TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
VEYSEL KARA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/12139)
Karar Tarihi: 5/10/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Ayhan KILIÇ
Başvurucu
Veysel KARA
Vekili
Av. Mehmet ŞANVERDİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, emeklilikten sonra bir işte çalışmaya başlanıldığının tespiti üzerine emekliliğe bağlı olarak ödenmiş yaşlılık aylıklarının iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 1951 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
8. Başvurucu dosyadan anlaşılmayan bir tarihte 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında emekli olmuş ve kendisine yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
9. Başvurucunun emekli olduktan sonra 7/3/2006-16/4/2012 tarihleri arasında bir kamu kuruluşu olan Beltaş Beşiktaş Belediyesi İşletmecilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde (Beltaş) çalıştığı tespit edilmiştir.
10. 1/1/2005 tarihinde yürürlüğe giren 28/12/2004 tarihli ve 5277 sayılı 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafıyla herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, kanunda sayılan kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalışmaları durumunda emeklilik veya yaşlılık aylıklarının kesilmesini zorunlu kılan yasal düzenleme yapılmıştır.
11. Zonguldak İdare Mahkemesince, söz konusu düzenlemenin bütçe kanunuyla ilgisinin bulunmadığı gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine itiraz yoluna başvurulması üzerine Anayasa Mahkemesince henüz iptal istemi hakkında bir karar verilmeden 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına DairKanun'un 29. maddesiyle ilgili düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yürürlükten kaldırılan düzenlemede yer alan hükümler aynı Kanun'un 30. maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesince sonradan verilen 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararla kanun koyucu tarafından yürürlükten kaldırılan 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin ilgili kısmı, bütçe kanunuyla düzenlenmesi yasak olan konuları içerdiği gerekçesiyle iptal edilmiştir.
12. 5335 sayılı Kanun'un ilgili düzenlemeyi içeren 30. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için tekrar Anayasa Mahkemesine başvurulmuş ancak Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararıyla düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olmadığı belirtilerek iptal istemi reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, iptali istenen kanun hükmüyle kişinin sosyal güvenlik hakkının ortadan kaldırılmadığı ve emeklilik statüsünün zarar görmediği ifade edilmiş; kuralın sadece belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece emekli aylığının kesilmesini öngördüğü vurgulanmış; kişinin emekli veya yaşlılık aylığından belirtilen kurumlarda çalışarakdaha iyibir yaşam elde etmedüşüncesiyle kendi isteği ile vazgeçtiği ifade edilmiş ve iptali istenen kanun maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
13. Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) 18/6/2012 tarihli yazısıyla başvurucuya emekli aylığı ödenmesinin durdurulduğu bildirilmiş ve geçmişe yönelik olarak ödenen 70.679,59 TL ana paranın 6/6/2012 tarihine kadar işlemiş 18.893,76 TL faiz alacağıyla birlikte (toplam 89.573,3 TL) tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenmesi başvurucudan istenmiştir.
14. Bu işleme karşı yapılan idari itirazın reddi üzerine 3/7/2012 tarihinde İstanbul 13. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılarak idari işlemin iptali ile borçlu olunmadığının tespiti isteminde bulunulmuştur.
15. Bu arada, idare tarafından 24/9/2012 tarihinde başvurucu aleyhine haciz talepli olarak icra takibi başlatılmıştır. Başvurucu tarafından Mahkemeye sunulan dilekçelerden, yargılama devam ederken maaşından 1/4 oranında kesinti yapılmaya başlandığı anlaşılmıştır.
16. Yargılama devam ederken idarece, başvurucunun 7/3/2006-16/4/2012 tarihleri arasındaki çalışmalarının sadece 4 yıl 8 ay 23 güne isabet eden bölümünün kamuda, diğer kısmının ise özel şirket bünyesinde gerçekleştiği gerekçesiyle yeniden hesaplama yapılmış ve başvurucuya ödenen emekli aylıklarının 55.692,04 TL olduğu tespit edilmiştir.
17. Mahkemece borcun 55.692,04 TL olduğu tespit edilerek 23/10/2013 tarihli kararla davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde, 5277 sayılı Kanun’un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafı ile 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesine atıfta bulunularak emekli olduktan sonra kamu kurumlarında çalışması yasak olan başvurucuya ödenen emekli aylıklarının iadesinin istenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
18. Mahkeme kararı Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin (Daire) 6/5/2014 tarihli kararıyla onamıştır. Nihai karar 19/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu, 17/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. Zonguldak İdare Mahkemesinin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurduğu 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin mülga (f) fıkrasının ikinci paragrafı şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar. ”
21. Anayasa Mahkemesinin 14/11/2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu durumda, diğer yasalarla düzenlenmesi gereken konuların bütçe yasasıyla düzenlenmesi Anayasa'nın 87., 88., 89., 161. ve 162. maddelerine aykırılık oluşturduğundan itiraz konusu kuralların iptali gerekir.
VI-SONUÇ
28.12.2004 günlü, 5277 sayılı '2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu'nun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 28.12.2005 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi."
22. Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulan 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
23. Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava konusu kural, emekli veya yaşlılık aylığı almakta olan kişinin kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile kuralda belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması durumunda emekli aylığının kesilmesine ilişkindir.
Buna göre, kişinin sosyal güvenlik hakkı ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Kural, sadece belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece emekli aylığının kesilmesini öngörmektedir. Bu durumda da sosyal güvenliğin sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacı ortadan kalkmamaktadır. Kişi, yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski karşılığında sosyal güvenlik sisteminin sağladığı emekli veya yaşlılık aylığından, belirtilen kurumlarda çalışarakdaha iyibir yaşam elde etmedüşüncesiyle kendi isteği ile vazgeçmektedir.
Anayasa'nın 49. maddesinde, çalışmanın herkesin hakkı ve ödevi olduğu belirtilmiş, Devlete, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı denetlemek ve işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli önlemleri almak ödevi verilmiştir. Devlet, kişinin çalışma hakkını kullanabilmesi için iş alanında gerekli önlemleri alacak ve sınırlamaları kaldırarak görevini yerine getirecek, birey de çalışarak topluma yük olmaktan kurtulacaktır.
Devletin herkese iş verme, herkesi işe yerleştirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, Devlet olanakları ölçüsünde, yeterli örgütler kurarak iş bulmayı kolaylaştırıp sağlamak için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. İşsizliği önlemek amacıyla yapacağı çalışmalarla Devlet, öncelikle kamu sektöründe iş vermek yolunu izleyecek, bu nedenle de yasal düzenlemeler yapacaktır. Buna göre, Devlet işsizlere de iş imkanı sağlayacak istihdam tedbirlerini almak zorundadır. Sosyal güvenlik kurumlarından emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken kendi isteği ile belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli veya yaşlılık aylıkların kesilmesinin, özellikle öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan gençlere iş bulma amacı dikkate alındığında daha büyük sorunların çözümüne yönelik düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, sosyal güvenlik kurumundan emekli veya yaşlılık aylığı almakta olanların, kuralda sayılan kurum ve kuruluşlarda kendi istekleri ile yeniden çalışmaya başlamaları ve karşılığında aylık almaları nedeniyle, yaşlılık veya emekli aylıklarının kesilmesini öngören dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 49. ve 60. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir."
24. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b) bendi şöyledir:
"Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
...
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır. ".
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamındaki davalara genel olarak uygulanan ilkelerin ve özellikle anılan maddenin mülk edinme hakkını korumadığı biçimindeki ilkenin,sosyal güvenlik ödemeleri ve sosyal yardımlar yönünden de geçerli olduğunu belirtmektedir.AİHM, bu hükmün Sözleşmeci devletlerin herhangi bir sosyal güvenlik planını uygulayıp uygulamayacağının ya da bu planlar çerçevesinde kişilere ne tür menfaatlerin sağlanacağının ve bunların miktarının ne kadar olacağının belirlenmesi hususundaki serbestisine sınırlama getirmediğini vurgulamaktadır. Ancak AİHM'e göre Sözleşmeci devletlerin, ister önceden kişilerin katkı yapma şartına bağlı olsun ister olmasın, sosyal yardım ödemesi yapılmasını öngören yasal bir düzenlemenin bulunması durumunda, bu düzenlemenin 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamına giren mülkiyete ilişkin bir menfaat (proprietary interest) doğurduğu kabul edilmelidir (Moskal/Polonya, B. No: 10373/05, 15/9/2009, § 38).
26. AİHM, modern demokratik devletlerde birçok bireyin, yaşamlarını sürdürebilmek için hayatlarının tamamı ya da bir bölümünde, sosyal güvenlik ve sosyal yardım ödemelerine bağımlı olduklarını belirtmektedir. AİHM, birçok hukuk sisteminin, bu bireylerin belli bir derecede belirlilik ve güvenliğe ihtiyaç duyduklarını kabul ederek onlara birtakım imkânlar sağladığını ve bu çerçevede, öngörülen bazı koşulların yerine getirilmesi şartıyla bu bireylere çeşitli ödemeler yapılması yolunda düzenlemelere yer verdiğini hatırlatmaktadır. AİHM'e göre bireylerin iç hukuka göre sosyal yardım alma hakkının bulunduğu durumlarda, bu ekonomik menfaatler 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamına girer (Moskal/Polonya, § 39).
27. AİHM'e göre bir ekonomik menfaatin sonradan ortadan kaldırılması, olayın somut koşulları çerçevesinde tek başına o ekonomik menfaatin en azından ortadan kaldırıldığı ana kadar 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamına mülk olarak görülmesini engellemez. Öte yandan tartışma konusu ekonomik menfaate hak kazanmanın şarta bağlandığı durumlarda, koşulun yerine getirilmemesi sonucu kaybedilen şarta bağlı hakkın, 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülk olarak değerlendirilmesi mümkün değildir (Moskal/Polonya, § 40).
28. AİHM, sosyal adaletin önemine dikkatçekmekle birlikte, bunun kural olarak kamu otoritelerinin, ihmallerinden kaynaklananlar da dâhil olmak üzere hatalı işlemlerini geri almasına engel teşkil etmeyeceğinin altını çizmektedir. AİHM'e göre aksi karara varılması haksız zenginleşme yasağına aykırılık oluşturur. Bu durum, aynı zamanda sosyal güvenlik sistemine katkı payı ödeyen ve özellikle katkı payı ödedikleri hâlde kanuni koşulları taşımamaları nedeniyle bundan yararlanamayan diğer bireylere haksızlık oluşturur. Son olarak bu, sınırlı kamu kaynaklarının kamu yararına uygun olmayan alanlara harcanması sonucunu doğurur (Moskal/Polonya, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 5/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, yaşlılık aylığıyla geçinmenin zorluğu gözetildiğinde emeklilerin çalışmasının önlenmesine yönelik düzenleme yapılmasının hak ihlaline yol açtığını belirtmiştir. Başvurucu, tekrar çalışmaya başladığının idarenin bilgisi dâhilinde olduğu hâlde yaşlılık aylığı ödemeye devam edilmesinin sorumluluğunun kendisine yüklenemeyeceğini ileri sürmüştür. Başvurucu Anayasa Mahkemesinin 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafını iptal ettiğini ve Anayasa Mahkemesince iptal edilen bu hükmün sonradan 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesinin ikinci fıkrasıyla yeniden yasalaştırılmasınıniptal edilen hükme geçerlilik kazandırmayacağını ifade etmiştir. Başvurucuya göre ödenen yaşlılık aylıklarının yersiz ödeme kabul edilmesinin yasal dayanağı bulunmamaktadır.
B. Değerlendirme
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
32. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ... hak[kına] ... sahiptir.
Bu hak..., ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuya yapılan yaşlılık aylığı ödemelerinin iadesi yolunda tesis edilen işleme yönelik şikâyetin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
34. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ... hak[kına] sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
35. SGK tarafından başvurucuya 7/3/2006-16/4/2012 tarihleri arasında yapılan ve 70.679,59 TL olarak hesaplanan yaşlılık aylığı ödemelerinin 6/6/2012 tarihine kadar işlemiş 18.893,76 TL faiz alacağıyla birlikte (toplam 89.573,3 TL) iadesi istenmiştir. Ancak yargılama devam ederken idarece yeniden yapılan hesaplama sonucu iadesi gereken yaşlılık aylıkları 55.692,04 TL şeklinde tespit edilmiştir. Mahkemece 23/10/2013 tarihli kararla iadesi gereken borcun 55.692,04 TL olduğu saptanmış ve bu tutar üzerinden davanın reddi yolunda hüküm kurulmuştur. Yaşlılık aylıklarının başvurucuya ödenmesiyle başvurucunun mevcut malvarlığı hâline geldiği tartışmasızdır. Başvurucunun malvarlığına dâhil olan 55.692,04 TL'nin iadesi yolunda işlem tesis edilmesi Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil etmektedir (Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724, 15/2/2017, § 44).
36. Başvurucuya ödenmek suretiyle başvurucunun mevcut malvarlığına dâhil olan emekli aylıklarının iadesi yolunda işlem tesis edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
37. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin kontrolü", mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
38. Somut olayda, 506 sayılı Kanun kapsamında emekli olan başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının, başvurucunun kamuya ait bir kuruluşta çalışmaya başladığı gerekçesiyle 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesine atıfta bulunularak iadesi yolunda idari işlem tesis edilmiştir. 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların bu aylıkları kesilmeksizin kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacağı ve görev yapamayacakları düzenlenmiştir. Bu hükümle sosyal güvenlik sisteminin devamlılığının ve kontrolünün sağlanması amaçlanmıştır. Dolayısıyla yaşlılık aylıklarının iadesinin istenmesi suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin, mülkiyetin kullanılmasının düzenlenmesi şeklindeki üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
39. Mülkiyet hakkı mutlak olmayıp sınırlandırılması mümkündür. Ancak Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
40. Başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden, yaşlılık aylığının iadesi yolunda tesis edilen işlem 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesine dayandırılmıştır. Başvurucu, değinilen kuralın, Anayasa Mahkemesinin 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararı ile iptal edilen 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafıyla aynı mahiyette olması nedeniyle müdahalenin yasal dayanağının bulunmadığını ileri sürmüş ise de 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesi, Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararında incelenmiş ve maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin yasal dayanağının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
41. 506 sayılı Kanun'a göre emekli olduktan sonra tekrar kamu sektöründe çalışmaya başlayan başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının, 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle başvurucudan iadesi yolunda işlem tesis edilmesinin kamu yararı çerçevesinde meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır (Uğur Ziyaretli, § 62).
42. Son olarak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir. Hukuka aykırı ödemelerin tahsiline ilişkin uyuşmazlıklarda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilebilmesi için başvurucuya kanuna aykırı olarak ödeme yapılması biçiminde ortaya çıkan sonuca tarafların katkı derecelerine de bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmalkarlık gösterilip gösterilmediği ve varsa bir ihmalkarlık bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır (Uğur Ziyaretli, § 65).
43. İdarenin "iyi yönetişim" ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. "İyi yönetişim" ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin; uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68).
44. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde; idarenin hatalı işlemi karşısındaki tutumunun yanında işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz gibi yaptırımların öngörülüp görülmediği önem arz etmektedir (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016, § 71).
45. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir. Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Tevfik Baltacı, § 74; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. § 28).
46. Olayda, 506 sayılı Kanun kapsamında emekli olan başvurucuya yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Başvurucu, emekliliğinden sonra 7/3/2006-16/4/2012 tarihleri arasında,4 yıl 8 ay 23 güne isabet eden bir süre için bir kamu kuruluşu olan Beltaş'ta çalıştığı tespit edilmiştir. SGK'nın 18/6/2012 tarihli yazısıyla başvurucuya emekli aylığı ödenmesinin durdurulduğu bildirilmiş ve geçmişe yönelik olarak ödenen tutarın da iadesini istemiştir. Sonradan yapılan düzeltmeyi de gözeten Mahkeme, başvurucu tarafından idareye iadesi gereken yaşlılık aylıklarının tutarını 55.692,04 TL olarak tespit etmiştir.
47. Kanunu bilmemek mazeret sayılamayacağından başvurucunun, yaşlılık aylığı ödenmesinin 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesine aykırı olduğunu bilmesi beklenmektedir. Başvurucunun, yürürlükte bulunan bu düzenlemeye rağmen yaşlılık aylığı ödeyen idareyi uyarması ve bu durumdan haberdar etmesi "iyi niyet" ilkesinin bir gereğidir. Sözkonusu düzenlemelere karşın başvurucunun hiçbir uyarıda bulunmaksızın yaşlılık aylığı ödemelerini kabul etmeye devam etmesi iyiniyetli bir bireyden beklenebilecek bir davranış değildir. Dolayısıyla başvurucunun kusurlu bulunduğu açıktır.
48. Başvurucunun çalışmaya başladığına ilişkin bildirimlerin idareye sunulduğu ve sigorta katkı primlerinin yatırıldığı gözetildiğinde, emekliye ayrıldıktan sonra tekrar çalışmaya başladığının SGK'nın bilgisi dâhilinde olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun tekrar çalışmaya başladığını bilmesi gerektiği anlaşılan SGK'nın da iyi yönetişim ilkesi uyarınca, başvurucuya yaşlılık aylığı ödenmesinin engellenmesi hususunda gereken tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak SGK'nın bu yükümlülüğünün ifası hususunda gerekli özeni göstermediği görülmektedir.
49. Görüldüğü üzere başvurucunun kusurlu davranışının yanında, idarenin de gerek işleyişindeki aksaklıklardan gerekse ihmalkâr tutumundan kaynaklanan kusurunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden sonucun ortaya çıkmasında idarenin hatalı davranışının katkısının da bulunduğu söylenebilir.
50. Başvurucuya ödenen yaşlılık aylığının yersiz olduğunun tespit edilmesinde geçen altı yıl bir aylık süre oldukça uzundur. Bu süre boyuncabaşvurucuya ödenmeye devam eden yaşlılık aylığının kesilmesini sağlamak amacıyla başvurucunun görev yaptığı kurum olan Beltaş ile SGK arasından herhangi bir iletişimin kurulamadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca başvurucunun durumunu tespit etmek için derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmayacağı da açıktır. Bu durum, idari işlev gören ayrı hukuksal statülere bağlı değişik kurum ve kuruluşların bir bütün oluşturduğunu ifade eden idarenin bütünlüğü ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
51. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b) bendinde SGK tarafından fazla veya yersiz ödeme yapıldığının tespit edilmesi hâlinde bu ödemelerin geri alınacağı düzenlenmiştir. Anılan maddenin (a) bendinde; yersiz ödemenin kişilerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğması durumunda, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede, ödeme tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faizi ile birlikte geri alınacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte maddenin (b) bendinde; fazla veya yersiz ödemenin kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâlinde, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamının, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içerisinde ödenmesi durumunda faizsiz olarak tahsil edileceği belirtilmiş, bu sürenin geçmesinden sonra yapılacak ödemeler bakımından ise yirmi dört aylık sürenin sonundan itibaren hesaplanan kanuni faizi ile geri alınacağı ifade edilmiştir (bkz. § 24).
52. İdarece hatalı olarak ödendiği tespit edilen anapara tutarının iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Aksi durumun belirtildiği üzere (bkz. § 45) başvurucunun sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı açıktır. Buna karşın alacağın başvurucudan tahsilindeki yöntem önem arz etmektedir. Anayasa Mahkemesi daha önce aynı konuda verdiği Tevfik Baltacı ve Uğur Ziyaretli kararlarında, başvurucuların ana paranın yanında faiz ödemekle de yükümlü kılınmış olmalarının, kusurlu davranışıyla orantısız bir külfet yüklenmeleri sonucunu doğurduğunu belirterek müdahalenin ölçülü olmadığı kanaatine ulaşmıştır (Tevfik Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretli, § 76).
53. Somut olayda başvurucudan iadesi istenen tutar Mahkeme kararıyla 55.692,04 TL olarak tespit edilmiştir. Bu tutarın faiz içerip içermediğinin açıklığa kavuşturulması amacıyla idareye yazılan 31/3/2017 tarihli müzekkereye verilen 24/4/2017 tarihli cevap yazısında, bu miktarın faiz içermediği ifade edilmiştir. Öte yandan, dosya kapsamından bu tutarın başvurucunun aylığından 1/4 oranında kesinti yapılmak suretiyle tahsiline başlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, başvurucuya kanuna aykırı olarak ödendiği açık olan 55.692,04 TL'nin faiz eklenmeksizin iadesinin istendiği ve başvurucunun aylığından dörtte bir oranında kesinti yapılmak suretiyle tahsiline başlandığı gözetildiğinde mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle başvurucuya aşırı ve ölçüsüz bir külfet yüklenmediği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı kanaatine varılmaktadır.
54. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 5/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.