logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Fidan [1.B.], B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET FİDAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/14673)

 

Karar Tarihi: 20/9/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Mehmet FİDAN

Vekili

:

Av. Akif SAĞLAM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; ceza davasında müdafi yardımından yararlandırılmama, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz verilmesi, delillerin eksik toplanması ve hatalı değerlendirilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/7/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Adana'daki kolluk makamları, boş bir arsada çalılıklar arasında ve orada bulunan bir yapının sokaktaki yağmur borusu içinde uyuşturucu madde gizlendiği ve gelen müşterilere bu uyuşturucuların satıldığı bilgisine 2/6/2013 tarihinde ulaşmıştır.

9. Bunun üzerine belirtilen yere kısa sürede gidilmiş, görevlileri gören başvurucu ve diğer şüpheli oradan uzaklaşmaya başlamıştır. Alınan tedbirler sonucunda başvurucu ve diğer şüpheli yakalanmıştır. Yapılan üst aramasında, başvurucunun pantolonunun sağ cebinde bir paket içerisinde uyuşturucu madde ele geçirilmiştir. Yakındaki bir yapının sokakta bulunan yağmur borusu içinde ve açık alanda çalılar arasında da uyuşturucu maddeler bulunmuştur. Açık alanda ele geçirilen uyuşturucu maddede diğer şüphelinin parmak izine rastlanmıştır.

10. Başvurucu ifadesinde, uyuşturucu madde kullandığını ve olay günü yakalandıkları yere esrar maddesi satın almak için gittiğini belirtmiştir.

11. Başvurucu ve diğer şüphelinin uyuşturucu ticareti yapma ve uyuşturucu madde kullanma suçlarını işledikleri iddiasıyla Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca 12/6/2013 tarihinde iddianame düzenlenmiştir.

12. Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen yargılama sırasında olayla ilgili olarak bir tutanak tanığı dinlenmiş, bir tutanak tanığının daha dinlenmesine karar verilmesine rağmen daha sonra dosyaya etki etmeyeceği gerekçesiyle bundan vazgeçilmesine karar verilmiştir.

13. Başvurucu, Adana 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/12/2013 tarihli ve E.2013/319, K.2013/431 sayılı kararıyla uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 5 yıl 6 ay hapis ve 3.000 TL adli para cezasına mahkûm edilmiştir. Diğer suçtan beraat kararı verilmiştir.

14. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:

 "Her ne kadar sanıklar uyuşturucu satıcısı olmadıklarını, kullanıcısı olduklarını ve birbirlerini de tanımadıklarını iddia etmiş iseler de; yapılan ihbarda sanık U.nun isminin sanık Mehmet'in [başvurucu] ise eşgalinin bildirildiği, kolluk tarafından yapılan çalışma sırasında her iki sanığın yan yana otururlarken fark edildikleri ve kolluğu görmeleri üzerine kaçmaya çalıştıkları ve bu sırada yakalandıkları, sanık U.nun uyuşturucu maddenin kendisine ait olduğunu ikrar ettiği, bu uyuşturucunun hem sanıkların üzerinde, hem oluğun içinde, hem de arazide saklandığı, yapılan ihbarda sanıkların arazide, oluğun içerisine uyuşturucu sakladıklarının bildirildiği, yakalamanın ihbarın içeriğine uygun olduğu, ancak sanıkların suçtan kurtulmak için birbirlerini tanımadıklarını beyan ettikleri, bunun bir savunma refleksi olduğu, uyuşturucu kullandıklarına dair herhangi bir tıbbi delilin bulunmadığı ve sanıkların içerken görülmedikleri, ihbarı yapan kişinin sanıkların eylemini ayrıntılı bir şekilde anlattığı, kaldı ki sanık U.nun uyuşturucu ticareti suçundan yargılanıp ceza aldıktan sonra tekrar uyuşturucu ticareti yaptığı anlaşılmış sanıkların savunmalarına itibar edilmemiş, her ikisinin ihbarda belirtildiği gibi iştirak halinde uyuşturucu ticareti yaptıkları kabul edil[miştir.]"

15. Anılan karar temyiz edilmiş, Yargıtay 10. Ceza Dairesince 3/6/2014 tarihinde onanmıştır.

16. Yargıtay kararı 14/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 31/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun olay tarihinde yürürlükte bulunan 188. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”

19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(2) Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

 (3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.”

20. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/1/2011 tarihli ve E.2011/10-182, K.2011/204 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 “Anılan yasa maddesinde açıkça “alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda” müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmış, alt sınırı beş yıl olan suçlar bu kapsamın dışında bırakılmıştır.

 ...

 Sanığa atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna öngörülen ceza miktarının “beş yıldan onbeş yıla kadar hapis” olduğu göz önüne alındığında, CYY'nın 150/3. maddesi kapsamında müdafii görevlendirme zorunluluğu bulunmamaktadır…”

21. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28/2/2017 tarihli ve E.2016/20-800, K.2017/120 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 "Arama yazılı bir karara veya emre dayanmak zorundadır. Sonradan yazıya çevrilmiş olsa bile sözlü emir ile arama yapılması mümkün olmayıp yazılılık şartı Anayasa'nın 20, 21. ve Ceza Muhakemesi Kanunun 116. maddelerinin amir hükmü gereğidir. Arama kural olarak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile de yapılabilecektir. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda sadece hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile arama yapılması mümkündür.

 ...

 ...kolluğun bilgiyi aldığı zaman ile sanığın uyuşturucu madde sattığı iddia edilen saatler arasındaki süre, ayrıca suç şüphesini oluşturan bilgilerin elde edildiği aşamada suçüstü halinin mevcut olmaması, bu durumda kolluk görevlilerinin suçla ilgili edindikleri bilgileri 5271 sayılı CMK'nun 2/e, 158, 160, 161 ve 164. maddeleri uyarınca derhal Cumhuriyet savcısına bildirip bu konuda adli arama kararı talep etmeleri ve Cumhuriyet savcısından alacakları talimat doğrultusunda işlem yapmaları gerektiğinden, adli arama kararı alınmadan yapılacak arama işleminin ve bu arama sonucu ele geçirilecek uyuşturucu maddenin hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olacağı, suçun maddi konusu ve delili olan uyuşturucu maddenin hukuka aykırı yöntemle elde edilmesi durumunda ise hükme esas alınamayacağı ve buna bağlı olarak suçun unsurunun oluşmayacağı gözetildiğinde, yerel mahkemece sanığın üzerinin aranması için CMK'nun 116 ve devamı maddelerine uygun olarak alınmış bir "adli arama kararı" olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu kabul edilmelidir."

22. Yargıtay 20. Ceza Dairesinin 09/11/2016 tarihli ve E.2016/2539, K.2016/5469 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 "Somut olayda, Yunus Ç... Park ve civarlarında uyuşturucu maddenin yoğun bir şekilde satışının yapıldığının bilgisinin alınması üzerine; 06.02.2015 günü saat 17:40 sıralarında güvenlik görevlileri tarafından sokak içerisinde durumundan şüphelenilen sanığın yanlarına gelen kişilerle kısa süre görüşme yaptığını görmeleri üzerine sokağa girdikleri, görevlileri gören şahsın kaçmaya başladığı, şahsın kovalamaca sonucunda yakalandığında üzerinde yapılan üst aramasında montun sağ cebinde şeffaf poşet içerisinde beyaz kağıtlara sarılmış 75 ayrı paket içerisinde suç konusu olan uyuşturucu maddenin ele geçirildiğianlaşılmıştır.

 Dairemizin itiraza konu olan kararının, itiraz yazısında ileri sürülen tüm nedenler tartışılıp değerlendirildiğinde, yapılan araştırmada Yunus Ç... Park ve civarlarında uyuşturucu madde satışı yapıldığı yönünde ihbarda bulunulduğu, satan kişinin açık kimlik ve adres bilgilerinin verilmediği, kolluk görevlilerinin sanıktan şüphelenmeleri üzerine yanına yaklaştıklarında sanığın kaçmaya başladığı ve kovalamaca sonucu yakalandığı, sanığın üzerinde yapılan arama işleminin 5271 sayılı CMK'nın 90. maddesine,2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyat Kanun'un 4. ve 13. maddelerine, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin 27. maddesine uygun olarak yapıldığı, arama işleminin hukuka uygun olduğu [anlaşılmıştır.]"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

24. Başvurucu; atılı suç için kanunda belirtilen ceza süresi yönünden kendisine zorunlu müdafi atanması gerektiğini, yargılama sırasında zorunlu müdafi atanmadığından savunma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

25. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında “müdafi yardımından yararlanma hakkı”yla ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre Anayasa'nın 36. maddesinde suç isnadı altında bulunan kişinin ekonomik durumunun elverişli olmaması veya ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için gerekli görülmesi hâlinde resen atanacak bir müdafinin yardımından yararlandırılması da gerekir. Şüphelinin/sanığın öznel durumu (örneğin yabancı olması), dava konusunun karmaşıklığı ve isnadın ağırlığıyla bağlantılı olarak suçlamanın ciddiliği değerlendirilerek ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için suç isnadı altındaki kişiye müdafi atanması gerekebilir. Dolayısıyla suç isnadı altında bulunan kişiden kendisini bizzat savunması istenemez. Ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesi için şüpheliye/sanığa müdafi atanması zorunlu ise müdafi görevlendirme konusundaki pozitif yükümlülüğün yerine getirilmesi gerekir. (Aligül Alkaya ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/1138, 27/10/2015, §§ 127-145; Sami Özbil, B. No: 2012/543, 15/10/2014, §§ 56-76; Aynur Avyüzen, B. No: 2014/784, 27/10/2016, §§ 37-58; Veli Özdemir, B. No: 2014/785, 27/10/2016, §§ 39-62; Yusuf Karakuş ve diğerleri, B. No: 2014/12002, 8/12/2016, §§ 63-84).

26. Somut olayda başvurucunun savunması, yargılamanın ilk celsesinde alınmıştır. Başvurucuya yasal hakları hatırlatılmış, başvurucu savunmasını bizzat yapmış ve müdafi atanması talebinde bulunmamıştır. Başvuru formu ve eklerinden anlaşıldığına göre başvurucunun talep etmesine rağmen müdafi verilmediğine veya savunmasının baskı altında alındığına ve bu sebeple gerçeğe aykırı beyan verdiğine dair herhangi bir iddiası da bulunmamaktadır.

27. Başvurucu, yasal zorunluluk olmasına rağmen müdafi yardımından yararlandırılmamasının savunma ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. 5271 sayılı Kanun’un 150. maddesinin (3) numaralı fıkrasında açıkça “alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda müdafi görevlendirilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmış, "alt sınırı beş yıl olan suçlar" bu kapsamın dışında bırakılmıştır. 5237 sayılı Kanun’un suç tarihinde yürürlükte bulunan 188. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen sanığa (başvurucuya) atılı suç için öngörülen ceza miktarının “beş yıldan on yıla kadar hapis” olduğu dikkate alındığında 5271 sayılı Kanun’un 150. maddesi kapsamında müdafi görevlendirme zorunluluğu bulunmamaktadır (bkz. §§ 18-19).

28. Açıklanan nedenlerle müdafi yardımından yararlanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucu; gerekçede atılı suç için kanunda belirtilen suçun yasa maddelerinin ve dayanaklarının belirtilmediğini, hangi eylemden ötürü uyuşturucu madde ticareti yapıldığının denetime olanak verecek şekilde gerekçelendirilmediğini, bu sebeple gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

31. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

32. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

33. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

34. Somut olayda yapılan yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları ile dosya kapsamı dikkate alınarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 14).

35. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

36. Başvurucu; olay yerinde keşif icra edilmediğini ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığından gönderilen CD'nin çözümünün yaptırılmadığını, bu sebeplerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes "iddia", "savunma" ve "adil yargılanma" hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesi, adil yargılanma hakkından ayrı olarak "iddia" ve "savunma" hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir.

38. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen "silahların eşitliği" ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir.

39. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18).

40. Diğer taraftan belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).

41. Başvurucu, yargılamanın tüm aşamalarında deliller üzerine görüş bildirmiş ve itirazlarını sunmuş ancak keşif talebinde bulunmamıştır. Başvurucunun, iletişim tespitlerini içerir söz konusu CD'nin hangi sebeple ve hangi açıdan çözümünün yapılması gerektiği hususunda da mahkemeden bir istemi olmamıştır. Yargılama bir bütün olarak değerlendirildiğinde “silahların eşitliği” ilkesine uygun olarak başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında yeterli olanakların sağlandığı görülmektedir.

42. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Diğer İhlal İddiaları

43. Başvurucu; dinlenen tutanak tanığının beyanları ve tutanaktaki ifadeler arasında çelişki olduğunu, kendisi yönünden olayın açıklığa kavuşturulması için dinlenenden başka bir tutanak tanığının daha dinlenmesine karar verilmesine rağmen daha sonra gerek olmadığı gerekçesiyle söz konusu ara karardan vazgeçildiğini, hâkim/savcı kararı olmaksızın yapılan aramada elde edilen delillerin hükme esas alındığını, uyuşturucu madde kullanmadığının bilimsel olarak ispat edilmemesine karşın bu kabule göre muamele yapıldığını ve haksız yere mahkum edildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

44. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

45. Sanık savunmaları, bilimsel inceleme raporları, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verildiği ve aramaların Yargıtay içtihadına uygun şekilde icra edildiği görülmektedir. Başvurucunun anılan iddialarının esas itibarıyla derece mahkemelerince verilen kararlarda isabet bulunmadığına, dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Maddi olay ve olguların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması bakımından mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

46. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mehmet Fidan [1.B.], B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET FİDAN
Başvuru No 2014/14673
Başvuru Tarihi 31/7/2014
Karar Tarihi 20/9/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ceza davasında müdafi yardımından yararlandırılmama, mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz verilmesi, delillerin eksik toplanması ve hatalı değerlendirilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Müdafi yardımından yararlanma hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (hukuka aykırı deliller, bariz takdir hatası vs.) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 188
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 150
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi