TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET SEVİM BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/12092)
|
|
Karar Tarihi: 3/4/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet SEVİM
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih SEVİM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu
ileri sürülerek açılan manevi tazminat davasında karar düzeltme isteğinin
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile şeref ve itibar hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte bir devlet
okulunda tarih öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
9. Ulusal ölçekte yayın yapan Cumhuriyet gazetesinin (gazete)
30/4/2006 tarihli nüshasında "Lisede
Şeriat Propagandası" başlıklı bir haber yayımlanmıştır. Öğrenci
velilerinin beyanlarına dayanılarak yapılan haberde; bir devlet okulunda
öğrencilerin namaz kılmaya ve başlarını örtmeye zorlandıkları, okuldaki tarih
dersi öğretmenlerinden olan başvurucunun da Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı
yaptığı, laik demokratik hukuk devletine karşı açıkça yürütülen bu mücadeleye
okul idaresinin göz yumduğu iddiaları aktarılmıştır.
10. Haberin gazetede yayımlanmasının ardından Millî Eğitim
Bakanlığı (MEB) müfettişleri tarafından okul idaresi ve başvurucu hakkında
soruşturma açılmıştır. Soruşturma kapsamında öğrencilerin beyanları alınmış,
yalnızca bir öğrencinin iddiaları doğrulaması üzerine iddiaların
ispatlanamadığı gerekçe gösterilerek başvurucu hakkında işlem yapılmasına yer
olmadığı kararı verilmiştir.
11. Başvurucu; anılan haberin gerçeğe aykırı olduğunu, haber
nedeniyle hakkında idari soruşturma açıldığını ve kişilik haklarının
zedelediğini ileri sürerek gazetenin sorumlu müdürü ve Cumhuriyet Vakfı
aleyhine 15.000 TL manevi tazminat davası açmıştır.
12. Sivas 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 21/2/2008 tarihinde davanın
kısmen kabulü ile başvurucuya 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
vermiştir. Mahkeme, MEB müfettişleri tarafından iddiaların ispatlanamadığı
gerekçe gösterilerek başvurucu hakkında işlem yapılmasına yer olmadığı kararı
verildiğini hatırlatmıştır. Mahkeme bir haberin yayımlanmadan önce haberin
gerçeğe uygun olup olmadığının araştırılması gerektiğini, gerçek dışı haber vermenin
hukuka aykırı olduğunu ve başvurucu hakkında haberde yer alan iddiaların
gerçeğe uygun olduğuna ilişkin delil bulunmadığını belirtmiş ve haberin
başvurucunun kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kanaatine varmıştır.
13. Davalıların temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesince (Daire) 2/3/2009 tarihinde oyçokluğuyla bozulmuştur. Daire; dava
konusu haberin öğrenci velilerinin şikâyeti, iddiaları ve gazeteye yaptıkları
açıklamalar üzerine yapıldığının anlaşıldığını, bu nedenle haberin görünür
gerçekliğe uygun olduğunu belirterek soruşturma sonucunda başvurucu hakkında
işlem yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş olmasının haberi hukuka aykırı
hâle getirmeyeceği sonucuna varmıştır.
14. Bozma üzerine yargılamaya Sivas 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde
devam edilmiştir. Mahkemece 10/12/2009 tarihinde bozma ilamına uyularak davanın
reddine karar verilmiştir.
15. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Dairece 10/6/2013
tarihinde oyçokluğuyla onanmıştır. Başvurucu, karar düzeltme talebinde
bulunmuştur. Daire 29/5/2014 tarihinde karar düzeltmeye konu tutarın 11.100
TL'den az olması durumunda bu yola başvurulamayacağı, somut olayda söz konusu
tutarın bu düzeye ulaşmadığı gerekçesiyle dilekçenin reddine karar vermiştir.
16. Dilekçenin reddi kararı başvurucuya 24/6/2014 tarihinde
tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
17. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“I. Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya
tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki sebeplerden dolayı karar
düzeltilmesi istenebilir;
...
III. Yargıtayın
aşağıdaki kararları hakkında karar düzeltmesi yoluna gidilemez.
1-Miktar veya değeri ALTI MİLYAR liradan az
olan davalara ait hükümlerin onanması veya bozulmasına ilişkin kararlar''
18. 1086 sayılı mülga Kanun’un 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı
Kanun’un 19. maddesiyle eklenen ek 4. madde şöyledir:
“Görev, kesin hüküm, istinaf, temyiz, Yargıtayda duruşma, senetle ispata ve sulh mahkemelerindeki
taksim davalarında muhakeme usulünün belirlenmesine ilişkin maddelerdeki
parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda
uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun
mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit
ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu
şekilde belirlenen sınırların onmilyon lirayı aşmayan
kısımları dikkate alınmaz. Bu uygulama nedeniyle mahkemelerce görevsizlik
kararı verilemez.
Yukarıdaki fıkra uyarınca her takvim yılı
başından geçerli olmak üzere uygulanan parasal sınırların artışı, artışın yürürlüğe
girdiği tarihten önce ilk derece mahkemelerince nihaî olarak karara bağlanmış
davalar ile bölge adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece
yeniden bakılan davalarda uygulanmaz.”
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’na 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle eklenen
geçici 3. madde şöyledir:
(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004
tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete'de
ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize
ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama
tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı
Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine
görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086
sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
B. Yargıtay İçtihatları
20. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 31/1/2007 tarihli ve
E.2007/4-48, K.2007/46 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme
sırasında, işin esasına geçilmeden önce, davanın müddeabihi
itibariyle Hukuk Genel Kurulu kararına karşı karar düzeltme talebinde
bulunulmasının mümkün olup olmadığı ön sorun olarak incelenmiştir.
Öncelikle belirtilmelidir ki; karşı davada N.
3.000.000.000 TL., C. ve S. İse ayrı ayrı 9.000.000.000 TL. manevi tazminat
talep etmiş olup mahkemece 2’şermilyar TL.ye hükmedilmiştir. Mahkemece verilen
bu kararı sadece karşı davalı D. vekili 'karşı davanın reddedilmesi gerektiği'
gerekçesi ile temyiz etmiş, karşı davacılar ise reddedilen kısım yönünden
kararı temyiz etmemiştir. O halde reddedilen kısım yönünden dava
kesinleşmiştir; dolayısıyla, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın
ilişkin bulunduğu tutar her bir karşı davacı için 2.000.000.000 TL.’den ibarettir.
Karar düzeltme sınırı belirlenirken davadaki
miktar ve değer yerine asıl istemin kabul ve reddedilen bölümü esas
alınacaktır. Ancak somut olayda karşı davacılar davanın reddedilen kısmını
temyiz etmemişlerdir, eğer C. ve S. reddedilen kısım için yani 7.000.000.000
TL. için temyiz yoluna gitmiş olsalardı ancak o zaman karar düzeltme
isteyebileceklerdi. Çünkü isteklerinin reddedilen kısmı 6.580.000.000 TL.(6.580
YTL.) den fazladır.
Yargıtay Hukuk Genel Kururulu’nun
27.04.2005 gün 2005/4-295-287; 04.05.2005 gün 2005/5-292-307; 12.10.2005 gün
2005/4-523-576; 19.10.2005 gün 2005/13-548-593 sayılı kararlarında da
benimsendiği üzere; Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yoluna gidilip
gidilemeyeceği belirlenirken, kararın düzeltilmesini isteme hakkının doğduğu
(Yargıtay kararının verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; temyiz
incelemesi sonucunda Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu’nca verilen
karar tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmü, karar düzeltme sınırı yönünden
hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır.
Somut olayda, uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu
tutar 2.000.000.000 TL. (2.000 YTL.) olup, karar düzeltme istemi Hukuk Genel
Kurulu’nun 11.10.2006 günlü kararına yöneliktir.
Söz konusu tarihte karar düzeltme sınırı 5219
ve 5236 sayılı Kanunlar uyarınca 6.580.000.000 TL.(6.580 YTL.) olduğuna ve
eldeki davada uyuşmazlık konusu olan miktar bu sınırın altında kaldığına göre,
karar düzeltme yoluna başvurulması mümkün değildir.''
21. HGK'nın 25/11/2005 tarihli ve
E.2014/13-443, K.2015/2688 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Hukuk Genel Kurulundaki görüşme
sırasında; işin esasına girilmeden önce, bozma ve direnme kararları ile hükme
konu miktar ve karar tarihi itibariyle, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla
uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 427.maddesi gereğince, direnme kararının miktar
itibariyle temyizinin mümkün olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.
Belirtilmelidir ki, davacının sair yönlere
ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmekle, yerel mahkemenin önceki
kararının, davacı avukatın Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzenlenen
karşı taraf vekalet ücreti (350,00 TL) dışında kalan kısımları, hükmün o
bölümünün onanması niteliğinde olduğundan ve davacı tarafındankarar
düzeltme yoluna da gidilmediğinden kesinleşmiştir.
Böylece davacı tarafından temyize konu edilen
ve direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık sadece, davacı
avukatın Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzenlenen karşı taraf vekalet
ücreti olan 350,00 TL’dir.
Bilindiği üzere, 21.7.2004 gün ve 25529 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar
dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.7.2004 tarih ve 5219
sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”; yürürlük tarihinden
sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar
TL. olarak değiştirmiştir.
Sonraki yıllarda 5219 ve 5236 sayılı
Kanunlarda öngörülen katsayılar çerçevesinde miktarlar arttırılmıştır. Buna
göre, 01.01.2013 tarihinden 31.12.2013 tarihine kadar katsayı artışı sonucu
uygulanması gereken kesinlik (temyiz edilebilirlik sınırı) "1.820,00
TL'dir.
Eldeki davada, temyiz istemine konu direnme
kararının verildiği 24.10.2013 tarihinde, 5219 ve 5236 Sayılı Kanunlar gereği
temyiz (kesinlik) sınırını 1.820,00 TL olarak değiştiren hükmü yürürlükte
bulunduğuna ve müddeabih 350,00 TL olup, bu sınırın
altında kalmakla kesin olduğuna göre, anılan karara karşı temyiz yoluna
gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 3/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, dava konusu değerin karar düzeltme yoluna
başvurabilmek için gerekli parasal sınırın üstünde kalmış olmasına rağmen
parasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle karar düzeltme dilekçesinin
reddedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve
Hakkın Kapsamı
26. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
28. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel
unsurlarından biridir. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Anayasa Mahkemesi ilk derece
mahkemesinde dava açma hakkının yanında itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkının da bu
kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
29. Somut olayda dava konusu değerin karar düzeltme yoluna
başvurabilmek için gerekli parasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle karar
düzeltme dilekçesi usulden reddedilmiştir. Karar düzeltme talebinin
incelenmemesi ile başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede
bulunulduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Temel
hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
32. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
33. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 1086 sayılı mülga
Kanun’a 5236 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle eklenen ek 4. maddenin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı
sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru
Amaç
34. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması
ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul
sürede bitirebilmesi amacıyla yargılamanın taraflarıiçin
belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu
otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Somut olayda öngörülen parasal sınırın
kanun yolu mercilerinin iş yükünü azaltma ve böylece davaların uzamasını
önlemek ve en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk
devleti ilkesinin bir gereği olan hukuk alanında istikrarın sağlanması şeklinde
meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
35. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye
erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
36. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
37. Ölçülülük ilkesi; öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından
müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir. Öngörülen tedbirin kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına
sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176,
K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37,
5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte
somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde
bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri,
B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).
38. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi
kılınması tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemez. Bununla birlikte
yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerekir. Öte yandan
mahkemeler kanun yollarına başvuru için getirilen koşulları uygularken
kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak
ölçüde şekilcilikten kaçınmalıdır. Bu kapsamda Yargıtayın
etkinliğini artırmak ve konusu itibarıyla daha fazla önem arz eden
uyuşmazlıklar üzerinde yoğunlaşmasını sağlamak amacıyla daha önceden temyiz
incelemesinden geçen kararların bir süzgeçten geçirilerek düşük miktarlar
içeren bir kısım uyuşmazlıklara karşı karar düzeltme yolunun kapatılmasının ulaşılmak
istenen hedef bakımından elverişsiz olduğu ya da gerekli olmadığı söylenemez.
(b) İlkelerin
Olaya Uygulanması
39. Başvuru konusu olayda başvurucu, ulusal ölçekte yayımlanan
bir gazetede yer alan haber nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri
sürerek 15.000 TL manevi tazminat davası açmıştır. İlk derece mahkemesi,
başvurucunun davasının kısmen kabulüne karar vererek başvurucu lehine 7.000 TL
manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Hüküm bu aşamada yalnızca davalı
tarafından temyiz edilmiştir. Daire, söz konusu haberin basın özgürlüğü
kapsamında kaldığını belirterek kararı bozmuştur. Bozma ilamına uyularak
yapılan yargılamada ilk derece mahkemesi davanın reddine karar vermiş ve
başvurucunun temyiz talebi üzerine karar onanmıştır.
40. Onama kararı üzerine başvurucu, karar düzeltme talebinde
bulunmuştur. Dava konusu değer (15.000 TL), karar düzeltme yoluna başvurabilmek
için karar tarihindeki gerekli parasal sınır olan 11.100 TL'nin üzerinde
olmasına rağmen dava konusu değerin karar düzeltme yoluna başvurabilmek için
gerekli parasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle karar düzeltme
dilekçesinin reddine Dairece karar verilmiştir.
41. Bireysel başvuruya konu somut olayda başvurucu 15.000 TL
manevi tazminat talebiyle dava açmışsa da ilk derece mahkemesinin 21/2/2008
tarihli kararıyla isteğin 8.000 TL'lik kısmı reddedilmiştir. Yargıtay
içtihatları uyarınca aleyhe temyiz bulunmadığından reddedilen bu kısım yönünden
hüküm kesinleşmiş olup uyuşmazlık, bu aşamadan sonrakalan
7.000 TL'ye ilişkindir ( bkz. §§ 20, 21).
42. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği ilgili
mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruda incelediği husus, derece mahkemelerinin gerekçelerine esas
yorumun ölçülü olup olmadığı ve buna göre Anayasa'da güvence altına temel hak
ve özgürlükleri ihlal edip etmediğidir.
43. Bu itibarla derece mahkemelerinin başvurucunun 21/2/2008
tarihli karar ile reddedilen kısım yönünden temyiz yoluna gitme imkânı varken
bu hakkını kullanmaması nedeniyle uyuşmazlığı kalan miktar ile sınırlı tutarak
bir değerlendirme yapmasının Yargıtayın önceki
içtihatları nazara alındığında başvurucu için öngörülemez nitelikte olduğu
söylenemez(bkz. §§, 20, 21). Öte yandan ilk hükmü temyiz etmesi hâlinde ikinci
hükmün temyizinden sonra verilen Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yoluna
gitmesi mümkün olan başvurucunun ilk hükmü kendi isteğiyle temyiz etmediği
dikkate alındığında derece mahkemelerinin yorumunun aşırı şekilci (katı)
olmadığı gibi mahkemeye erişimi aşırı derece zorlaştırmadığı ya da imkânsız
hâle getirmediği anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
B. Şeref ve İtibar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu; ulusal ölçekte yayın yapan Cumhuriyet gazetesinde
yer alan bir haber nedeniyle kişilik haklarının zedelendiğini, ilk derece
mahkemesince davanın reddine karar verilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının
tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
47. Başvurucu 15.000 TL manevi tazminat talebiyle dava açmışsa
da talebin 8.000 TL'ye ilişkin kısmı 21/2/2008 tarihli kararla reddedilmiş olup
temyiz isteği de bulunmadığından anılan tarihte kesinleşmiştir. Talebin 7.000
TL'ye ilişkin kısmı ise ilk derece mahkemesinin 10/12/2009 tarihli kararıyla
reddedilmiş, anılan karar Dairece 10/6/2013 tarihinde onanmıştır. İlgili onama
kararında karar düzeltme yoluna gidilebileceğine ilişkin bir ibare yer almadığı
ve inceleme tarihi itibarıyla uyuşmazlığa konu değer karar düzeltme sınırının
altında olduğundan karar düzeltme istemi reddedilmiş olmakla hükmün 10/6/2013
tarihli onama kararıyla kesinleştiği ve başvurucunun nihai kararı en geç
düzeltme talebinde bulunduğu 11/7/2013 tarihinde öğrendiği kabul edilmelidir.
Başvurucunun nihai kararı öğrendiği 11/7/2013 tarihinden itibaren otuz günlük
başvuru süresi geçtikten sonra 17/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
süre aşımı nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
3/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.