TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
D.E. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11453)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M.Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
D.E.
|
Vekili
|
:
|
Av. Hatice Mehveş EKŞİLER ÖZER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru,
ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi
üzerine baro tarafından disiplin cezası verilmesinin masumiyet karinesini;
mesleki kariyeri etkilediği gerekçesiyle maddi ve manevi varlığı geliştirme
hakkını; açılan davada mahkeme kararının yeterli gerekçeyi içermemesi nedeniyle
gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru,
başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra
Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu,
İstanbul Barosuna kayıtlı avukat olarak görev yapmaktadır. Başvurucunun, bir
müvekkilinin Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesindeki 16/4/2004
tarihli duruşmasında "Derdimizi bir
çocuğa anlatsak çocuklar bile anlar ancak siz anlamaktan acizsiniz. Kasıtlı
olarak gazete haberlerine göre hareket ederek müvekkilimi süründürüyorsunuz."
ifadesi ile mahkeme heyetine hakaret ettiği iddia edilmiştir.
A. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç
7. Ankara
9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/5/2006 tarihli kararıyla
başvurucunun, resmî heyetlere ve duruşma yapan hâkime hakaret suçundan
(1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 268. maddesi)
yapılan ceza yargılamasında 6 ay hapis cezasıyla tecziyesine, takdiri indirim
sebepleriyle 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ancak başvurucunun
kişiliği, suçun işleniş şekli dikkate alınarak hapis cezasının 1.650 TL adli
para cezasına çevrilmesine ve cezanın ertelenmesine karar verilmiştir.
8. Başvurucunun
temyizi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 7/7/2008
tarihli kararıyla hükümden sonra yürürlüğe giren hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararının uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiği
gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı bozulmuştur.
9. Bozma
kararı üzerine yapılan incelemede Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/2/2009 tarihli kararı ile önceki kararda açıklanan
gerekçeyle (bkz. § 7) başvurucunun 1.650 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir. Başvurucu tarafından itiraz edilmemesi üzerine karar
kesinleşmiştir. Beş yıllık denetim süresinin dolması akabinde dosya hakkında
herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
B. Disiplin Yargılamasına İlişkin Süreç
10. Ankara
1. Asliye Ticaret Mahkemesinin başvuru konusu olaya ilişkin (bkz. § 6) şikâyeti
üzerine İstanbul Barosu soruşturma başlatmıştır. İstanbul Barosu Yönetim
Kurulunun 22/12/2005 tarihli kararı ile başvurucu
hakkında kamu davasının sonuçlanmadığı, mahkûmiyet kararı verilmesi ve bu
kararın kesinleşmesi durumunda 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık
Kanunu'nun 140. maddesinin son fıkrası uyarınca disiplin kovuşturması açılacağı
gerekçesiyle o aşamada başvurucu hakkında disiplin kovuşturması açılmasına yer
olmadığına karar verilmiştir. Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 12/7/2005 tarihli soruşturmaya ilişkin görüşü de aynı
yöndedir. Bu karara karşı herhangi bir yola başvurulup başvurulmadığı, kararın
ne zaman kesinleştiği dosya kapsamından anlaşılmamaktadır.
11. İstanbul
Barosu Yönetim Kurulu 10/9/2009 tarihinde, İstanbul
Cumhuriyet BaşsavcılığıBürosunun yazıları ile ekinde
gönderilen Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 24/2/2009 tarihli kararında,
başvurucu hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğini ve
kararın kesinleşmiş olduğunun anlaşıldığını gerekçesinde belirterek 1136 sayılı
Kanun'un 140. maddesinin son fıkrası gereğince başvurucu hakkında disiplin
kovuşturması açılmasına karar vermiştir.
12. İstanbul
Barosu Disiplin Kurulu Başkanlığının 14/1/2010 tarihli
kararında; söz konusu eylemin 1136 sayılı Kanun'un 34. ve 134. maddelerinin
gönderimiyle Türkiye Barolar Birliği (TBB) Meslek Kuralları'nın
17. maddesine aykırı olduğu tespit edilerek 1136 sayılı Kanun'un 135.
maddesinin birinci fıkrası uyarınca başvurucunun uyarma cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
13. Başvurucunun
ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine TBB Disiplin Kurulu 14/8/2010 tarihli kararı ile uyarma cezasına ilişkin kararın
bozulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde "Şikâyetli avukatın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun'da
yapılan değişiklik sonucu 'hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına' ilişkin
karar veren Mahkemeye yasal süresi içinde müracaat edip etmediğinin
araştırılması, müracaat etmiş ise Avukatlık Kanunu'nun 140. maddesi ikinci
fıkrası uyarınca yargılaması devam edecek olan kamu davasının kesin sonucunun beklenilmesi,
Mahkemenin kesin sonucuna göre bir karar verilmesi, şikayetli avukat tarafından ilgili mahkemeye müracaat
edilmemesinin tespiti halinde, Kurulumuzca bozma kararı verilmiş olduğundan,
mevcut duruma göre bir karar verilmesi gerektiği" belirtilmiştir.
14. Bozma
kararı üzerine yapılan yeniden incelemede İstanbul Barosu Disiplin Kurulu
Başkanlığının 20/6/2011 tarihli kararı ile
başvurucunun uyarma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinde, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin cevap yazısında başvurucunun
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararı kabul etmediğine dair
yasal süresi içinde bir itirazda bulunmadığı belirtilmiş ve önceki kararda
açıklanan gerekçeyle başvurucunun uyarma cezasıyla tecziyesi gerektiği ifade
edilmiştir.
15. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan itiraz üzerine TBB Disiplin
Kurulunun 10/2/2012 tarihli kararıyla, uyarma cezası
verilmesine ilişkin kararın kınama cezasına çevrilmesi suretiyle düzeltilerek
onanmasına karar verilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:
"Şikayetli
avukat hakkında, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin özetlenen kararı mahkûmiyet
açısından kesin hüküm oluşturan bir karar niteliğinde değil ise de mahkemede
toplanan deliller, dinlenen tanıklar, şikayetli avukatın
müvekkilinin değişik tarihlerdeki maaşı üzerine konan tedbirin kaldırması
talebini aynı gerekçelerle reddedildiğinden hukuki bir yol olan mahkeme
heyetini reddedilmesi yolunu seçmeyerek fevri olarak da olsa "derdimizi
bir çocuğa anlatsak çocuklar bile anlar, ancak siz anlamaktan acizsiniz"
şeklindeki beyanı disiplin suçunu oluşturmaktadır.
Avukatlık Yasasının 34. maddesine göre, 'Avukatlar yüklendikleri
görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur
içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene
uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen Meslek
Kurallarına uymakla yükümlüdürler.'
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 4. maddesine göre 'Avukat
mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak
zorundadır.' 5. maddesine göre 'Avukat yazarken de konuşurken de düşüncelerini
olgun ve objektifi biçimde açıklamalıdır.' 17. maddesine göre 'Hakim ve savcılarla ilişkilerinde, avukat hizmetin
özelliklerinden gelen ölçülere uygun davranmak zorundadır. Bu ilişkilerde
karşılıklı saygı esastır.'
Bu nedenlerle, Baro Disiplin Kurulunun eylemin disiplin suçunu
oluşturduğuna ilişkin kabulünde hukuksal isabetsizlik bulunmamakla birlikte,
Avukatlık Yasasının 136/l. maddesi uyarınca; avukatların hak ve ödevleri ile
ilgili altıncı kısımda yazılı esaslara uymayanlar hakkında ilk defasında en az
kınama cezası gerektiğinden tayin edilen cezada hukuksal isabet görülmemiş,
yeniden incelemeyi gerektirir bir halin de bulunmaması sebebiyle, şikayetli avukat hakkında Baro
Disiplin Kurulunca tayin edilen 'Uyarma cezası verilmesine' ilişkin kararın,
'kınama' cezasına çevrilmesi suretiyle düzeltilerek onanmasına karar vermek
gerekmiştir…"
16. Başvurucu
tarafından TBB kararının iptali istemiyle Ankara 4. İdare Mahkemesinde dava
açılmıştır.
17. Ankara
4. İdare Mahkemesinin 28/12/2012 tarihli kararı ile
davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun ...
140. Maddesinde: 'Avukat hakkında başlamış olan ceza kovuşturması, disiplin
işlem ve kararlarının uygulanmasına engel olmaz.
...
Eylemin işlenmemiş veya sanığı tarafından yapılmamış olması sebebiyle
beraat hali müstesna, beraatle sonuçlanmış bir ceza
davasının konusuna giren eylemlerden dolayı disiplin kovuşturması, o eylemin
ceza kanunları hükümlerinden ayrı olarak başlı başına disiplin kovuşturmasını
gerektirir mahiyette olmasına bağlıdır.
...
Olayda; davacının (G.D.)'un vekillik görevini yürüttüğü Ankara 1.
Asliye Ticaret Mahkemesi'nin ... 16.04.2004 tarihli
duruşmasında Mahkeme heyetine yönelik olarak "derdimizi bir çocuğa
anlatsak çocuklar bile anlar, ancak siz anlamaktan acizsiniz, kasıtlı olarak
gazete haberlerine göre hareket ederek müvekkilimi süründürüyorsunuz.' dediği
gerekçesiyle Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 24.02.2009 tarihli
... kararı ile 1.650,00 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına ve bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verildiği görülmektedir.
Bu durumda, duruşma esnasında Mahkeme heyetine hakaret ettiği sabit
olan davacının davalı idarece 1136 sayılı Kanun'un 157. maddesinde öngörülen yetkikullanılmak suretiyle kınama cezası ile
cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık
görülmemiştir..."
18. Ankara
Bölge İdare Mahkemesi Birinci Kurulunun 19/3/2014
tarihli kararı ile ilk derece mahkemesi kararının usule ve hukuka uygun olduğu,
kararın bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığı gerekçesi ile itirazın
reddine, hükmün onanmasına karar verilmiştir. Anılan karar 9/6/2014
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu
8/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 1136 sayılı Kanun’un 34. maddesi şöyledir:
"Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına
yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık
unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye
Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler."
21. 1136 sayılı Kanun’un 134. maddesi şöyledir:
"Avukatlık onuruna, düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarına
uymayan eylem ve davranışlarda bulunanlarla, meslekî çalışmada görevlerini
yapmayan veya görevinin gerektirdiği dürüstlüğe uygun şekilde davranmayanlar
hakkında bu Kanunda yazılı disiplin cezaları uygulanır."
22. 1136
sayılı Kanun’un 135. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Disiplin
cezaları şunlardır:
Uyarma; avukatın mesleğinin icrasında daha dikkatli davranması
gerektiğinin kendisine bildirilmesidir.
Kınama; meslekinde ve davranışında kusurlu sayıldığının avukata
bildirilmesidir.
(...)"
23. 1136
sayılı Kanun’un 140. maddesi şöyledir:
"Avukat hakkında başlamış olan ceza kovuşturması, disiplin işlem
ve kararlarının uygulanmasına engel olmaz.
(Değişik ikinci fıkra: 22/1/1986 - 3256/24 md.) Şu kadar ki, disiplin işlem ve kararına konu teşkil
edecek bir eylemde bulunmuş olan avukat hakkında aynı eylemlerden dolayı ceza
mahkemesinde dava açılmış ise, avukat hakkındaki disiplin kovuşturması, ceza
davasının sonuna kadar bekletilir. Bu halde yönetim kurulunun isteği üzerine
disiplin kurulu, avukatın işten yasaklanmasına yer olup olmadığı hakkında 153
ve 154 üncü maddeler uyarınca bir karar vermek zorundadır.
Eylemin işlenmemiş veya sanığı tarafından yapılmamış olması sebebiyle
beraat hali müstesna, beraatle sonuçlanmış bir ceza
davasının konusuna giren eylemlerden dolayı disiplin kovuşturması, o eylemin
ceza kanunları hükümlerinden ayrı olarak başlı başına disiplin kovuşturmasını
gerektirir mahiyette olmasına bağlıdır.
Baro yönetim kurulları hükümlülükle sonuçlanan bir ceza davasının
konusunu teşkil eden eylemlerden dolayı ayrıca disiplin kovuşturması açmak
zorundadırlar. "
24.1136
sayılı Kanun’un 143. maddesi şöyledir:
"Disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına dair kararın
konusuna giren eylemlerden dolayı yeniden inceleme yapılabilmesi, yeni
delillerin bulunmasına ve bu kararın kesinleştiği tarihten üç yıl geçmemiş
olmasına bağlıdır."
25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
231. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
"Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda
hükmolunan ceza, iki yıl(2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası
ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder."
26. Türkiye
Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 4. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Avukat, mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve
davranıştan kaçınmak zorundadır."
27. Türkiye
Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 17. maddesi
şöyledir:
"Hakim ve savcılarla ilişkilerinde,
avukat, hizmetin özelliklerinden gelen ölçülere uygun davranmak zorundadır. Bu
ilişkilerde karşılıklı saygı esastır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
28. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Bir suç ile itham edilen herkes,
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
29. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının disiplin yetkisini haiz makamların ceza yargılaması kapsamında
kendisine suç isnat edilen ve eylemi usule uygun bir şekilde tespit edilen bir
kamu görevlisine yaptırım uygulamasını engellemek gibi bir amacı veya etkisi
bulunmadığını belirtmektedir. Sözleşme'nin herhangi bir eylem nedeniyle hem
ceza hem de disiplin yargılamalarının başlatılmasına veya söz konusu iki
yargılama türünün eş zamanlı olarak yürütülmesine halel getirmediğine vurgu
yapan AİHM ayrıca, cezai sorumluluğun kaldırılması hâlinde bile daha hafif bir
ispat külfeti temelinde aynı olaylardan doğan hukuki veya diğer sorumlulukların
tesis edilmesine bir engel bulunmadığına işaret etmektedir (Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/1/2018, § 51).
30. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
güvence altına alınan masumiyet karinesinin iki unsuru bulunduğunu kabul
etmekte; ilk unsurun kişiye ceza gerektiren bir suç isnadında bulunulmasından
ceza yargılamasının sonuçlanmasına kadar geçen süreci kapsadığını, ikinci unsurun
ise ceza yargılaması mahkûmiyetten başka bir şekilde sonuçlandığı zaman devreye
girdiğini ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suç ile ilgili olarak
kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Öte
yandan AİHM; ceza yargılamasının devam ettiği sürece ilişkin ilk unsurun
kapsamının sadece ceza yargılamalarının adilliğini temin etmek adına usule
ilişkin bir güvence olmakla sınırlı olmadığını, bu ilkenin kapsamının daha
geniş olduğunu belirtmekte ve hiçbir devlet temsilcisinin kişinin suçluluğu bir
mahkeme tarafından tespit edilmeden o kişinin suçlu olduğuna ilişkin bir
ifadede bulunmamasını gerektirdiğini hatırlatmaktadır. Bu yönüyle AİHM, masumiyet
karinesinin yalnızca ceza yargılamaları bağlamında değil ceza yargılamaları ile
eş zamanlı olarak yürütülen diğer davalarda ya da disiplin incelemelerinde de
ihlal edilebileceğine dikkat çekmektedir (Kemal
Coşkun/Türkiye, B. No: 45028/07, 28/3/2017,
§§ 41, 43; Seven/Türkiye, § 43).
31. Bu
bağlamda masumiyet karinesinin idari yargılamalar için de uygulanabilir
olduğunu kabul eden AİHM, hakkında nihai bir ceza hükmü olmamasına rağmen idare
mahkemesi tarafından verilen bir kararda davacıya cezai sorumluluk yükleyen bir
ifadenin yer almasının Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası
kapsamında bir soruna yol açabileceğini belirtmektedir (Çelik Bozkurt/Türkiye, B. No: 34388/05, 12/4/2011, §§ 31, 32; Seven/Türkiye,§
51).
32. AİHM Güç/Türkiye (B. No: 15374/11, 23/1/2018) başvurusunda uygunsuz davranışı nedeniyle hakkında
yürütülen ceza yargılaması sonuçlanmadan okul görevlisinin kamu görevinden
ihraç edilmiş olmasının masumiyet karinesini ihlal etmediğine karar vermiştir.
33. Mezkûr
başvuruda AİHM'den disiplin makamlarının ve idari makamların kararlarında
belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle ceza mahkemesi
tarafından suçlu bulunmamış olan başvuranın masumiyetine gölge düşürülmesine
sebebiyet verip vermediklerinin tespit edilmesi talep edilmiştir (Güç/Türkiye, § 31).
34. AİHM'in bu bağlamdaki tespitlerine göre somut olayda
disiplin soruşturması, ilgili kişilerin ifadelerine başvurmak ve rehber
öğretmenin söz konusu öğrencinin psikolojik ve sosyal gelişim düzeyi hakkında
hazırladığı raporu incelemek suretiyle bağımsız şekilde olayları tespit eden
iki müfettiş tarafından yürütülmüştür. Disiplin raporunda, müfettişlerin
başvuran aleyhinde yürütülmekte olan ceza yargılaması devam ederken erken
çıkarımlarda bulunduklarına işaret eden herhangi bir husus mevcut değildir.
Müfettişler, yürüttükleri soruşturma sonucunda ve daha hafif bir ispat külfeti
temelinde başvuranın öğrenciye tacizde bulunduğu hususunda güçlü izlenimler
edinmişlerdir. AİHM'e göre taciz terimi kullanımı tek başına bir sorun teşkil
etmemektedir. Zira söz konusu terim, sadece ceza hukuku kapsamına giren
eylemler bağlamında kullanılmamakta olup aynı zamanda kişinin vücut bütünlüğü
dâhil kişinin mahreminin rızası dışında fiziksel temas veya şifahen ihlal
edildiği durumlarda da kullanılmaktadır. Disiplin makamları taciz eyleminin
ceza hukuku kapsamında cinsel taciz olarak sınıflandırılıp
sınıflandırılamayacağı hususunda da bir yorumda bulunmamıştır. Ayrıca AİHM'e göre yetkililerin söz konusu olay nedeniyle başvuran
hakkında şüphelerin hasıl olduğunu belirtmeleri,
eğitim sisteminde kamu güveninin sürdürülmesi ve çocuklara yönelik şüpheli
eylemlere hoşgörü gösterilmesini engelleme gereksinimlerinin yetkililer
tarafından dikkate alındığı anlamına gelmektedir. Bu husus karşısında disiplin
soruşturması, hukuk yargılaması kapsamında kalan yetki sınırlarını başvuranın
eş zamanlı olarak yürütülen ceza yargılamasında masum sayılma hakkını ihlal
teşkil edecek şekilde aşmamıştır (Güç/Türkiye,
§ 41).
35. AİHM, idare mahkemesinin ceza yargılamasında alınan bir
ifadeye atıfta bulunmasına ilişkin olarak ise hukuk mahkemesinin ceza davasında
alınan bir ifadeye veya elde edilen bir delile istinat etmesinin tek başına
Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasına aykırı olmadığını, ancak bu
istinat sonucunda hukuk mahkemesinin davalının cezai sorumluluğu hakkında yorum
yapmaması veya bu bağlamda uygun olmayan çıkarımlarda bulunmaması gerektiğini
dile getirmektedir. Olaylara ilişkin olarak AİHM, söz konusu ifadenin
(başvuranın daha önce çalışmış olduğu diğer okullarda da bu tür uygunsuz
davranışlarda bulunduğu söylentilerine atıfta bulunan) tek başına başvurana
cezai suç isnadında bulunmadığı kanaatinde olduğunu belirtmiştir. AİHM ayrıca,
başvuranın ceza yargılamasında kendisine isnat edilen eylemlerden suçlu
bulunması gerektiği yönünde idare mahkemesince bir yorumda bulunulmadığını
ifade etmiştir. AİHM, sonuç olarak disiplin işlemleri ile idari yargılama
sürecinde kullanılan dilin Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
yer alan koşullara uygun olduğunu tespit etmiştir (Güç/Türkiye, §§ 42, 43).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin
9/1/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesininİhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, sanık olduğu ceza yargılamasında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olmasına, 5271 sayılı Kanun'un
231. maddesinin beşinci fıkrasında "Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç
doğurmamasını ifade eder" hükmü yer almasına rağmen hakkında
mahkûmiyet hükmü kurulmuş gibi hareket edilerek disiplin cezası verilmesinden
şikâyetçi olmuştur.
2. Değerlendirme
38. Anayasa'nın
"Suç ve cezalara ilişkin esaslar"
kenar başlıklı 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir :
"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz."
39. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiasının masumiyet karinesi
ilkesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
40. Masumiyet
karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna
ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için
beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen
kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesi görmelerini
önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada
da (hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla
birlikte ceza yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara
dayanılarak bir kişinin disiplin suçundan suçlu bulunması veya hakkında
tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu
kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil
kritik önem taşır (Mustafa Kıvrak,
B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36). Bunun için kararın
gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınarak mahkemece kişinin suçlu olduğuna
dair bir yargıda ya da imada bulunulup bulunulmadığının incelenmesi gerekir (M.I.,
B. No: 2012/1268, 30/12/2014, § 50).
41. Hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu
konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat kasten yeni bir suç işlenmemesi şartına
bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat
ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda,
açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet kararına dayanılması masumiyet karinesi
ile çelişebilir. Buna karşılık idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi
bakımından sadece kişinin yargılanmış olmasından ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına dair karardan söz edilmesi, masumiyet karinesinin ihlal
edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın
gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen fiillere dayanıp dayanmadığının
incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013,
§§ 28, 29).
42. Somut olayda başvurucu hakkında
verilen kınama cezasına ilişkin kararın gerekçesinde Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin
kararının mahkûmiyet açısından kesin hüküm oluşturan bir karar niteliğinde
olmadığı belirtilmiş; Mahkemede dinlenen tanıklar, toplanan deliller,
başvurucunun mahkeme heyetini reddetme yolunu seçmeyerek fevri olarak da olsa
sarf ettiği sözlerin disiplin suçunu oluşturduğu sonucuna varılmıştır (bkz. §
15). İlk
derece mahkemesi ise başvurucunun mahkeme heyetine hakaret ettiğinin sabit
olduğunu belirttikten sonra davalı idarece 1136 sayılı Kanun'un 157. maddesinde
öngörülen yetki kullanılmak suretiyle kınama cezası verildiği gerekçesi ile
davanın reddine karar vermiştir. Ayrıca kararda başvurucunun ceza hukuku
anlamında kesin suretle suçlu
olduğunu ifade eden bir ibareye de yer verilmediği görülmektedir. Tüm bu
tespitler ışığında ve ceza hukuku ile disiplin hukukunun farklı kurallara ve
ilkelere tabi disiplinler olduğu, bu iki disiplinde farklı ispat
standartlarının benimsendiği dikkate alındığında TBB Disiplin Kurulunun
işleminde ve Ankara 4. İdare Mahkemesinin kararının gerekçelerinde masumiyet
karinesini ihlal eden bir yön bulunmadığı değerlendirilmektedir.
43. Ayrıca idare mahkemesi kararında geçen "hakaret" teriminin ceza hukuku
kapsamına giren eylemler bağlamında kullanılmadığı, kişinin fevri olarak da
olsa sarf ettiği sözlerin disiplin hukuku kapsamında değerlendirilebileceğini
vurgulamak için kullanıldığı tespit edilmiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesi
ilkesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığının açık olduğu anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
45. Başvurucu,
disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına ilişkin karardan üç yıl sonra
tekrar soruşturma başlatılmasının 1136 sayılı Kanun'a aykırı olduğuna yönelik
şikâyetlerinin mahkeme karar gerekçesinde karşılanmadığını ve gerekçenin
yetersiz olduğunu belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
46. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar
hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi
gerekir (Abdullah Topçu, B. No:
2014/8868, 19/4/2017, § 75).
47. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
48. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi
yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı
sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına
yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
49. Başvurucu 2005 yılında disiplin
kovuşturması açılmasına yer olmadığına karar verilmişken üç yıl sonra tekrar
disiplin kovuşturması açılmasının 1136 sayılı Kanun’un 143. maddesine (bkz. §
24) aykırı olduğunu iddia etmişse de baro yönetim kurulunca verilen kararda
(bkz. § 10) yargılamanın sonucunda 140. maddeye göre tekrar soruşturma
başlatılacağından ilk aşamada kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş;
yargılamanın sonucuna göre 1136 sayılı Kanun’un 140. maddesindeki "Baro yönetim kurulları hükümlülükle sonuçlanan bir
ceza davasının konusunu teşkil eden eylemlerden dolayı ayrıca disiplin
kovuşturması açmak zorundadırlar" hükmü gereğince tekrar
soruşturma başlatılarakbaşvurucuya kınama cezası
verilmiştir. Bu nedenle ilk karardan sonra tekrar soruşturma başlatılmasının
başvurucu açısından öngörülemez nitelikte olduğu da söylenemez.
50. Somut olayda yapılan yargılama sonucunda başvurucunun dava
dilekçesinde ileri sürdüğü davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve
savunmalarının tartışılarak karar verildiği, kararda da hükme ulaşılması için
yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Maddi ve Manevi
Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu;
mesleki sicilinde yer alan kınama cezasının mesleki kariyerine olumsuz etkisi
olduğunu, kararın hukuka aykırı olarak verildiğini, bu sebeple anılan disiplin
cezasının maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
53. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (3),48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda; kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçe ile deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20).
54. Somut olayda başvurucu; ihlal iddiasına ilişkin delillerini
sunma, temel hak ve özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma
yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Başvurucu, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı dikkate alınmadan disiplin cezası verilmesi nedeniyle
mesleki olarak olumsuz etkilendiğini soyut olarak belirtmekle yetinmiş; maddi
ve manevi varlığını geliştirme hakkına yönelik nasıl bir müdahalede bulunulduğu
konusunda açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
55. Açıklanan
gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 9/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.