TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MÜNÜR ÇETİNKAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/12254)
Karar Tarihi: 6/7/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Ayhan KILIÇ
Başvurucu
Münür ÇETİNKAYA
Vekili
Av. Özer YILMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, şirketin mal varlığının el konularak satılması nedeniyle şirket ortağının mülkiyet hakkının; bu işlemler dolayısıyla açılan tam yargı davasının uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1957 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
10. Başvurucu, Metaş İzmir Metalurji Anonim Şirketinin (METAŞ) halka açık olarak işlem görmekte olan hisselerinin sahibidir.
11. Sıvı çelik üretimi ve haddeleme faaliyeti ile uğraşan METAŞ, 1999 yılında üretimini durdurmuş; 2003 yılında ise "gayrıfaal" hâle gelmiştir. Öte yandan METAŞ’ın halka arz edilen hisseleri 1998 yılında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) 100 endeksinden çıkartılarak "gözaltı pazarı"na dâhil edilmiş; 2003 yılında ise borsa kaydından tamamen çıkarılarak sürekli işlem görmekten men edilmiştir.
12. METAŞ’ın %41,9855 hisseli ortağı olan Rumeli Çelik Sanayi Anonim Şirketi (Rumeli A.Ş.) aynı zamanda T. İmar Bankası T. Anonim Şirketinin (İmar Bankası) ortağıdır.
13. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun (BDDK) 3/7/2003 tarihli kararıyla İmar Bankasının bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni kaldırılmış ve anılan Banka, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) devredilmiştir. Karar 18/6/1999 tarihli ve 4389 sayılı mülga Bankalar Kanunu’nun 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasına dayanılarak alınmıştır. Kararın gerekçesinde; İmar Bankasının yükümlülüklerini vadesinde yerine getirmediği, alınması gereken tedbirleri almadığı ve faaliyetlerinin devamının mevduat sahiplerinin hakları, mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz ettiği için Bankaya el konulduğu belirtilmiştir.
14. Bankalar yeminli murakıplarınca hazırlanan 21/6/2005 tarihli raporda, METAŞ'ın İmar Bankasının hâkim ortağı olan Uzan Grubu şirketlerinden biri olduğu ve bunlar adına hareket ettiği saptanmıştır. Raporda ayrıca METAŞ'ın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kanunlarına tabi olarak kurulmuş olan İmar Bankası Off Shore Limitet'ten (Off Shore Ltd.) en fazla kredi kullananUzan Grubu şirketlerinden olduğu tespit edilmiştir. Off Shore Ltd.nin Uzan Grubu tarafından anılan Gruba ait şirketlere halktan para toplamak suretiyle kaynak sağlamak amacıyla kıyı bankacılığı (off-shore) hükümlerine göre kurulan bir şirket olduğu hususu raporda ifade edilmiştir. Öte yandan METAŞ'ın hisselerine sahip olan G.Y.nin, aynı zamanda Uzan Grubu şirketlerinin hâkim ortaklarından olan Kemal Uzan'ın sekreteri olduğu anlaşılmaktadır.
15. TMSF’nin 24/12/2003 tarihli işlemiyle, İmar Bankası tarafından yetkili mercilere beyan edilen sigortaya tabi tasarruf mevduatı ile TMSF tarafından tespit edilen tasarruf mevduatı tutarı arasındaki 7.552.995.710,63 TL farkın METAŞ’ın da aralarında bulunduğu Uzan Grubu şirketleri ile onlar adına hareket eden şirketlerden (toplam 179 şirketten) tahsil edilmesine karar verilmiştir.
16. METAŞ’ın mal varlığına ihtiyati haciz uygulanmasından sonra TMSF, 29/1/2004 tarihli yazıyla 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 37. maddesi uyarınca borcun (7.552.995.710,63 TL) bir ay içinde ödenmesi istemiyle METAŞ'a borcu ödemeye davet mektubu göndermiştir.
17. TMSF tarafından 13/2/2004 tarihli işlemle, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 134. maddesi uyarınca METAŞ’ın temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetim kurulları devralınmış; bu kurullara üyeler atanmıştır.
18. TMSF’nin 16/2/2004 tarihli kararıyla METAŞ ve iştiraki şirketlerin faaliyetlerinde kullanılan menkuller, gayrimenkuller ile bu varlıkların ferî veya mütemmim cüzü niteliğinde olan sözleşmeler ile bunlardan doğan hak ve alacakların bir araya getirilmesi suretiyle oluşturulan “METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün satılması yolunda işlem tesis edilmiştir. METAŞ’ın hisseleri 5411 sayılı Kanun’un 134. maddesi gereği “METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”ne dâhil edilmemiştir. Anılan kararda, METAŞ'tan ayrı tüzel kişilikleri bulunan Demaş Demir Mamülleri A. Ş., Limaş Liman Hizmetleri A.Ş. ve Aysan Anadolu Yay Sanayi ve Ticaret A.Ş. için de aynı işlem yapılmıştır.
19. Borcun belirlenen vade içinde ödenmemesi nedeniyle 6183 sayılı Kanun’un 55. maddesi uyarınca METAŞ adına 24/3/2004 tarihli ödeme emri düzenlenmiştir. 5/4/2004 tarihinde de haciz varakaları düzenlenerek ihtiyati haciz kesin hacze dönüştürülmüştür.
20. TMSF bünyesinde oluşturulan satış komisyonu tarafından “METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün değeri 40.000.000 ABD doları; diğer üç şirketin değeri ise toplam 40.000.000 ABD doları olarak belirlenmiştir. Bu satış bedelleri TMSF tarafından onaylanarak “METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü” 4/5/2006 tarihinde ihaleye çıkarılmış ve sonuç olarak söz konusu iktisadi bütünlük 22/6/2006 tarihinde 40.500.000 ABD doları karşılığında Cer Çelik Endüstri Anonim Şirketine satılmıştır. Dosyada diğer üç şirketin mal varlığından oluşan iktisadi bütünlüklerin hangi fiyata satıldığına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır.
21. 4/4/2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü sıra cetveline göre satış masrafları düşüldükten sonra geriye kalan tutardan öncelikle ipotek ve rehinler için pay ayrılmış, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Bornova Belediyesine ait borçlar ödenmiştir. Ardından Uzanlar Grubu şirketleri ile İmar Bankasının vergi borçları için Gelir İdaresi Başkanlığına toplam 33.603.474,36 ABD doları ödenmiştir.Satış bedelinden arta kalan tutar bulunmadığından diğer alacaklılara herhangi bir ödeme yapılmamıştır.
B. Başvurucu Tarafından Satış İşlemine Karşı Açılan İptal Davası
22. Başvurucu tarafından TMSF'in 4/5/2006 tarihli satış kararının iptali istemiyle İstanbul 1. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır. Anılan Mahkemece 30/4/2007 tarihli kararla dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, “METAŞ ticari ve iktisadi bütünlüğü”nün satışına ilişkin işlemin hukuka uygun olduğu belirtilmiştir.
C. Başvurucu Tarafından Açılan Tam Yargı Davası
23. Başvurucu tarafından 2006 yılı içinde ancak dosyadan anlaşılamayan bir tarihte İstanbul 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) Şirketin satışı nedeniyle uğranılan 127.650 TL maddi zararın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle tam yargı davası açılmıştır. Dava dilekçesinde, Şirket mal varlığının düşük bedelle satıldığı ve Şirketin sorumlu olmadığı borçların kapatılmasında kullanıldığı ileri sürülmüştür.
24. Mahkeme 17/3/2008 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, davacı ve diğer ortaklar tarafından satış işlemine karşı açılan davaların reddedildiği ve satış işleminin iptaline ilişkin bir mahkeme kararı bulunmadığından hukuka aykırılığından söz edilemeyeceği ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, Şirket hisselerine el konulmadığı ve Şirket tüzel kişiliğinin devam ettiği belirtilmiştir. Mahkeme, sonuç olarak idarenin tazmin sorumluluğunu gerektiren bir durumun bulunmadığını vurgulamıştır.
25. Mahkeme kararı, Dairenin 1/6/2012 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 17/4/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 18/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
26. Başvurucu tarafından 15/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. İlgili hukuk için bkz. Adalet Kayalıbay, B. No: 2014/11382, 10/5/2017, §§ 29-35
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
a. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; halka arzedilen hisselerine sahip olduğu METAŞ’ın ortağı Rumeli A.Ş.nin aynı zamanda BDDK tarafından bankacılık işlemleri yapma ve mevduat toplama izni kaldırılarak TMSF’ye devredilen İmar Bankasının da hissedarı olması dolayısıyla İmar Bankasının borçlarından, Rumeli A.Ş.nin hisse oranıyla sınırlı olmaksızın bütün mal varlığıyla sorumlu tutularak tüm mal varlığına el konulmasının mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını ifade etmiştir. Başvurucu, İmar Bankasının ortakları arasında bulunan Rumeli A.Ş.nin aynı zamanda METAŞ’ın da ortağı olması nedeniyle METAŞ’ın sorumluluğu yoluna gidilmiş ise de Rumeli A.Ş.nin hisse oranının gözetilmemesinin Rumeli A.Ş. ile hiçbir ilgisi bulunmayan, İmar Bankasının kamuya verdiği zararlarda katkısı ve kusuru olmayan, sadece parasını değerlendirmek amacıyla devlete ve borsaya güvenerek halka açık hisse senedi satın alan bireylerin de zarara uğramalarına yol açtığını savunmuştur.
30. METAŞ’ın İmar Bankasına olan kredi borcunun 11.403.000 ABD doları olduğunu ve tüm mal varlığının 87.575.000 ABD dolarına satıldığını iddia eden başvurucu, kredi borcu ile SGK’ya olan borç düşüldükten sonra geriye 60.000.000 ABD dolarından kendi hissesinin karşılığının da ödenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Başvurucu, uğranılan zararın tazmini istemiyle açtığı davanın -bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği yolundaki talepleri dikkate alınmaksızın- gerekçesiz olarak reddedildiğini ifade etmiştir. Başvuru ayrıca, Mahkeme kararlarına konu olan maddi zararın tazmin edilmesi isteminde bulunmuştur.
b. Bakanlık Görüşü
31. Bakanlık görüş yazısında; başvurucunun hissedarı olduğu şirkete el konulmasının hukuka aykırı olduğuna ilişkin bir yargı kararının bulunmadığı, aksine başvurucu tarafından açılan davada el koyma işleminin hukuka uygun olduğunun saptandığı hatırlatılmıştır. Bakanlık, METAŞ'ın satışının tasarruf mevduatı farkından kaynaklanan kamu alacağının tahsiline yönelik bulunduğunu ve İlk Derece Mahkemesinde davanın açıldığı tarih itibarıyla Şirketin tüzel kişiliğinin devam ettiğini vurgulamıştır. Bakanlık ayrıca, METAŞ'ın hisselerini satın alan başvurucunun kâr sağlamanın yanında zarar riskini de üstlendiği görüşünü savunmuştur.
32. Bakanlık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Erdem ve Egin-Erdem ve diğerleri/Türkiye ((k.k.) B. No: 28431/06, 17/11/2009) kararında mevduata ilişkin ödeme rejiminin başvurucu üzerinde orantısız bir yük yaratmadığı içtihadında bulunduğunu anımsattıktan sonra söz konusu kararda benimsenen ilkelerin somut olay açısından önem taşıdığını belirtmiştir. AİHM'in anılan kararına atıfta bulunan Bakanlığa göre bankacılık sisteminin ve mali sistemin desteklenmesi, bankacılığın etkinliğinin güvence altına alınması ve bankacılık sisteminin devamlılığının sağlanması amacına yönelik müdahale meşru bir amaç taşımakta; başvurucu üzerinde aşırı ve ağır bir yük oluşturmamaktadır.
c. Başvurucunun Cevabı
33. Başvurucu tarafından Bakanlık görüşüne cevap olarak gönderilen dilekçede, esas itibarıyla başvuru dilekçesindeki iddialar tekrarlanmıştır. Başvurucu ek olarak el koyma işleminin hukuka aykırı olduğunu ortaya koyan yargı kararının bulunmamasının mülkiyet hakkının ihlal edildiği gerçeğini değiştirmeyeceğini belirtmiştir. Başvurucu, Şirketin herhangi bir zararının bulunmadığını ve ortakların başkalarına ait borca katlanmak durumunda kaldıklarını ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca hisse senetlerine el konulmamış ise de tüm mal varlığının satılarak içinin boşaltıldığını vurgulamıştır. Başvurucu son olarak AİHM'in Erdem ve Egin-Erdem ve diğerleri/Türkiye kararının emsal olamayacağını savunmuştur.
2. Değerlendirme
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
35. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın gerekçesiz kararlarla reddedildiği şikâyetinin, özünde mülkiyet hakkına yapıldığı iddia edilen müdahaleye ilişkin olduğundan mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
37. Öte yandan başvurucu,hisselerine sahip olduğu METAŞ’ın tüm mal varlığına el konulmasından şikâyet etmekte ise de bireysel başvuru dilekçesinde, satıştan elde edilen 87.575.000 ABD dolarından kamu borçları düşüldükten sonra geriye kaldığını ileri sürdüğü 60.000.000 ABD dolarından hissesine isabet eden kısmının kendisine ödenmesi isteminde bulunduğundan inceleme, var olduğu iddia edilen 60.000.000 ABD dolarından hissesi oranında başvurucuya ödenmemesine münhasır kılınmıştır.
38. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
39. Başvurucu, yönetim ve denetim organları ile mal varlığına el konularak satılan METAŞ’ın halka açık olarak işlem görmekte olan hisselerinin sahibidir.
40. Sermaye şirketlerinin ortaklarına sermaye paylarını belgelendirmek amacıyla verdikleri kıymetli evrak olan hisse senedi, sahibine (elinde tutana) ihraç edildiği şirketin senet üzerinde gösterilen oranda/payda değişik biçimlerde mülkiyet hakkısağladığından hisse senedinin Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülk olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Josef Asboth, B. No: 2013/6484, 31/3/2016, § 46). Başvurucunun sahibi olduğu hisseler nedeniyle kullanabildiği haklar; hisse senetlerinin satılması, temettüsünden ve değer artışından yararlanılması ile sınırlı olsa da hâkim ve büyük ortaklar gibi şirketin yönetim ve denetiminde söz sahibi olmak gibi imkânlar sunmasa da bunların taşıdığı ekonomik değer nedeniyle mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunduğu anlaşılmaktadır (Josef Asboth, § 47).
41. Anayasa Mahkemesi METAŞ'ın diğer bir ortağı olan Adalet Kayalıbay (B. No: 2014/11382, 10/5/2017, §§ 29-35) tarafından yapılan ve bakılan başvuru ile benzer şikâyetleri içerenbaşvuruda, METAŞ’ın temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin devralınmış olmasının vemenkuller, gayrimenkuller ile bu varlıkların ferî veya mütemmim cüzü niteliğinde olan sözleşmeler ile bunlardan doğan hak ve alacaklar haczedilerek satılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini belirtmiştir (Adalet Kayalıbay, § 50). Öte yandan anılan başvuruda Anayasa Mahkemesi, başvurunun mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır (Adalet Kayalıbay, § 52).
42. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
43. Anayasa’da mutlak bir hak olarak düzenlenmeyen mülkiyet hakkına yapılan müdahaleninAnayasa'ya uygun düşebilmesi için -Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca- kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.
44. 4389 sayılı mülga Kanun’un 15., 16. ve geçici 11. maddelerine dayanılarak tesis edilen el koyma ve satış işlemlerinin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır (bkz. Adalet Kayalıbay, § 56-58). Ayrıca METAŞ'ın yönetim ve denetiminin devralınmış olmasında ve mal varlığının haczedilerek satılmasında kamu yararının bulunduğu ve bunun anayasal açıdan meşru bir temele dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır (bkz. Adalet Kayalıbay, §§ 59, 60).
45. Son olarak müdahalenin ölüçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E. 2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
46. İmar Bankasının hâkim ortağı olan Uzan Grubu şirketleri arasında bulunduğu ve bunlar adına hareket ettiği saptanan METAŞ'tan borcun tahsili amacıylaMETAŞ'ın mal varlığına el konularak satılmasının İmar Bankası tarafından sebep olunan 7.552.995.710,63 TL kamu zararının tazmini amacına ulaşmaya elverişli olduğu açıktır. Ayrıca kamu alacağının miktarı gözetildiğinde METAŞ'ın mal varlığına el konularak satılması yolundaki tedbirin müdahaleyi bariz bir biçimde ağırlaştırdığı söylenemez. Dolayısıyla müdahalenin gerekliliği hususunda kamu makamlarınca yapılan değerlendirmeden aksi bir sonuca ulaşmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır. (bkz. Adalet Kayalıbay, §§ 64, 65).
47. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt orantılılıktır. Bu bakımdan uygulanan tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
48. Başvurucunun halka açık hisselerine sahip olduğu METAŞ'ın, İmar Bankasının 7.552.995.710,63 TL borcundan sorumlu tutulmasının sebebi, Rumeli A.Ş.nin METAŞ'ın hissedarı bulunması değil İmar Bankasının hâkim ortağı olan Uzan Grubu şirketlerinden olması ve bunlar adına hareket etmesidir. Bu nedenle sadece Rumeli A.Ş.nin hissesi oranıyla sınırlı bir takibat yapılmamış, METAŞ'ın tüm mal varlığına el konulmuştur. METAŞ'ın mal varlığının Rumeli A.Ş.nin hissesini aşan bölümünün de takip edilerek satılmasının başvurucunun da aralarında bulunduğu diğer hissedarlara belli bir külfet yüklediği açıktır. Müdahalenin orantılı olup olmadığının değerlendirilmesi bağlamında başvurucunun hukuksal konumu, METAŞ'ın İmar Bankasıyla ilişkisinin mahiyeti ve İmar Bankasının hukuka aykırı bankacılık iş ve işlemleri dolayısıyla oluşan kamusal zararın boyutları da gözönünde bulundurulmalıdır (Adalet Kayalıbay, § 70).
49. Öncelikle İmar Bankasının kamuya verdiği zararlardan başvurucunun şahsen sorumlu tutulmadığının, hisse senetlerine sahip olduğu şirketin (METAŞ'ın) sorumluluğu yoluna gidildiğinin altı çizilmelidir. TMSF tarafından, Uzan Grubu şirketlerinden olan METAŞ'ın İmar Bankasınca mudilerden toplanan mevduatın Uzan Grubuna aktarılmasında ve bu suretle kamunun zarara uğratılmasında araçsallaştırılan bir şirket olduğu değerlendirilerek bu sebeple oluşan kamu zararının doğrudan şirket tüzel kişiliğine ait mal varlığından tahsil edilmesi yoluna gidilmiştir. Şirket ortaklarının şahsen sorumlu tutulması söz konusu olmamıştır. Başvurucu, mal varlığına el konulan şirketin ortağı olması sebebiyle ve bu şirketteki mal varlığıyla sınırlı olarak işlemin sonuçlarından dolaylı bir biçimde etkilenmiştir(Aynı yönde bkz. Adalet Kayalıbay, § 71).
50. Şirket ortaklığı, bir yandan ortağa şirketin kârından -daha geniş bir ifadeyle şirketin mal varlığında olumlu anlamda meydana gelen artışlardan- yararlanma hakkı sağlarken, aynı zamanda ortağın şirket faaliyetlerinden doğan risk ve külfetlere de katlanmasını gerektirir. Şirket ortağının katlanması gereken risk ve külfetler, sadece şirketin ticari faaliyeti çerçevesinde yüklendiği ticari borçlarla sınırlı olmayıp şirketin kanunlara aykırı faaliyet ve eylemlerinden kaynaklanan her türlü mali yükümlülükleri de içermektedir. Bu bağlamda şirket ortağının şirketin kanuna aykırı iş ve işlemlerine herhangi bir katkısının bulunmadığı ileri sürülerek ortağın hissesine isabet eden şirket mal varlığının, bu işlemlerden kaynaklanan kamusal zararların telafisi amacıyla takibata tabi tutulmaktan bağışık tutulması gerektiği biçimindeki bir savın geçerliliği bulunmamaktadır(Adalet Kayalıbay, § 72).
51. Şirketin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden doğan zararın kamunun üzerinde bırakılması durumunda toplumun yükleneceği külfetin ağırlığı gözetildiğinde bu zarara, şirketteki mal varlığıyla sınırlı olarak -katkısı ve kusuru bulunmasa bile- şirketin nimetlerinden yararlanan şirket ortağının katlanması ortağa aşırı bir külfet yüklendiği anlamına gelmez. Zira bu durumda toplumun korunmasındaki kamu yararı, zararın oluşumuna katkısı bulunmayan şirket ortağının gözetilmesindeki bireysel yarara göre daha baskın bir nitelik taşımaktadır(Adalet Kayalıbay, § 73).
52. Anayasa Mahkemesi Adalet Kayalıbay başvurusunda, METAŞ'ın, hukuka aykırı bankacılık işlemleriyle kamuyu 7.552.995.710,63 TL zarara uğratan İmar Bankasının hâkim ortağı olan Uzan Grubu şirketlerinden olduğuna ve bunlar adına hareket ettiğine yönelik tespitleri gözeterek METAŞ'ın, Uzan Grubunun ve İmar Bankasının kamuya verdiği zarardan sorumlu tutulmasının haklı bir temele dayandığı sonucuna ulaşmıştır (Adalet Kayalıbay, § 74).
53. Ayrıca İmar Bankasınca yapılan usulsüz bankacılık işlemlerinin sadece belli bireyler üzerinde değil ülkenin bankacılık sistemi ve buna bağlı olarak ekonomisi üzerinde ciddi hasarlara yol açtığı tartışma kabul etmez bir vakıadır. İmar Bankasınca neden olunan kamu zararının vergi mükellefleri üzerinde önemli bir yük oluşturduğu da görmezden gelinemez bir gerçektir. Bu hususlar gözetildiğinde İmar Bankasının neden olduğu zarardan, hâkim ortaklarına ait veya onlar adına hareket eden şirketlerin de tüm mal varlıklarıyla sorumlu tutulması suretiyle METAŞ hissedarlarına yüklenen külfetin aşırı ve katlanılamaz olmadığı, dolayısıyla müdahalenin orantılı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır (Adalet Kayalıbay, § 75). Bu durumda, mülkiyet hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
54. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
55. Başvurucu, davanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
57. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
58. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
59. Somut olayda davanın tam olarak hangi tarihte açıldığı gerek dosya kapsamından gerekse Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nde (UYAP) kayıtlı bulunan belgelerden tespit edilememiş ise de bireysel başvuruya konu davaya ilişkin dosyanın esas numarasından davanın 2006 yılı içinde açıldığı anlaşılmaktadır. Davanın 2006 yılı sonunda açıldığı kabul edilse bile karar düzeltme isteminin reddine ilişkin kararın verildiği 17/4/2014 tarihinde sona eren yargılamanın yaklaşık olarak 7 yıl 5 ay sürdüğü saptanmaktadır. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında başvuru konusu davada yaklaşık 7 yıl 5 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varılmaktadır.
60. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
62. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle tazminat talebinde bulunmamıştır.
63. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
64. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmadığından manevi tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin İstanbul 3. İdare Mahkemesine (E.2007/1352) gönderilmesine,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.