TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NESİH ALTUNER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12072)
|
|
Karar Tarihi: 20/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Nesih ALTUNER
|
Vekili
|
:
|
Av. Çetin KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ceza davasının makul sürede sonuçlandırılmaması,
savunma hakkının kısıtlanması, gerekçesiz karar verilmesi ve delillerin hatalı
değerlendirilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Bismil Cumhuriyet Başsavcılığınca petrol hırsızlığından
başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu dışındaki diğer şüphelilerin
ifadeleri 7/12/2005 tarihinde alınmış ve aynı tarihte
şüpheliler sorguya sevk edilmişlerdir. 28/12/2005
tarihinde başvurucunun ifadesi seçilmiş müdafi A.B.nin
huzurunda alınmıştır. Aynı tarihte tutuklamaya sevk edilen başvurucu, Baro
tarafından atanmış başka bir avukat huzurunda sorgulanmıştır.
9. Başvurucu tarafından müdafi tayin edilmiş avukat A.B., diğer şüpheliler R.B. ve T.A. tarafından da sonradan
seçilmesine karşın bu şüphelilerin ifadeleri Baro tarafından atanmış başka
müdafiler huzurunda alınmıştır.
10. Bismil Cumhuriyet Başsavcılığının 27/2/2006
ve 24/1/2007 tarihli iddianameleriyle kamu malına zarar verme ve nitelikli
hırsızlık suçlarından başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında kamu davası
açılmıştır.
11. Başvurucu, Bismil Asliye Ceza Mahkemesinin 9/3/2011 tarihli ve E.2006/252, K.2011/328 sayılı kararı ile
kamu malına zarar vermek suçundan 2 yıl, diğer suçtan ise 6 yıl 8 ay hapis
cezasına mahkûm edilmiştir.
12. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Bismil ilçesinde bulunan MSB ... pompa İstasyon Şefliğince Natoya
ait petrol boru hattından 03/12/2005 günü saat 20:30 civarlarında basınç
azalmasının tespit edildiği, 04/12/2005 tarihinde saat 21:55 civarlarında
basıncın sıfıra düşmesi neticesinde güvenlik güçleri tarafından yapılan
araştırmada suç tarihinden önce sanık R. B.nin diğer
sanıklar Nesih Altuner [başvurucu] ile T. A.ya evinde petrol boru hattından hırsızlık yapılacağını
bildiği halde kiraya verdiği Bozkurt mahallesi 15 sokak no:... sayılı ev içerisinde 15 sokağın altından geçen petrol
boru hattına uzanan bir tünel tespit edildiği ve petrol boru hattının delinerek
kelepçe ve vana monte edilmiş olduğu, vanaya da su borusu ve takiben su hortumu
tesis edilerek bahse konu evin yanına park edilmiş halde ele geçirilen suça
konu gerçek plakası 06 KK 11... olup üzerinde 06 K... 45 nolu
sahte plaka bulunan tankere dönüştürülmüş Hundai
marka pikap kamyonet tipindeki araca petrol boru hattından geçen mazotun
aktarıldığı, olay yerinde R. B. dışındaki diğer kimliği tespit edilemeyen
firari şüphelilerin kaçtıkları, sanıkların boru hattında maddi zarar
oluşturdukları, 30/05/2006 tarihli bilirkişi raporuna göre boru hattında
meydana gelen zayii olan akaryakıtın olay tarihindeki ekonomik değerinin
2.445,30 YTL, kurumun personel, malzeme ve ekipman giderlerinden oluşan tamirat
giderlerinin 3.914,36 YTL olduğu,maddi
olayın bu şekilde gerçekleştiği sanık savunmaları, tanık ifadeleri, olay yeri
tutanakları, yapılan keşif veyapılan yargılama ile
toplanan delillerden anlaşılmıştır."
13. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 10/4/2014 tarihli ve E.2011/20322, K.2014/6877 sayılı
kararıyla anılan mahkûmiyet hükümlerini onamıştır
14. Anılan karar, başvurucu tarafından 10/7/2014
tarihinde öğrenilmiştir. Bireysel başvuru 22/7/2014
tarihinde yapılmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
16. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
18. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi
birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E.,
B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
19. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29)
20. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 8 yıl 3 ayı aşan yargılamanın
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Savunma Hakkının Kısıtlandığına İlişkin
İddia
22. Başvurucu; soruşturma evresinde menfaati kendisiyle çelişen
diğer şüphelilerin aynı avukat tarafından savunulduğunu, bu nedenle savunma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu
mahkemelere sunulmayanbilgi ve belgeler bireysel
başvuru konusu edilemez (Bayram Gök,
B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
24. Somut olayda başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri
sürdüğü iddiaları yargılama sürecinde dile getirmediği, bu iddiasına ilişkin
bilgi veya belge sunmadığı ve böylece başvuru yollarını usulüne uygun
tüketmediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki soruşturma evresinde başvurucu ve diğer
şüphelilerin ifadeleri farklı müdafilerin huzurunda alınmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
26. Başvurucu; Mahkeme kararlarının gerekçeli olmasına ilişkin
kurallara uyulmadığını, maddi gerçeğe aykırı ve yetersiz gerekçeyle mahkûm
edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
27. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar
hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
28. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır.
29. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu
gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
30. Sanık savunmaları, tanık anlatımları, olay yeri tutanakları,
yapılan keşif ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle
yargılama sonunda bir karar verildiği anlaşılmıştır. Ayrı ve açık bir yanıt
verilmesini gerektiren, başvurucunun cezasının azalmasına veya kalkmasına neden
olabilecek türde (uyuşmazlığın çözümü için esaslı) tüm iddia ve savunmalar ile
dosya kapsamı dikkate alınarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli
gerekçe bulunduğu görüldüğünden (bkz. § 12) gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
32. Başvurucu; hakkında yürütülen ceza yargılamasında delillerin
takdirinde yanılgıya düşülmesi suretiyle haksız olarak mahkûm edildiğini,
varsayımlara dayanan kabullere, çelişkili ve gerçek dışı sanık ifadelerine
dayanılarak hüküm oluşturulduğunu ve infaza başlanması tehlikesinin bulunduğunu
belirterek Anayasa’nın 19. ve36. maddelerinde
belirtilen adil yargılanma hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
34. Somut olayda Bismil Asliye Ceza Mahkemesince yapılan
yargılamada sanık savunmaları, tanık anlatımları, olay yeri tutanakları,
yapılan keşif ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir
karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun anılan iddialarının esas itibarıyla
Derece Mahkemelerince verilen kararlarda delillerin değerlendirilmesinde isabet
bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
Yapılan yargılamada, Mahkemenin ve Yargıtayın
kararında bariz takdir hatası veya keyfîlik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
35. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
37. Başvurucu, 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
38. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
39. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 8.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Savunma hakkının kısıtlandığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Bismil Asliye Ceza Mahkemesinin
(E.2006/252, K.2011/328) yerine bakan mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.