TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ KÖKMEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11784)
|
|
Karar Tarihi: 19/1/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Ali KÖKMEN
|
Vekili
|
:
|
Av. İncilay
ŞAHİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işçi ve işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak
davası sonunda aleyhe ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesi, bilirkişi
raporuna itirazın dikkate alınmaması ve yargılamanın makul sürede sonuçlanaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 21/12/2010 tarihinde Ankara 17. İş Mahkemesinde iki
davalı şirket aleyhine açtığı işçi ve işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak
davasında geçerli neden gösterilmeksizin iş akdine son verildiğini, işyerinde
hafta tatili ve bayramlar dahil olmak üzere haftanın
yedi günü 07.00-19.00 saatleri arasında çalıştığını, sadece dini bayramların
bir kısmında izin kullandığını, davalılar arasında asıl işveren alt işveren
ilişkisi olduğunu, bu nedenle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile
1.000 TL fazla çalışma ücreti ile 200 TL hafta tatili ve Ulusal Bayram ve Genel
Tatil Günleri (UBGT) alacaklarının akdin feshi tarihinden itibaren hesap
edilecek bankalarca mevduata uygulanan faizi ile birlikte davalılardan
tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
9. Yargılama sürecinde toplanan delillerin değerlendirilmesi ve
alınan bilirkişi raporu kapsamında Ankara 17. İş Mahkemesi 8/5/2014
tarihli duruşmada taraf vekillerinin huzurunda verdiği karar ile davanın kısmen
kabulüne, 656,64 TL brüt fazla mesai alacağı, 692,13 brüt hafta tatili ücreti,
42,38 TL brüt UGBT alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek bankaların bir
yıl vadeli mevduata uyguladıkları en yüksek faiziyle birlikte, davalılardan
alınarak başvurucuya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine, miktar
itibarıyla kesin olarak hükmetmiştir.
10. Ankara 17. İş Mahkemesi 8/5/2014
tarihinde verdiği kararın gerekçeli olarak yazımını 9/5/2014 tarihinde
gerçekleştirmiş, Mahkeme gerekçeli kararında başvurucu lehine 1.500 TL;
davalılar lehine ayrı ayrı 1.500 TL vekâlet ücreti belirlemiştir. Kararın
ilgili kısımları şöyledir:
"
...1.5.GEREKÇE :Davacı ile
davalı işveren arasında belirsiz süreli iş akdinin ve X. ile Y. A.Ş. arasında
asıl işveren alt işveren ilişkisinin bulunduğu, iş akdinin Ankara 12. İş
Mahkemesinin2009/920 esas 2010/274 karar sayılı kararından da anlaşıldığı üzere
işverence feshedildiği,
Davacının tanık beyanlarına göregünlük 2 saat fazla mesai yaptığı, aylık 196 saati aşan
çalışma sürelerinin fazla mesai olarak tesbit
edildiği, bordrolar ve banka kayıtlarına göre ödenmeyen mesai ücretlerinin
bulunduğu,
Davacının hafta tatilinde çalıştığı bunun bir
kısmının işverene ödendiğinin bordro ve banka kayıtlarından anlaşıldığı,
ödenmeyen kısımlarının bilirkişi raporu ile belirlendiği,
Davacının Ulusal Bayram Günleri Tatillerinden
milli bayramlarda çalıştığı, dini bayramlarda ise yarısında çalışıldığı,bordro ve banka kayıtlarına göre
ödenmeyen kısımlarının bulunduğu,
Fazla mesai ve hafta tatili alacaklarına dava
tarihinden itibaren bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizinin uygulanması
gerektiği anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar
verilmiştir.
..."
11. Başvurucu, Ankara 17. İş Mahkemesine sunduğu 23/6/2014 havale tarihli dilekçesi ile davalılar yararına
ayrı ayrı olmak üzere 1.500 TL vekâlet ücretine hükmedilmesinin maddi hata
olduğunu, hüküm kısmında davalılar yararına ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesinin
gerekçesine yer verilmediğini belirterek söz konusu maddi hatanın
düzeltilmesini talep etmiştir.
12. Sunulan dilekçe üzerine Ankara 17. İş Mahkemesi 25/6/2014 tarihli ek kararı ile başvurucunun tavzih talebini
reddetmiştir. Ek kararın ilgili kısımları şöyledir:
"...
Tavzih HMKnın 305.
Maddesinde düzenlenmiş olup hükmün yeterince açık olmaması, birbirine aykırı
fıkralar içermesi hallerine mahsustur.Yine
maddenin ikinci fıkrasına göre taraflara tanınan haklar ve borçların tavzih
yolu ile sınırlandırılamayacağı, genişletilemeyeceği ve daraltılamayacağı
düzenlenmiştir.
Diğer yandan davada iki davalı olup ayrı ayrı
vekille temsil edilmişler ve davanın reddine karar verilmesi ile yasal vekalet ücretine ayrı ayrı hak kazanmışlardır.
Karardatavzihi gerektirir ve tavzihi mümkün bir durum bulunmadığından talebin reddine
karar verilmiştir.
..."
13. Başvurucu bireysel başvuru formunda Ankara 17. İş
Mahkemesinin 8/5/2014 tarihli gerekçeli kararının
3/7/2014 tarihinde kalemde tebliğ alındığını ve kendisine tebligat belgesi
verilmediğini beyan etmiştir.
14. Başvurucu 14/7/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 19/1/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
16. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ve yargılamanın
makul sürede sonuçlanmamasından dolayı dava konusu edilen 20/3/2007-24/7/2009
dönemine ilişkin olan fazla mesai, hafta tatili ve UGBT alacaklarının,
20/3/2012-24/7/2014 tarihleri arasında değişik tarihlerde zamanaşına
uğradığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
18. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemelerinde
açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi
olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin sona
erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin
Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013 § 69),
yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre
şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B. No: 2012/397,
17/11/2014, § 25).
19. İş mahkemelerinde görülen davalarda yargılama süresinin
makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç
dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu
ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin
Kılıç, §§ 57, 58).
20. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık üç yıl beş aylık
yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
22. Öte yandan başvurucunun, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle
dava konusu bir kısım alacaklarının zamanaşımına uğradığı iddiasının
incelenmesi sonucu 9/5/2014 tarihli gerekçeli kararda
başvurucunun herhangi bir alacak talebinin zamanaşımına uğradığına ilişkin bir
değerlendirme yapıldığı tespit edilmemiş, söz konusu iddianın yargılamanın
uzaması ile ilişkisi de anlaşılamamış dolayısıyla bu şikâyet yönünden ayrıca
değerlendirme yapılmamıştır.
B. Diğer İhlal İddiaları
23. Başvurucu, açtığı işçi ve işveren ilişkisinden kaynaklanan
alacak davası sonundaaleyhine iki davalı yönünden ayrı
ayrı vekâlet ücretine hükmedildiğini, bu hususa ilişkin Mahkemece gerekçe
gösterilmediğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, bu
hususa ilişkin itirazı da karşılanmadan hüküm kurulduğunu belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu kapsamda
başvurucunun aleyhine ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedildiği, bu hususa
ilişkin Mahkemece gerekçe gösterilmediği şikâyetinin mahkemeye erişim hakkı
yönünden incelenmesi uygun bulunmuştur.
25. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız
hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).
26. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak sınırlandırılabilen bir
haktır. Bununla birlikte sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek nitelikte
olmaması, meşru bir amaç izlemesi, ölçülü olması ve başvurucuya ağır bir yük
getirmemesi gerekir (Serkan Acar,
B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
27. Mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmemesi veuyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla belli
yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu
makamlarının takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı
imkânsız kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiği söylenemez. Davanın sonucuna göre kaybeden tarafa
yüklenen vekâlet ücretinin davanın açıldığı tarih itibarıyla öngörülebilir
olduğu takdirde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinden söz edilemez (Serkan Acar, §§ 38-40).
28. Somut olayda başvurucunun
aleyhlerine dava açtığı davalı şirketler arasında asıl işveren alt işveren
ilişkisi bulunduğu, başvurucunun dava açarken, davanın kısmen kabul edilmesi
veya reddedilmesi hâlinde ödemek durumunda kalacağı vekâlet ücretini
hesaplayabilecek durumda olduğu ve hükmedilen ücretin, gözetilen meşru amaç ile
korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir
yük oluşturmadığı görüldüğünden mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal
olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Silahların
Eşitliği İlkesi ve Çelişmeli Yargılama Hakkı Yönünden
30. Başvurucunun hükme esas alınan bilirkişi raporunun hatalı
olduğu, bu hususa ilişkin itirazı karşılanmadan hüküm kurulduğu şikâyetinin
silahların eşitliği ilkesi ve çelişmeli yargılanma hakkı yönünden incelenmesi
uygun görülmüştür.
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme)
bilirkişilerin mahkeme önünde dinlenmesi ile ilgili özel bir hüküm
bulunmamaktadır. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ulusal hukuktaki
nitelemeye bakmaksızın “tanık” kavramını Sözleşme kapsamında özerk bir şekilde
yorumlamakta ve bilirkişilik kurumunu, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (d) bendinde yer alan tanık dinletme hakkından yola çıkarak
“silahların eşitliği ilkesi” ile bağlantı kurarak değerlendirmektedir (Bönisch/Avusturya, B. No: 8658/79, 6/5/1985, §
32; Brandstetter/Avusturya, B. No: 11170/84 ... 28/8/1991, § 42).
32. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri
ışığında taraflara, iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme
noktasında taraflara uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere
ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları yargılamanın bütünü
ışığında değerlendirilmelidir (Muhittin Kaya
ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
33. Anayasa Mahkemesinin görevi, herhangi bir davada bilirkişi
raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir.
Savunma makamının tanık dinletme taleplerinin gerekliliği ya da bilirkişi
raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları
derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Sencer
Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014,
§ 68). Mahkemenin görevi delillerin sunulması da dâhil olmak üzere başvuru
konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir. Diğer yandan bilirkişilerin duruşma sırasında
dinlenmesine karar verme yetkisi de derece mahkemelerine aittir. Kural olarak
hâkim ya da mahkeme, Kanun’da sayılan durumlar haricinde bilirkişi incelemesi
yaptırmak zorunda olmadığı gibi bilirkişilerce hazırlanan raporlarla da bağlı değildir.Derece mahkemesi, bir
davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmayacağını değerlendirdiği
uzman bilirkişilerin duruşmada dinlenmesi taleplerini, gerekçelerini ortaya
koymak koşuluyla usul ekonomisi ilkesi de dikkate alındığında reddedebilir;
bilirkişi mütalaasına uymayan bir karar verebilir (Yahya Murat Demirel ve Hüsnü Barbaros Olcay, B. No:
2013/7996, 17/2/2016, § 54).
34. Başvuru konusu olayda yerel
Mahkemece, tarafların ibraz ettikleri delil ve beyan dilekçeleri kapsamında
değerlendirme yapılarak, başvurucuya sunulan belgelere ilişkin olarak inceleme
ve beyanda bulunma olanağı tanındığı, uzman bilirkişiden denetime elverişli
rapor alındığı, karar gerekçesinde davanın niteliğine uygun ve talepleri
karşılayacak değerlendirmeler yapılarak davanın kısmen kabulüne karar
verildiği, bu çerçevede başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule
ilişkin bir imkândan mahrum bırakılmadığı bu çerçevede çelişmeli yargılama
hakkı ve silahların eşitliği ilkelerine yönelik açık ve görünür bir ihlal
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmaları
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/1/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.