konu edilmiş, başvurucunun görev yerine geliş gidişleri imza föyleri ve tanık beyanları ile belirlenmiştir. Başvurucu, "oda genel sekreterliği" görevi ile ilgili olarak kamu makamları tarafından sendika görevlilerine özel olarak düzenlenmiş bir mesai ibraz etmemiştir. Başvurucu, yasayla kurulmuş olan ve kamu tüzel kişiliği bulunan Türk Tabipleri Birliğine bağlı odanın genel sekreterlik görevini ifa edebilmek için açıkladığı mazeretlerinin dikkate alınmayarak idare ve Mahkemenin kararlarında olayların hatalı yorumlandığını belirtmiştir. İdare, başvurucunun mesai saatlerine uygun davranmadığını tespit ederek disiplin yaptırımı uygulamış ve Derece Mahkemeleri başvurucunun itirazlarını ve mazeretlerini yeterli görmeyerek mesai saatlerine riayet etmediği gerekçesiyle davayı reddetmiş ve başvurucu hakkındaki “uyarma” cezası kesinleşmiştir. Başvurucuya verilen disiplin cezası, başvurucunun örgüt faaliyetlerini yürütmesine dayanmamakta, mesai saatlerine uygun davranmama ve kurum içi disipline aykırı biçimde görev yerinden ayrılma nedenlerinden kaynaklanmaktadır.
49. Disiplin soruşturmasında ve idari yargıda açılan davada Türk Tabipler Birliği bünyesindeki çalışmalar dikkate alınmadan karar verildiğine ilişkin iddia bir temel hakka müdahale bağlamında ileri sürüldüğünden bu kapsamdaki olguların değerlendirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin görevi, yargı mercilerinin yerine geçerek delilleri doğrudan değerlendirmek ve uyuşmazlık hakkında karar vermek olmayıp derece mahkemesinin ulaştığı sonucun Anayasa'da güvence altına alınan örgütlenme hakkı ve ondan çıkan ilkelerle uyumlu olup olmadığını incelemektir.
50. Başvurucu, oda genel sekreterliği görevi nedeniyle iş yoğunluğu daha hafif olan bir birimde çalışmaya başladığını, mesai saati sona ermeden kurumdaki görevini tamamlayabildiğini ve artan zamanlarda oda genel sekreterliği ile ilgili işlere baktığını, bunun kurum yetkililerinin bilgisi dâhilinde olduğunu iddia etmektedir. Başvurucu, görev yaptığı kamu kurumundaki mesai saatlerinin, oda genel sekreterliği görevi nedeniyle kendisine özgü düzenlendiğini belgeleyememekte, görev yerinden ayrılışını oda genel sekreterliği kapsamında olduğunu belirttiği bir takım olaylara dayandırmakta ve bu olaylara ilişkin bilgi ve belgeler sunmaktadır. Bunun yanı sıra başvurucunun çalıştığı kurumda günlük olarak imzalanan işe geliş ve gidişlerin takip edildiği imza föylerini imzalama yükümlülüğü devam etmektedir. Somut olayda, imza föylerindeki eksikliklerin ve diğer çalışanların tanık sıfatıyla verdikleri beyanların yerel mahkemenin karar vermesinde etkili olduğu görülmektedir.
51. İlk Derece Mahkemesi; başvurucunun mesaiye gelmemesini açıklayan delilleri ile tanık beyanları ve imza föylerini birlikte değerlendirerek başvurucunun savunmalarını yeterli bulmamış ve itirazın reddine karar vermiştir.
52. Hakkında isnat edilen disiplin suçuna ve bu nedenle cezalandırılmasına yönelik olarak başvurucu tarafından ileri sürülen şikâyetler genel olarak ilk derece mahkemesinin ve Danıştay’ın delilleri değerlendirmesine ilişkindir. Başvurucunun görev yaptığı kurumun izni olmaksızın mesaiye riayet etmediğine ilişkin uyuşmazlık kapsamındaki delillerin değerlendirmesinde bir keyfilikten veya bariz takdir hatasından bahsetmek mümkün değildir. Ayrıca anılan disiplin cezasının başvurucunun oda genel sekreterliği görevini yapmasına engel olmak amacıyla veya bu göreviyle bağlantılı özel bir maksatla verildiğine ilişkin somut bir olgu da bulunmamaktadır.
53. Yukarıdaki değerlendirmeler çerçevesinde tabip odası genel sekreterliği görevi nedeniyle kendisine özel bir mesai çizelgesi düzenlendiği sabit olmayan başvurucunun çalışma saatlerinde görev mahallinde bulunmaması nedeniyle uyarma cezası verilmesi örgütlenme özgürlüğüne yönelik bir müdahale olarak değerlendirilmemiştir.
54. Sonuç olarak başvurucunun Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme hakkına yönelik iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2.Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden
55. Başvurucu ayrıca Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
56. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).
57. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 67).
58. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya Ltd. Şti, § 26).
59. Başvuru konusu olayda, başvurucunun talebinin disiplin soruşturmasına konu olaylar, tespit tutanakları, başvurucunun oda genel sekreterlik görevi, savunmalarının içeriği ve dosyadaki bilgi ve belgelerden sonuca ulaşmaya yeterli olarak değerlendirilenler dikkate alınmak suretiyle değerlendirme yapıldığı; başvurucunun konumu, yasal düzenlemeler ve disiplin soruşturma içeriği karşısında savunma ve itirazlar yeterli görülmeyerek itirazın reddedildiği, İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, kanun yolu merciince kararlarda ayrıntılı gerekçeye yer verilmediği görülmekle birlikte İlk Derece Mahkemesi gerekçesinin benimsendiği anlaşılmaktadır.
60. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 21/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.