TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERSEL TURHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru
Numarası: 2014/1191)
|
|
Karar
Tarihi: 17/5/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Ersel TURHAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Şeref AKÇAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun kanunda öngörülen azami süre vemakul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının, tutukluluk sebebiyle yükseköğrenime devam edememe nedeniyle eğitim
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/1/2014 tarihinde Bakırköy
7. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 18/3/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 12/6/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 13/8/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık
tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 12/9/2014
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı
beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Yenice Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/507
Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında14/1/2010
tarihinde gözaltına alınmıştır.
9. Yenice Sulh Ceza Mahkemesinin 17/1/2010
tarihli ve 2010/2 Sorgu sayılı kararı ile başvurucunun yağma ve suç işlemek
amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından tutuklanmasına karar verilmiştir.
Mahkemenin tutuklama gerekçesi şöyledir:
"...üzerlerineatılı suçları
işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
saptanmış olması, üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, şüphelilerintanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunacakları yönünde tüm dosya
kapsamı ile kuvvetli şüphe bulunması, dosyadaki bilgi ve belgeler, şüpheliler
hakkında güvenlik tedbirlerinin uygulanmasının yetersiz olacağı, dikkate
alınarak..."
10. Yenice Cumhuriyet Başsavcılığının 10/3/2010
tarihli ve 2010/1 sayılı fezlekesi ile başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. maddesi ile görevli bölümü) gönderilmiştir.
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 7/3/2010
tarihli ve E.2010/273 sayılı sayılı iddianamesi ile başvurucunun çıkar amaçlı
suç örgütüne üye olma, (beş ayrı) yağma, genel güvenliği kasten tehlikeye
sokma, mala zarar verme suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.
12. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (5271 sayılı Kanun’un
mülga 250. maddesi ile görevli) 14/9/2010 tarihli ve
E.2010/184, K.2010/249 tarihli kararı ile (başvurucunun yargılandığı) dosyanın
aynı Mahkemenin E.2009/265 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar
verilmiştir.
13. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/6/2012
tarihli ve E.2009/265, K.2012/120 tarihli kararı ile bu kez dosyanın aynı
Mahkemenin E.2010/378 sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
14. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/378 sayılı
dosyası üzerinden yürütülen yargılamada 24/12/2013
tarihli celsede başvurucu, tahliyesine karar verilmesi talebinde bulunmuş;
Mahkeme "atılı suçların niteliği,
müşteki ifade ve teşhis tutanakları, iletişimin tespitine dair tutanaklar ve
tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesi altında bulunmaları, delil
durumu, tutuklama tarihleri, atılı suçların CMK 100/3'de sayılan katalog
suçlardan olması ve CMK 100 maddesindeki şartların devam et[tiği]"
gerekçesiyle başvurucunun talebini kabul etmemiş ve tutukluluğun devamına karar
vermiştir.
15. Başvurucu 27/12/2013 tarihinde
karara itiraz etmiş, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/1/2014 tarihli ve
2014/32 Değişik İş sayılı kararı ile "söz
konusu kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, verilen kararın usul ve
yasaya uygun olduğu" gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine
karar verilmiştir.
16. Başvurucu, anılan kararı 21/1/2014
tarihinde öğrendiğini bildirmiş; 29/1/2014 tarihinde ise bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2010/378 sayılı
dosyası üzerinden yürütülen yargılamada başvurucu, 25/2/2014
tarihli celsede "tutuklu kaldıkları
süre dikkate alınarak" tahliye edilmiştir. Mahkeme tahliyesine
karar verdiği başvurucu hakkında "yurt
dışına çıkamama ve ikametinin bulunduğu kolluk birimine haftada bir gün düzenli
olarak imza karşılığı başvurma" suretiyle adli kontrol tedbiri
uygulanmasına karar vermiştir.
18. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı
Kanun’un 1. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un mülga 250. maddesi ile görevlendirilen
ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine dosya, Çanakkale Ağır Ceza
Mahkemesine E.2014/136 sayısı ile devredilmiştir.
19. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla İlk
Derece Mahkemesinde derdesttir.
20. Öte yandan Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Yenice
Meslek Yüksekokulu Bankacılık ve Sigortacılık Programı'na 22/10/2008
tarihinde kayıt yaptıran başvurucunun azami öğrenim süresini doldurdurması nedeniyle öğrencilik haklarından
yararlanamadığı, başvurucunun tutukluluğu süresinde Anadolu Üniversitesi Açık
Öğrenim Fakültesi İşletme Bölümüne kayıt yaptırdığı anlaşılmıştır.
B. İlgili Hukuk
21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun "Nitelikli
yağma" kenar başlıklı 149. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili
bölümü şöyledir:
"Yağma suçunun;
...
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) (Değişik: 18/6/2014-6545/64
md.) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde
veya bunların eklentilerinde,
...
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin
oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
...
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."
22. 5237 sayılı Kanun’un
"Mala zarar verme" kenar başlıklı 151. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Başkasının taşınır veya taşınmaz malını
kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hale
getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikayeti üzerine,
dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır."
23. 5237 sayılı Kanun’un "Genel
güvenliğin kasten tehlikeye sokulması" kenar başlıklı 170.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Kişilerin hayatı, sağlığı veya
malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı
veya panik yaratabilecek tarzda;
...
c) Silahla ateş eden veya patlayıcı madde
kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır."
24. 5237 sayılı Kanun’un
"Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan
örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
25. 5271 sayılı Kanun’un "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli
şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
…
7.(Ek: 6/12/2006 –
5560/17 md.) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma
(madde 148, 149),
..."
26. 5271 sayılı Kanun’un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97
md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
27. 5271 sayılı Kanun’un
"Tutuklulukta geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; yargılama sürecinde matbu gerekçelerin
tekrarlanması suretiyle tutukluluğun devamına karar verildiğini, tutukluluğa
yönelik itirazlarının gerekçesiz olarak reddedildiğini, Mahkemelerce ortaya
konulan gerekçelerin tutukluluğun devamını haklı kılacak içerikte ve
yeterlilikte olmadığını, tutukluluğun kanun ile öngörülen azami süreyi ve
ayrıca makul süreyi aştığını, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını
sunmasına rağmen Mahkemece hükmün verilmesinin geciktirildiğini, tutukluluğu
nedeniyle yüksek öğrenimine devam edemediğini
belirterek Anayasa'nın 19. maddesi ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı ile 42. maddesi ile güvence altına alınan eğitim ve öğrenim
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; hak ihlali tespiti ve tahliyesine karar
verilmesiyle birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Bakanlık Görüşü
30. Bakanlık görüşünde, başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları yönünden Anayasa Mahkemesinin
önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir. Bakanlık, başvurucunun eğitim ve öğrenim hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkin olarak ise kapalı ceza infaz kurumunda bulunan
hükümlü ve tutukluların yaygın, açık ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerin
ise örgün ve yaygın eğitimden yararlanabildiklerini, kapalı ceza infaz kurumunda
bulunan hükümlü ve tutukluların örgün eğitime ilişkin olarak da okulun kabul
etmesi hâlinde ara sınavlara, yıl sonu ve bütünleme
sınavlarına katılabildiğini; kapalı ceza infaz kurumunda bulunan örgün
yükseköğrenim öğrencilerinin üniversite senatolarının derse devam mecburiyeti
getirmemesi ve yalnızca sınavlara katılarak eğitimlerine devam edebilmelerine
olanak tanıması durumunda sınavların ceza infaz kurumlarında veya ilgili
üniversitelerde gerçekleştiğini; başvurucuya, kayıtlı olduğu Açık Öğrenim Fakültesi
sınavlarına katılma imkânının tanındığını belirtmiştir.
C. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu,
tutukluluğu nedeniyle yükseköğrenimine devam edemediğini belirterek Anayasa’nın
42. maddesi ile güvence altına alınan eğitim ve öğrenim hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun tutuklanması nedeniyle öğrenimine
devam edememesi hürriyetinden yoksun kalmasının doğal sonucu olup ayrıca
başvurucunun eğitim hakkına bir müdahalede bulunulmamıştır. Başvurucunun
tutuklulara sağlanan ve Bakanlık görüşünde ifade edilen eğitime ilişkin
imkânlardan yoksun bırakıldığı yönünde bir şikâyeti bulunmamaktadır. Bu
nedenlerle başvurucunun anılan iddiasının tutukluluğa ilişkin iddiaları
çerçevesinde Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür
(Çalışma hakkı yönünden benzer bir değerlendirme için bkz. Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1631, 17/12/2015, § 152).
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Kanuni
Tutukluluk Süresinin Aşıldığına İlişkin İddia
32. Başvurucu, tutukluluğun kanun ile öngörülen azami süreyi
aştığını ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın
anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı
hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
34. Başvurucunun, kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin
şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekir.
35. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim
kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama,
ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir;
bunun şartlarını kanun gösterir."
36. Anayasa’nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesinde
temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda
gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin
ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (Murat Narman, § 43).
37. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde
hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai
hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun
olması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda
gösterilmesi kuralı gereğince başvurucunun tutukluluk durumunun
"kanuni" dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun hürriyetten
yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise kanunun hukuk devleti ilkesi gereği keyfîliği önlemek için uygulanmasında yeterli ölçüde
erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince
incelenmesi gerekir (Murat Narman,
§ 44).
38. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin
en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek
uzatılabileceği ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği
belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin
azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (Hamit
Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 40).
39. Somut olayda başvurucu 14/1/2010
tarihinde gözaltına alınmış ve Yenice Sulh Ceza Mahkemesinin 17/1/2010 tarihli
kararı ile tutuklanmıştır. Başvurucu yargılandığı davada 25/2/2014
tarihinde tahliye edilmiştir. Bu süre içinde başvurucunun başka bir suçtan
aldığı cezanın infazı ya da başka bir nedenle tutukluluğuna ara verilmediği
görülmektedir. Bu belirlemelere göre başvurucu 14/1/2010
ile 25/2/2014 tarihleri arasında 4 yıl 1 ay 11 gün süreyle bir suç isnadına
bağlı olarak hürriyetinden yoksun kalmıştır. Bu itibarla başvurucununtutukluluk
süresi beş yılı doldurmamıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kanuni tutukluluk
süresinin aşıldığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekmekdir.
b. Tutukluluğun
Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
41. Başvurucu; matbu gerekçelerin tekrarlanması suretiyle
tutukluluğun devamına karar verildiğini, tutukluluğa yönelik itirazlarının
gerekçesiz olarak reddedildiğini, tutukluluğun makul süreyi aştığını ileri
sürmüştür. Başvurucunun anılan şikâyetleri, açıkça dayanaktan yoksun değildir.
Başkaca bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
42. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
43. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede
bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, § 60).
44. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir
ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak
bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine
göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine
rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması
durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman,
§ 61).
45. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını
sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda
belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri
tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu
olgu ve olayların ortaya konması gerekir (Murat
Narman, § 62).
46. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir.
Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı
için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin
kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler "ilgili" ve "yeterli"
görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de
incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya
sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin
değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (Murat Narman, §
63).
47. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan
kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate
alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç
işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği
sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul
edilmesi gerekir (Murat Narman,
§§ 64, 65).
48. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
49. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla
tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber
tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın
tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede
kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek
ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. İtiraz
veya temyiz mercisinin itiraz veya temyiz
incelemesine konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı
durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi kural
olarak gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, §§ 70-71).
50. Somut olayda, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/265
sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılamada 14/9/2010,
22/2/2011, 23/6/2011, 24/11/2011, 15/3/2012 ve 26/6/2012 tarihli celselerde "atılı suçu işledikleri hususunda kuvvetli suç
şüphesini gösteren olgular bulunması, suçun niteliği, delil durumu, tutuklama
tarihleri ve CMK 100 maddesindeki şartların devam et[tiği]"
gerekçesiyle başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
51. Mahkeme, E.2010/378 sayılı dosya üzerinden devam olunan
yargılama sırasında ise 4/9/2012, 15/11/2012,
21/2/2013, 30/4/2013, 25/6/2013, 22/8/2013, 8/10/2013 ve 4/12/2013 tarihli
celselerde "üzerlerine atılı suçların
niteliği, müşteki ifade ve teşhis tutanakları, iletişimin tespitine dair
tutanaklar ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesi altında
bulunmaları, delil durumu, tutuklama tarihleri, atılı suçların CMK 100/3'de
sayılan katalog suçlardan olması ve CMK 100 maddesindeki şartların devam et[tiği]"
gerekçesiyle tutukluluğu devam ettirmiştir.
52. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler ancak
kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz
bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli
gerekçelerle ortaya konması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi
gerekir (Burhan İsmailoğlu, B.
No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).
53. Her ne kadar bir kişinin suç
işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya
birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar
tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekse de özellikle belli bir süre
geçtikten sonra tutuklamanın devamına karar verilirken davanın genel durumu
yanında tahliyesini talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu
anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Hanefi Avcı, § 84).
54. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde Mahkemece,
başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde 4/9/2012 tarihine kadar hiçbir somut olguya yer
verilmeksizin genel olarak kuvvetli suç şüphesinin bulunduğuna, suçun
niteliğine ve tutuklama şartlarının devam ettiğine değinildiği, 4/9/2012
tarihinden sonra ise kuvvetli suç şüphesi yönünden müşteki ifade ve teşhis
tutanakları ile iletişimin tespitine dair tutanaklara atıf yapıldığı, tutuklama
nedeni olarak da atılı suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında belirtilen katalog suçlardan olmasına dayanıldığı görülmektedir.
Mahkemenin tutuklama nedenlerine ilişkin olarak herhangi bir kişiselleştirme
yapmaksızın 14/9/2010 ile 25/2/2014 tarihleri arasında
yapılan celselerde aynı gerekçeleri tekrarladığı görülmektedir. Mahkemece
verilen tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçeler, tutukluluğun devamının
hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte
değildir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin 4
yıl 1 ay 11 günlük (bkz. § 39) tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterli
olduğu söylenemez.
55. Öte yandan başvurucunun tutuklu olduğu süre içinde
duruşmaların, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/265 sayılı dosyası üzerinden
yürütülen yargılamada ortalama dörder aylık; E.2010/378 sayılı dosyası
üzerinden devam olunan yargılamada ise ortalama ikişer aylık aralıklarla
ertelendiği anlaşılmıştır. E.2010/378 sayılı dosya üzerinden devam olunan
yargılama sırasında 4/9/2012 tarihli celsede "dosyanın esas hakkındaki mütalaasını
hazırlaması içinCumhuriyet Başsavcılığına
tevdiine" karar verildiği, devam eden 15/11/2012, 21/2/2013,
30/4/2013, 25/6/2013, 22/8/2013 tarihli celselerde aynı ara kararın
tekrarlandığı, bu süreçte bir dönem bir başka mahkemenin dosyasının
birleştirilmesinin de beklendiği, Cumhuriyet savcısının 2/10/2013 tarihinde
sunduğu yazılı mütalaasının 8/10/2013 tarihli celsede tekrarlandığı, 24/12/2013
ve 25/2/2014 tarihli celselerde ise Cumhuriyet savcısının tekrar esas
hakkındaki mütalaasını sunmak üzere süre talep ettiği görülmektedir. E.2009/265 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamada ortalama
dörder aylık aralıklarla duruşmaların ertelenmesinin, E.2010/378 sayılı dosya
üzerinden devam olunan yargılamada ise bir yılı aşkın süre boyunca genel olarak
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü sunmasının beklenmesi
dolayısıyla davanın sonuçlandırılmamış olmasının tutuklu bir yargılamanın
sürdürülmesindeki özen yükümlülüğü ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
56. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak
başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı ve tutuklu sürdürülen yargılamada
gerekli özen yükümlülüğüne riayet edilmediği dikkate alındığında söz konusu 4
yıl 1 ay 11 günlük tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı şikâyeti yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Kararlar" kenar başlıklı 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine
ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü
mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
59.
Başvurucu, tahliyesine karar verilmesiyle birlikte 10.000 TL maddi ve 10.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
60.
Başvuruda, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu
hakkında tahliye kararı verilmekle (bkz. § 17) tutukluluk hâli sona ermiştir.
Bu durumda tazminat dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
61.
Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 8.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
62. Anayasa
Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia
ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi
tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
63.
Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ
UYGULANMASINA,
F. Kararın
bir örneğinin Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın
bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.