TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEMAL HALİS BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/118)
|
|
Karar Tarihi: 13/7/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Cemal HALİS
|
Vekili
|
:
|
Av. Deniz
ÇAKIR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Bugün gazetesinde yer alan bir haber nedeniyle şeref
ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/1/2014 tarihinde Ankara
18. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/3/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/07/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgiliolaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Irak'ın
kuzeyindeki PKK kamplarına yaptığı hava operasyonunda hayatını kaybeden, PKK
üyesi olduğu iddia edilen Y. H.'nin babasıdır.
7. Başvurucu ve ailesi, oğullarının ölümü nedeniyle 30/10/2011 tarihinde Ankara Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür
Vakfında bir taziye yemeği vermişlerdir. Aynı gün söz konusu yemeğe ilişkin
olarak Bugün gazetesinin manşetinde "CEMEVİNDE ŞOK TÖREN" başlıklıbir haber yayımlanmıştır. Haberin içeriği şöyledir:
"Kuzey Irak'taki son hava harekatında
öldürülen Madımak katliamının azmettiricisi PKK'lı yönetici Y. H. için
Ankara'da tören yapılacak.
Alevi aydınların hedefte olduğu Madımak katliamının yanı sıra Dağlıca
ile 2007'deki Ankara Anafartalar saldırısının emirlerini veren Y.H. için taziye
yemeği verilecek. Yemek töreni, Ankara Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür
Vakfı'nda gerçekleşecek.
Yıllar sonra ortaya çıkan görüntüler
Halis, Alevi vatandaşların talebiyle yıllar sonra yeniden açılan
Madımak dosyasında katliamın organizatörü olarak geçiyor. Ortaya çıkan yeni
görüntülerde 4 PKK'lının saldırıda etkin rol oynadığı, emrin ise sözde Sivas
sorumlusu H.'nin verdiği belirtiliyor.
35 kişi yanarak ölmüştü
Madımak Otelindeki katliamda 33 yazar, ozan, düşünür ve 2 otel çalışanı
yanarak ya da dumandan boğularak ölmüştü. Y.H.'nin
Ergenekon Terör Örgütü'nün üst düzey yöneticileriyle görüşmeler yaptığı da
belirlenmişti."
8. Gazetenin 12. sayfasında yer alan detaylar ise şöyledir:
Madımak zanlısına cemevinde taziye
Irak'ın kuzeyine yapılan hava harekâtında
öldürülen PKK'lı Y.H. için Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı'nda taziye
düzenlenecek. Sivas katliamının azmettiricisi olan H.,
Ankara'daki Anafartalar Çarşısı'na yapılan saldırının emrini de veren isimdi.
Madımak katliamının azmettiricisi, Ankara'da
Anafartalar Çarşısı'na düzenlenen canlı bomba saldırısının organizatörü PKK'lı
Y.H. için bugün Ankara Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı'nda taziye
düzenlenecek. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin terör örgütü PKK'nın Irak'ın
kuzeyindeki kamplarına yönelik yaptığı hava operasyonunda örgütün silahlı
kanadı HPG Askeri Konsey Üyesi A.K. kod adlı Y.H. öldürülmüştü. H.'nin Ankara'da yaşayan ailesi tarafından bugün saat 16.00'da
Çankaya Sokullu Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı'nda taziye yemeği
verileceği öğrenildi.
KATLİAMIN ORGANİZATÖRÜ
Alevilerin talebiyle yeniden açılan Madımak
katliamı dosyasında Y.H., olayın organizatörü olarak
geçiyordu. 2 Temmuz 1993'te yaşanan olayda 37 kişi yaşamını yitirmişti. Olayla
ilgili 91 kişi yargılanmış ancak kafalarda asıl faillere ilişkin hep bir soru
işareti kalmıştı. Özel Yetkili Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı, 2 yıl süren çok
gizli soruşturmasının ardından Madımak olayının yaşandığı alanda 4 PKK'lı
tespit etti.
SÖZDE SİVAS SORUMLUSUYDU
Y.H.'ye bağlı 4 kişilik eylem grubunun Madımak Oteli yakılırken olay yerinde
olduğu belirlendi. H.'nin o dönemde PKK'nın sözde
Sivas sorumlusu olduğu ortaya çıktı. Cumhuriyet savcılığının, dönemin video
görüntülerini titizlikle incelemesi ve Türkiye çapında yürütülen 'yüz tanıma'
çalışması da bu gerçeği gün yüzüne çıkardı.
ALEVİ AYDINLAR HEDEFTEYDİ
2 Temmuz 1993 tarihinde Madımak Oteli'nin yakılması sonucu 33 yazar,
ozan, düşünür ile 2 otel çalışanı yanarak ya da dumandan boğularak can verdi.
Otel dışında toplanan göstericilerden de 2 kişi olaylar sırasında hayatını
kaybetti.
ALEVİ-SÜNNİ ÇATIŞMASI İSTİYORDU
Madımak dosyasında Y.H. ile ilgili şu çarpıcı ifadeler yer aldı:
- Y.H., Sivaslı'ydı ama örgüt içinde Alevi-
Sünni çatışması fikrini savundu. Emir verdiği eylemlerin çoğunda bu çatışmayı
fitilleyecek stratejiyi güttü.
- Madımak olayı sonrası H., PKK içinde Alevi
açılımı sorumluluğunu aldı.
- H.'nin, Ergenekon sanığı V.K. ve bazı
askerlerle görüştüğüne dair gizli tanık beyanları bulunuyor.
- Alevi-Sünni çatışması çıkarmak için öncelikle Alevi ve Sünni kesimin
bir arada yaşadığı Hamu Çimen olarak tabir edilen
bölgedeki köye eylem yaptırdı, burada Aleviler ile Sünniler'i
ayırarak sadece Sünni olanlardan 4 vatandaşı katletti.
- Aleviler'in Sünniler'le
birlikte devlet tarafında yer almasını engellemek amacıyla, devletin Aleviler'e yönelik baskı yapmasını sağlamak için Alevi
köylerinin bulunduğu yerlere yakın askeri hedeflere eylem gerçekleştirdi.
- Madımak olaylarının yaşandığı alanda, o
dönemde örgütün Sivas sorumlusu olan Y.H.'nin
emrindeki Piran kod adlı A.A.,
Küçük Müslüm kod adlı E.Y., Cudi kod adlı S. K. ve Med
kod adlı M. Ş.nin bulunduğu kameralarca tespit
edildi.
- Y.H., söz konusu olaylarda toplumu provoke
etmek amacıyla dönemin İl Turizm Müdürü V.S.'ye baskı
yaparak A.N.'nin Pir Sultan Abdal etkinliklerinde yer
almasını sağladı.
Dağlıca baskının planlayıcısıydı
12 Mehmetçik'in şehit düştüğü 21 Ekim 2007'deki Dağlıca baskının
planlayıcısı olan Y.H., bu çatışmada kaçırılan 8
askeri DTP'lilere tutanakla teslim eden kişiydi.
Y.H., 2007 Mayıs ayında Ulus'taki Anafartalar
Çarşısı'nda meydana gelen canlı bomba saldırısını organize etti. Eylem
sonrasında eylemle ilgili örgütün silahlı kanadı HPG'nin
internet sitesi hpg-online.net adresinde yazdığı
"Ankara'nın taşına bak gözlerimin yaşına bak!" başlıklı yazısında;
eylemi gerçekleştiren canlı bomba G.A.'nın Alevi
olduğunu ima ederek Sivas Koçgiri'de ölen dedelerinin
intikamını aldığını savunmuştu."
9. Haberin yayımlandığı gün başvurucunun eski milletvekili ve
bakan olan kardeşi tarafından Çankaya Emniyet Müdürlüğüne başvurularak
tertiplenen taziye yemeğinin başvuruya konu gazetede provokatif
olaylara zemin hazırlayacak şekilde haberleştirildiğinden bahisle yemeğin
verileceği yerde gerekli tedbirlerin alınması talebinde bulunulmuştur.
10. Öte yandan başvurucu, söz konusu haberin rencide edici,
hedef gösterici ve ayrımcılığa tahrik edici niteliği nedeniyle basın yoluyla
kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek oluşan manevi zararının
tahsili talebiyle Bugün gazetesi ve haberi hazırlayan gazeteci aleyhine 25/11/2011 tarihinde Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde
tazminat davası açmıştır.
11. Mahkeme, 4/10/2012 tarihli ve
E.2011/554, K.2012/561 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Kararın gerekçe
kısmı şöyledir:
"Basın
özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3.
maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının
güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı;
toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir.
Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen
ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın,
olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri
bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur.
Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasındaayrı
ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil
eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi
gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık
oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki
olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın
Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25.
maddelerinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan
kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği
durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına
alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği,
bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken
yarar karşısında o olayda ve o an için korumasızkalmasının
uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek
yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının
gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun
güncelliğini gözetmeli, haberi verirkenözle biçim
arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak
suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek
olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu olan haber gerçek bir törene ilişkindir. Haberin
verilmesinde kamu yararı bulunmaktadır.Gündeme
ilişkin bir haberdir. Haber bir bütün olarak incelendiğinde, davacının kişilik
haklarına saldırı teşkil eden bir ibare bulunmadığı değerlendirilmiştir.
Davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edecek hedef gösterici,
tahrik edici ve ayrımcı nitelikte bir haber yapıldığı iddiası yerinde değildir.
PKK üyesi olduğu konusunda duraksama bulunmayan Y.H. için 'Cemevinde
Şok Tören' şeklindeki haberin hukuka uygunluk kriterlerine
uygun olduğu, hukuka aykırılık bulunmadığı, basın özgürlüğü kapsamında haber
yapıldığı kabul edilmiştir.
İddia, savunma, gazete nüshası, yazı cevapları ve tüm dosya kapsamıyla
davacının kişilik haklarına haksız saldırı bulunmadığından davanın reddine
karar vermek gerekmiş..."
12. Anılan karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 7/11/2013 tarihli ve E.2013/352, K.2013/17179 sayılı kararı
ile onanmıştır.
13. Karar, başvurucu vekiline 5/12/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 3/1/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı
bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu
zararı gidermekle yükümlüdür.”
16. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından yayımlanan “nefret söylemi” konulu 30/10/1997
tarihli ve 97(20) sayılı Tavsiye Kararı’nda “nefret
söylemi” kavramı şu şekilde tanımlanmıştır:
“Bu ilkelerin
uygulanması amacıyla, ‘nefret söylemi’ ifadesi, ırkçı nefreti, yabancı
düşmanlığını, antisemitizmi veya azınlıklara, göçmenlere ve göçmen kökenli
insanlara yönelik saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik, ayrımcılık ve
düşmanlıkla ifade edilen hoşgörüsüzlük de dâhil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe
dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, tahrik eden, teşvik eden veya haklı
gösteren tüm ifade biçimlerini kapsayacak şekilde anlaşılacaktır.”
17. Ulusal, ırkçı veya dinsel nefretin savunulması insan
haklarıyla ilgili uluslararası ve bölgesel belgelerde yasaklanmıştır. 1945
tarihli Birleşmiş Milletler Andlaşması’nın (R.G., 6092, 24/8/1945) ön sözünün ikinci paragrafında hoşgörülü
davranma taahhüdünden bahsedilmiş; 1. maddenin (3) numaralı fıkrasında
Birleşmiş Milletlerin amacının “Ekonomik, sosyal,
fikrî ve insani mahiyetteki milletlerarası dâvaları çözerek ve ırk, cins, dil
veya din farkı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve ana hürriyetlerine
karşı saygıyı geliştirerek ve teşvik ederek, milletlerarası işbirliğini
gerçekleştirmek” olduğu açıklanmıştır. Aynı amaç 55. maddenin (c)
bendinde ve 76. maddenin (c ) bendinde tekrar edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 13/7/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, oğlunun vefatı nedeniyle
inanç ve gelenekleri uyarınca aile olarak cemevinde
verdikleri taziye yemeğine ilişkin olarak "Cemevinde Şok Tören" başlığıyla yemek
verilecek yerin adres ve saati de verilerek ölen kişinin Sivas katliamının
azmettiricisi olduğu, Alevi-Sünni çatışması istediği şeklinde ifadeler
kullanılarak yayımlanan haberin dilinin nefret söylemi içerdiğini, tahrik edici
bir ayrımcılığa sevk ettiğini, kendisini ve ailesini hedef gösterdiğini, söz
konusu haber ile tertipledikleri dinî tören sebebiyle açık şekilde
kınandıklarını ve suçlandıklarını belirterek Anayasa’nın 24. maddesinde güvence
altına alınan din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin
tespiti ile tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucu,
düzenledikleri taziye yemeği ile ilgili olarak Bugün gazetesinde yayımlanan
haber nedeniyle Anayasa'nın 24. maddesinde tanımlanan din ve vicdan
hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmektedir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun iddialarının incelenmesi neticesinde iddiaların özünün
başvuruya konu haberde yer alan ifadeler nedeniyle başvurucunun şeref ve
itibarının korunması hakkının ihlaline ilişkin olduğu anlaşılmakla söz konusu
iddiaların Anayasa'nın 17. maddesikapsamında
değerlendirmeye tabi tutulması uygun görülmüştür
21. Başvurucu, ölen oğlu için düzenledikleri taziye yemeğine
ilişkin olarak Bugün gazetesinde yayımlanan haberde kullanılan ayrımcı, rencide
edici ve nefret söylemi içeren ifadeler nedeniyle kişilik haklarının
zedelendiğini ileri sürmüştür.
22. Bireyin kişisel şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde
yer alan “manevi varlık”
kapsamında yer almaktadır. Devletin, bireyin manevi varlığının bir parçası olan
kişisel şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek şeklinde negatif
yükümlülüğü ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif
yükümlülüğü bulunmaktadır(Adnan Oktar(3),
B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33). Bir kişi gazete
vasıtasıyla bir kamuoyu tartışması çerçevesinde eleştirilmiş olsa dahi o
kişinin şeref ve itibarı manevi bütünlüğünün bir parçası olarak
değerlendirilmelidir (Tuğrul Culfa, B. No: 2013/2593, 11/3/2015,
§ 38).
23. Öte yandan ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini
oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için
gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinin
ikinci fıkrası saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından
kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için
değil incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de
geçerli olduğu yinelenmelidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde “demokratik bir toplum”dan söz edemeyeceğimiz
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir ve bazı istisnalara
tabi ise de bu istisnaların dar yorumlanması ve anılan hakkın
sınırlandırılmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olması gerekir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015,
§ 48; İlhan Cihaner(2),
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 55; Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
24. Dolayısıyla ifade özgürlüğünün kullanılmasıyla başkalarının
şeref ve itibarına zarar verdiğinin iddia edildiği durumlarda, devletin
bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif
yükümlülükleri çerçevesinde her ikisi de Anayasa'da güvence altına alınmış olan
şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa'da güvence altına
alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir dengenin
kurulması gerekir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014,
§ 43; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Von
Hannover/Almanya (No. 2) [BD],
B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 99).
25. İfade özgürlüğü ile başkalarının şöhretinin çatışması
hâlinde çatışan menfaatlerin dengelenip dengelenmediğini dolayısıyla
müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve orantılı olup olmadığını belirlemeye
yönelik kriterler şu şekilde sayılabilir: a) basında
yer alan yazı veya ifadelerin kamuoyunu ilgilendiren genel yarara ilişkin bir
tartışmaya sağladığı katkı, b) hedef alınan kişinin tanınmışlık düzeyi ve
yazının amacı, c) ilgili kişinin yayından önceki davranışı, d) bilginin elde
edilme yöntemi ve doğruluğu, e) yayının içeriği, biçimi ve sonuçları ile f)
yaptırımın ağırlığı (Tuğrul Culfa, § 40).
26. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu prensip
olarak başvurunun ihtilaflı sözlerin sahibi tarafından Anayasa’nın 26.
maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu sözlere konu olan kişi tarafından
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre
değişmez. Aksi hâlde Anayasa’nın anılan maddelerinde korunan hakların
dengelenmesinde benzer olaylarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı
mercilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar arasında Anayasa Mahkemesi
içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir
şekilde bir denge kurmaları gerekir.
27. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin
başvurucuyu aşırı eleştiriden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları
incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf, büyük
ölçüde dava konusu yazının maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı
olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular ile değer
yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse
de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda
tutulmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2),
§ 64; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 46). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip
olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir yazının bir bütün olarak ele
alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş
yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir
nedene dayandığının ortaya konmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı
ile ilgili bir konuda gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından
da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Scharsach ve News Verlagsgesellschaft
GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).
28. Başvuruya konu haber nedeniyle (bkz. § 7) başvurucunun
kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği kabul edilmelidir. Bu
sebeple başvurucunun, ölenoğlu için düzenledikleri
taziye yemeği nedeniyle ulusal bir gazetede yayımlanan haberdeki ifadelerden
dolayı açtığı tazminat davasının reddedilmesine ilişkin kararda demokratik bir
toplumda başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile başkalarının
düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü arasında makul bir dengenin kurulup
kurulmadığı değerlendirilmelidir.
29. Başvurucu, başvuruya konu ulusal gazetenin yayımladığı
haberde kullanılan dilin nefret söylemini ve kışkırtıcılığı içerdiğini, haberde
geçen ifadelerde kendisinin ve ailesinin hedef gösterildiğini belirterek
kişilik haklarının ihlal edildiğiniiddia etmektedir.
Buna karşın İlk Derece Mahkemesi, haber bir bütün olarak incelendiğinde
başvurucunun kişilik haklarınasaldırı teşkil eden bir
ibare bulunmadığı, haberin hukuka uygunluk kriterlerine
uygun olduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
30. İfade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama
getirilmemiş olmakla birlikte ırkçılık, nefret söylemi, savaş propagandası,
şiddete teşvik ve tahrik, ayaklanmaya çağrı veya terör eylemlerini haklı
göstermek gibi bu özgürlüklerin sınır bölgeleri olan alanlarda devlet
otoritelerinin ifade özgürlüğüne müdahale hususundaki takdir yetkisi daha
geniştir. (Abdullah Öcalan, B.
No:2013/409, 25/6/2014 § 99).
31. “Nefret söylemi” (hate
speech) ifadesinin genel kabul görmüş bir tanımı
bulunmamaktadır. Nefret söylemi olarak sınıflandırılabilecek düşünce açıklamalarının
tespit edilmesi, bu tür açıklamaların sadece
“nefret” ifadeleri veya duygusu aracılığıyla dışa vurulmaması
nedeniyle oldukça zor görünmektedir. Nefret söylemi, ilk bakışta mantıklı veya
normal görünebilecek ifadelerde de saklı olabilmektedir. Bununla birlikte onur
kırıcı nitelikte olsalar bile ifade özgürlüğü hakkının tümüyle koruması altında
bulunan ifadelerin, nefret söylemi sayılabilecek ve bu sebeple böylesi bir
korumadan faydalanmayan ifadelerden ayırt edilmesini sağlayacak ölçütlerin
konuyla ilgili olarak yürürlükte bulunan uluslararası metinlerden ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) veya diğer mahkemelerin içtihatlarından
hareketle ortaya konması mümkündür (Fetullah Gülen[GK], B.
No: 2014/12225, 14/7/2015, § 38).
32. Bu anlamda “nefret
söylemi” muhakkak belirli bir kişiye veya gruba yönlendirilmiş
yorumları kapsamaktadır. Nefret söyleminin saikinin
ise salt o kişiye ilişkin bir aidiyet olgusundan ibaret bulunması gerekir. Bir gruba veya bir grubun üyelerine yönelik ifade, nefreti teşvik
ediyorsa ve bu teşvikin sözde geçerli nedeni o gruba isnat edilen özelliklerse,
bir grubun üyeleri sırf bu gruba üye oldukları için aşağılanıyor, genel
çoğunluktan farklı görülüyor, toplumsal olumsuzlukların faili sayılıyorsa ya da
bu grupların veya üyelerinin aşağılanmaları ve haklarından mahrum edilmeleri,
maruz kaldıkları dışlama, baskı veya şiddet meşru gösteriliyor ise söz konusu
düşünce açıklamasının nefret söylemi içerdiği kabul edilebilir. Nefret
söyleminde, belirli bir gruba ait bulunduğu için hedef seçilmek suretiyle
esasında kendisini o grupta tanımlayan tüm bireyler yönünden barış ve huzur
içinde yaşama hakkına müdahale edilmektedir (Fetullah Gülen, § 39).
33. Başvuruya konu haber ve içeriğindeki
ifadeler incelendiğinde
başvurucunun PKK üyesi olduğu iddia edilen oğlunun TSK'nın bir operasyonu
sonucu hayatını kaybetmesi üzerine başvurucu ve ailesi tarafından bir taziye
yemeği tertip edildiğine ilişkin haber"Cemevinde Şok Tören" başlığıyla verilmiş,
haberde Madımak katliamının azmettiricisi PKK'lı yönetici Y.H. için Ankara'da
Ankara Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfında tören yapılacağı, Y.Hnin aynı zamanda Dağlıca ve 2007'de Ankara Anafartalar
Caddesi'nde yaşanan canlı bomba saldırısının emirlerini veren kişi olduğu
belirtilmiştir. Haberin iç sayfadaki ayrıntılarında ise taziye yemeğinin saat
16.00'da Sokullu Semti'ndeki Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfında
verileceği, Madımak katliamı dava dosyasında Y.H.nin
olayın organizatörü olarak geçtiği ve o dönemde PKK'nın sözde Sivas sorumlusu
olduğu, on iki askerin şehit olduğu Dağlıca baskının da planlayıcısı olduğu
ifade edilmiş ve Madımak dosyasında bu kişi ile ilgili çarpıcı ifadeler yer
aldığı belirtilerek Alevi-Sünni çatışması istediği, PKK içinde alevi açılımı
sorumluluğunu aldığı ve bu doğrultuda çeşitli eylemler gerçekleştirdiği
hususlarına yer verilmiştir.
34. Haber bir bütün hâlinde
değerlendirildiğinde PKK'nın yönetici kadrosunda bulunduğu iddia edilen ve
başvurucunun da oğlu olan Y.H.nin TSK operasyonu
sonucu öldürülmesi nedeniyle ailesi tarafından bu kişi için cemevinde
bir taziye yemeği düzenleneceği hususunun ele alındığı haberde yemeğin
verileceği yer, tarih ve saat de belirtilmiş ve ölen kişinin terör örgütü
mensubu olarak karıştığı eylemler ile hakkında dava dosyasında geçen iddialara
yer verilmiştir. Bu hâliyle haberin genel olarak bir duygu ve yorum
içermekten ziyade başvurucunun ölen oğlu için verilen taziye yemeği ve bu kişi
hakkında birtakım bilgi ve iddiaların aktarımından ibaret olduğu görülmektedir.
Öte yandan haberin başlığı olan "Cemevinde Şok Tören" ifadesinin bir değer
yargısı içerdiği açık olup haberin bütününün bu ifadeyle birlikte taşıdığı
amacın nefret söylemi niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekmektedir. Başvurucu da haberi bir bütün olarak şikâyet etmekle birlikte "Cemevinde Şok
Tören" ve "Teröriste
taziye yemeği" ifadelerine özellikle dikkat çekmiştir. Ancak
haber içeriğinde "Teröriste taziye
yemeği" şeklinde bir ifade bulunmadığı görülmektedir. Anılan
başlık başvurucu ve ailesi tarafından ölen oğulları için Alevi inancı ve
geleneği kapsamında düzenlenen taziye yemeğini
"şok edici" olarak nitelendirmektedir. Söz konusu ifadenin
eleştirel bir dili olduğu açıktır. Önemli olan husus, bu dilin eleştiri
sınırlarını aşıp aşmadığıdır.
35. İlk Derece Mahkemesinde açılan tazminat davasında beyanda
bulunan davalılar, haber konusu taziye törenini
"şok" olarak nitelendirmelerinin sebebi olarak "birçok Alevi vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan
Madımak katliamının yeniden açılan soruşturma dosyasında ismi azmettirici olarak
geçen bir kişinin cenazesinin yine Alevi inancına sahip kişilerin oluşturduğu
bir vakıfta yapılmış olması"nı
göstermişlerdir. Haberin ayrıntılarının yer verildiği iç sayfadaki başlığın da "Madımak zanlısına cemevinde
taziye" olması bu durumu destekler niteliktedir.
36. İlk Derece Mahkemesi, dava konusu haberin hedef gösterici,
tahrik edici ve ayrımcı nitelikte olduğu iddiasının yerinde olmadığı tespitini
yapmıştır. Haber, başlığıyla birlikte bir bütün olarak ele alındığında dinsel hoşgörüsüzlük
dâhil olmak üzere hoşgörüsüzlüğe dayalı başka nefret biçimlerini yayan,
kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran ifadeler barındırdığı
söylenemeyeceğinden Anayasa Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin bu
tespitinden ayrılmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
37. Öte yandan terör meselesinin uzun yıllardır süregelen ve
askerî, siyasi, ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla kamuoyunda tartışılagelen
genel bir mesele olması bakımından başvuruya konu haber içeriğinin bir ölçüde
genel yarar nitelikli bir tartışmaya katkı sunduğu kabul edilebilir. Başvuruya
konu haberde yer verilen ifadelerin olgusal temellere dayandığı, gerçeğe aykırı
olduğu yönünde başvurucunun da bir iddiada bulunmadığı görülmektedir. İlk
Derece Mahkemesi de dava konusu haberin gerçek bir törene ilişkin olduğunu,
haberin verilmesinde kamu yararı bulunduğunu, kişilik haklarına saldırı teşkil
edecek hedef gösterici, tahrik edici ve ayrımcı nitelikte olduğu iddiasının
yerinde olmadığını, basın özgürlüğü kapsamında yapılan haberin hukuka uygunluk kriterlerine uyduğunu belirterek (bkz. § 11) davayı
reddetmiştir.
38. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü
ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakları arasında bir denge kurma işlemini yapmadığı söylenemez. İlk Derece
Mahkemesi davaya konu haberde geçen olayın gerçekliği üzerinde durmuş ve
başvuruya konu haberde geçen olayın “görünür
gerçekliğe uygun” olduğu yönünde değerlendirme yapmıştır.
39. Son olarak anılan haberin başlığında geçen sözlerin
seçiminde abartıya kaçılmadığı da söylenemez. Ne var ki basın özgürlüğünün
kapsamının -demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak- bir dereceye
kadar abartıya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmelidir
(Kadir Sağdıç, § 76; Radio France ve
diğerleri/Fransa, B. No: 53984/00, 30/3/2004,
§ 37).
40. Bu şartlarda yukarıdaki
değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken
sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, derece
mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik
saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/7/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.