TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADALET KAYALIBAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11382)
|
|
Karar Tarihi: 10/5/2017
|
R.G.Tarih ve Sayı: 7/6/2017
- 30089
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Adalet KAYALIBAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Berra BESLER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yönetim ve denetimine el konulan şirketin mal
varlığının satışından elde edilen gelirden hisse sahibi ortağa pay verilmemesi
nedeniyle mülkiyet hakkının; idari yargıda açılan tam yargı davasının uzun
sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru
belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü Anayasa Mahkemesine bildirmiştir.
6. Bakanlık görüşü başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu da
Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka
Planı
8. Başvurucu, Metaş İzmir Metalurji Anonim Şirketinin (METAŞ) halka açık olarak işlem
görmekte olan %46,1747 oranındaki hisselerinden 20.203 adedinin (%2,86) sahibidir.
9. Sıvı çelik üretimi ve haddeleme faaliyeti ile uğraşan METAŞ,
1999 yılında üretimini durdurmuş; 2003 yılında ise "gayrifaal"
hâle gelmiştir. Öte yandan METAŞ’ın halka arz edilen
hisseleri 1998 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) 100 endeksinden
çıkarılarak "gözaltı pazarı"na dâhil
edilmiş, 2003 yılında ise borsa kaydından tamamen çıkarılarak sürekli işlem
görmekten men edilmiştir.
10. METAŞ’ın %41,9855 hisseli ortağı
olan Rumeli Çelik Sanayi Anonim Şirketi (Rumeli A.Ş.) aynı zamanda T. İmar
Bankası T. Anonim Şirketinin (İmar Bankası) ortağıdır.
11. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) 3/7/2003 tarihli kararıyla İmar Bankasının bankacılık
işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılmış ve anılan Banka,
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilmiştir. Karar 18/6/1999 tarihli ve 4389 sayılı mülga Bankalar Kanunu’nun
14. maddesinin (3) numaralı fıkrasına dayanılarak alınmıştır. Kararın
gerekçesinde; İmar Bankasının yükümlülüklerini vadesinde yerine getirmediği,
alınması gereken tedbirleri almadığı ve faaliyetlerinin devamının mevduat
sahiplerinin hakları, mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz
ettiği için Bankaya el konulduğu belirtilmiştir.
12. Bankalar yeminli murakıplarınca hazırlanan 21/6/2005 tarihli raporda, METAŞ'ın
İmar Bankasının hâkim ortağı olan Uzan Grubu şirketlerinden biri olduğu ve
bunlar adına hareket ettiği saptanmıştır. Raporda ayrıca METAŞ'ın,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kanunlarına tabi olarak kurulmuş olan İmar
Bankası Off Shore
Limitetten (Off Shore Ltd.)
en fazla kredi kullananUzan Grubu şirketlerinden
olduğu tespit edilmiştir. Off Shore
Ltd.nin Uzan Grubu tarafından anılan Gruba ait
şirketlere halktan para toplamak suretiyle kaynak sağlamak amacıyla kıyı
bankacılığı (off-shore) hükümlerine göre kurulan bir
şirket olduğu hususu raporda ifade edilmiştir. Öte yandan METAŞ'ın
hisselerine sahip olan G.Y.nin
aynı zamanda Uzan Grubu şirketlerinin hâkim ortaklarından olan Kemal Uzan'ın sekreteri olduğu anlaşılmaktadır.
13. TMSF’nin 24/12/2003
tarihli işlemiyle, İmar Bankası tarafından yetkili mercilere beyan edilen
sigortaya tabi tasarruf mevduatı ile TMSF tarafından tespit edilen tasarruf
mevduatı tutarı arasındaki 7.552.995.710,63 TL farkın METAŞ’ın
da aralarında bulunduğu Uzan Grubu şirketleri ile onlar adına hareket eden
şirketlerden (toplam 179 şirketten) tahsil edilmesine karar verilmiştir.
14. METAŞ’ın mal varlığına ihtiyati
haciz uygulanmasından sonra TMSF, 29/1/2004 tarihli
yazıyla 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun'un 37. maddesi uyarınca borcun (7.552.995.710,63 TL) bir ay
içinde ödenmesi istemiyle METAŞ'a, borcu ödemeye
davet mektubu göndermiştir.
15. TMSF tarafından 13/2/2004 tarihli
işlemle, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134. maddesi uyarınca METAŞ’ın
temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetim kurulları devralınmış; bu
kurullara üyeler atanmıştır.
16. TMSF’nin 16/2/2004
tarihli kararıyla METAŞ ve iştiraki olan şirketlerin faaliyetlerinde kullanılan
menkuller, gayrimenkuller ile bu varlıkların ferî veya mütemmim cüzü
niteliğinde olan sözleşmeler ile bunlardan doğan hak ve alacakların bir araya
getirilmesi suretiyle oluşturulan “METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün
satılması yolunda işlem tesis edilmiştir. METAŞ’ın
hisseleri 5411 sayılı Kanun’un 134. maddesi gereği “METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”ne dâhil edilmemiştir. Anılan kararda, METAŞ'tan ayrı tüzel kişilikleri bulunan Demaş Demir Mamülleri A.Ş., Limaş Liman Hizmetleri A.Ş. ve Aysan
Anadolu Yay Sanayi ve Ticaret A.Ş. için de aynı işlem yapılmıştır.
17. Borcun belirlenen vade içinde ödenmemesi nedeniyle 6183
sayılı Kanun’un 55. maddesi uyarınca METAŞ adına 24/3/2004
tarihli ödeme emri düzenlenmiştir. 5/4/2004 tarihinde
de haciz varakaları düzenlenerek ihtiyati haciz kesin hacze dönüştürülmüştür.
18. TMSF bünyesinde oluşturulan satış komisyonu tarafından
“METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün değeri
40.000.000 ABD doları, diğer üç şirketin değeri ise toplam 40.000.000 ABD
doları olarak belirlenmiştir. Bu satış bedelleri TMSF tarafından onaylanarak
“METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü” 4/5/2006
tarihinde ihaleye çıkarılmış ve sonuç olarak söz konusu iktisadi bütünlük
22/6/2006 tarihinde 40.500.000 ABD doları karşılığında Cer Çelik Endüstri
Anonim Şirketine satılmıştır. Dosyada diğer üç şirketin mal varlığından oluşan
iktisadi bütünlüklerin hangi fiyata satıldığına ilişkin bir bilgi
bulunmamaktadır.
19. 4/4/2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü sıra
cetveline göre satış masrafları düşüldükten sonra geriye kalan 37.910,10 ABD
dolarından öncelikle ipotek ve rehinler için pay ayrılmış, Sosyal Güvenlik
Kurumu (SGK) ile Bornova Belediyesine ait borçlar ödenmiştir. Ardından Uzan
Grubu şirketleri ile İmar Bankasının vergi borçları için Gelir İdaresi
Başkanlığına toplam 33.603.474,36 ABD doları ödenmiştir.Satış bedelinden arta kalan tutar
bulunmadığından diğer alacaklılara herhangi bir ödeme yapılmamıştır.
B. Başvurucu Tarafından Yapılan İdari
Başvurular
20. Başvurucu 27/4/2006 tarihinde kayda
giren dilekçe ile Sermaye Piyasası Kuruluna (SPK) başvurmuştur. Anılan
başvuruda TMSF işlemlerinin hukuksuz olduğundan söz edilmiş ve TMSF
işlemlerinin onaylanmaması talep edilmiştir. SPK tarafından başvurucuya gönderilen
11/5/2006 tarihli cevap yazısında, TMSF tarafından
yapılan işlemlere ilişkin süreç açıklanmış ve gereken detaylı bilginin TMSF’den alınabileceği bildirilmiştir.
21. Başvurucu, 2/5/2006 tarihli dilekçe
ile TMSF’ye başvuruda bulunarak METAŞ’ın
satışından elde edilen gelirden hissesine düşen tutarın tarafına ödenmesini
talep etmiştir. TMSF tarafından, altmış günlük yasal süresi içinde cevap
verilmeyerek talep zımnen reddedilmiştir.
22. Başvurucu tarafından ayrıca 25/5/2006
tarihinde kayda giren dilekçe ile bir kez daha SPK'ya başvurularak METAŞ’ın hisselerinin İMKB bünyesindeki pazardan
çıkarılması ve işlem görmekten men edilmesi nedeniyle uğranılan zararların
ödenmesi isteminde bulunulmuştur. SPK tarafından 30/5/2006
tarihli yazıyla verilen cevapta, 27/4/2006 tarihli başvuruya verilen cevap
yazısının başvurucuya gönderildiğinin belirtilmesiyle yetinilmiştir.
C. Tam Yargı Davasına İlişkin Süreç
23. Başvurucu tarafından 8/8/2006
tarihinde Danıştay Onüçüncü Dairesinde, hem “METAŞ
ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün satışı hem de METAŞ’ın halka açık hisse senetlerinin İMKB piyasasında
işlem görmekten men edilmesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen 2.578.912 TL’nin
yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle TMSF ve SPK
aleyhine tam yargı davası açılmıştır.
24. Danıştay Onüçüncü Dairesinin 24/9/2007 tarihli kararıyla “METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün satışı nedeniyle uğranılan zararın tazmini
istemi ile METAŞ’ın halka açık hisse senetlerinin
İMKB piyasasında işlem görmekten men edilmesi nedeniyle uğranılan zararın
tazmini istemi arasında maddi ve hukuki bağlılık veya sebep-sonuç ilişkisinin
bulunmadığı görüşüyle her iki isteme ilişkin olarak ayrı ayrı dava açılmak
üzere dava dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
25. Dilekçe ret kararının başvurucuya tebliği üzerine “METAŞ
ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün satışından elde
edilen bedelden kamu alacaklarının düşülmesinden sonra kalan kısmın hissesi
oranında başvurucuya ödenmemesi nedeniyle uğranıldığı öne sürülen 2.578.912
TL’nin yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle Danıştay Onüçüncü Dairesinde yeniden dava açılmıştır. Dairenin 31/3/2008 tarihli kararıyla dava görev yönünden reddedilerek
dosyanın görevli ve yetkili İstanbul İdare Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmiştir.
26. Görevsizlik kararı üzerine dosyaya bakan İstanbul 10. İdare
Mahkemesi, 29/12/2008 tarihli kararıyla davanın
reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, 5411 sayılı Kanun’un 134. ve
135. maddelerine yer verilmiş; METAŞ’ın İmar
Bankasından kullandığı kredi nedeniyle TMSF’ye olan
borcunun tahsili amacıyla haczedilen mal varlığının satışından elde edilen
gelirin TMSF’nin alacağına mahsup edilmesinde hukuka
aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Kararda, sonuç olarak idarenin gerek
kusur sorumluluğu gerekse kusursuz sorumluluk ilkelerine göre tazminat
ödemesini gerektiren bir durumun bulunmadığı ifade edilmiştir.
27. Kararı temyizen inceleyen Danıştay
Onüçüncü Dairesinin 1/6/2012
tarihli kararıyla İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır. Karar düzeltme istemi
ise aynı Dairenin 17/4/2014 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Nihai karar 18/6/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
28. Başvurucu tarafından 11/7/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
29. El koyma tarihinde yürürlükte bulunan 18/6/1999
tarihli ve 4389 sayılı mülga Bankalar Kanunu’nun “Tasarruf Mevduatı ve Sigorta Fonu” kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“…
7 a) Fon, alacağının tahsili bakımından yarar
görmesi halinde ve Fona borçlu olup olmadıklarına bakılmaksızın; hisseleri
kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bir bankanın ...
gerçek ve tüzel kişi ortaklarının yönetim ve
denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde
bulundurdukları şirketlerin ortaklarının, bu şirketlerde sahip oldukları
hisselerinin tamamına ve/veya bir kısmına ilişkin temettü hariç, ortaklık
hakları ile bu şirketlerin yönetim ve denetimini devralmaya ve şirket ana
sözleşmesinde belirlenen yönetim, müdürler ve denetim kurulu üyelerinin
sayılarıyla bağlı kalmaksızın ve imtiyazlı hisselere dayanılarak atanıp
atanmadıklarına bakılmaksızın görevden almak ve/veya üye sayısını artırmak
ve/veya eksiltmek suretiyle bu kurullara üye atamaya yetkilidir.
... Fon, bu bentte sayılan gerçek veya tüzel
kişilere ait şirket hisselerinin ve/veya ... diğer tüm
hak ve varlıklarının ... satışını gerçekleştirmeye ve
bu satışlardan elde edilen tutarları Fon alacaklarına mahsup etmeye veya
şirketlerin kamu borçları ve/veya Sosyal Sigortalar Kurumuna borçları ile sair
borçlarını ödemede kullanmaya ... yetkilidirler.
… Fon alacaklarının tahsilini teminen 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca haczedilen
aktif değerler ile ... diğer tüm hak ve varlıkları bir
araya getirerek ticari ve iktisadi bütünlük oluşturarak alıcısına geçişini
sağlayacak şekilde satışına, .... Fon Kurulu
yetkilidir…
...”
30. 4389 sayılı mülga Kanun'un
“Hazine alacağı” kenar başlıklı 15/a maddesinin birinci fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
“Fon alacaklarından; yönetim ve denetimi Fona
intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri … kaldırılan … bankaların
yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak elinde bulunduran ortaklarının … her ne ad altında olursa olsun kendilerine
ait yurt içi ve yurt dışı şirket, finans kuruluşu, off-shore
bankalara aktardıkları banka kaynakları … veya
bankaların hakim ortaklarının … iştiraklerine ve bağlı
şirketlerine ayni bankanın el değiştiren ortaklarının birbirlerine verdiği
krediler …, bankanın yönetim ve denetim döneminde
yeterli ticari faaliyeti olmaksızın kaynak aktarımı amacıyla kurulmuş
şirketlere verilen krediler …, bankalarının off-shore
bankalarındaki yargı kararları nedeniyle ödedikleri mevduatları ve off-shore bankaların bankaya izinli veya izinsiz aktardığı off-shore mevduatlar, … başkaca
bir işleme gerek olmaksızın Hazine alacağı haline gelmiş sayılır…”
31. 4389 sayılı mülga Kanun'un
“Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırılmasının
sonuçları” kenar başlıklı 16. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili
bölümü şöyledir:
“3. Fon, yönetim ve denetimi kendisine intikal
eden bankada mevduat sahipleri ile diğer alacaklıların haklarını korumaya
yönelik tedbirleri alır. Bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni
kaldırılan bankanın 17 nci maddede sayılan
ilgililerinin mal, hak ve alacaklarına Fonun talebi üzerine mahkeme tarafından
teminat şartı aranmaksızın ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz konulabilir…”
32. 5411 sayılı Kanun'un “Fonun
alacaklarının tahsiline ilişkin diğer yetkiler” kenar başlıklı 134.
maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Fon, alacağının tahsili bakımından yarar görmesi hâlinde ve Fona
borçlu olup olmadıklarına bakılmaksızın, Fon bankalarının;
a) Yönetim ve denetimine sahip olduğu
iştiraklerinin,
b) Hâkim ortağı olan tüzel kişilerin,
c) Gerçek ve tüzel kişi hâkim ortaklarının
hâkim ortak olduğu şirketlerin,
d) Yukarıda sayılan kişiler adına hareket eden
veya onlar hesabına kendi adına para, mal veya hak edinen şirketlerin
ortaklarının,
Bu maddede belirtilen şirketlerde sahip
oldukları hisselerinin tamamına ve/veya bir kısmına ilişkin temettü hariç
ortaklık hakları ile bu şirketlerin yönetim ve denetimini devralmaya
... yetkilidir.
…
... Fon, bu fıkrada sayılan gerçek veya tüzel
kişilere ait şirket hisselerinin ve/veya ... diğer tüm
hak ve varlıklarının ve/veya bu hisselerle orantılı aktiflerinin satışını
gerçekleştirmeye ve bu satışlardan elde edilen tutarları Fon alacaklarına
mahsup etmeye veya şirketlerin kamu borçları ve/veya Sosyal Sigortalar Kurumuna
borçları ile sair borçlarını ödemede kullanmaya ... yetkilidirler.
...
Fon alacaklarının tahsilini teminen, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun hükümleri uyarınca haczedilen aktif değerler ile
... diğer tüm hak ve varlıkları bir araya
getirerek, ticarî ve iktisadî bütünlük oluşturarak alıcısına geçişini
sağlayacak şekilde satışına, ... Fon Kurulu yetkilidir...
…
Gerçek ve tüzel kişilerin sahip olduğu
varlıkların, bu maddede yer alan hükümler çerçevesinde ticari ve iktisadi
bütünlük kapsamında veya bu Kanunda yer alan hükümler çerçevesinde ayrı ayrı
cebri icra yoluyla satışlarından elde edilen bedelden; satış tarihine kadar
tahakkuk etmiş olmak şartıyla, sırasıyla ..., kişilerin
Devlete ve sosyal güvenlik kuruluşlarına olan 6183 sayılı Kanun kapsamındaki
borçları ... ödendikten sonra kalan kısım, kişilerin
diğer kamu kurum ve kuruluşları ile üst kurullara olan borçlarına garameten taksim edilerek ödenir…
…"
33. 5411 sayılı Kanun’un
“Sigortaya tâbi mevduat ve katılım fonu tutarının eksik beyanı hâlinde
uygulanacak takip ve tahsil usulleri” kenar başlıklı 135. maddesinin
ilgili bölümü şöyledir:
"1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Kanunu ile bu Kanun uyarınca banka tarafından yetkili mercilere beyan
edilen sigortaya tâbi mevduat ve katılım fonu tutarı ile Fon tarafından tespit
edilen mevduat ve katılım fonu tutarı arasında bir fark bulunması hâlinde, bu
fark nispetinde bankanın yönetim kurulu ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile
genel müdür, genel müdür yardımcıları, imzaları bankayı ilzam eden memurları ve
şube müdürleri ile yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak tek
başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının, kendilerine, eşlerine ve
çocuklarına ait bankalar ve banka dışı malî kurumlar ile diğer gerçek ve tüzel
kişiler nezdindeki, kiralık kasa mevcutları da dahil
olmak üzere, hak ve alacakları, döviz tevdiat hesapları ve limitli ve limitsiz
kredi kartı ve ATM kartları hesapları dahil tüm banka hesaplarının
dondurulmasına, kara, hava ve deniz taşıtları dâhil her türlü taşınır ve
taşınmaz, kıymetli evrak ve yurt içi veya yurt dışı hazine bonosu, devlet
tahvili, hisse senedi, yatırım fonları katılım belgeleri gibi diğer menkul
değerlerle, bağımsız ticari işletme, fabrika ve tesisler, bu tesislerin
işletilmesine yönelik marka ve lisans hakları, kamu imtiyaz sözleşmelerinden
doğan televizyon kanalı, elektrik santralı gibi bir tesisin kurulması ve işletilmesi
yetkilerini veren lisans, ruhsat ve işletme hakları ile bu tesisleri lisans
hakkına dayanarak veya lisans hakkı bulunmadan kuran ve işleten şirketlere ait
hisse senetleri, hak ve alacakların üzerindeki tasarruf yetkisinin tamamen veya
kısmen kaldırılmasına, belirtilen tüm mal, kıymetli evrak, nakit ve diğer
değerlerin zaptına ve/veya resmî sicillerdeki kayıtları üzerinde ihtiyatî
tedbir konulmasına, bunların bir tevdi mahalline yatırılmasına ve hak ve
alacakların üzerine diğer tedbirlerin konulmasına, bunlardan elde edinilmiş her
türlü taşınır ve taşınmaz, hak ve alacaklar ile kıymetli evrak, nakit, bir
tesisi işletme ve kurma hakkı veren marka ve lisans hakları, bu tesisleri
lisans, ruhsat ve işletme hakkı ile veya bu hakları bulunmadan işleten, kuran
ve hak sahibi niteliğini haiz şirketlere ait hisse senetleri hakkında
belirtilen tedbirlerin alınmasına, Fonun talebi üzerine ilgili bankanın
merkezinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimi, yargılama sırasında ise mahkeme
tarafından karar verilir.
Yukarıda belirtilen farkın bu Kanunda yer alan
hükümler dahilinde takip ve tahsiline Fon tarafından
karar verilebilir. Bu hükümler, yukarıda sayılan kişiler adına hareket eden
veya onlar hesabına kendi adına para, mal veya hak edinen kişiler hakkında da
uygulanır.
…”
34. 5411 sayılı Kanun’un geçici 11. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“Bu Kanunun yayımı tarihinden önce, 26.12.2003
tarihine kadar temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi Fona
intikal eden ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izin ve yetkileri … kaldırılarak
tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen veya Fon tarafından tasfiye işlemleri
başlatılan bankalar hakkında başlatılan işlemler sonuçlanıncaya ve her türlü
Fon alacakları tahsil edilinceye kadar bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389
sayılı Kanunun 14, 15, 15/a, 16, … maddeleri, … hükümlerinin uygulanmasına devam edilir.”
B. Uluslararası Hukuk
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), şirket hisselerinin
ekonomik değere sahip olması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne
(AİHS) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülk teşkil ettiğini ifade
etmektedir (Sovtransavto Holding/Ukrayna, B. No: 48553/99, 25/7/2002, § 91). AİHM; sahibinin şirketteki bir paya, bağlı
haklarıyla birlikte malik olduğunu belgeleyen hisse senedinin karmaşık bir
hukuki statüsünün bulunduğunu vurgulamaktadır. Hisse
senedinin sadece şirketin mal varlığı üzerinde hak iddiasında bulunma yetkisi
tanımadığını, aynı zamanda özellikle oy hakkı ve şirkete etki etme hakkı gibi
diğer bazı hakları da içerebildiğini hatırlatan AİHM, hisse senetlerinden
kaynaklanan müdahale iddialarının herhangi bir kategoriye dâhil edilmesinin güç
olduğuna işaret etmekte ve bunların genel kural (mülkiyetten barışçıl
yararlanma) kapsamında incelenmesinin uygun olacağını belirtmektedir (Sovtransavto Holding/Ukrayna, §§ 92, 93).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 10/5/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
a. Başvurucunun
İddiaları
37. Başvurucu, halka arz edilen
hisselerden 20.203 adedine sahip olduğu METAŞ’ın
ortağı Rumeli A.Ş.nin aynı zamanda BDDK tarafından
bankacılık işlemleri yapma ve mevduat toplama izni kaldırılarak TMSF’ye devredilen İmar Bankasının da hissedarı olması
dolayısıyla İmar Bankasının borçlarından, Rumeli A.Ş.nin
hisse oranıyla sınırlı olmaksızın bütün mal varlığıyla sorumlu tutularak tüm
mal varlığına el konulmasının mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını ifade
etmiştir. Başvurucu, İmar Bankasının ortakları arasında bulunan Rumeli A.Ş.nin aynı zamanda METAŞ’ın da
ortağı olması nedeniyle METAŞ’ın sorumluluğu yoluna
gidilmiş ise de Rumeli A.Ş.nin hisse oranının
gözetilmemesinin Rumeli A.Ş. ile hiçbir ilgisi bulunmayan, İmar Bankasının
kamuya verdiği zararlarda katkısı ve kusuru olmayan, sadece parasını
değerlendirmek amacıyla devlete ve borsaya güvenerek halka açık hisse senedi
satın alan bireylerin de zarara uğramalarına yol açtığını savunmuştur.
38. METAŞ’ın İmar Bankasına olan kredi
borcunun 11.403.000 ABD doları olduğunu ve tüm mal varlığının 87.575.000 ABD
dolarına satıldığını iddia eden başvurucu, kredi borcu ile SGK’ya
olan borç düşüldükten sonra geriye 62.000.000 ABD dolarından kendi hissesinin
karşılığının da ödenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Başvurucu, satış bedelinden
kendi hissesine isabet eden kısmın ödenmesi istemiyle TMSF’ye
yapılan başvurunun cevap verilmeksizin reddi üzerine açtığı davanın -bilirkişi
incelemesi yapılması gerektiği yolundaki talepleri dikkate alınmaksızın-
gerekçesiz olarak reddedildiğini ifade etmiştir. Başvuru ayrıca, Mahkeme
kararlarına konu olan maddi zararın tazmin edilmesi isteminde bulunmuştur.
b. Bakanlık
Görüşü
39. Bakanlık görüş yazısında; başvurucunun hissedarı olduğu
şirkete el konulmasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin bir yargı kararının
bulunmadığı, aksine başvurucu tarafından açılan davada el koyma işleminin
hukuka uygun olduğunun saptandığı hatırlatılmıştır. Bakanlık, METAŞ'ın satışının tasarruf mevduatı farkından kaynaklanan
kamu alacağının tahsiline yönelik bulunduğunu ve İlk Derece Mahkemesinde
davanın açıldığı tarih itibarıyla Şirketin tüzel kişiliğinin devam ettiğini
vurgulamıştır. Bakanlık ayrıca, METAŞ'ın hisselerini
satın alan başvurucunun kâr sağlamanın yanında zarar riskini de üstlendiği
görüşünü savunmuştur.
40. Bakanlık, AİHM'in Erdem ve Egin-Erdem ve
diğerleri/Türkiye (B. No: 28431/06, 17/11/2009)
kararında mevduata ilişkin ödeme rejiminin başvurucu üzerinde orantısız bir yük
yaratmadığı içtihadında bulunduğunu anımsattıktan sonra söz konusu kararda
benimsenen ilkelerin somut olay açısından önem taşıdığını belirtmiştir. AİHM'in anılan kararına atıfta bulunan Bakanlığa göre
bankacılık sisteminin ve mali sistemin desteklenmesi, bankacılığın etkinliğinin
güvence altına alınması ve bankacılık sisteminin devamlılığının sağlanması
amacına yönelik müdahale meşru bir amaç taşımakta; başvurucu üzerinde aşırı ve
ağır bir yük oluşturmamaktadır.
c. Başvurucunun
Cevabı
41. Başvurucu tarafından Bakanlık görüşüne cevap olarak
gönderilen dilekçede, esas itibarıyla başvuru dilekçesindeki iddialar
tekrarlanmıştır. Başvurucu, ek olarak hisse senetlerine sahip olmanın zarar
riskini de üstlenmeyi gerektirdiğini kabullenmekle birlikte “METAŞ ticari ve
iktisadi bütünlüğü”nün satışı sonucunda kalan artı
değerin hissedarlar arasında paylaştırılması gerektiğini ifade etmiştir.
Başvurucu somut olayda METAŞ'ın kamuya olan tüm
borçları ödendikten sonra geriye kalan 62.000.000 ABD doları artı değerin
hukuka aykırı olarak İmar Bankasının borçlarının ödenmesinde kullanılmasının
mülkiyet hakkının gasbı niteliğinde olduğunu
belirtmiştir.
2. Değerlendirme
42. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Satış bedelinden
başvurucunun hissesine isabet eden kısmın başvurucuya ödenmesi istemiyle TMSF’ye yapılan başvurunun cevap verilmeksizin reddi
üzerine açılan davanın gerekçesiz kararlarla reddedildiği şikâyetinin, özünde
mülkiyet hakkına yapıldığı iddia edilen müdahaleye ilişkin olduğundan mülkiyet
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
44. Öte yandan başvurucu, hisselerine
sahip olduğu METAŞ’ın tüm mal varlığına el
konulmasından şikâyet etmekte ise de gerek açtığı tam yargı davasında gerekse
bireysel başvuru dilekçesinde, satıştan elde edilen 87.575.000 ABD dolarından
kamu borçları düşüldükten sonra geriye kaldığını ileri sürdüğü 62.000.000 ABD
dolarından hissesine isabet eden kısmının kendisine ödenmesi isteminde
bulunduğundan inceleme, var olduğu iddia edilen 62.000.000 ABD dolarından
hissesi oranında başvurucuya ödenmemesine münhasır kılınmıştır.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Mülkün Varlığı
46. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda
mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve
gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve
fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve
diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, §
60).
47. Başvurucu, yönetim ve denetim organları ile mal varlığına el
konularak satılan METAŞ’ın halka açık olarak işlem
görmekte olan %46,55 oranındaki hisselerinden 20.203 adedinin (%2,86)
sahibidir.
48. Sermaye şirketlerinin ortaklarına sermaye paylarını
belgelendirmek amacıyla verdikleri kıymetli evrak olan hisse senedi, sahibine
(elinde tutana) ihraç edildiği şirketin senet üzerinde gösterilen oranda/payda
değişik biçimlerde mülkiyet hakkısağladığından
Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülk olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Josef Asboth, B.
No: 2013/6484, 31/3/2016, § 46). Başvurucunun
sahibi olduğu hisseler nedeniyle kullanabildiği haklar, hisse senetlerinin
satılması, temettüsünden ve değer artışından yararlanılması ile sınırlı olsa da
hâkim ve büyük ortaklar gibi şirketin yönetim ve denetiminde söz sahibi olmak
gibi imkânlar sunmasa da bunların taşıdığı ekonomik değer nedeniyle mülkiyet
hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunduğu anlaşılmaktadır (Josef Asboth, §
47).
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
49. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı veren bir
haktır(Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 28, 32). Dolayısıyla
malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf
etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale
teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Ayrıca kişinin mal
varlığında azalma sonucunu doğuran kamusal işlem ve eylemler de mülkiyet
hakkına müdahale oluşturur (Tülay Aslan ve
diğerleri, B. No: 2014/7051, 2/2/2017, §
77).
50. Başvuru konusu olayda, başvurucunun hisselerine sahip olduğu
METAŞ’ın temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim
ve denetiminin devralınmış olmasının vemenkuller,
gayrimenkuller ile bu varlıkların ferî veya mütemmim cüzü niteliğinde olan
sözleşmeler ile bunlardan doğan hak ve alacaklar haczedilerek satılmasının
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
51. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir.Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na
yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve
"mülkiyetin kontrolü" mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir.
Mülkten yoksun bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur.
Mülkiyetin kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet
hakkının malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek
belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve
mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin
mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması
gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
§§ 55-58).
52. Olayda Şirket hisselerine doğrudan el konulmamış; Şirket,
yönetim ve denetimiyle mal varlığına el konularak satılmıştır. Olay tarihi itibarıyla
Şirketin tüzel kişiliği ve başvurucunun maliki bulunduğu hisseler hukuki
varlığını sürdürmektedir. Dolayısıyla müdahalenin mülkten yoksun bırakma olarak
değerlendirilmesi mümkün değildir. Öte yandan TMSF'ye
ait kamu alacağının tahsili amacıyla METAŞ'ın mal
varlığına el konulmuş ise de söz konusu kamu alacağı, vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülüklerden farklı olarak kamunun tek taraflı iradesine
dayanan bir parasal yükümlülük niteliğinde olmayıp İmar Bankasının hukuka
aykırı bankacılık işlemleri sebebiyle oluşan kamu zararıdır. Şu hâlde el koyma
biçimindeki müdahalenin mülkiyetin kontrolü olarak kabulü de mümkün değildir.
Bu durumda somut olayın mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahale
kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
53. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir.
54. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
55. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.
(1)Kanunilik
56. Olayda METAŞ’ın temettü hariç
ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin devralınmış olması vemenkuller, gayrimenkuller ile bu varlıkların ferî veya
mütemmim cüzü niteliğinde olan sözleşmeler ile bunlardan doğan hak ve
alacaklarının haczedilerek satılması, 4389 sayılı mülga Kanun’un 15., 16. ve geçici 11. maddelerine dayanılarak
gerçekleştirilmiştir.
57. 4389 sayılı mülga Kanun'un 15.
maddesinin (7) numaralı fıkrasının (a) bendine göre TMSF, alacağının
tahsili bakımından yarar görmesi hâlinde ve TMSF'ye
borçlu olup olmadıklarına bakılmaksızın hisseleri kısmen veya tamamen kendisine
intikal eden bir bankanın gerçek ve tüzel kişi ortaklarının yönetim ve
denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde
bulundurdukları şirketlerin ortaklarının bu şirketlerde sahip oldukları
hisselerinin tamamına ve/veya bir kısmına ilişkin temettü hariç, ortaklık
hakları ile bu şirketlerin yönetim ve denetimini devralmaya, şirket ana
sözleşmesinde belirlenen yönetim, müdürler ve denetim kurulu üyelerinin
sayılarıyla bağlı kalmaksızın ve imtiyazlı hisselere dayanılarak atanıp
atanmadıklarına bakılmaksızın görevden alma ve/veya üye sayısını artırma
ve/veya eksiltme suretiyle bu kurullara üye atamaya yetkilidir. TMSF, bu bentte sayılan gerçek veya
tüzel kişilere ait şirket hisselerinin ve diğer tüm hak ve varlıklarının satışını
gerçekleştirmeye ve bu satışlardan elde edilen tutarları TMSF alacaklarına
mahsup etmeye veya şirketlerin kamu borçları ve/veya Sosyal Sigortalar Kurumuna
borçları ile sair borçlarını ödemede kullanmaya yetkilidir. TMSF alacaklarının
tahsilini teminen 6183 sayılı Kanun hükümleri
uyarınca haczedilen aktif değerler ile diğer tüm hak ve varlıkları bir araya
getirerek, ticari ve iktisadi bütünlük oluşturarak alıcısına geçişini
sağlayacak şekilde satışına TMSF kurulu yetkilidir.
58. Bu kurala dayanılarak tesis edilen el koyma ve satış
işlemleri Derece Mahkemelerince hukuka uygun bulunmuştur. Derece Mahkemelerinin
bu tespitinin yerinde olmadığı sonucuna götürecek herhangi bir neden
bulunmadığından müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu kanaatine varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
59.
Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla
sınırlanabilir. Olayda İmar Bankasının 7.552.995.710,63 TL kamu borcunun;
Bankanın hâkim ortağı olan Uzan Grubu şirketlerinden olduğu ve bunlar adına
hareket ettiği saptanan METAŞ'tan tahsili amacıyla METAŞ'ın mal varlığına el konularak bu mal varlığı
satılmıştır. Satıştan elde edilen bedelin 6.896.527,70 ABD doları, satış
masrafları ile METAŞ tüzel kişiliğine ait borçların ödenmesinde kullanılmış;
kalan 33.603.474,36 ABD doları ise Uzan Grubu şirketleri ile İmar Bankasının
vergi borçlarına mahsup edilmiştir. Dolayısıyla müdahaleyle ulaşılmak istenen
amacın İmar Bankası tarafından kamuya verilen zararlardan doğan kamu alacağının
tahsil imkânının artırılması olduğu söylenebilir.
60. Kamu
alacağının tahsilinin güvenceye bağlanması ve tahsil imkânının artırılmasında
kamu yararının bulunduğu tartışmasızdır (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; E.2012/87, K.2014/41, 27/2/2014; E.2014/144,
K.2015/29, 19/3/2015; E.2011/42, K.2013/60, 9/5/2013; E.1992/29, K.1993/23,
24/6/1993). Bu itibarla kamu alacağının tahsili amacıyla METAŞ'ın
yönetim ve denetiminin devralınmış olmasında, mal varlığının haczedilerek
satılmasında kamu yararının bulunduğu ve bunun anayasal açıdan meşru bir temele
dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
61. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
62. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E. 2012/102,
K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32,
K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158,
K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016;
E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, § 38).
63. Ölçülülüğün bir alt ilkesi olan müdahale için seçilen aracın
gerekliliğinin değerlendirilmesi öncelikli olarak ilgili kamu makamlarının
yetkisindedir. Müdahale ile ulaşılmak istenen somut kamu yararı amacının
gerçekleştirilmesi yetkili idarelerin sorumluluğunda olup amaca ulaşılmasında
ne tür bir aracın daha etkili ve verimli sonuçlar doğuracağı hususunda sorumlu
ve yetkili otoriteler en isabetli karar verebilecek konumdadırlar. Bu nedenle
hangi aracın seçileceği konusunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi
bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin
haiz bulunduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın
müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması
durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması
mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim seçilen aracın
isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu
müdahalenin ağırlığına dönüktür (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 70).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
64.Somut olayda, İmar Bankasının hâkim ortağı olan Uzan Grubu
şirketleri arasında bulunduğu ve bunlar adına hareket ettiği saptanan METAŞ'tan borcun tahsili amacıylaMETAŞ'ın
mal varlığına el konularak satılmasının İmar Bankası tarafından sebep olunan
7.552.995.710,63 TL kamu zararının tazmini amacına ulaşmaya elverişli olduğu
açıktır.
65. Kamu alacağının miktarı gözetildiğinde METAŞ'ın
mal varlığına el konularak satılması yolundaki tedbirin müdahaleyi bariz bir
biçimde ağırlaştırdığı söylenemez. Dolayısıyla müdahalenin gerekliliği
hususunda kamu makamlarınca yapılan değerlendirmeden aksi bir sonuca ulaşmayı
gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.
66. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi
bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Öngörülen tedbirin maliki
olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve
dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla uygulanan tedbirle
başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti
gerekmektedir.
67. Olayda başvurucunun gerek dava
safhasındaki gerekse bireysel başvuru dilekçesindeki talebi dikkate alınarak
inceleme, başvurucu tarafından 87.575.000 ABD doları olduğu iddia edilen satış
bedelinden kamu borçları ödendikten sonra geriye kaldığı öne sürülen 62.000.000
ABD dolarının hissesi oranında kendisine ödenmemesi şikâyetine münhasır
kılındığından orantılılık değerlendirmesi de sadece bu iddia bağlamında
yapılacaktır. Diğer bir ifadeyle satış bedelinden arta kaldığı
belirtilen 62.000.000 ABD dolarının başvurucunun hissesine isabet eden
bölümünün başvurucuya ödenmemiş olmasının müdahaleyi ölçüsüz kılıp kılmadığı
üzerinde durulacaktır. Ancak bu yönde bir denetimin yapılabilmesi için
öncelikte başvurucu tarafından öne sürülen “METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün 87.575.000 ABD doları karşılığında satıldığı
ve kamu borçları düşüldükten sonra geriye 62.000.000 ABD dolarının kaldığı
iddiasının gerçeği yansıtıp yansıtmadığının tespiti gerekmektedir.
68. Konu ile ilgili müzekkereyle istenmesi üzerine TMSF
tarafından 23/12/2016 tarihli yazı ekinde gönderilen
bilgi ve belgelerden, "METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün
40.500.000 ABD doları karşılığında Cer Çelik Endüstri Anonim Şirketine
satıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca aynı gerekçeyle mal varlıklarına el konulan
ve METAŞ'tan ayrı tüzel kişilikleri bulunan Demaş Demir Mamülleri A.Ş., Limaş Liman Hizmetleri A.Ş. ve
Aysan Anadolu Yay Sanayi ve Ticaret A.Ş.nin mal
varlıkları için toplam 40.000.000 ABD doları değer tespiti yapıldığı
görülmektedir. Dosyada bu üç şirketin mal varlığından oluşturulan iktisadi
bütünlüklerin hangi fiyata satıldığına ilişkin bir bilgi bulunmamakla birlikte
bunların hukuken METAŞ'tan ayrı tüzel kişiliklerinin
bulunduğu açıktır. Dolayısıyla bunların satışından elde edilen gelirin METAŞ'ın mal varlığı gibi değerlendirilmesi mümkün
değildir.
69. “METAŞ ticari ve iktisadi
bütünlüğü”nün satışından 87.575.000 ABD doları değil 40.500.000 ABD doları elde
edilmekle birlikte bu miktarın da sadece 6.896.527,70 ABD dolarının satış
masrafları ile METAŞ'ın tüzel kişiliğine ait borçların ödenmesinde kullanıldığı,
geri kalan 33.603.474,36 ABD dolarının ise Uzan Grubu şirketleri ile İmar
Bankasının vergi borçlarına mahsup edildiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun, METAŞ'ın
borçlarını aşan kısmının ortaklara dağıtılması gerektiği yolundaki iddiası
dikkate alındığında 33.603.474,36 ABD dolarının ortaklara dağıtılmayarak Uzan Grubu şirketleri ile İmar Bankasının vergi borçlarına
mahsup edilmiş olmasının orantılılık ilkesi bağlamında değerlendirilmesi
gerekmektedir.
70.
Başvurucunun halka açık hisselerine sahip olduğu METAŞ'ın
İmar Bankasının 7.552.995.710,63 TL borcundan sorumlu tutulmasının sebebi,
Rumeli A.Ş.nin METAŞ'ın
hissedarı bulunması değil İmar Bankasının hâkim ortağı olan Uzan Grubu
şirketlerinden olması ve bunlar adına hareket etmesidir. Bu nedenle sadece Rumeli
A.Ş.nin hissesi oranıyla sınırlı bir takibat
yapılmamış, METAŞ'ın tüm mal varlığına el
konulmuştur. METAŞ'ın mal varlığının Rumeli A.Ş.nin hissesini aşan bölümünün de takip edilerek
satılmasının başvurucunun da aralarında bulunduğu diğer hissedarlara belli bir
külfet yüklediği açıktır. Müdahalenin orantılı olup olmadığının
değerlendirilmesi bağlamında başvurucunun hukuksal konumu, METAŞ'ın
İmar Bankasıyla ilişkisinin mahiyeti ve İmar Bankasının hukuka aykırı
bankacılık iş ve işlemleri dolayısıyla oluşan kamusal zararın boyutları da gözönünde bulundurulmalıdır.
71.
Öncelikle İmar Bankasının kamuya verdiği zararlardan başvurucunun şahsen
sorumlu tutulmadığının, hisse senetlerine sahip olduğu Şirketin (METAŞ'ın) sorumluluğu yoluna gidildiğinin altı çizilmelidir.
TMSF tarafından, Uzan Grubu şirketlerinden olan METAŞ'ın
İmar Bankasınca mudilerden toplanan mevduatın Uzan Grubuna aktarılmasında ve bu
suretle kamunun zarara uğratılmasında araçsallaştırılan
bir şirket olduğu değerlendirilerek bu sebeple oluşan kamu zararının doğrudan
şirket tüzel kişiliğine ait mal varlığından tahsil edilmesi yoluna gidilmiştir.
Şirket ortaklarının şahsen sorumlu tutulması söz konusu olmamıştır. Başvurucu,
mal varlığına el konulan şirketin ortağı olması sebebiyle ve bu şirketteki mal
varlığıyla sınırlı olarak işlemin sonuçlarından dolaylı bir biçimde
etkilenmiştir.
72. Şirket
ortaklığı, bir yandan ortağa şirketin kârından -daha geniş bir ifadeyle
şirketin mal varlığında olumlu anlamda meydana gelen artışlardan- yararlanma
hakkı sağlarken aynı zamanda ortağın şirket faaliyetlerinden doğan risk ve
külfetlere de katlanmasını gerektirir. Şirket ortağının katlanması gereken risk
ve külfetler, sadece şirketin ticari faaliyeti çerçevesinde yüklendiği ticari
borçlarla sınırlı olmayıp şirketin kanunlara aykırı faaliyet ve eylemlerinden
kaynaklanan her türlü mali yükümlülükleri de içermektedir. Bu bağlamda şirket
ortağının şirketin kanuna aykırı iş ve işlemlerine herhangi bir katkısının
bulunmadığı ileri sürülerek ortağın hissesine isabet eden şirket mal
varlığının, bu işlemlerden kaynaklanan kamusal zararların telafisi amacıyla
takibata tabi tutulmaktan bağışık tutulması gerektiği biçimindeki bir savın
geçerliliği bulunmamaktadır.
73.
Şirketin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden doğan zararın kamunun üzerinde
bırakılması durumunda toplumun yükleneceği külfetin ağırlığı gözetildiğinde bu
zarara, şirketteki mal varlığıyla sınırlı olarak -katkısı ve kusuru bulunmasa
bile- şirketin nimetlerinden yararlanan şirket ortağının katlanması ortağa aşırı
bir külfet yüklendiği anlamına gelmez. Zira bu durumda toplumun korunmasındaki
kamu yararı, zararın oluşumuna katkısı bulunmayan şirket ortağının
gözetilmesindeki bireysel yarara göre daha baskın bir nitelik taşımaktadır.
74. METAŞ'ın, hukuka aykırı bankacılık işlemleriyle kamuyu
7.552.995.710,63 TL zarara uğratan İmar Bankasının hâkim ortağı olan Uzan Grubu
şirketlerinden olduğu ve bunlar adına hareket ettiği idarece tespit edilmiş ve
açılan davada da Derece Mahkemelerince aksi bir kanaat açıklanmamıştır.
Başvurucunun daMETAŞ'ın İmar Bankasının hâkim ortağı
olan Uzan Grubu şirketlerinden olduğu ve bunlar adına
hareket ettiği tespitine yönelik bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucunun
yakındığı husus, METAŞ'ın sadece Rumeli A.Ş.nin hissesi oranında değil tüm mal varlığıyla sorumlu
tutulmasıdır. Uzan Grubuyla ilişkisine yönelik bu tespitler karşısında METAŞ'ın, Uzan Grubunun ve İmar Bankasının kamuya verdiği
zarardan sorumlu tutulamayacağı sonucuna ulaşılması mümkün değildir. Bu durumda
başvurucunun, METAŞ'ın Uzan Grubunun kanuna aykırı
faaliyetlerinden doğan kamusal zarardan Rumeli A.Ş. dışındaki diğer ortakların
sorumlu tutulamayacağı savının haklı bir temeli bulunmamaktadır.
75. Ayrıca
İmar Bankasınca yapılan usulsüz bankacılık işlemlerinin sadece belli bireyler
üzerinde değil ülkenin bankacılık sistemi ve buna bağlı olarak ekonomisi
üzerinde ciddi hasarlara yol açtığı tartışma kabul etmez bir vakıadır. İmar
Bankasınca neden olunan kamu zararının vergi mükellefleri üzerinde önemli bir
yük oluşturduğu da görmezden gelinemez bir gerçektir. Bu hususlar
gözetildiğinde İmar Bankasının neden olduğu zarardan, hâkim ortaklarına ait
veya onlar adına hareket eden şirketlerin de tüm mal varlıklarıyla sorumlu
tutulması suretiyle METAŞ hissedarlarına yüklenen külfetin aşırı ve
katlanılamaz olmadığı, dolayısıyla müdahalenin orantılı olduğu sonucuna
ulaşılmaktadır.
76. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
77. Başvurucu davanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek
Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1.Kabul Edilebilirlik Yönünden
78. Açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
79. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
80. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
81. Anılan
ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar
dikkate alındığında somut olayda 7 yıl 11 ay devam eden yargılamanın süresinin
makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
82. Açıklanan
gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50.
Maddesi Yönünden
83. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
84. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmuştur.
85. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
86. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 8.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
87. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye bağlanan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle net 8.400
TL manevi tazminatın başvurucuya ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 10. İdare Mahkemesine
(E.2008/846) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/5/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.