TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERCAN BUCAK BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/11651)
|
|
Karar Tarihi: 16/2/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Ercan BUCAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Bahri
KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutuklu kalınan sürenin koşullu salıverme tarihinden
hak ederek tahliye tarihine kadar olan kısmının bir başka suçtan alınan cezadan
mahsup edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan İstanbul (kapatılan)
13. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/11/2006 tarihli kararı
ile 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm edilmiş ve hüküm Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 11/6/2007 tarihli ilamıyla onanarak kesinleşmiştir.
9. Anılan kararın infazı yönünden koşullu salıverme tarihi 27/2/2001, hak ederek tahliye tarihi ise 20/9/2002 olarak
tespit edilmiştir.
10. Başvurucu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/6/2010 tarihli kararı ile (geriye dönük olarak) 27/2/2001
tarihi itibarıyla koşullu olarak salıverilmiştir.
11. Başvurucu, anılan dosyada 2/2/1996-26/12/2002
tarihleri arasında tutuklu kalmıştır.
12. Başvurucunun tutuklulukta geçirdiği süreden 2/2/1996-3/8/2000 ve 23/12/2000-27/2/2001 tarihleri
arasındaki kısımları, tutuklu kaldığı dosyadaki mahkûmiyet ilamının infazı
kapsamında cezasından mahsup edilmiş; 3/8/2000-23/12/2000 tarihleri arasında
ise bir başka mahkeme tarafından verilen 10 ay hapis cezası infaz edilmiştir.
13. Başvurucu, 5/1/2000 tarihinde
işlemiş olduğu hükümlü ve tutukluların ayaklanması suçundan Bandırma 2. Asliye
Ceza Mahkemesinin 15/12/2011 tarihli kararı ile 6 yıl 8 ay hapis cezasına
mahkûm edilmiş ve hüküm Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24/12/2013 tarihli ilamıyla
onanarak kesinleşmiştir.
14. Başvurucu, 4/4/2014 tarihinde
Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesine müracaat ederek İstanbul (kapatılan) 13.
Ağır Ceza Mahkemesince mahkûmiyetine karar verilen davada fazladan cezaevinde
kaldığı 1.379 günlük sürenin cezasından mahsubuna karar verilmesini talep
etmiştir.
15. Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesi 5/6/2014
tarihinde, başvurucunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki davada
tutuklulukta geçirdiği 20/9/2002-26/12/2002 tarihleri arasındaki (2 ay 27
günlük) sürenin, 15/12/2011 tarihli kararla verilen 6 yıl 8 ay hapis cezasından
mahsubuna karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; hukuk sistemimizde mahsubun mecburiliğinin kabul edildiği, buna göre tutuklu kalınan
sürenin mahkûmiyetten mahsup edilmesi için tutukluluğun mahsup yapılacak suça
konu mahkûmiyete ait olmasının gerekmediği, tutuklu kalınan suça ilişkin
verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenilen diğer
bir suç nedeniyle de mahsubun mümkün olduğu değerlendirmelerine yer
verilmiştir.
16. Başvurucu 10/6/2014 tarihinde
karara itiraz etmiştir. Başvurucunun itirazında koşullu salıvermenin takdire bağlı
olmadığını, bu nedenle koşullu salıvermeden sonraki tutukluluk süresinin de
cezasından mahsup edilmesi gerektiğini ileri sürdüğü görülmektedir.
17. Bandırma Ağır Ceza Mahkemesinin 17/6/2014
tarihli kararı ile itiraz kesin olarak reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili bölümü şöyledir.
"... şartlı
tahliye durumunun hükümlü hakkında mutlak uygulanması gereken bir hak olmadığı,
hükümlünün bihakkın tahliye tarihinden sonrayı kapsayan tutukluluk süresinin
mahsubuna karar verildiği, (muhtemel) şartla tahliye tarihi ile bihakkın
tahliye tarihi arasında tutuklu kaldığı sürenin cezasının infazından sayılması
gerektiği bu nedenlerle mahsubun yasal şartlarının oluşmadığı, bu haliylede Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 5/6/2014
tarih[li] ... ek karar ile mahsup talebinin reddine
dair verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanaatine varıl[mıştır.]"
18. Başvurucu anılan kararı 8/7/2014
tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
19. Başvurucu 11/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Metinleri
20. 6/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun "Mahsup"
kenar başlıklı 63. maddesinin birinci cümlesi şöyledir:
"Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve
şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş
süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir."
21. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Koşullu salıverilme" başlıklı
107. maddesinin (1) ve (11) numaralı fıkraları şöyledir:
(1) Koşullu salıverilmeden yararlanabilmek
için mahkûmun kurumdaki infaz süresini iyi hâlli olarak geçirmesi gerekir.
...
(11) Bir hükümlünün koşullu salıverilmesi
hakkında ceza infaz kurumu idaresi tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, hükmü
veren mahkemeye; hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı
derecedeki mahkemeye verilir. Mahkeme, bu raporu uygun bulursa hükümlünün
koşullu salıverilmesine dosya üzerinden karar verir. Mahkeme, raporu uygun
bulmadığı takdirde gerekçesini kararında gösterir. Bu kararlara karşı itiraz
yoluna gidilebilir."
2. Yargıtay Kararları
22. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31/1/2006
tarihli ve E.2006/1-4, K.2006/7 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Tutuklama, ceza yargılamasının güvenli
yürümesini ve amacına erişmesini sağlamaya yönelik ve yargılama hukuku
açısından zorunlu hallerde hakimin verdiği karara
dayanan bir önlemdir. Yargılamadaki amaca göre önleyici bir koruma önlemi
olduğu kadar kişi özgürlüğü ve güvenliğini kısıtlayan bir içerik de
taşımaktadır. Bu nedenle mukayeseli hukukta, sistemler ve sistemlerin dayandığı
prensipler farklı olmakla birlikte, kendisine ceza verilmiş olan şahsın, bu
cezasından daha önce sınırlandırılmış özgürlük sürelerinin hükmedilen
cezasından indirilmesi kabul edilmiştir. Mevkufiyetin (tutukluluğun) mahsubu
olarak adlandırılan bu kurumdan amaç, kendisine ceza verilmiş mahkûmun bu
cezasından daha evvel çekilmiş, özgürlüğü sınırlayıcı önlemler nedeniyle
özgürlüğünden yoksun kaldığı sürelerin tamamen veya kısmen indirilmesinden
ibarettir.
Mahsup konusunda, 1 Haziran 2005 tarihinde
yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Ceza Yasamızın 40. maddesinin 1. Fıkrasındaki ... ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren
5237 sayılı Yasanın 63. Maddesindeki ... hükümler ile, her iki yasada da mahsubun mecburiliği
(hukukî) sistemi kabul edilmiş, benzer düzenlemelere 1632 sayılı Askeri Ceza
Yasasının 177 ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü
Yasasının 251/1 maddelerinde de yer verilmiştir. Bu sisteme göre, mahkûm kusuru
ile tutuklu kalmış olsa dahi, tutukluluk süresinin verilen cezadan indirilmesi
zorunludur. Bu sistemde yargıcın görevi, indirim yapılması için gerekli yasal
koşulların doğup doğmadığını kontrol, doğmuş ise yapılan indirimin hesabında
hata yapılıp, yapılmadığını denetlemekten ibarettir. Mahsubun hukuki esası
hakkında, bu kurumun cezanın hafifletilmesi nedenlerinden biri olduğu, evvelce
çekilmiş bir ceza olduğu, hususi af olduğu konusunda çeşitli görüşler
bulunmakta ise de, mahsup, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin
özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkları
gidermek için başvurulan ve kişisel özgürlükleri anayasal düzeyde güvence
altına alan, önleyici amaçlarla yoksun bırakılan özgürlüğün iadesi için kabul
edilen hukuki bir kurumdur ...
...
Görüldüğü gibi, 765 sayılı Yasanın 40 ve
benzer düzenlemeleri içeren 5237 sayılı Yasanın 63. maddeleri uyarınca,
mahkûmiyet hükmü kesinleşmeden önce gerçekleşen tutukluluk veya özgürlüğün
kısıtlanması sonucunu doğurantüm süreler ceza
mahkûmiyetinden indirilecektir.
Tutuklu kalınan sürenin mahkûmiyetten mahsup
edilebilmesi için, tutukluluğun mahsup yapılacak suça konu mahkûmiyete ait
olması gerekmeyip, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün
kesinleşmesinden önce, işlemiş olduğu diğer bir suç nedeniyle de tutuklu
kalınan sürenin mahsubu olanaklıdır. Burada önemli olan husus, mahsuba konu
mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden
önce işlenmesidir.
..."
23. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 28/7/2008
tarihli ve E.2008/10163, K.2008/9423 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Hükümlü fazla tutuklu kaldığı sürenin ... cezasından mahsubunu talep etmiş, bu talep
Gürpınar Asliye Ceza Mahkemesinin ... kararı ile
'Şartla tahliye bir hak değildir, tutuklulukta geçen süre bihakkın tahliye ... tarihini de aşmamıştır.' gerekçesi ile
reddedilmiş[tir].
765 sayılı TCK.nun 40. ve 5237 sayılı TCK.nun
63. maddelerinin ... hükmü karşısında, mahsup işleminin yapılabilmesi için
tutuklu kalınan suçtan verilen kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka
suçun yada suçların işlenmesinin yeterli olacağı, kaldı ki aynı suç tarihinde
işlenen suçlardan birinde fazla tutuklu kalınan günlerin diğer suçtan verilen
hükümden mahsubunun gerekeceği gözetilmeden reddine karar verilmesi usul ve
yasaya aykırı[dır.]"
24. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 20/9/2010
tarihli ve E.2008/9433, K.2010/18844 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Somut olayda
uyuşmazlık, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yerine getirilmesine karar
verilen 9 yıl hapis cezası ile ilgili olarak 647 sayılı Kanun’a göre hak edilen
koşullu salıverilme süresinden fazla yattığı sürenin, İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesi’nce verilen 10 yıl 6 ay hapis cezası nedeniyle koşullu
salıverilinceye kadar cezaevinde yatacağı süreden mahsup edilip edilmeyeceği
noktasında toplanmaktadır.
... hükümlünün
Türkiye’ye nakledildiği tarihte, infazı gereken İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin 21.09.2006 tarihli hükmü ile verilen 10 yıl 6 ay hapis cezası da
bulunduğundan, her iki hapis cezasının toplanmasından sonra koşullu salıverilme
süresinin hesap edilmesi ve buna göre müddetname
düzenlenmesi gerekirken, hükümlü hakkında Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince
verilen yerine getirme kararında belirtilen 9 yıl hapis cezasından şartla
tahliye kararı verildikten sonra, daha önce hükme bağlanan hapis cezasının
infazına başlanması doğru değildir. Ancak, hükümlünün, Ankara
4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 9 yıl hapis cezası ile ilgili olarak koşullu
salıverilmesine karar verilmiş olduğundan, gelinen aşamada, bu ceza yönünden
artık infazın fiilen devamı olanaklı olmadığından, 647 sayılı Kanun’a göre
hesap edilen koşullu salıverilme süresinden fazla yattığı sürenin İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 10 yıl 6 ay hapis cezası nedeniyle hesap edilen
koşullu salıverme tarihine kadar cezaevinde yatması gereken süreden mahsup
edilmesi gerekmektedir.
..."
25. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17/12/2012
tarihli ve E.2012/20277, K.2012/27572 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Davacı; haksız yere
cezaevinde kaldığı 940 gün için maddi ve manevi zararlarının tazminini talep
etmiş, mahkemece davacının cezaevinde kaldığı 4 yıl 1 ay 9 günden, yargılama
sonucu toplamda aldığı 2 yıl 22 ay 7 gün hapis cezasıdüşüldükten
sonraki 3 ay 2 günlük tutukluluk süresi esas alınarak buna göre bulunan 92 gün
üzerinden davacıya tazminat verilmesine karar verilmiştir.
Davacı ... 17/11/2003 tarihinde tutuklanmış ve
26/12/2007 tarihinde tahliye edilmiştir. Davacının tahliyesinden sonra da
yargılamaya devam edilmiş ve 02/06/2010 tarihinde
davacı hakkında üzerine atılı suçlardan toplam 2 yıl 22 ay 7 gün hapis cezasına
hükmedilmiş olup, davacının cezaevinde kaldığı toplam süre 4 yıl 1 ay 9 gün
(1499 gün) olarak tespit edilmiştir.
Bu sonuçlara göre, davacı hakkında hükmedilen
ceza ve tutuklu kaldığı süreye bakıldığında, davacının cezaevinde kaldığı fazla
süre 3 ay 2 gündür. Ancak; davacının yargılanması kısa sürede
sonuçlanmış olsaydı veya daha az tutuklu kalmış olsaydı 2 yıl 22 ay 7 gün hapis
cezasından sanığın suç tarihi itibariyle 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında
Kanunun 19. maddesine göre hükümlü sayılması nedeniyle ve iyi halli olmak
koşuluyla cezaevinde kalması gereken toplam süre 559 gün olacaktı. Buna
karşılık tutuklu olduğu ve hükümlü statüsüne geçememesi nedeniyle 940 gün
fazladan cezaevinde kalmış, yani cezası kesinleşip hükümlü statüsünü
almadığından kanunun infazda öngördüğü indirimden yararlanamamıştır.
Somut olayda çözümlenmesi gereken sorun;
davacının yargılandığı suçlardan uzun süre tutuklu kalmasa veya ceza davası
daha önce sonuçlanmış olsaydı, cezaevinde kalması gereken sürenin daha az
olacak olduğunu ileri sürerek tazminat isteyip isteyemeyeceğidir.
...
... davacının koruma
tedbirine konu mahkum olduğu ceza davasında tutuklu kaldığı 4 yıl 1 ay 9 günlük
tutukluluk süresinin sonuçta aldığı cezalar nazara alındığında haddinden fazla
uzun olduğu ve adı geçen Sözleşmenin 5/3. maddesine aykırılık oluşturduğu
gözetilip, tazminat miktarının buna görebelirlenmesi
gerekirken, sonuçta aldığı cezadan fazla tutuklu kaldığı 92 gün esas alınıp, bu
süre üzerinden eksik maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi
Kanuna aykırı[dır.]"
26. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 5/6/2013
tarihli ve E.2013/8445, K.2013/15368 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Tazminat davasının dayanağını teşkil eden
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin ... ilamı ile davacının Uyuşturucu Madde Ticareti Yapma suçundan
14.04.2008 tarihinde tutuklandığı ve 16.02.2010 tarihine kadar 1 yıl 10 ay 8
gün süre ile tutuklu kaldığı, yargılama sonucunda eyleminin uyuşturucu madde
kullanma suçuna dönüştüğü belirlenerek TCK'nın 191/2, 62. Maddeleri uygulanmak
suretiyle 1 yıl 5 ay 5 gün hapis cezasına hükmedildiği ve anılan ilamın temyiz
edilmeksizin 24.02.2010 tarihinde kesinleştiği, ceza dava dosyası içersindeki müddetnameye göre
davacının anılan suçtan koşullu salıverilme tarihinin 02.04.2009 olduğu ve butarihte tahliye edildiği, 16.02.2010 tarihi arasındatoplam 320 gün fazladan tutuklu kalınan sürenin
tazminat istemine konu kabul edilmesi gerektiği ..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Metinleri
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı"
başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından
verilmiş mahkumiyet kararı sonrasında yasaya uygun
olarak tutulması;
..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin İçtihadı
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kanun gereği
yetkilendirilmiş, yürütme organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere
sahip yargısal organ olarak Mahkemece verilen ve özgürlükten mahrumiyete yol
açan her türlü "mahkûmiyet" kararı, Sözleşme'nin 5. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamına girmektedir (Engel ve diğerleri/Hollanda, B. No: 5100/71, 5101/71,
5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, § 68). Anılan
bentte belirtilen "sonra" ifadesi, tutmanın sadece zaman bakımından
mahkûmiyetin ardından gelmesi anlamına gelmemektedir. Aynı zamanda tutma,
mahkûmiyetin bir sonucu olmalı, mahkûmiyetin ardından ve mahkûmiyete bağlı
olarak veya mahkûmiyet sebebiyle gerçekleşmelidir (Weeks/Birleşik Krallık, B. No: 9787/82, 2/3/1987,
§ 42).
29. AİHM, Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinin, bir mahkûmun af yasasından ya da erkenden şartlı tahliye veya kesin
tahliye durumlarından yararlanmasını güvence altına almadığını belirtmektedir (Alican Demir/Türkiye, B. No: 41444/09, 25/2/2014, § 89). Ancak, yetkili makamların bu tür bir
tedbirden faydalanmak için kanunda belirtilen koşulları yerine getiren herkese,
herhangi bir takdir yetkileri bulunmadan, bu tedbiri uygulamakla yükümlü
olmaları hâlinde durum farklı olacaktır (Del
Rio Prada / İspanya [BD], B. No: 42750/09,
21/10/2013, § 126).
30. AİHM; hapis cezasının hatalı bir şekilde hesaplanması
dolayısıyla kişinin fazla hapis yatmasını (Pezone/İtalya, B. No: 42098/98, 18/12/2003,
§§ 31-38), kişinin ulusal hukuk sisteminin öngördüğünden daha uzun bir süre
hapsedilmesini (Grava/İtalya, B. No: 43522/98, 10//7/2003, §§
31-46; Şahin Karataş/Türkiye, B.
No: 16110/03, 17/6/2008) Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ihlali olarak kabul edilmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 16/2/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, koşullu salıvermenin yetkili makamların takdirine
bağlı olmadığını, mahsup kararında koşullu salıverme tarihinin esas alınması
gerektiğini, tutuklu kaldığı koşullu salıverme tarihinden hak ederek tahliye
tarihine kadar geçen sürenin bir başka suçtan aldığı cezasından mahsup edilmemesinin
Anayasa'nın 10., 13., 19. ve 38. maddelerinde
düzenlenen haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
33. Anayasa'nın 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri
dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun
iddialarının özü, koşullu salıverme tarihi ile hak ederek tahliye tarihi
arasında geçen tutukluluk süresinin infaz edilmekte olan cezasından mahsup
edilmemesi nedeniyle daha uzun bir süre hürriyetinden yoksun bırakılması
olduğundan, başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi
gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel
İlkeler
36. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
37. Kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan
Anayasa'nın 19. maddesinin, kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanığı
durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı
organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya
güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal
etmez (Tahir Canan (2), B. No:
2013/839, 5/11/2014, § 33).
38. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine
getirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri,
Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural,
mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına
almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis
cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
39. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile
bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin
hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda
gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da
yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu
koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan
veya ölçülü olduğundan söz edilemez ve doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı ihlal edilmiş olur.
40. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın
19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19.
maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya
karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine
getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik
tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden
yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için herşeyden
önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından
verilmesi gereklir. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir
askere üstü tarafından verilen oda hapsi cezasının "yetkili bir
mahkeme" tarafından verilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin
ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (Hasan Baki Gülcan, B. No:2013/760, 12/3/2015,
§§ 36-50). İkinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza
veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri
içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması
mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir.
41. Bu itibarla Anayasa Mahkemesince, hükümlülerin ceza infaz
kurumlarında kalacağı süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen durumların
Anayasa'nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini kabul edilmiştir (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, § 26; Günay
Okan, § 13). Koşullu salıverme kuralları gereği cezaevinde kalınması
gereken süre, hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine getirilmesinin kapsamına
dâhildir. Mahsup ise koşullu salıverme süresinin süresinin
belirlenmesiyle ve dolayısıyla cezaevinde kalınması gereken süre ile doğrudan
ilgilidir.
42. Mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının
infazının sağlanması ve bu bağlamda ceza infaz kurumunda tutulma süresi
bakımından, ceza mahkemesinin kararına uygun hareket edilmesi kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının korunması açısından zorunludur. Dolayısıyla hükümlülerin
ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin, mahkûmiyet kararına ve ilgili
mevzuata uygun olması Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesi kapsamında güvence altına alınmıştır (İbrahim
Uysal, § 32). Bununla birlikte Anayasa'da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki
kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel
başvuru incelemesinde ele alınamaz (Abdullah
Ünal, § 39). 5237 sayılı Kanun'un mahsuba ilişkin hükümlerinin nasıl
uygulanacağı ve bu itibarla hukuk kurallarının yorumu ve somut olaylara
uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır.
43. Koşullu salıverilme cezanın çektirilmesinin kişiselleştirilmesi,
başka bir deyişle cezaevindeki tutum ve davranışlarıyla (iyi hâliyle) topluma
uyum sağlayabileceği izlenimini veren hükümlünün şarta bağlı olarak
ödüllendirilmesidir. Suçlunun kendisine verilen cezadan daha kısa bir sürede
uslanması, eyleminden pişmanlık duyması ve bunu iyi davranışıyla kanıtlaması
durumunda cezaevinde daha fazla kalması gereksiz olabilir. Bu durumda koşullu
salıverilme, infaz sistemindeki en etkili araçtır. Koşullu salıverilmenin en
önemli ögeleri, cezanın belirli bir süre çekilmiş olması, hükümlünün bu süre
içinde iyi hâl göstermesi, koşullu salıverildikten sonra gözetim altında
kalması ve koşullu salıverilmenin gereklerine uyulmaması durumunda koşullu
salıverilme kararının geri alınabilmesidir (Günay
Okan, § 20; AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).
44. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bir hükümlünün
koşullu salıvermeden otomatik olarak yararlandırılmasını güvence altına
almamaktadır. Ancak koşullu salıvermeden yararlanmak için Kanun'da öngörülen
tüm şartları taşıyan hükümlüler bakımından ilgili yargı organlarının takdir
yetkisinin bulunmadığı (belli bir sürenin çekilmiş olduğu) durumlarda koşullu
salıverme hükümlerinin uygulanmaması, kişilerin keyfî olarak hürriyetlerinden
yoksun bırakılmalarını yasaklayan Anayasa'nın 19. maddesi ile bağdaşmayacaktır
(konuya ilişkin AİHM'nin yaklaşımı bakımından bkz. § 29).
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
45. Yukarıda yer verilen genel ilkelerde hareketle somut olayda
incelenecek husus,hukuk
kurallarına ve yerleşik yargısal içtihatlara göre başvurucunun şikâyetinde
belirttiği sürelerin hukuka aykırı olarak mahsup edilmeyip mahkemece verilmiş
hürriyeti bağlayıcı cezanın olması gerekenden fazla yerine getirilip
getirilmediğinin tespitidir.
46. Başvurucu, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/11/2006 tarihli kararı ile 6 yıl 3 ay hapis cezasına
mahkûm edilmiş ve bu cezaya ilişkin olarak anılan Mahkemenin 8/6/2010 tarihli
kararı ile (geriye dönük olarak) 27/2/2001 tarihi itibarıyla koşullu olarak
salıverilmiştir. Dolayısıyla başvurucunu koşullu salıverilmeden
yararlandırılmaması söz konusu değildir.
47. Bununla birlikte başvurucunun koşullu salıverme tarihinden
hak ederek tahliye tarihine kadar geçen tutukluluk süresinin bir başka suçtan
alınan cezadan mahsup edilmesi talebi derece mahkemelerince kabul edilmemiştir.
Bu nedenle infaz edilmekte olan ceza bakımından hürriyetten yoksun bırakılan
süreyi doğrudan etkilemesi dolayısıyla koşullu salıverme ve mahsup kurumlarına
ilişkin hukuk sistemimizdeki uygulamaların incelenmesi gerekmektedir.
48. Bir kimsenin koşullu salıvermeden yararlanabileceği tarihten
sonra hürriyetinden yoksun bırakılmasının çeşitli vesilelerle Yargıtay
içtihatlarına konu olduğu görülmektedir. Yargıtay bir yandan kişilerin koşullu
salıvermeden yararlanabileceği tarihten sonraki hürriyetinden yoksun
bırakıldıkları sürenin, başka suçtan alınan cezadan mahsup edilebileceğini
belirtirken (bkz. §§ 23, 24) diğer yandan bu süre dolayısıyla kişilere tazminat
ödenebileceğine işaret etmektedir (bkz. §§ 25, 26). Bu itibarla hukuk
sistemimizin bir kimsenin koşullu salıvermeyi hak etmesine rağmen hâlen
hürriyetinden yoksun bırakılmasını, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin
yerine getirilmesi" kapsamında hukuka uygun bir tutma olarak kabul etmediği
görülmektedir.
49. Öte yandan mahsuba ilişkin 5237 sayılı Kanun'un 63.
maddesinde yer alan hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen ve kişinin
hürriyetini kısıtlayan bütün hâller nedeniyle geçirilen sürelerin hükmolunan
hapis cezasından indirileceğine ilişkin düzenleme karşısında, yargı organlarına
mahsuba ilişkin bir takdir yetkisinin tanınmadığı anlaşılmaktadır. İlgili yargı
organları mahsuba ilişkin incelemelerinde mahsup şartlarının bulunup
bulunmadığını incelemekle ve mahsup şartları oluşmuşsa mahsup kararı vermekle
yükümlüdürler. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında da ifade edildiği üzere
mahsubun uygulanması bakımından burada önemli olan husus, mahsuba konu
mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden
önce işlenmesidir (bkz. § 22).
50. Başvurucu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki dava
kapsamında 2/2/1996-26/12/2002 tarihleri arasında
tutuklu kalmıştır. Bu dönemdeki tutukluluğun bir kısmı anılan davada verilen
mahkûmiyet kararının infazı kapsamında mahsup edilmiştir. Ayrıca tutukluluk
sürecinin bir kısmında başka mahkemece verilen mahkûmiyet kararının infaz edildiği
görülmektedir (bkz. § 12).
51. Başvurucunun söz konusu davada tutuklu kaldığı diğer
sürelerin, Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2011
tarihli kararı ile verilen cezadan mahsup edilmesi talebi anılan Mahkemece,
yalnızca hak ederek tahliye tarihi sonrasında tutuklu kalınan süre bakımından
kabul edilmiştir. Koşullu salıverme ile hak ederek tahliye tarihleri arasında
geçen sürenin de cezadan mahsup edilmesi gerektiğine yönelik başvurucunun
itirazı, Bandırma Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmiş; bunun gerekçesi olarak da
koşullu salıvermenin mutlak bir hak olmadığı düşüncesine dayanılmıştır.
52. Başvurucunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 6
yıl 3 ay hapis cezasına ilişkin olarak 27/2/2001
tarihinde koşullu salıvermeye hak kazandığı ve anılan Mahkemenin 8/6/2010
tarihli kararı ile (geriye dönük olarak) 27/2/2001 tarihi itibarıyla koşullu
olarak salıverildiği dikkate alındığında; başvurucunun koşullu salıverme
sonrası hürriyetinden yoksun bırakıldığı sürenin, Anayasa'nın 19. maddesinin
ikinci fıkrası kapsamında (mahkemece verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezanın
infazı olarak) hukuka uygun bir tutma niteliğinde bulunduğu söylenemez. Bu
sürenin bir başka suçtan verilen cezadan mahsubuna ilişkin koşulların bulunması
durumunda, yargı organlarının mahsuba karar verme bakımından takdir
yetkilerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
53. Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2011
tarihli kararı ile verilen cezaya ilişkin olarak anılan Mahkemenin 5/6/2014
tarihli kararı ile mahsup koşullarının bulunduğu belirtilmesine rağmen
başvurucunun koşullu salıverme sonrası hak ederek tahliye tarihine kadar olan
hürriyetinin kısıtlandığı sürenin mahsubu yoluna gidilmemiştir. Bunun
sonucunda, Bandırma 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2011
tarihli kararı ile verilen mahkûmiyet kararının infazı kapsamında başvurucunun
ceza infaz kurumunda kalacağı sürenin uzaması söz konusu olacaktır.
Başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir bir
süre hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temeli bulunmadığından, uzayan
bu tutma süresinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile bağdaşmadığı sonucuna
varılmıştır (aynı yöndeki AİHM uygulaması için bkz. § 30).
54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinde
güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
56. Başvurucu tazminat talep etmemiştir.
57. Başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
58. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Bandırma
2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bandırma 2. Asliye Ceza
Mahkemesine (E.2006/40) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.