TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET SEVİM BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2014/12092)
Karar Tarihi: 3/4/2019
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Heysem KOCAÇİNAR
Raportör Yrd.
Derya ATAKUL
Başvurucu
Ahmet SEVİM
Vekili
Av. Fatih SEVİM
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu ileri sürülerek açılan manevi tazminat davasında karar düzeltme isteğinin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile şeref ve itibar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olayların meydana geldiği tarihte bir devlet okulunda tarih öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
9. Ulusal ölçekte yayın yapan Cumhuriyet gazetesinin (gazete) 30/4/2006 tarihli nüshasında "Lisede Şeriat Propagandası" başlıklı bir haber yayımlanmıştır. Öğrenci velilerinin beyanlarına dayanılarak yapılan haberde; bir devlet okulunda öğrencilerin namaz kılmaya ve başlarını örtmeye zorlandıkları, okuldaki tarih dersi öğretmenlerinden olan başvurucunun da Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı yaptığı, laik demokratik hukuk devletine karşı açıkça yürütülen bu mücadeleye okul idaresinin göz yumduğu iddiaları aktarılmıştır.
10. Haberin gazetede yayımlanmasının ardından Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) müfettişleri tarafından okul idaresi ve başvurucu hakkında soruşturma açılmıştır. Soruşturma kapsamında öğrencilerin beyanları alınmış, yalnızca bir öğrencinin iddiaları doğrulaması üzerine iddiaların ispatlanamadığı gerekçe gösterilerek başvurucu hakkında işlem yapılmasına yer olmadığı kararı verilmiştir.
11. Başvurucu; anılan haberin gerçeğe aykırı olduğunu, haber nedeniyle hakkında idari soruşturma açıldığını ve kişilik haklarının zedelediğini ileri sürerek gazetenin sorumlu müdürü ve Cumhuriyet Vakfı aleyhine 15.000 TL manevi tazminat davası açmıştır.
12. Sivas 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 21/2/2008 tarihinde davanın kısmen kabulü ile başvurucuya 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme, MEB müfettişleri tarafından iddiaların ispatlanamadığı gerekçe gösterilerek başvurucu hakkında işlem yapılmasına yer olmadığı kararı verildiğini hatırlatmıştır. Mahkeme bir haberin yayımlanmadan önce haberin gerçeğe uygun olup olmadığının araştırılması gerektiğini, gerçek dışı haber vermenin hukuka aykırı olduğunu ve başvurucu hakkında haberde yer alan iddiaların gerçeğe uygun olduğuna ilişkin delil bulunmadığını belirtmiş ve haberin başvurucunun kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kanaatine varmıştır.
13. Davalıların temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince (Daire) 2/3/2009 tarihinde oyçokluğuyla bozulmuştur. Daire; dava konusu haberin öğrenci velilerinin şikâyeti, iddiaları ve gazeteye yaptıkları açıklamalar üzerine yapıldığının anlaşıldığını, bu nedenle haberin görünür gerçekliğe uygun olduğunu belirterek soruşturma sonucunda başvurucu hakkında işlem yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş olmasının haberi hukuka aykırı hâle getirmeyeceği sonucuna varmıştır.
14. Bozma üzerine yargılamaya Sivas 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde devam edilmiştir. Mahkemece 10/12/2009 tarihinde bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
15. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Dairece 10/6/2013 tarihinde oyçokluğuyla onanmıştır. Başvurucu, karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Daire 29/5/2014 tarihinde karar düzeltmeye konu tutarın 11.100 TL'den az olması durumunda bu yola başvurulamayacağı, somut olayda söz konusu tutarın bu düzeye ulaşmadığı gerekçesiyle dilekçenin reddine karar vermiştir.
16. Dilekçenin reddi kararı başvurucuya 24/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
17. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“I. Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi istenebilir;
...
III. Yargıtayın aşağıdaki kararları hakkında karar düzeltmesi yoluna gidilemez.
1-Miktar veya değeri ALTI MİLYAR liradan az olan davalara ait hükümlerin onanması veya bozulmasına ilişkin kararlar''
18. 1086 sayılı mülga Kanun’un 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle eklenen ek 4. madde şöyledir:
“Görev, kesin hüküm, istinaf, temyiz, Yargıtayda duruşma, senetle ispata ve sulh mahkemelerindeki taksim davalarında muhakeme usulünün belirlenmesine ilişkin maddelerdeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların onmilyon lirayı aşmayan kısımları dikkate alınmaz. Bu uygulama nedeniyle mahkemelerce görevsizlik kararı verilemez.
Yukarıdaki fıkra uyarınca her takvim yılı başından geçerli olmak üzere uygulanan parasal sınırların artışı, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce ilk derece mahkemelerince nihaî olarak karara bağlanmış davalar ile bölge adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece yeniden bakılan davalarda uygulanmaz.”
19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle eklenen geçici 3. madde şöyledir:
(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
B. Yargıtay İçtihatları
20. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 31/1/2007 tarihli ve E.2007/4-48, K.2007/46 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, işin esasına geçilmeden önce, davanın müddeabihi itibariyle Hukuk Genel Kurulu kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunulmasının mümkün olup olmadığı ön sorun olarak incelenmiştir.
Öncelikle belirtilmelidir ki; karşı davada N. 3.000.000.000 TL., C. ve S. İse ayrı ayrı 9.000.000.000 TL. manevi tazminat talep etmiş olup mahkemece 2’şermilyar TL.ye hükmedilmiştir. Mahkemece verilen bu kararı sadece karşı davalı D. vekili 'karşı davanın reddedilmesi gerektiği' gerekçesi ile temyiz etmiş, karşı davacılar ise reddedilen kısım yönünden kararı temyiz etmemiştir. O halde reddedilen kısım yönünden dava kesinleşmiştir; dolayısıyla, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu tutar her bir karşı davacı için 2.000.000.000 TL.’den ibarettir.
Karar düzeltme sınırı belirlenirken davadaki miktar ve değer yerine asıl istemin kabul ve reddedilen bölümü esas alınacaktır. Ancak somut olayda karşı davacılar davanın reddedilen kısmını temyiz etmemişlerdir, eğer C. ve S. reddedilen kısım için yani 7.000.000.000 TL. için temyiz yoluna gitmiş olsalardı ancak o zaman karar düzeltme isteyebileceklerdi. Çünkü isteklerinin reddedilen kısmı 6.580.000.000 TL.(6.580 YTL.) den fazladır.
Yargıtay Hukuk Genel Kururulu’nun 27.04.2005 gün 2005/4-295-287; 04.05.2005 gün 2005/5-292-307; 12.10.2005 gün 2005/4-523-576; 19.10.2005 gün 2005/13-548-593 sayılı kararlarında da benimsendiği üzere; Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yoluna gidilip gidilemeyeceği belirlenirken, kararın düzeltilmesini isteme hakkının doğduğu (Yargıtay kararının verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu’nca verilen karar tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmü, karar düzeltme sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır.
Somut olayda, uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu tutar 2.000.000.000 TL. (2.000 YTL.) olup, karar düzeltme istemi Hukuk Genel Kurulu’nun 11.10.2006 günlü kararına yöneliktir.
Söz konusu tarihte karar düzeltme sınırı 5219 ve 5236 sayılı Kanunlar uyarınca 6.580.000.000 TL.(6.580 YTL.) olduğuna ve eldeki davada uyuşmazlık konusu olan miktar bu sınırın altında kaldığına göre, karar düzeltme yoluna başvurulması mümkün değildir.''
21. HGK'nın 25/11/2005 tarihli ve E.2014/13-443, K.2015/2688 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında; işin esasına girilmeden önce, bozma ve direnme kararları ile hükme konu miktar ve karar tarihi itibariyle, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 427.maddesi gereğince, direnme kararının miktar itibariyle temyizinin mümkün olup olmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.
Belirtilmelidir ki, davacının sair yönlere ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmekle, yerel mahkemenin önceki kararının, davacı avukatın Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzenlenen karşı taraf vekalet ücreti (350,00 TL) dışında kalan kısımları, hükmün o bölümünün onanması niteliğinde olduğundan ve davacı tarafındankarar düzeltme yoluna da gidilmediğinden kesinleşmiştir.
Böylece davacı tarafından temyize konu edilen ve direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık sadece, davacı avukatın Avukatlık Kanununun 164/son maddesinde düzenlenen karşı taraf vekalet ücreti olan 350,00 TL’dir.
Bilindiği üzere, 21.7.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.7.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”; yürürlük tarihinden sonra Yerel Mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL. olarak değiştirmiştir.
Sonraki yıllarda 5219 ve 5236 sayılı Kanunlarda öngörülen katsayılar çerçevesinde miktarlar arttırılmıştır. Buna göre, 01.01.2013 tarihinden 31.12.2013 tarihine kadar katsayı artışı sonucu uygulanması gereken kesinlik (temyiz edilebilirlik sınırı) "1.820,00 TL'dir.
Eldeki davada, temyiz istemine konu direnme kararının verildiği 24.10.2013 tarihinde, 5219 ve 5236 Sayılı Kanunlar gereği temyiz (kesinlik) sınırını 1.820,00 TL olarak değiştiren hükmü yürürlükte bulunduğuna ve müddeabih 350,00 TL olup, bu sınırın altında kalmakla kesin olduğuna göre, anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesi, miktar itibariyle mümkün değildir.''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 3/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, dava konusu değerin karar düzeltme yoluna başvurabilmek için gerekli parasal sınırın üstünde kalmış olmasına rağmen parasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle karar düzeltme dilekçesinin reddedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
26. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
28. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Anayasa Mahkemesi ilk derece mahkemesinde dava açma hakkının yanında itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
29. Somut olayda dava konusu değerin karar düzeltme yoluna başvurabilmek için gerekli parasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle karar düzeltme dilekçesi usulden reddedilmiştir. Karar düzeltme talebinin incelenmemesi ile başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
30. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
31. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
32. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
33. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 1086 sayılı mülga Kanun’a 5236 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle eklenen ek 4. maddenin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
34. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla yargılamanın taraflarıiçin belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Somut olayda öngörülen parasal sınırın kanun yolu mercilerinin iş yükünü azaltma ve böylece davaların uzamasını önlemek ve en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan hukuk alanında istikrarın sağlanması şeklinde meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
35. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
36. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
37. Ölçülülük ilkesi; öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).
38. Yargısal başvuruların birtakım usul kurallarına tabi kılınması tek başına mahkemeye erişim hakkını zedelemez. Bununla birlikte yargısal başvuru usullerinin belirli ve öngörülebilir olması gerekir. Öte yandan mahkemeler kanun yollarına başvuru için getirilen koşulları uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde şekilcilikten kaçınmalıdır. Bu kapsamda Yargıtayın etkinliğini artırmak ve konusu itibarıyla daha fazla önem arz eden uyuşmazlıklar üzerinde yoğunlaşmasını sağlamak amacıyla daha önceden temyiz incelemesinden geçen kararların bir süzgeçten geçirilerek düşük miktarlar içeren bir kısım uyuşmazlıklara karşı karar düzeltme yolunun kapatılmasının ulaşılmak istenen hedef bakımından elverişsiz olduğu ya da gerekli olmadığı söylenemez.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Başvuru konusu olayda başvurucu, ulusal ölçekte yayımlanan bir gazetede yer alan haber nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek 15.000 TL manevi tazminat davası açmıştır. İlk derece mahkemesi, başvurucunun davasının kısmen kabulüne karar vererek başvurucu lehine 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Hüküm bu aşamada yalnızca davalı tarafından temyiz edilmiştir. Daire, söz konusu haberin basın özgürlüğü kapsamında kaldığını belirterek kararı bozmuştur. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada ilk derece mahkemesi davanın reddine karar vermiş ve başvurucunun temyiz talebi üzerine karar onanmıştır.
40. Onama kararı üzerine başvurucu, karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Dava konusu değer (15.000 TL), karar düzeltme yoluna başvurabilmek için karar tarihindeki gerekli parasal sınır olan 11.100 TL'nin üzerinde olmasına rağmen dava konusu değerin karar düzeltme yoluna başvurabilmek için gerekli parasal sınırın altında kaldığı gerekçesiyle karar düzeltme dilekçesinin reddine Dairece karar verilmiştir.
41. Bireysel başvuruya konu somut olayda başvurucu 15.000 TL manevi tazminat talebiyle dava açmışsa da ilk derece mahkemesinin 21/2/2008 tarihli kararıyla isteğin 8.000 TL'lik kısmı reddedilmiştir. Yargıtay içtihatları uyarınca aleyhe temyiz bulunmadığından reddedilen bu kısım yönünden hüküm kesinleşmiş olup uyuşmazlık, bu aşamadan sonrakalan 7.000 TL'ye ilişkindir ( bkz. §§ 20, 21).
42. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus, derece mahkemelerinin gerekçelerine esas yorumun ölçülü olup olmadığı ve buna göre Anayasa'da güvence altına temel hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğidir.
43. Bu itibarla derece mahkemelerinin başvurucunun 21/2/2008 tarihli karar ile reddedilen kısım yönünden temyiz yoluna gitme imkânı varken bu hakkını kullanmaması nedeniyle uyuşmazlığı kalan miktar ile sınırlı tutarak bir değerlendirme yapmasının Yargıtayın önceki içtihatları nazara alındığında başvurucu için öngörülemez nitelikte olduğu söylenemez(bkz. §§, 20, 21). Öte yandan ilk hükmü temyiz etmesi hâlinde ikinci hükmün temyizinden sonra verilen Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yoluna gitmesi mümkün olan başvurucunun ilk hükmü kendi isteğiyle temyiz etmediği dikkate alındığında derece mahkemelerinin yorumunun aşırı şekilci (katı) olmadığı gibi mahkemeye erişimi aşırı derece zorlaştırmadığı ya da imkânsız hâle getirmediği anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Şeref ve İtibar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu; ulusal ölçekte yayın yapan Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haber nedeniyle kişilik haklarının zedelendiğini, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
47. Başvurucu 15.000 TL manevi tazminat talebiyle dava açmışsa da talebin 8.000 TL'ye ilişkin kısmı 21/2/2008 tarihli kararla reddedilmiş olup temyiz isteği de bulunmadığından anılan tarihte kesinleşmiştir. Talebin 7.000 TL'ye ilişkin kısmı ise ilk derece mahkemesinin 10/12/2009 tarihli kararıyla reddedilmiş, anılan karar Dairece 10/6/2013 tarihinde onanmıştır. İlgili onama kararında karar düzeltme yoluna gidilebileceğine ilişkin bir ibare yer almadığı ve inceleme tarihi itibarıyla uyuşmazlığa konu değer karar düzeltme sınırının altında olduğundan karar düzeltme istemi reddedilmiş olmakla hükmün 10/6/2013 tarihli onama kararıyla kesinleştiği ve başvurucunun nihai kararı en geç düzeltme talebinde bulunduğu 11/7/2013 tarihinde öğrendiği kabul edilmelidir. Başvurucunun nihai kararı öğrendiği 11/7/2013 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 17/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.