TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZGÜR GÜLEÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11503)
|
|
Karar Tarihi: 1/2/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/3/2017 - 30007
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Özgür GÜLEÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali ÇELİK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; bir ceza soruşturması sırasında el konulan dizüstü
ve tablet bilgisayarların, ceza yargılaması neticesinde beraat kararı verilmesi
ve izinsiz ithalat yapılması kabahati eyleminden ithalatçı firmanın sorumlu
olduğu belirtilmesine rağmen iade edilmemesi nedenleriyle mülkiyet hakkı ile
suçta ve cezada kanunilik ve cezaların şahsiliği ilkelerinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/7/2014 tarihinde Bakırköy
9. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 8/12/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/2/2016 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş bildirilmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. İstanbul Bilişim A.Ş., ağırlıklı
olarak İnternet üzerinden elektronik ürünlerin perakende satışını yapmakta olan
bir ticaret şirketidir. Başvurucu ise başvuru formu ekinde sunulan belgelere
göre beş ortaklı bu Şirketin %40 payı ile en büyük ortağıdır. Başvurucu
tarafından ibraz edilen 2/12/2009 tarihli Türkiye
Ticaret Sicili Gazetesi'nde, başvurucunun bu Şirketin yönetim kurulu başkanı
olduğu ve her türlü yetkiyi haiz olarak Şirketi münferit imzası ile birinci
dereceden, en geniş şekilde temsil ve ilzama yetkili kılındığı duyurulmuştur.
8. Geçersiz ve sahte bandrollerle televizyon satışı yapıldığı
ihbarı üzerine Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/35952 Soruşturma sayılı
dosyasında Şişli 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 10/8/2010
tarihli ve 2010/1692 Değişik İş, Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesinin 10/8/2010
tarihli ve 2010/145 Değişik İş, Fatih 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 10/8/2010
tarihli ve 2010/1630 Müt. sayılı arama kararları
uyarınca 11/8/2010 tarihinde İstanbul Bilişim A.Ş.nin
adreslerinde aramalar yapılmış, bu aramalar neticesinde toplam 161 adet kolinin
üzerilerinde "refurbished"
(defolu) ve "reconditioned" (tamirli) ibareleri bulunan notebook,
netbook ve tablet bilgisayarlar tespit edilmiş; bu
bilgisayarlardan sekizine inceleme için el konulmuş; geri kalanlar ise
başvurucunun ortağı olduğu şirkete yediemin olarak teslim edilmiştir.
9. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün talebi üzerine İstanbul Sanayi
Odası tarafından görevlendirilen ekspertizlerce düzenlenen 25/8/2010
tarihli rapor şöyledir:
"... Tüm ürünlerde ana kart üzerinde su
yolu tashihi, barnikel (kısa devre köprüsü) gibi versiyon değişikliği ile farklı renkli lehim adacığı, reçine
sıçraması gibi komponent değiştirme sonucu oluşan
tamir izlerine rastlanmamıştır. Plastik kasa ve ekran yüzeyleri, tuş takımları,
iletken pin yüzeyleri yeni intibahı verse de paket
içeriği ve aksesuar adetleri dikkate alındığında kullanılmış kanaati oluşmuştur.
Özetle tüm bu netbooklar,
tabloid pc ve notebookların
garanti sırasında müşterilerden geri dönen ya da mağazalarda depolarda
beklerken arıza gösteren ürünlerin parça (kart ve modül) değiştirilerek tamir
ve test edilmesiyle oluşturulan ürünler oldukları, ana kart üzerinde komponent seviyesinde tamir işlevi uygulanmadıkları
kanaatine varılmıştır."
10. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 1/11/2010
tarihli kararı ile söz konusu bilgisayarlar ile ilgili olarak Kaçakçılık
Kanunu'na muhalefet suçundan dosyanın tefrik edilerek 2010/49281 Soruşturma
sayılı dosyada verilen 25/2/2011 tarihli karar ile herhangi bir izin almaksızın
suça konu ikinci el bilgisayarların yurda sokulması eylemi bakımından suç yeri
itibarıyla yetkisizlik kararı verilerek dosya Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir.
11. Yetkisizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/25132 Soruşturma sayılı dosyasında, eylemin
kabahat oluşturduğu gerekçesiyle 14/9/2011 tarihinde
evrak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosuna gönderilmiştir.
Cumhuriyet Savcısının yediemine teslim edilen ve el konulan söz konusu
eşyaların gümrük müdürlüğüne teslim edilmesi talimatı doğrultusunda polis
memurlarınca iş yerine gidildiğinde bu eşyaların üzerilerinde
ikinci el olduğuna dair delil oluşturan yazıların sökülerek orijinal kutuların
değiştirildiğine ilişkin eylem yönünden iseBakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığının 20/9/2011 tarihli ve
2011/9993 sayılı kararı ile yetkisizlik kararı verilerek dosya İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmiştir.
12. a) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/4/2012
tarihli ve 2012/10296 sayılı iddianamesi ile başvurucunun 26/9/2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 281. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre
suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçundan cezalandırılması
talep olunmuştur.
b) İddianame kabul
edilerek görülen kamu davasında yapılan yargılama neticesinde İstanbul 43.
Asliye Ceza Mahkemesinin 13/11/2012 tarihli ve
E.2012/535, K.2012/967 sayılı kararı ile başvurucunun beraatine
hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Yapılan
yargılama sonucunda; değiştirildiği iddia edilen ve bir soruşturma konusu olan
bilgisayar malzemelerinin incelenen teslim tutanağına göre sanık dışında başka
isimlere teslim edildiği, ayrıca [5237 sayılı Kanun'un] 281/1. maddesi uyarınca
kişinin kendi hakkında yürütülen soruşturmaya ilişkin olarak delil değiştirme
veya yok etme suçu nedeniyle ceza verilemeyeceği gibi, sanığın atılı suçu
işlediği yolunda cezalandırılmasını gerektirir delil bulunmadığından aşağıdaki
hüküm kurulmuştur."
c) Bu karar, temyiz edilmeksizin 1/12/2012
tarihinde kesinleşmiştir.
13. a) Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/3667 Kabahat
sayılı dosyasında verilen 19/12/2011 tarihli ve
2011/3559 sayılı kararı ile bilgisayarların izinsiz ithal edilmesi eylemini
işledikleri gerekçesiyle başvurucunun da aralarında bulunduğu kabahatlilerin
21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 28/3/2013
tarihli ve 6455 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 3. maddesinin (11)
numaralı fıkrasına göre 238.660 TL idari para cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"El konulan notebook
cinsi eşyanın İstanbul Sanayi Odası Başkanlığına gönderildiği, inceleme
neticesinde düzenlenen ekspertiz raporunda eşyaların tamir gördüğünün
anlaşıldığının belirtildiği ve söz konusu notebookların ithalinin belli
kuruluşların vereceği izne tabi olmasından dolayı kabahatlilerin eylemlerinin
5607 sayılı Kanun'un 3/11. maddesine aykırı eylem oluşturduğu, evrak arasında
mevcut kaçak eşyalara mahsus tespit varakaları ve beyannameler muhteviyatına
göre kaçak eşyaların gümrüklenmiş değerinin 95.464 TL olup [Kanun'un] 3/11. maddesinde
gümrüklenmiş değerinin iki katı olan 190.298 TL idari para cezasını öngördüğü
ve kabahatli sayısının üç kişi ve daha fazla oluşu nedeniyle [bu] Kanun'un 4/2.
maddesinde idari para cezasının yarı oranında arttırılacağı belirtildiğinden
her bir kabahatlinin toplam 238.660 TL idari para cezası ile
cezalandırılmasına... [karar verildiği tebliğ olunur.]"
b) Başvurucunun anılan karara karşı 7/2/2012
tarihinde 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 27. maddesi
kapsamında yaptığı başvuru, Bakırköy 11. Sulh Ceza Mahkemesinin 8/1/2013
tarihli ve 2012/531 Değişik İş sayılı kararı ilesüre
aşımı yönünden reddedilmiştir.
c) Başvurucu bu karara itiraz etmiş, Bakırköy 1. Asliye Ceza
Mahkemesinin 21/1/2013 tarihli ve 2013/153 Değişik İş
sayılı kararı ile süre aşımı bulunmadığı gerekçesiyle başvurucunun itirazı
kabul edilmiştir.
d) Başvurucunun itirazının kabulü üzerine dosyayı yeniden
inceleyen Bakırköy 11. Sulh Ceza Mahkemesi 30/4/2013
tarihli ve 2012/531 Değişik İş sayılı kararı ile başvurunun kabulüne ve
başvuruya konu 19/12/2011 tarihli idari yaptırım kararının iptaline karar
vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İtirazın süresinde olmamasına rağmen bu
yöndeki kararımız Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kaldırıldığından
ve karar kesin olduğundan dosya arasında bulunan bilirkişi raporu doğrultusunda
itirazın kabulüne karar vermek gerekmiş[tir]."
e) Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13/5/2013 tarihinde bu karara itiraz edilmiş, Bakırköy 27.
Asliye Ceza Mahkemesinin 17/5/2013 tarihli ve 2013/253 Değişik İş sayılı kararı
ile itirazın reddine karar verilmiştir.
14. a) Başvurucu 12/12/2013 tarihinde, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına
başvuruda bulunarak, ceza soruşturması sırasında el konulan bilgisayarların
tarafına iade edilmesi talebinde bulunmuştur.Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığının 17/12/2013 tarihli derkenar kararı ile "el koyma işleminin kabahat evrakı ile ilgili olmadığı,
soruşturma işlemleri sırasında mahkemenin arama ve el koyma kararına istinaden
yapıldığı, soruşturma evrakı yönünden durumun araştırılarak mahkemesinden
talepte bulunulabileceği" belirtilerek başvurucunun talebinin
reddine karar verilmiştir.
b) Başvurucu, bunun üzerine 23/12/2013
tarihinde söz konusu bilgisayarların iade edilmesi için bu defa ceza
yargılamasının görüldüğü Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesine başvuruda
bulunmuştur. Mahkeme 23/12/2013 tarihli ve E.2012/535
sayılı ek kararı ile dava dosyasındaki suç kapsamında el konulan eşya
bulunmadığı, kaçakçılık suçu ile ilgili evrakın Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığı Kaçakçılık ve Mali Suçlar Bürosunun 20/09/2011 tarihli kararı ile
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosuna gönderildiği belirtilerek
el konulan bilgisayarların iadesi hususunda bir karar verilmesine yer
olmadığına karar verilmiştir.
c) Başvurucu, anılan karara itiraz etmiş; Bakırköy 20. Ağır Ceza
Mahkemesinin 16/1/2014 tarihli ve 2014/48 Değişik İş
sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
15. a) Anılan kararlar sonrasında başvurucu bu defa el konulan
bilgisayarların iade edilmesi için 25/4/2014 tarihinde
Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.
b)Mahkeme 29/4/2014 tarihli ve 2014/423
Değişik İş sayılı kararında "...
Mahkememizin 10/08/2010 tarihli ve 2010/145 Değişik iş
sayılı kararının sorgu nöbeti kapsamında verildiği, 25/04/2014 tarihli talep
edenin talebinin değerlendirilmesinin sorgu işlemlerinin yürüten mahkeme
tarafından değerlendirilmesi gerektiği ..." gerekçeleriyle
başvurucunun talebinin reddine karar vermiştir.
c) Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz ise Bakırköy 1.
Asliye Ceza Mahkemesinin 15/5/2014 tarihli ve 2014/320
Değişik İş sayılı kararı ile kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"...Dosya içindeki serbest dolaşıma giriş
beyannameleri ve eklerinin, numuneler üzerinde İstanbul Sanayi Odası tarafından
düzenlenmiş olan ekspertiz raporunun, idari yaptırım
kararına itiraz üzerine, Bakırköy 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/93 D.İş sayılı dosyasında bilirkişiler ...'ın
düzenledikleri rapor içeriği ve tüm dosya kapsamına göre, olaya konu notebook
cinsi bilgisayarların garanti sırasında müşterilerden dönen ya da mağazalarda
depolarda beklerken arıza gösteren ürünlerin parça (kart ve modül)
değiştirilerek, tamir ve test edilmesi ile oluşturulan ürünler oldukları,
ithallerinin kullanılmış olarak beyan edilmesi ve Dış Ticaret Müşteşarlığının iznine tabi olduğu, ancak beyannamelerin
hepsinde eşyaların 31. hanede ve kullanılmamış olarak beyan edilmiş olduğu,
dolayısıyla, olayda ithalatçının sorumlu tutulacağı, 'eşyanın ithali, lisansa,
şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya
yeterlilik belgesine tabi olduğu halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi
değilmiş' gibi ithal kabahatinin oluşmuş olduğu,
Bu kabahatin olay tarihinde yürürlükte olan
5607 sayılı Kanun'un 3/11. maddesinde düzenlendiği, aynı Kanun'un 14. maddesi
gereğince eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin gerektiği, 11/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren değişikliklere göre
ise, aynı eylemin 4458 sayılı Kanun'un 6455 sayılı Kanun ile değişik 235/1-c
maddesinde düzenlendiği, aynı maddenin 235/4. maddesi gereğince de, eşyanın
mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin gerektiği,
Bu durumda, itiraz edenin ithalatçı olmaması
nedeniyle cezai bir sorumluluğu bulunmasa da, olaya konu 161 adet notebook
cinsi eşyanın, mülkiyetinin kamuya geçirilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine
varılmış olmakla, itirazın reddine karar verilmesi gerekmiş[tir]."
16. Nihai karar 6/6/2014 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 4/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 5607 sayılı Kanun’un28/3/2013 tarihli ve 6455 sayılı
Kanun'un 54. maddesi ile değiştirilmeden önceki "Suçlar ve kabahatler" kenar başlıklı 3.
maddesinin (11) numaralı fıkrası şöyledir:
"İthali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya
veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tâbi olan
eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal eden kişiye, eşyanın gümrüklenmiş
değerinin iki katı idarî para cezası verilir. Eşyanın değersiz, artık veya atık
madde olması durumunda, idarî para cezası; dökme halinde gelen eşya için ton
başına beşbin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde
kap başına yüz Türk Lirası olarak hesaplanır."
19. 5607 sayılı Kanun’un 6455 sayılı Kanun'un 66. maddesi ile
ilga edilen "Mülkiyetin kamuya
geçirilmesi" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
"(1) 3 üncü maddenin
onuncu ve onbirinci fıkralarında tanımlanan
kabahatlerin konusunu oluşturan eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar
verilir. Bu Kanunun arama ve elkoyma ile müsadereye
ilişkin hükümleri, bu kabahatlerin işlenmesinde kullanılan veya kullanılmak
üzere hazırlanan eşya ve taşıma araçları ile ilgili olarak da uygulanır."
20. 27/10/1999 tarihli ve 4458 sayılı
Gümrük Kanunu'nun 6455 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile değişik 235. maddesinin
ilgili bölümü şöyledir:
"1. Serbest dolaşıma giriş rejimine tabi
tutulan eşyaya ilişkin olarak, yapılan beyan ile muayene ve denetleme veya
teslimden sonra kontrol sonucunda;
...
c) Eşyanın ithali, lisansa, şarta, izne,
kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine
tabi olduğu halde uygunluk ve yeterlilik belgesine tabi değilmiş veya belge
alınmış gibi beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, eşyanın gümrük
vergilerinin yanı sıra, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idari para
cezası verilir.
...
4. Birinci fıkranın (a) ve (c) bentlerinde
belirtilen eşyaya el konularak mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir
ve eşya 177 ila 180 inci madde hükümlerine göre tasfiyeye tabi tutulur.
..."
21. 5326 sayılı Kanun'un
"Mülkiyetin kamuya geçirilmesi" kenar başlıklı 18. maddesi
şöyledir:
"(1) Kabahatin konusunu oluşturan veya
işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine,
ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.
(2) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin
karar, eşyanın;
a) Kullanılmaz hale getirilmesi,
b) Niteliğinin değiştirilmesi,
c) Ancak belli bir surette kullanılması,
Koşullarından birinin yerine getirilmesine
bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen süre zarfında koşulun
yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar
verilir.
(3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin
karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da
bırakılabilir.
(4) Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık hüküm
bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçer.
(5) Eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine
karar verilebilmesi için fail hakkında idarî para cezası veya başka bir idarî
yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.
(6) Kaim değerin mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine de karar verilebilir.
(7) Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya, başka
suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.
(8) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin
karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir."
22. 5326 sayılı Kanun'un "İdari
yaptırım kararı verme yetkisi" kenar başlıklı 22. maddesi
şöyledir:
"(1) Kabahat dolayısıyla idarî yaptırım
kararı vermeye ilgili kanunda açıkça gösterilen idarî kurul, makam veya kamu
görevlileri yetkilidir.
(2) Kanunda açık hüküm bulunmayan hallerde
ilgili kamu kurum ve kuruluşunun en üst amiri bu konuda yetkilidir.
(3) İdarî kurul, makam veya kamu görevlileri,
ancak ilgili kamu kurum ve kuruluşunun görev alanına giren yerlerde işlenen
kabahatler dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.
(4) 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun yer bakımından yetki kuralları kabahatler açısından da
geçerlidir."
23. 5326 sayılı Kanun'un
"Cumhuriyet savcısının karar verme yetkisi" kenar başlıklı
23. maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça
hüküm bulunan hallerde bir kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye
yetkilidir.
(2) Bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma
kapsamında bir kabahatin işlendiğini öğrenmesi halinde Cumhuriyet savcısı
durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirebileceği gibi, kendisi de idarî
yaptırım kararı verebilir.
(3) Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun
anlaşılması halinde Cumhuriyet savcısı bu nedenle idarî yaptırım kararı verir.
Ancak, bunun için ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından idarî yaptırım
kararı verilmemiş olması gerekir."
24. 5326 sayılı Kanun'un
"Mahkemenin karar verme yetkisi" kenar başlıklı 24.
maddesi şöyledir:
"(1) Kovuşturma konusu fiilin kabahat
oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idarî yaptırım kararı
verilir."
25. 5326 sayılı Kanun'un
"Başvuru yolu" kenar başlıklı 27. maddesi şöyledir:
"(1) İdarî para cezası ve mülkiyetin
kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği
veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün
içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun
yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.
...
(5) (Değişik: 6/12/2006-5560/34
md.) İdarî yaptırım kararının mahkeme tarafından
verilmesi halinde, bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir.
(6) (Ek: 6/12/2006-5560/34
md.) Soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat
oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya
yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde, idarî yaptırım kararına karşı
başvuru da bu itiraz merciinde incelenir.
(7) (Ek: 6/12/2006-5560/34
md.) Kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat
oluşturduğu gerekçesiyle idarî yaptırım kararı verilmesi halinde; fiilin suç
oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına karşı kanun yoluna gidildiği
takdirde, idarî yaptırım kararına karşı itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir."
26. 5326 sayılı Kanun'un
"Başvurunun incelenmesi" kenar başlıklı 28. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, son karar olarak idarî yaptırım
kararının;
a) Hukuka uygun olması nedeniyle,
"başvurunun reddine",
b) Hukuka aykırı olması nedeniyle, "idarî
yaptırım kararının kaldırılmasına",
Karar verir."
27. 5326 sayılı Kanun'un
"İtiraz yolu" kenar başlıklı 29. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Mahkemenin verdiği son karara karşı,
Ceza Muhakemesi Kanununa göre itiraz edilebilir. Bu itiraz, kararın tebliği
tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yapılır.
(2) İtirazla ilgili karar, dosya üzerinden
inceleme yapılarak verilir.
(3) Mahkeme, her bir itirazla ilgili olarak “itirazın
kabulüne” veya “itirazın reddine” karar verir.
..."
28. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Karar"
kenar başlıklı 267. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği
hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
29. 5271 sayılı Kanun'un 271. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İtiraz yerinde görülürse merci, aynı
zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 1/2/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; bir ceza soruşturması
sırasında ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu Şirketin adreslerinde yapılan
arama neticesinde ithalatçı firma aracılığıyla yurt dışından getirilen dizüstü
ve tablet bilgisayarlara el konulduğunu, hakkında açılan kamu davasında beraat
kararı verildiğini, izinsiz ithalat yapılması kabahati yönünden kendisine
verilen idari para cezasının da itirazı üzerine iptal edildiğini, bu kararlar
sonrası söz konusu bilgisayarların kendisine iade edilmesi yönündeki
taleplerinin ise son olarak Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesince bu
bilgisayarların mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin kanun gereği zorunlu olduğu
gerekçesiyle reddedildiğini belirtmiştir.
32. Başvurucu 5607 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (11) numaralı
fıkrasına göre ithalat için gerekli izni alma yükümlülüğünün ithalatçı firmaya
ait olduğunu, ortağı olduğu Şirketin ise ithalatçı firma olmayıp bir yükümlülüğünün
bulunmadığını, ithalatçı firmanın yerine getirmemiş olduğu bir yükümlülük
nedeniyle mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığını, bu hususun "cezaların
şahsiliği" ve "suçta ve cezalarda kanunilik" ilkelerine de
aykırılık teşkil ettiğini, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantısız
olduğunu ve ortada kendisine atfedilebilecek bir kabahat de olmadığı hâlde söz
konusu bilgisayarların mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin mülkiyet hakkı
bakımından ağır sonuçlar doğurduğunu ifade etmiş; Anayasa'nın 35., 36., 37., 38., 138. ve 140. maddelerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş; ihlallerin tespiti ile tazminata hükmedilmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
34. Başvurucu her ne kadar Anayasa'nın 36.,
37., 38., 138. ve 140. maddelerinin de ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de
başvurucunun bir ceza soruşturması sırasında el konulan bilgisayarların
mülkiyetinin kamuya geçirilmesi gerektiğinden bahisle iade edilmemesi
şikâyetinin mülkün kullanılmasının engellenmesine ilişkin olduğu, bu nedenle
başvurucunun bütün ihlal iddialarının mülkiyet hakkının ihlali iddiası
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
35. Öncelikle başvurucunun mağduriyet durumunun
değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Ancak 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1)
numaralı fıkrası gereğince sadece ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem
ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından bireysel başvuruda bulunulabilecektir.
36. Kural olarak bir kimse, kendisi taraf sıfatını haiz olmadığı
müddetçe ortağıolduğu tüzel kişiliğin taraf olduğu
yargılamalar nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiasında
bulunamaz (Müge
Polatkan ve Polkim Kimya San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/6564, 4/2/2016, § 30; benzer
yöndeki AİHM kararları için bkz.F. Santos Lda. and
Fachadas/Portekiz, B. No: 49020/99, 19/11/2000, § 1; Nosov/Rusya (k.k.), B. No: 30877/02,
20/10/2005). Bununla birlikte belirli durumlarda şirketin sahibi veya kontrol
edebilecek hisseye sahip olan kimse de şirket aleyhine alınan tedbirler
nedeniyle mağduriyetini ileri sürebilir (Ankarcrona/İsveç B. No: 35178/97, 27/6/2000;
G.J./Lüksemburg, B. No: 21156/93,
26/10/2000, § 24). Ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
şirket tüzel kişiliğinin başvurmasını imkânsız kılan hukuki sınırlamalar olduğunda
da şirket ortaklarının bireysel başvuruda bulunabilecekleri kabul edilmiştir (Agrotexim ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 14807/89,
24/10/1995, § 66; CDI
Holding Aktiengesellschaft ve diğerleri/Slovakya
(k.k.), B.
No: 37398/97, 18/10/2001; Amat-G Ltd. ve Mebaghishvili/Gürcistan,
B. No: 2507/03, 27/9/2005, § 33; Meltex Ltd. ve Mesrop Movsesyan/Ermenistan, B.
No: 32283/04, 17/6/2008,§ 66). Yine kendisini doğrudan etkileyen tasarruflar
bakımından şirket ortağının mağdur sıfatının bulunduğu ise tartışmasızdır (Olczak/Polonya (k.k.),
B. No: 30417/96, 7/10/2002).
37. Somut olay bakımından öncelikle uyuşmazlığa konu eşyaların
kime ait olduğu ile ilgili belirlemenin ancak derece mahkemelerince
yapılabileceğini belirtmek gerekir. Anayasa Mahkemesinin bu bakımdan delilleri
doğrudan ve ilk elden inceleme yetkisine ve olanağına sahip derece
mahkemelerine göre daha dezavantajlı konumda olduğu açıktır. Nitekim somut
olayda başvuruya konu eşyanın başvurucudanel
konulduğu ve adli emanet makbuzunda da başvurucunun bilgilerine yer verildiği
görülmektedir. Bundan sonra ihlal iddiasına konu edilen eşya hakkındaki bütün
el koyma sürecinin tarafı başvurucunun ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu
Şirket olmayıp bizatihi başvurucu olmuştur. El konulan eşya şirketin adresinde
bulunmakla beraber önce ceza soruşturma ve kovuşturması, sonra da kabahat
süreci başvurucu hakkında yürütülmüştür. Yargı makamları, bu eşyalar yönünden
yalnızca başvurucuyu muhatap alarak onu sorumlu görmüştür. Ayrıca başvurucunun
Şirketin en büyük hissedarı ve yönetim kurulu başkanı olup Şirketi tek başına
temsil ile yetkili kılındığı görülmektedir. Yargı makamlarının belirtilen
yaklaşımı dolayısıyla şirketin yargısal sürece dâhil edilmediği başvuru konusu
olayda -başvurucunun şirketi tek başına temsile yetkili ortağı olduğu da
dikkate alındığında- yalnızca şirket tüzel kişiliğinin başvurabileceğini kabul
etmek aşırı katı ve şekilci bir uygulama sonucuna yol açacaktır. Zira idari ya
da yargısal uygulamalarla tüzel kişiliğin sürecin tarafı olarak kabul edilmediği
kimi durumlarda tüzel kişilik tarafından -bu süreçlerdeki zamanaşımı, hak
düşürücü süre ve diğer dava açmayı veya itiraz etmeyi sınırlandıran usul
kuralları da gözetildiğinde- bu merciler önünde yapılacak başvurulardan bir
sonuç alabilmesimümkün olamayabilir. Somut olay
bakımından da Şirket, el koyma sürecinin tarafı olamamış; Derece Mahkemelerince
başvurucu taraf kabul edilerek talep ve itirazlar incelenmiştir. Üstelik el
koyma sürecinin zaten hâlihazırda yaklaşık altı yıl altı ay gibi uzunca bir süreden
beri başvurucu sorumlu tutularak devam ettirildiği de gözetilmelidir. Son
olarak Anayasa Mahkemesinin Müge Polatkan ve
Polkim Kimya San. Tic. Ltd. Şti. başvurusunda gerçek kişi başvurucunun ortağı olduğu
Şirket ile birlikte başvuruda bulunduğu ve yukarıda belirtilen somut olayın
özellikleriyle karşılaştırıldığında çeşitli yönlerden bu olayın belirtilen
başvurudan ayrıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla tüm bu hususlar birlikte
gözetildiğinde -somut olayın özel koşulları içinde- başvurucunun doğrudan ve
güncel bir mağduriyetinin söz konusu olduğu değerlendirilmiştir.
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamışlardır.
2. Esas Yönünden
39. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
40. Somut
olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele “mülkiyet hakkına” yönelik bir müdahale
bulunulup bulunulmadığını belirlemektir. Sonraki aşamalarda varlığı kabul
edilen müdahalenin kanuni dayanağı olup olmadığı, meşru amaçlara dayanıp
dayanmadığı, müdahalenin amacı ve kullanılan araçlar ile başvurucuya yüklenen
külfetin ölçülü olup olmadığı hususlarının tespit edilmesi gerekir.
a. Mülkün
Varlığı
41. Anayasa
ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk
ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı
bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar
güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan
mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda
bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde
etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
42. Ceza
soruşturması sırasında verilen arama kararı doğrultusunda başvurucunun ortağı ve
yönetim kurulu başkanı olduğu Şirkete ait adreste el konularak iade edilmeyen
dizüstü ve tablet bilgisayarlar ekonomik değeri olan taşınır eşya niteliğinde
olduğundan "mevcut bir mülk"ü ifade
etmektedir. Somut olay bakımından başvurucunun mağdur statüsüne ilişkin kabul
edilebilirlik ile ilgili yukarıdaki açıklamalar da gözetildiğinde (bkz. §§ 36,
37) başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir
menfaatinin mevcut olduğu kanaatine varılmıştır.
b. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
43. Anayasa’nın 35. maddesi ve Sözleşme’ye
ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer
vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk
cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş
manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise
kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere
ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına
almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri,
B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 45).
44. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın
35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına
aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer
verirken Sözleşme’ye ek 1No.lu Protokol'ün birinci
maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararı amacıyla düzenleme,
vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri
yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel
yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduğunu
kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili
olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti
düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, § 46).
45. AİHM'e göre ikinci ve üçüncü
kurallar, mülkiyetten barışçıl yararlanma ilkesi şeklinde ifade edilen birinci
kuralın özel görünüm şekilleridir ve bu nedenle genel nitelikli birinci kuralın
ışığı altında anlaşılmaları gerekmektedir (James
ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37).
46. AİHM'in, idari bir işlem veya ceza
yargılaması neticesine bağlı olup olmadığına bakılmaksızın bir yaptırım olarak
mülkiyetin kamuya geçirilmesi sonucuna yol açan müdahalelere ilişkin genel
yaklaşımı, bu yaptırımın mülkten yoksun bırakmayı içerse dahi Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci paragrafı
kapsamında "mülkiyetin kullanımının kontrolü" olarak
değerlendirilmesi gerektiği yönündedir (Kabahatlerle ilgili olarak bkz. Milosavljev/Sırbistan,
B. No: 15112/07, 12/6/2012, § 53; Microintelect Ood/Bulgaristan,
B. No: 34129/03, 4/3/2014, §§ 35-37; suçlarla ilgili olarak bkz. Frizen/Rusya, B. No: 58254/00, 24/3/2005, § 31; Veits/Estonya, B. No: 12951/11, 15/1/2015, §
70; AGOSI/Birleşik Krallık, B.
No: 9118/80, 24/10/1986, § 51).
47. Başvurucunun ortağı ve yönetim kurulu başkanı olduğu şirkete
ait adreste yapılan arama sırasında el konulan "dizüstü ve tablet
bilgisayarlar", yapılan ceza ve kabahat soruşturmaları neticesinde iade
edilmeyerek Gümrük Müdürlüğünde muhafaza edilmiştir. Bakırköy Cumhuriyet
Başsavcılığı Kabahatler Bürosunca verilen 19/12/2011
tarihli idari yaptırım kararında başvurucunun idari para cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiş ancak mülkiyetin kamuya geçirilmesi şeklinde
bir idari yaptırım uygulanmamıştır. Başvurucu hakkında suç delillerini gizleme,
yok etme veya değiştirme suçundan açılan kamu davasında Bakırköy 43. Asliye
Ceza Mahkemesince verilen 13/11/2012 tarihli beraat
hükmünde de müsadereye veya mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin herhangi
bir karara yer verilmemiştir.
48. Yalnızca başvurucunun eşyalarının iade edilmesi yönündeki
talebinin reddine ilişkin Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesinin 29/4/2014 tarihli kararına yapılan itiraz üzerine Bakırköy
1. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/5/2014 tarihli kararı ile söz konusu
bilgisayarların gerekli izin alınmaksızın ithal edilmeleri nedeniyle kanun
gereği mülkiyetlerinin kamuya geçirilmeleri gerektiğinden bahsedilerek
başvurucunun itirazı reddedilmiştir. Bu kararda dahi itirazın reddine karar
verilmekle beraber açık olarak bilgisayarların mülkiyetlerinin kamuya geçirilmesine
ilişkin bir hükme yer verilmiş değildir. Dolayısıyla bu bilgisayarların
müsadere edilmesine veya mülkiyetinin kamuya geçirilmesine yönelik olarak
anılan Mahkemelerce verilmiş bir karar bulunmamaktadır. Ancak söz konusu
bilgisayarlar Gümrük Müdürlüğünde muhafaza edilmeye devam edilmekte olup
başvurucunun bu eşyaların iade edilmesi yönündeki bütün talepleri de
reddedilmiştir. Bu itibarla bir ceza soruşturması sırasında yapılan arama
neticesinde el konulan bilgisayarların başvurucunun talebine rağmen iade edilmeyip
Gümrük Müdürlüğünde muhafaza altına alınmasının Anayasa’nın 35. maddesi
anlamında mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu açık olup başvurunun mülkiyetin
kullanımının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
49. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve
yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete, mülkiyetin kullanımı veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük
ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır. Buna göre
mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla
kullanılmalıdır (Orhan Yüksel [GK],
B. No: 2013/604, 10/12/2015, §§ 57, 58).
c. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
i. Genel
İlkeler
50.
Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt hukuka
dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler
bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılacaktır. Müdahalenin hukuka dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin
yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir
(Türkiye İş Bankası A.Ş., B. No: 2014/6192,
12/112014, § 44).
51. Hak ve
özgürlüklerin ve bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla
düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk
güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından
biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu hakka yapılacak
müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde tüzük,
yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil
düzenlemelerle yapılmasına mani değildir (Tahsin
Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
52. AİHM'e göre de demokratik toplumun temel ilkelerinden biri
olan hukukun üstünlüğü Sözleşme'nin tamamının ayrılmaz bir parçası olduğundan Sözleşme'ye ek 1 No.luProtokol’ün
1. maddesi her şeyden önce ve özellikle mülkiyete saygı gösterilmesinden
yararlanma hakkına kamu otoritelerince yapılan müdahalenin yasal olmasını
gerektirmektedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye,
B. No: 11765/05, 27/5/2010, § 42).
53. Anayasa'nın
35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla
ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına alınırken Sözleşme'ye
ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu yararıyla
kanunda öngörülen koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak
yapılabileceğini öngörmektedir. AİHM, kanunda öngörülen koşulları, bir diğer
ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına
dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını
karşılayabildiğini kabul ederken (Sunday
Times/Birleşik Krallık, B. No: 6538/74, 26/04/1979,
§ 47) Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını
öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir koruma
sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31).
54. Kanunun
varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının
sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer
ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının
tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, § 56). Hukuki belirlilik ilkesinin alt ilkeleri
olan "ulaşılabilirlik" ilgili hukuki düzenlemenin aleni olması yani
yayımlanmasını ifade etmekte (Spaček, s.r.o./Çek Cumhuriyeti, B. No: 26449/95, 9/11/1999, §§ 56-61),"öngörülebilirlik" ise hukuk
kuralının uygulanması hâlinde doğabilecek sonuçların önceden tahmin
edilebilmesi anlamına gelmektedir (Hentrich/Fransa, B. No: 13616/88, 22/9/1994, § 42).
55. Kanunilik
koşulu, doğal olarak mülkiyet hakkına müdahale için kanunda öngörülen usulün
yerine getirilmesini ve bu usule uygun olarak yetkili idarimerci
tarafından yapılmış bir işlemin veya bir yargıkararının
varlığını gerektirir.
ii. İlkelerin Somut Olaya
Uygulanması
56. Başvurucu, hakkında beraat kararı verilmesine ve işlendiği
iddia edilen kabahat ile doğrudan bir ilgisinin de olmamasına rağmen ceza
soruşturması sırasında el konulan bilgisayarların kendisine iade edilmemesinden
yakınmaktadır.
57. Başvurucunun, iddia edilen ihlalin tespitini ve tazminat
ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu yolu tüketmesi
zorunludur (Mehmet Ali Aslan, B.
No: 2013/2429, 30/3/2016, § 27).
58. Başvurucunun ceza soruşturması sırasında el konulan
bilgisayarların kendisine iade edilmesi yönündeki talebi gerek Cumhuriyet
Başsavcılığı ve ceza yargılamasını yürüten İstanbul 43. Asliye Ceza Mahkemesi
gerekse de Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiş, başvurucunun
bu kararlara karşı yaptığı itirazlar da reddedilmiştir.
59. Öte yandan 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (j) bendinde eşyasına veya diğer mal varlığı
değerlerine, koşulları oluşmadığı hâlde el konulan veya korunması için gerekli
tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer mal varlığı değerleri amaç dışı
kullanılan veya zamanında geri verilmeyen kişiler için tazminat talebinde
bulunabilme imkânı tanınmaktadır (Mehmet Ali
Aslan, § 28).
60. Ancak somut olaya konu bireysel başvuru bakımından
başvurucunun şikâyetinin bilgisayarlara el konulması nedeniyle uğranılan
zararların tazmin edilmesine yönelik olmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki anılan
Kanun maddesi, koşulları oluşmadığı hâlde el koyma işleminin uygulanması veya
el konulan eşyanın korunması için gerekli tedbirlerin alınmaması ya da el
konulan eşyanın veya diğer mal varlığı değerlerinin amaç dışı kullanılması veya
zamanında geri verilmemesi durumlarında meydana gelen zararların giderimini kapsamaktadır. Somut olayda ise başvuruya konu
bilgisayarların geç iade edilmesi, amaç dışı kullanılması veya koşulları
oluşmadığı hâlde el konulması durumlarının ötesinde bu eşyaların iade
edilmemesi söz konusudur. Başvurucu esas itibarıyla ceza soruşturması sırasında
el konulan bilgisayarların "izin alınmaksızın ithal edilmesi"
şeklindeki kabahat eylemi çerçevesinde mülkiyetinin kamuya geçirildiğini ileri
sürmektedir. Ancak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosunun 17/12/2013 tarihli derkenar yazısında bu eşyalara kabahat
eylemine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında el konulmadığı belirtilerek
başvurucunun iade talebi reddedilmiştir.
61. Kamu yararı gözetilerek ve bir veya birden fazla meşru amaç
doğrultusunda bir eylemin "kabahat" olarak nitelendirilip bu kabahat
eylemine konu eşyaların da mülkiyetinin kamuya geçirilmesinin öngörülmesi suçla
ve kabahatlerle mücadele kapsamında yasa koyucunun takdirindedir. Ülke
ticaretinin ve güvenliğinin korunması ve kontrolü ile haksız rekabetin
önlenmesi amacıyla somut olayda olduğu gibi "eşyaların izin alınmaksızın
ithal edilmesi" eylemi de kabahat olarak nitelendirilebilir ve kabahate
konu eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi de öngörülebilir. Ancak
Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca belirtilen meşru amacın gerçekleştirilebilmesi
için mülkiyet hakkına yapılacak müdahalenin kanun ile düzenlenmesi ve bu
bağlamda idari makamlar ve yargısal merciler tarafından ilgili kanun
hükümlerinin tutarlı, açık ve öngörülebilir şekilde uygulanması gerekmektedir.
62. Buna göre somut olayda öncelikle başvurucunun iadesini
istediği bilgisayarların "mülkiyetlerinin kamuya geçirilmelerine"
veya "müsadere edilmelerine" yönelik tesis edilmiş bir işlem veya
karar olup olmadığının ve bu bilgisayarların başvurucuya iade edilmeyip hâlen
Gümrük Müdürlüğünde muhafaza edilmesinin bir yasal dayanağının bulunup
bulunmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
63. 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesinde,
bir suç isnadına bağlı olarak ceza kovuşturması neticesinde mahkemece -belirli
koşullar ve güvence ölçütleri dâhilinde- kasıtlı bir suçun işlenmesinde
kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen
eşyanın veya üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı
suç oluşturan eşyanın müsadere edilebileceği hükme bağlanmıştır.
64. 5326 sayılı Kanun'un 18. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
da kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın
mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ancak kanunda açık hüküm bulunan hâllerde
karar verilebileceği hüküm altına alınmıştır. Anılan Kanun'un
22. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kabahat dolayısıyla idari yaptırım
kararı vermeye ilgili kanunda açıkça gösterilen idari kurul, makam veya kamu
görevlilerinin yetkili olduğu; 23. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise
Cumhuriyet savcısının, kanunda açıkça hüküm bulunan hâllerde bir kabahat
dolayısıyla idari yaptırım kararı vermeye yetkili olduğu, aynı maddenin (2) ve
(3) numaralı fıkralarında da bir suç dolayısıyla başlatılan soruşturma
kapsamında bir kabahatin işlendiğinin öğrenilmesi durumunda veya soruşturma
konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması hâlinde Cumhuriyet savcısının
bu nedenle idari yaptırım kararı verebileceğidüzenlenmiştir.
Yine anılan Kanun'un 24. maddesinin birinci fıkrasında da kovuşturma
konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması hâlinde mahkeme tarafından
idari yaptırım kararı verileceği hüküm altına alınmıştır.
65. Ayrıca 5326 sayılı Kanun'un idari
yaptırım kararlarına karşı yapılan başvuruların incelenme esaslarını düzenleyen
28. maddesinin (8) numaralı fıkrasında; başvuruyu inceleyen mahkemenin, idari
yaptırımı hukuka uygun bulması hâlinde başvurunun reddine, hukuka
aykırı bulmaması hâlinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verebileceği hükme bağlanmış olup bu
Kanun'un başvuruya ilişkin itiraz usulünü düzenleyen 29. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında da itiraz merciinin, her bir itirazla ilgili olarak itirazın kabulüne veya itirazın reddine karar vereceği
belirtilmiştir.
66. Yukarıda da değinildiği üzere gerek başvurucu hakkında
açılan kamu davasında verilen beraat hükmüne ilişkin Bakırköy 43. Asliye Ceza
Mahkemesinin 13/11/2012 tarihli kararında gerekse de
izin alınmaksızın eşyanın ithal edilmesi kabahati eylemini işlediği
gerekçesiyle başvurucunun idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Kabahatler Bürosu tarafından verilen
19/12/2011 tarihli kararda, söz konusu bilgisayarların müsadere edilmesine veya
mülkiyetlerinin kamuya geçirilmesine dair herhangi bir karar verilmediği
görülmektedir (bkz. § 13). Başvurucunun idari para cezası kararına karşı
yaptığı başvuru ise Bakırköy 11. Sulh Ceza Mahkemesinin 30/4/2013
tarihli kararı ile kabul edilerek idari para cezası iptal edilmiş, bu kararda
da bilgisayarların mülkiyetlerinin kamuya geçirilmeleri hakkında bir hükme yer
verilmemiştir. Dolayısıyla söz konusu bilgisayarların "mülkiyetlerinin
kamuya geçirilmesine" ilişkin olarak kamu otoritelerince tesis edilmiş
herhangi bir idari işlem veya yargısal karar bulunmamaktadır.
67. Bununla birlikte mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararı
bulunmadığı hâlde başvurucunun bilgisayarların iade edilmesi yönündeki
talepleri yargısal makamlarca reddedilmiştir. Bu kapsamda başvurucunun 12/12/2013 tarihli talebi, talebin kabahat evrakı ile
ilgisinin olmadığı gerekçesiyle Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 17/12/2013
tarihli derkenar yazısıyla reddedilmiş; başvurucunun ceza yargılamasının
görüldüğü Bakırköy 43. Asliye Ceza Mahkemesine yaptığı başvuru ise Mahkemenin
23/12/2013 tarihli ek kararı ile talebe konu bilgisayarlara dosya kapsamındaki
suç isnadına bağlı olarak el konulmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu
son olarak el koyma kararını veren Bakırköy 13. Sulh Ceza Mahkemesinden iade
talebinde bulunmuş ancak Mahkeme 29/4/2014 tarihli
kararı ile talep hakkında nöbetçi mahkemece bir karar verilebileceği
belirtilerek talep reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz
ise Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/5/2014
tarihli kararı ile iadesi talep edilen bilgisayarların kanun gereği
mülkiyetlerinin kamuya geçirilmesinin zorunlu olduğu gerekçesiyle
reddedilmiştir.
68. Görüldüğü üzere el konulan bilgisayarlar hakkında mülkiyetin
kamuya geçirilmesine ilişkin bir karar verilmemekle birlikte bu bilgisayarların
iade edilmesi yönündeki talepler de karşılanmamış olup bilgisayarların Gümrük
Müdürlüğünde muhafaza edilmesine devam edilmektedir. Gerek
Cumhuriyet Başsavcılığı gerekse de ceza yargılamasının görüldüğü Bakırköy 43.
Asliye Ceza Mahkemesi ve el koyma kararını veren Bakırköy 13. Sulh Ceza
Mahkemesi, söz konusu bilgisayarların başvurucuya iade edilmeyip hâlen daha
Gümrük Müdürlüğünde muhafaza edilmesine yönelik olarak herhangi bir karar da
vermemişler, buna dair herhangi bir kanun maddesine de atıfta bulunmamışlardır.
69. Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/5/2014
tarihli kararı ile söz konusu bilgisayarların mülkiyetlerinin kamuya
geçirilmelerinin kanun gereği zorunlu olduğu gerekçesiyle başvurucunun
itirazları reddedilmiş ise de 5271 sayılı Kanun'un 271. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre ancak itirazın kabulü hâlinde itiraz mercii itiraz konusu
hakkında bir karar verebilecektir. Yine 5326 sayılı Kanun'un 29. maddesinin (3)
numaralı fıkrasında da itiraz üzerine mahkemenin itirazın kabulüne veya
itirazın reddine karar verebileceği düzenlenmiştir. Buna göre itirazı reddeden
mahkemenin, anılan kanun maddeleri uyarınca itiraz konusu hakkında bir karar
verebilmesi mümkün değildir. Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinin itirazın
reddine ilişkin kararının gerekçesinde mülkiyetin kamuya geçirilmesinin zorunlu
olduğundan bahsedilmekle beraber karar sonucuna ilişkin bölümde buna dair bir
hükme de yer verilmediği görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda, başvurucunun
iadesini talep ettiği bilgisayarların iade edilmeyip Gümrük Müdürlüğünde
muhafaza edilmesinin kanuni bir dayanağının bulunmadığı değerlendirilmiştir.
70. Sonuç olarak ceza soruşturması
sırasında el konulan uyuşmazlık konusu eşyaların herhangi bir idari makam veya
yargısal merci tarafından "mülkiyetin kamuya geçirilmesine" veya
"müsadere edilmesine" yönelik bir karar verilmediği hâlde ve herhangi
bir yasal dayanak da gösterilmeden iade edilmeyerek Gümrük Müdürlüğünde
muhafaza edilmesi suretiyle yapılan başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 13.
ve 35. maddelerinde öngörülen güvence ölçütlerinden kanunilik şartını
sağlamadığı anlaşılmaktadır.
71.
Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik
şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence
ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
72. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
73. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
74. Başvurucu ihlallerin tespiti ile tazminata hükmedilmesi
talebinde bulunmuştur.
75. Başvuruda başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi ile güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
76. Başvurucu tazminat talebinde bulunmakla birlikte
başvurucunun mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yararın bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Başvuruya konu eşyalara ceza soruşturması sırasında el konulmuştur. Ancak ceza
soruşturması sırasında el konulan bilgisayarlar ile ilgili olarak eylemin
kabahat teşkil ettiği gerekçesiyle, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Soruşturma
Bürosunca evrakın tefrik edilerek Kabahatler Bürosuna gönderildiği,
başvurucunun iade talebine ilişkin olarak nihai kararın ise Bakırköy 1. Asliye
Ceza Mahkemesince verildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun mülkiyet
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin
Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
77. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ve M. Emin KUZ'un karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Bakırköy 1. Asliye Ceza Mahkemesine (2014/320 D.İş)
GÖNDERİLMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE
OYBİRLİĞİYLE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
OYBİRLİĞİYLE 1/2/2017tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Bölümümüz çoğunluğu, ceza
soruşturması kapsamında el konulan bilgisayarların başvurucuya iade edilmemesi
sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek bir neden bulunmadığını
belirterek esas incelemesine geçilmesine karar vermiştir.
Somut
olayda başvurucunun, diğer kabahatlilerle birlikte kendisine de idarî para
cezası verilmesi konusundaki karara itirazının kabul edilmesi üzerine ilgili
Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek, soruşturma sırasında el konulan
bilgisayarların kendisine iade edilmesini talep ettiği, bu talebinin ve buna
ilişkin itirazlarının reddedilmesi sebebiyle de, bilgisayarlarına el konulan
şirketin kanunî temsilcisi olarak değil kendi adına, bireysel başvuruda
bulunarak “söz konusu bilgisayar cinsi eşya üzerindeki mülkiyet hakkından
yoksun bırakıldığını” ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.
Başvurucu, söz konusu
soruşturma kapsamında işyerlerinde arama yapılan ve bilgisayarlarına el konulan
anonim şirketin ortağı ve yönetim kurulu başkanı olmasına rağmen, iade
edilmeyen eşyanın maliki değildir. Kararda da belirtildiği üzere, mezkûr
elektronik ürünler anılan anonim şirketin mülkiyetindedir.
Başvurucunun şirketin
ortağı ve yönetim kurulu başkanı olması ve şirketi tek başına temsile yetkili
kılınmış bulunması mülkiyetle ilgili bu hukukî durumu değiştirmemektedir.
Bilindiği gibi,
Anayasanın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanunun 45. ve 46.
maddelerinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, ihlale yol açtığı iddia edilen
işlem, eylem veyaihmal nedeniyle güncel ve kişisel
bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından bireysel başvuruda bulunulabilmekte
ve kural olarak bir kimsenin ortağı veya yöneticisi olduğu tüzel kişiliğin
taraf olduğu yargılamalar nedeniyle temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği
iddiasında bulunamayacağı kabul edilmektedir (Müge Polatkan ve Polkim San.Tic.Ltd.Şti., B.No:2013/6564, 4/2/2016, § 28-29).
Mahkememizin yukarıda
belirtilen kararında atıf yapılan AİHM kararlarında da belirtildiği üzere, bir
şirket tüzel kişiliğinin Anayasa Mahkemesine başvuru yapmasını imkânsız kılan
hukukî sınırlamalar bulunmadığı takdirde şirket tüzel kişiliği perdesi
kaldırılamaz (Müge Polatkan ve Polkim San.Tic.Ltd.Şti., § 30).
Somut olayda
soruşturmanın başvurucu hakkında yürütülmesine ve onun ortağı ve yöneticisi
olduğu şirketin taraf olduğu bir yargılama bulunmamasına rağmen, başvurucunun
kendisine verilen idarî para cezasına itirazının kabul edilmesi sebebiyle bu
anlamda mağdur olmadığı anlaşılmaktadır. Buna karşılık, el konulan eşyanın iade
edilmemesinden dolayı başvurucunun güncel ve kişisel bir hakkının doğrudan
etkilendiği söylenemeyeceği gibi şirket tüzel kişiliğinin el konulan
bilgisayarlarının iadesi için başvuruda bulunmasını imkânsız kılan hukukî bir
sınırlama da bulunmamaktadır.
Başvuru konusu kararın
mülkiyeti şirkete ait olan ürünlerin başvurucuya iade edilmesi talebi hakkında
verildiği ve anılan kararın sadece şirketin mülkiyetinde bulunan ürünler
açısından sonuç doğurduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun kabul edilebilirlik kararına
katılmıyoruz.
Başkan
Engin YILDIRIM
|
Üye
M. Emin KUZ
|