TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET BALKANCIOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11481)
|
|
Karar Tarihi: 11/1/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet BALKANCIOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru,
iş mahkemesinde açılan alacak davasında Mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğu,
çelişmeli yargılama yapılmadığı, hatalı karar verildiği ve yargılamanın makul
sürede sonuçlanmadığı nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru,
başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra
Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm
Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru
belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu,
Manyas Belediye Başkanlığında işçi olarak çalışmakta iken 2004 yılı Aralık
ayında işten çıkarılması üzerine 24/3/2008 tarihinde
Manyas Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi Sıfatıyla) adı geçen belediye
aleyhine alacak davası açarak davalı işverenin Toplu İş Sözleşmesinin (TİS) 20.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında kararlaştırılan toplu işten çıkarma
prosedürüne uymadan iş sözleşmesini feshettiğini iddia etmiş ve söz konusu
toplu iş sözleşmesi hükmü gereğince kıdem ve ihbar tazminatının üç katı
tutarında tazminat ile 2000 yılından itibaren eksik ödenen tüm işçilik
alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
9.
Yargılama kapsamında tarafların tanıkları dinlenmiş, bilirkişi raporu ve ek
rapor aldırılmış, tarafların itirazları üzerine dava dosyası üzerinde yeniden
bilirkişi incelemesi yaptırılmış, yapılan değerlendirme sonucu 6/12/2012 tarihli karar ile davanın kısmen kabulüne
hükmedilmiş, karar Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 14/5/2013 tarihli ilamı ile
bozulmuştur. Bozma ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"...
Mahkemece davalı belediye tarafından davalının toplu işten çıkarma
uyguladığı halde TİS 20/ II. maddesinde öngörülen toplu işçi çıkarmadaki
tenkisat kurallarına uyulmadan işçi çıkartıldığı gerekçesiyle TİS in anılanhükmünde öngörülenkıdem ve
ihbar tazminatlarının üç katı tutarındatazminata
hükmedilmiş ise de davalı işyerinde2011/12. dönemdeiki
işçinin;2005/1. dönemde sekiz işçinin iş sözleşmesi feshedilmiştir. Davalı işyerinde SGK kayıtlarına, fesih bildirimi içeriğine ve işyeri
kayıtlarına göre davalı tarafındanTİS 20/ II.maddesi kapsamındatoplu
işçiçıkartılması yapılmadığındantoplu
işsözleşmesindeöngörülentenkisat kurallarınınuygulanmaolanağı
bulunmamaktadır. Bu durumdadavacının TİS 20/II.
maddesi gereğincetazminat isteğinin reddi yerinehatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesidoğru olmamıştır.
3-Davacıvekilidavacının
işyerindeayda40 saat fazla çalışma yaptığı, haftalık çalışma süresinihafta içinde beş günde tamamladığı, tüm cumartesi
ve aydabir Pazar günü çalıştığı iddiasıylafazla
çalışma ve hafta tatili ücret alacağı isteğinde bulunmuştur.
Karara esas alınan hesap raporunda davacı tanıklarının beyanlarına göre
hesaplama yapılmış olup davacının ücret bordrolarında hafta tatili ücreti
tahakkuk ettirilen aylar dışlanarak haftatatili ücret
alacağı hesaplanmıştır.Mahkemece
hesaplanan fazla çalışma ücretinden% 30oranda hakkaniyet indirimi yapılarak, haftatatili ücretinden isehakkaniyet
indirimi yapılmaksızınhüküm altına alınmıştır. Ancak
davalı işyerinin resmi kurum olan belediye işyeri olmasına rağmen dosyada tanık
beyanlarından başkacadavacının fazla çalışma ve hafta
tatillerinde ücret bordrosunda tahakkuk bulunmayanaylarda
çalışma iddiasını doğrulayan delil bulunmamaktadır. Mahkemece beyanına
başvurulan tanıklarise davacının fazla çalışma
yaptığını ve hafta tatillerinde çalıştığını ispatlayacak şekilde ayrıntılı ve somutve tutarlı beyanda bulunmamışlardır.Bu durumda sadece tanık beyanlarına
dayanılarak fazla mesai yapıldığının ve hafta tatillerinde çalışmanın sabit
kabul edilmesi, başka anlatımla söz konusu talebin ispatlanmış sayılması kabul
edilemez. Buna göre davacının fazla çalışma ve hafta tatili çalışma iddiası ispatlanamadığındanfazla çalışma ve haftatatili
ücret alacağı isteklerinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde
karar verilmesi hatalıdır.
..."
10. Bozma
ilamı doğrultusunda yeniden yapılan yargılama kapsamında Manyas Asliye Hukuk
Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 23/1/2014
tarihli kararı ile bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir.
Kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Dosya kapsamı ile yargıtay bozma ilamının
incelenmesi sonucunda usul ve yasaya uygun bulunan yargıtay
bozmal ilamına uyulmasına karar verilerek davacının
davasının kısmen kabulüve kısmen reddi ile;davacının TİS nin 20/2 maddesine göre tazminat alacağı talebinin reddine,davacının TİS nin 29
maddesine görefazla mesai alacağıtalebinin
reddine,davacının TİS nin
40 maddesine göre yakaçak yardımı alaçağı
talebinin kabulü ile 1,718,00 TL nin dava tarihinden
itibaren işleyeçek işletme kredilerine uygulanan en
yüksek faiz ile birliktedavalıdan alınarak davacıya ödenmesine,davacının TİS nin 41
maddesine göre giyim yardımıalaçağı talebinin kabulü
ile 1,030,00 TL nin dava tarihinden itibaren işleyeçek işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiz ile birliktedavalıdan alınarak davacıya ödenmesine,davacının
TİS nin 47 maddesine göre hafta tatili alaçağı talebinin reddine,davacının
TİS nin 49 maddesine göre yıllık üçretlı
izin alaçağıtalebinin kabulü ile 1,058,53 TL nin dava tarihinden itibaren işleyeçek
yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,davacının
TİS nin 35 maddesine göresendikal
ikramiye alaçağıtalebinin reddine,davacının
TİS nin 48 maddesine göre genel tatil çalışma üçreti alaçağı talebinin reddine,
fazlaya ilişkin kısım red edilmiş, açıklanan gerekçe
ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
..."
11. İlk Derece Mahkemesinin kararı Yargıtay
22. Hukuk Dairesinin 30/4/2014 tarihli ilamı ile
onanmış ve yargılama süreci sona ermiştir.
12. Onama ilamı başvurucuya 4/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 2/7/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin
11/1/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
14. Başvurucu
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
15. Açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
16. Medeni
hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemelerinde açılan davalarda yargılama
süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak uyuşmazlığı karara
bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç,
B. No: 2013/772, 7/11/2013 § 69), yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili
kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet
Salih Ayyıldız, B. No: 2012/397, 17/11/2014, § 25).
17. İş
mahkemelerinde görülen davalarda yargılama süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (Nesrin Kılıç, §§ 57, 58).
18. Anılan
ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate
alındığında somut olayda altı yılı aşan yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varmak gerekir.
19. Açıklanan
gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
20. Başvurucu,
iş mahkemesinde açtığı alacak davasında yargılama makamlarınca gerekçesiz karar
verildiğini, sunduğu belgelerin hangi gerekçe ile kabul edilmediğinin
açıklanmadığını, Toplu İş Sözleşmesi hükümleri yanlış yorumlanarak hatalı
değerlendirmeler yapıldığını, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden tam olarak bilgi sahibi olamadığını, temyiz aşamasında
Yargıtay tetkik hakimi görüşünün kendisine tebliğ
edilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ve hak arama özgürlüğünün
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a.Gerekçeli Karar Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21.
Başvurucu, iş mahkemesinde açtığı alacak davasında yargılama makamlarınca
gerekçesiz karar verildiğini, sunduğu belgelerin hangi gerekçe ile kabul
edilmediğinin açıklanmadığını ileri sürmüştür.
22.
Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme kararının
gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara
ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle,
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin,
yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi
kullanarak veya atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
23. Somut
olayda, yapılan açık yargılama sonunda tarafların, davanın sonucuna etkili
olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak verilen kararda hükme
ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi
sonucunda verilen kararın, gösterilen gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu
dikkate alındığında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.
24.
Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargıtay
Tetkik Hakimi Görüşünün Bildirilmemesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının
İhlaline İlişkin İddia
25.
Başvurucu, Yargıtay tetkik hâkimi görüşünün kendisine tebliğ edilmediğini
belirterek adil yargılanma hakkının ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
26. Silahların
eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Taraflardan birine
tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna
dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir.
Devletin, davanın taraflarından birini diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı
hâle getiren kanuni düzenlemeler yapması, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla
yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bunun
için yargısal süreci etkilediği iddia edilen düzenlemenin taraflardan birinin
davadaki başarı şansını önemli ölçüde azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile
kanuni düzenleme arasında bir illiyet bağı bulunması ve bu illiyet bağını kesen
veya zayıflatan başka etken ortaya çıkmamış olması gerekir (Mürsel Malkoç, B. No: 2013/9466, 27/10/2015, §§23, 24).
27. Tetkik
hâkimleri, daire başkanı tarafından verilen dava dosyalarının ilk incelemelerini
yapar ve hazırladığı yazılı veya sözlü raporu daire başkanı veya üyelerine
sunar. Dolayısıyla dava dosyası hakkında karar verecek heyet ile bilikte çalışır ve heyet adına inceleme yaparak rapor
hazırlarlar.
28. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bir kararında, Danıştay tetkik hâkiminin
kanaatlerinin önceden tebliğ edilmemesine ilişkin olarak bu yargı mensubunun
görevinin savcının göreviyle mukayese edilebilir olmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir. AİHM kararına göre
tetkik hâkimleri, Danıştay Başkanı ve kurul ve daire başkanları tarafından
kendilerine verilen görevleri yerine getirmekle ve bunlar tarafından havale
edilen davaları incelemekle sorumlu iken savcılar Danıştay Başsavcısının emri
altında çalışmaktadırlar. Genel olarak tetkik hâkimleri soruşturma yapmayıp,
daha evvel soruşturması tamamlanmış bir dosya hakkında görüşlerini
sunmaktadırlar. Tetkik hâkiminin, mütalaasını yazılı ya da sözlü olarak sunarak
hâkimlerin karar vermesine yardımcı olmayı amaçladığı doğrudur. Ancak bu
görevin, Danıştay Başkanı ve Daire Başkanlarını temsilen yerine getirdiği
hukuki görevlerinden olduğu gözükmektedir. Danıştay Başkanı ve Daire
Başkanlarının yönetimindeki tetkik hâkimleri karar taslaklarını yazar ve
tutanakları hazırlarlar. Dolayısıyla AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin 1.
fıkrasının bu bakımdan ihlal edilmediği sonucuna varmıştır (Meral/Türkiye, B: No. 33446/02, 27/11/2007).
29. Somut
olayda Yargıtay tetkik hâkimi tarafından Manyas Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası
ve kararı incelenerek rapor hazırlanmış ve Yargıtay daire başkanı ve üyelerine
sunulmuştur. Tetkik hâkiminin raporu dinlendikten sonra daire başkanı ve dört
üyeden oluşan heyet tarafından hüküm onanmıştır. Tetkik hâkiminin taraflı veya
ön yargılı rapor sunduğunu gösteren bir olgu bulunmadığından rapor başvurucuya
tebliğ edilmemişse de bu durum adil yargılanma hakkı kapsamında silahların
eşitliği ilkesinin ihlali niteliğinde kabul edilemez.
30.
Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
31.
Başvurucu, Toplu İş Sözleşmesi hükümleri yanlış yorumlanarak hatalı
değerlendirmeler yapıldığını ve yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden tam olarak bilgi sahibi olamadığını ileri sürmüştür.
32. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda başvurucunun yukarıda yer
verilen şikayetlerinin (bkz. § 30) özünün derece
Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
33. Adil
yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama
sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânını verir. Bu
nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin
incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı
gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi
sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından
dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna
sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması
gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013,
§ 22).
34. Somut
olayda başvurucu, deliller ile hukuk kurallarının eksik ve hatalı
değerlendirilmesi sonucunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Yapılan incelemede, başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete
aykırı olduğuna dair ciddi bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama
sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği
anlaşılmaktadır. Buna göre başvurucunun iddialarının esas
itibarıyla derece mahkemelerince verilen kararların yetersiz araştırmaya dayalı
olduğuna, hukuk kurallarının uygulanmasında isabet bulunmadığına ve dolayısıyla
kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmekte ise de yapılan incelemede derece
mahkemelerince yürütülen yargılama sırasında başvurucunun, karşı tarafın
sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara karşı etkili
bir şekilde itiraz etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma konularında
bir sorunla karşılaştığına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibiyapılan
yargılama ve kurulan hükümde herhangi bir keyfî durum da tespit edilmemiştir.
35.
Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …”
37. Başvurucu
maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
38. Somut
olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. İhlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
7.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
40. Anayasa
Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia
ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
41. Dosyadaki
belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Diğer
ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksunolmaları
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya
net 7.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,tazminata
ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10
TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin,
kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden
itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin
sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
F. Kararın
bir örneğinin Manyas Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/85, K.2014/12)
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın
bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2017tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.