TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİS ENERJİ ELEKTRİK ÜRETİM A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11933)
|
|
Karar Tarihi: 6/7/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
BİS ENERJİ ELEKTRİK ÜRETİM A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülde ALPARSLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, elektrik üretim şirketinden
haksız tahsil edilen iletim sistem kullanım bedelinin iadesi istemiyle elektrik
dağıtım şirketine karşı açılan alacak davasında karar altına alınan tazminat
için ödeme tarihinden değil dava tarihinden itibaren temerrüt faizine
hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; davanın uzun sürmesi nedeniyle
de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü
sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu Bis Enerji Elektrik
Üretim Anonim Şirketi, Bursa Organize Sanayi Bölgesi içinde elektrik üretim ve
ticareti faaliyetinde bulunmaktadır. Başvurucu, ürettiği elektriğin bir kısmını
doğrudan santrale bağlı ortaklara, büyük bir bölümünü ise serbest tüketicilere
satmaktadır. UEDAŞ Uludağ Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine (Dağıtım Şirketi)
ait iletim sistemi kullanılmak suretiyle serbest tüketicilere satılan elektrik
için Dağıtım Şirketine başvurucu tarafından iletim sistem kullanım bedeli
ödenmektedir.
9. İletim sistem kullanım bedeli 3.030 TL/kWh
olarak tahsil edilmekte iken 2003 Nisan ayından sonra 4.040 TL/kWh şeklinde tahsil edilmeye başlanmıştır.
10. Başvurucu; tarifeye yansıtılan 1.010 TL kWh
bedelin yersiz ve hatalı olduğunu, bu tutarı içeren 31/1/2004
ve 29/2/2004 tarihli ve sırasıyla 1.456.717,94 TL ve 1.237.320,53 TL tutarlı
faturaları kabul etmediklerini ve her türlü dava haklarını saklı tuttukları ihtirazi kaydıyla ödeme yaptıklarını 19/2/2004 ve 16/3/2004
tarihli noter ihbarnameleriyle Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine
(TEDAŞ) bildirmiştir.
11. TEDAŞ tarafından cevap olarak gönderilen yazıda 4.040 TL/kWh üzerinden ödeme talep edilmeye devam edileceğinin
belirtilmesi üzerine başvurucu, 30/3/2004 tarihinde
noter aracılığıyla düzenlenen ihtarnameyle bu uygulamanın kanunlara,
yönetmeliklere ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararlarına aykırı olduğunu
ve bu uygulamadan dönülmediği takdirde yasal dava ve şikâyet haklarının
kullanılacağını TEDAŞ'a ihtar etmiştir.
12. Başvurucu tarafından TEDAŞ Genel Müdürlüğünün bedel
artırımına ilişkin işlemi ile TEDAŞ Bursa Müessese Müdürlüğünün buna ilişkin
uygulama işlemine karşı 20/4/2004 tarihinde Ankara 11.
İdare Mahkemesinde iptal davası açılmıştır. Anılan Mahkemece 5/1/2006
tarihinde davanın adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı
verilmiştir. Mahkeme kararı, Danıştay Onüçüncü
Dairesinin 4/10/2006 tarihli kararıyla onanmıştır.
13. Başvurucu tarafından, aynı grubun ortaklarından olan Bursa
Çimento Anonim Şirketinin 2004 Kasım dönemi tüketiminden kaynaklı olarak adına
düzenlenen faturanın hatalı olduğu gerekçesiyle 23/5/2005 tarihinde kayda giren
dilekçe ile hatanın düzeltilmesi istemiyle TEDAŞ'a başvurulmuştur.TEDAŞ 7/6/2005 tarihli işlemle talebi
reddetmiştir.
14. Başvurucu bu idari işleme karşı 19/7/2005
tarihinde Ankara 10. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Anılan Mahkeme 30/11/2005 tarihli kararla davanın adli yargının görevine
girdiği gerekçesiyle görev yönünden reddine karar vermiştir. Karar, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 4/10/2006
tarihli kararıyla onanmıştır.
15. Başvurucu 31/1/2007 tarihinde Bursa
2. Asliye Ticaret Mahkemesinde (Mahkeme) Dağıtım Şirketi aleyhine alacak davası
açmıştır. Dava dilekçesinde, haksız olarak tahsil edilen iletim sistem kullanım
bedelinin ödeme tarihinden itibaren işletilecek temerrüt faiziyle birlikte
tazmini gerektiği belirtilmiş ve şimdilik 100.000 TL maddi tazminat talebinde
bulunulmuştur. Başvurucu 6/5/2008 tarihli dilekçe ile
davayı ıslah etmiş ve 8.814.816,18 TL'nin de tazminat talebine eklenmesini
istemiştir.
16. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen
raporda 2003 Nisan-2006 Ağustos tarihleri arasında başvurucu Şirketten haksız
yere toplam 8.928.377,81 TL iletim sistem kullanım bedeli tahsil edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
17. Mahkeme 10/12/2012 tarihli
kararıyla davayı kabul ederek başvurucu lehine 8.914.816,18 TL tazminata
hükmetmiştir. Mahkeme ayrıca bu tazminatın 100.000 TL'sinin davanın açıldığı 31/7/2007 tarihinden, 8.814.816,18 TL'sinin ise ıslah
talebinde bulunulduğu 6/5/2008 tarihinden itibaren 21/7/1953 tarihli ve 6183
sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uyarınca
hesaplanacak gecikme faizi ile birlikte ödenmesine karar vermiştir. Kararda,
borçlu Dağıtım Şirketinin dava tarihinden önce temerrüde düşürülmediği
gerekçesine dayanılmıştır.
18. Başvurucu 5/2/2013 tarihli dilekçe
ile Mahkeme kararını temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde, Dağıtım Sistem
Kullanım Anlaşması'nın 3/A maddesinde hatalı ödeme durumunda ödeme tarihinden
itibaren faiz ödeneceği hükmünün yer aldığı belirtilmiştir. Dilekçede,
başvurucunun üç defa ihtarname gönderdiği ve bu ihtarnamelerin borçluyu
temerrüde düşürdüğü ifade edilmiştir. Başvurucu Şirket, ödemelerin ihtirazi kayıtla yapılmış olmasının veidari
yargıda dava açılmış olmasının da ihtar mahiyeti taşıdığını vurgulamıştır.
Başvurucu son olarak Yargıtayın yerleşik içtihadının
haksız ödemelerde haksız ödemenin yapıldığı tarihten itibaren faize
hükmedilmesi gerektiği yönünde olduğunun altını çizmiştir.
19. Temyiz istemini inceleyen Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (Daire) 17/12/2013 tarihli kararla Mahkeme kararını onamıştır. Karar
düzeltme istemi de Dairenin 28/4/2014 tarihli
kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 18/6/2014
tarihinde başvurucu Şirkete tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucu 18/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
21. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı
mülga Borçlar Kanunu'nun Kanunu’nun 101. maddesi
şöyledir:
“Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtariyle, mütemerrit olur.
Borcun ifa edileceği gün müttefikan tayin
edilmiş veya muhafaza edilen bir hakka istinaden iki taraftan birisi bunu
usulen bir ihbarda bulunmak suretiyle tesbit etmiş
ise, mücerret bugünün hitamı ile borçlu mütemerrit
olur.”
22. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu'nun 117. maddesi şöyledir:
“Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının
ihtarıyla temerrüde düşer.
Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş
veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne
uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle;
haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin
gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz
zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Temerrüdün Başlangıç
Tarihine İlişkin Şikâyet Yönünden
24. Başvurucu, Yargıtayın emsal
kararlarında, haksız ödemelerde temerrüt faizinin ödemenin yapıldığı tarihten
itibaren işlemeye başlayacağının kabul edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu,
Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması'nın 3/A maddesinde hatalı ödeme durumunda
ödeme tarihinden itibaren gecikme faizi ödeneceği hükmünün yer aldığını
belirtmiştir. Başvurucu, tüm ödemelerin ihtirazi
kayıtla yapıldığını ve karşı tarafa defalarca ihtarname gönderildiğini
vurgulamış; bunların borçluyu temerrüde düşürdüğünü savunmuştur. Haksız
ödemeler nedeniyle idari yargıda açtığı davalara da atıfta bulunan başvurucu,
Dairenin bu iddiaları dikkate almadan gerekçesiz bir şekilde karar verdiğinden
yakınmış ve bunun mahkemelerin tarafsızlığı ilkesini zedelediğini iddia etmiştir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfîlik içermesi, bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açık bir keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
26. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte
bulunan 818 sayılı Kanun'un 101. maddesinin birinci fıkrasında, muaccel bir
borcun borçlusunun alacaklının ihtarı ile mütemerrit
olacağı hükme bağlanmış; ikinci fıkrasında da borcun ifa edileceği gün borç
ilişkisinin taraflarınca birlikte tayin edilmiş veya muhafaza edilen bir hakka
istinaden iki taraftan birisi bunu usulen bir ihbarda bulunmak suretiyle tesbit etmiş ise tayin ve tespit edilen günün geçmesiyle
borçlunun mütemerrit olacağı belirtilmiştir. Buna göre kural olarak vadesi belli
olmayan borçlarda borçlunun temerrüdü, alacaklının ihtarıyla gerçekleşir.
İhtar; borcun borçlu tarafından ödenmesi isteğini içeren, borçluyu borcunu
ödemeye davet eden bir irade beyanıdır. Alacaklının, borcun ödenmesi isteğine
ilişkin irade beyanının borçluya ulaşmasıyla borçlu temerrüde düşer. Buna
karşılık vadesi önceden belli olan alacaklarda alacaklının ihtarına gerek
bulunmamakta, vadenin dolduğu gün borçlunun temerrüdü gerçekleşmektedir.
27. Somut olayda Dağıtım Şirketi tarafından 2003 Nisan-2006
Ağustos tarihleri arasında başvurucu Şirketten haksız yere 8.914.816,18 iletim
sistem kullanım bedeli tahsil edildiği Mahkeme kararıyla tespit edilmiştir.
Mahkeme, başvurucudan haksız yere tahsil edilen iletim sistem kullanım
bedelinin yanında temerrüt faizine de hükmetmiştir. Ancak Mahkeme, borçlunun
daha önce temerrüde düşürülmediği gerekçesiyle temerrüdün 100.000 TL yönünden
davanın açıldığı 31/7/2007 tarihinde, 8.814.816,18 TL
yönünden ise ıslah talebinde bulunulduğu 6/5/2008 tarihinde gerçekleştiğini
kabul etmiş; anılan tarihlerden itibaren temerrüt faizine hükmetmiştir.
28. Başvuruya konu temel şikâyet, borçlunun temerrüde düştüğü
tarihe ilişkindir. Başvurucuya göre borçlunun temerrüdü, haksız ödeme tarihinde
gerçekleşmiştir. Mahkeme ise borçlunun dava ve ıslah tarihlerinde temerrüde
düştüğünü kabul etmiştir.
29. Haksız ödeme durumunda borçlunun temerrüde düşmesi için
alacaklının borçluya ihtarda bulunmasının gerekli olup olmadığı veya Dağıtım
Sistem Kullanım Anlaşması'nın 3/A maddesi hükümlerinin ihtar zorunluluğunu
ortadan kaldırıp kaldırmadığı hususu, hukuk kurallarının yorumuna ilişkin bir
mesele olup derece mahkemelerinin takdirindedir. Bu nedenle derece
mahkemelerinin, haksız ödeme hâllerinde de borçlunun temerrüdü için alacaklının
borçluya ihtarda bulunması zorunluluğunun bulunduğu ve Dağıtım Sistem Kullanım
Anlaşması hükümlerinin bu zorunluluğu ortadan kaldırmadığı sonucuna ulaşmış
olması Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki denetim yetkisinin kapsamı
dışında kalmaktadır.
30. Öte yandan borçluyu; haksız ödenen tutarları ödemeye davet
iradesi içermeyen, sadece 1.456.717,94 TL ve 1.237.320,53 TL tutarlı iki adet
faturanın kabul edilmediğini ve ödemelerin ihtirazi
kayıtla yapıldığını TEDAŞ'a bildiren 31/1/2004 ve
29/2/2004 tarihli ihbarnameler ile idari yargıda, TEDAŞ tarafından tesis edilen
idari işlemlere karşı 20/4/2004 ve 19/7/2005 tarihlerinde açılan iki adet iptal
davasının 818 sayılı Kanun'un 101. maddesinin birinci fıkrası anlamında
"ihtar" niteliği taşıyıp taşımadığı hususu uyuşmazlığa ilişkin hukuki
olguların değerlendirilmesine dair bir meseledir. Davayla ilgili hukuki
olguların değerlendirilmesi ise derece mahkemelerinin takdirinde olan bir
husustur. Derece Mahkemelerince, başvurucu tarafından TEDAŞ'a gönderilen ve
borçluyu ödeme yapmaya davet iradesini içermeyen iki ihbarname ile TEDAŞ
tarafından tesis edilen idari işlemlere karşı açılan idari davaların
"ihtar" hükmünde görülmemesi Anayasa Mahkemesinin müdahalesini
gerektiren bir durum değildir.
31. Ayrıca başvurucu, temyiz aşamasında da ileri sürülen bu
iddiaların Daire tarafından tartışılmadan karar verildiğini ileri sürmüş ise de
Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da belirtildiği üzere kanun yolu
incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan
mahkemeyle aynı sonuca ulaşması, bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla
kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin Ekşi,
B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
32. Sonuç olarak başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar,
Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının
yorumlanmasına ilişkin olup Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate
alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği Şikâyeti Yönünden
34. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; TEDAŞ Genel Müdürlüğünün bedel artırımına ilişkin işlemine karşı
Ankara 11. İdare Mahkemesinde iptal davasının açıldığı 20/4/2004
tarihine göre sürenin makul olup olmadığının hesaplanması gerektiğini
belirtmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§§ 50, 52).
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
38. Başvurucu tarafından 20/4/2004
tarihinde Ankara 11. İdare Mahkemesinde açılan dava TEDAŞ Genel Müdürlüğünün
bedel artırımına ilişkin işleminin iptali istemine dair olup anılan davanın
bireysel başvuruya konu ve haksız iletim sistem kullanım bedeli tahsilatından
kaynaklanan bu alacak davasıyla bir ilgisi bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle
bireysel başvuruya konu bu dava, 20/4/2004 tarihinde
Ankara 11. İdare Mahkemesinde açılan iptal davasının devamı niteliğinde
değildir. Bu nedenle yargılamanın bireysel başvuruya konu bu davanın açıldığı 31/1/2007 tarihinde başladığının kabulü gerekir. Bu durumda
Dairenin karar düzeltme isteminin reddine ilişkin 28/4/2014
tarihli kararıyla sona eren yargılamanın yaklaşık 7 yıl 3 ay sürdüğü
anlaşılmaktadır.
39. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği
kararlar dikkate alındığında yaklaşık 7 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul
olmadığı sonucuna varmak gerekir.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anaysa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
42. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
43. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
44. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Temerrüdün başlangıç tarihine ilişkin şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Bursa 2. Asliye Ticaret Mahkemesine
(E.2007/52) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.