TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VEYSEL KARA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12139)
|
|
Karar Tarihi: 5/10/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Veysel KARA
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
ŞANVERDİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, emeklilikten sonra bir işte çalışmaya
başlanıldığının tespiti üzerine emekliliğe bağlı olarak ödenmiş yaşlılık
aylıklarının iadesinin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 1951 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
8. Başvurucu dosyadan anlaşılmayan bir tarihte 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu
kapsamında emekli olmuş ve kendisine yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
9. Başvurucunun emekli olduktan sonra 7/3/2006-16/4/2012
tarihleri arasında bir kamu kuruluşu olan Beltaş
Beşiktaş Belediyesi İşletmecilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde (Beltaş) çalıştığı tespit edilmiştir.
10. 1/1/2005 tarihinde yürürlüğe giren
28/12/2004 tarihli ve 5277 sayılı 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 25.
maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafıyla herhangi bir sosyal güvenlik
kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, kanunda sayılan kamu kurum
ve kuruluşlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalışmaları
durumunda emeklilik veya yaşlılık aylıklarının kesilmesini zorunlu kılan yasal düzenleme
yapılmıştır.
11. Zonguldak İdare Mahkemesince, söz konusu düzenlemenin bütçe
kanunuyla ilgisinin bulunmadığı gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesine itiraz yoluna başvurulması üzerine Anayasa Mahkemesince henüz iptal
istemi hakkında bir karar verilmeden 21/4/2005 tarihli
ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına DairKanun'un 29. maddesiyle ilgili
düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yürürlükten kaldırılan düzenlemede
yer alan hükümler aynı Kanun'un 30. maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anayasa
Mahkemesince sonradan verilen 28/12/2005 tarihli ve
E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararla kanun koyucu tarafından yürürlükten
kaldırılan 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin ilgili kısmı, bütçe kanunuyla
düzenlenmesi yasak olan konuları içerdiği gerekçesiyle iptal edilmiştir.
12. 5335 sayılı Kanun'un ilgili düzenlemeyi içeren 30.
maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle
iptali için tekrar Anayasa Mahkemesine başvurulmuş ancak Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararıyla
düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olmadığı belirtilerek iptal istemi
reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, iptali istenen kanun
hükmüyle kişinin sosyal güvenlik hakkının ortadan kaldırılmadığı ve emeklilik
statüsünün zarar görmediği ifade edilmiş; kuralın sadece belirtilen yerlerde
çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece emekli aylığının
kesilmesini öngördüğü vurgulanmış; kişinin emekli veya yaşlılık aylığından
belirtilen kurumlarda çalışarakdaha iyibir yaşam elde etmedüşüncesiyle
kendi isteği ile vazgeçtiği ifade edilmiş ve iptali istenen kanun maddesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
13. Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) 18/6/2012
tarihli yazısıyla başvurucuya emekli aylığı ödenmesinin durdurulduğu
bildirilmiş ve geçmişe yönelik olarak ödenen 70.679,59 TL ana paranın 6/6/2012
tarihine kadar işlemiş 18.893,76 TL faiz alacağıyla birlikte (toplam 89.573,3
TL) tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenmesi başvurucudan istenmiştir.
14. Bu işleme karşı yapılan idari itirazın reddi üzerine 3/7/2012 tarihinde İstanbul 13. İş Mahkemesinde (Mahkeme)
dava açılarak idari işlemin iptali ile borçlu olunmadığının tespiti isteminde
bulunulmuştur.
15. Bu arada, idare tarafından 24/9/2012
tarihinde başvurucu aleyhine haciz talepli olarak icra takibi başlatılmıştır.
Başvurucu tarafından Mahkemeye sunulan dilekçelerden, yargılama devam ederken
maaşından 1/4 oranında kesinti yapılmaya başlandığı anlaşılmıştır.
16. Yargılama devam ederken idarece, başvurucunun 7/3/2006-16/4/2012 tarihleri arasındaki çalışmalarının
sadece 4 yıl 8 ay 23 güne isabet eden bölümünün kamuda, diğer kısmının ise özel
şirket bünyesinde gerçekleştiği gerekçesiyle yeniden hesaplama yapılmış ve
başvurucuya ödenen emekli aylıklarının 55.692,04 TL olduğu tespit edilmiştir.
17. Mahkemece borcun 55.692,04 TL olduğu tespit edilerek 23/10/2013 tarihli kararla davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararın gerekçesinde, 5277 sayılı Kanun’un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci
paragrafı ile 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesine atıfta bulunularak emekli
olduktan sonra kamu kurumlarında çalışması yasak olan başvurucuya ödenen emekli
aylıklarının iadesinin istenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
18. Mahkeme kararı Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin (Daire) 6/5/2014 tarihli kararıyla onamıştır. Nihai karar 19/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu, 17/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. Zonguldak İdare Mahkemesinin Anayasa'ya aykırı olduğu
gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurduğu 5277 sayılı Kanun'un
25. maddesinin mülga (f) fıkrasının ikinci paragrafı şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı
alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil
daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il
özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve
işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel
kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu
iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde
ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi
bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar. ”
21. Anayasa Mahkemesinin 14/11/2006
tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 28/12/2005 tarihli
ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu
durumda, diğer yasalarla düzenlenmesi gereken konuların bütçe yasasıyla
düzenlenmesi Anayasa'nın 87., 88., 89., 161. ve 162.
maddelerine aykırılık oluşturduğundan itiraz konusu kuralların iptali gerekir.
VI-SONUÇ
28.12.2004 günlü, 5277 sayılı '2005 Malî Yılı
Bütçe Kanunu'nun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 28.12.2005 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi."
22. Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa
Mahkemesine başvurulan 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı
alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil
daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il
özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve
işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel
kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu
iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve
işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer
ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev
yapamazlar. ”
23. Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007
tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava konusu kural, emekli veya yaşlılık aylığı
almakta olan kişinin kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile
kuralda belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması durumunda emekli
aylığının kesilmesine ilişkindir.
Buna göre, kişinin sosyal güvenlik hakkı
ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Kural, sadece
belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece
emekli aylığının kesilmesini öngörmektedir. Bu durumda da sosyal güvenliğin
sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacı ortadan
kalkmamaktadır. Kişi, yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski karşılığında sosyal
güvenlik sisteminin sağladığı emekli veya yaşlılık aylığından, belirtilen
kurumlarda çalışarakdaha iyibir
yaşam elde etmedüşüncesiyle kendi isteği ile
vazgeçmektedir.
Anayasa'nın 49. maddesinde, çalışmanın
herkesin hakkı ve ödevi olduğu belirtilmiş, Devlete, çalışanların yaşam
düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak,
çalışmayı denetlemek ve işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak için gerekli önlemleri almak ödevi verilmiştir. Devlet, kişinin
çalışma hakkını kullanabilmesi için iş alanında gerekli önlemleri alacak ve
sınırlamaları kaldırarak görevini yerine getirecek, birey de çalışarak topluma
yük olmaktan kurtulacaktır.
Devletin herkese iş verme, herkesi işe
yerleştirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, Devlet olanakları ölçüsünde,
yeterli örgütler kurarak iş bulmayı kolaylaştırıp sağlamak için gerekli
önlemleri almakla yükümlüdür. İşsizliği önlemek amacıyla yapacağı çalışmalarla
Devlet, öncelikle kamu sektöründe iş vermek yolunu izleyecek, bu nedenle de
yasal düzenlemeler yapacaktır. Buna göre, Devlet işsizlere de iş imkanı sağlayacak istihdam tedbirlerini almak zorundadır.
Sosyal güvenlik kurumlarından emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken kendi
isteği ile belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli veya
yaşlılık aylıkların kesilmesinin, özellikle öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan
gençlere iş bulma amacı dikkate alındığında daha büyük sorunların çözümüne
yönelik düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, sosyal güvenlik
kurumundan emekli veya yaşlılık aylığı almakta olanların, kuralda sayılan kurum
ve kuruluşlarda kendi istekleri ile yeniden çalışmaya başlamaları ve
karşılığında aylık almaları nedeniyle, yaşlılık veya emekli aylıklarının kesilmesini
öngören dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 49. ve 60.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir."
24. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b) bendi
şöyledir:
"Kurumca işverenlere, sigortalılara,
isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak
sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun
kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık
sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden
kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş
yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten
itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde
faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten
sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
...
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan
alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere
göre geri alınır. ".
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamındaki davalara genel
olarak uygulanan ilkelerin ve özellikle anılan maddenin mülk edinme hakkını
korumadığı biçimindeki ilkenin,sosyal
güvenlik ödemeleri ve sosyal yardımlar yönünden de geçerli olduğunu belirtmektedir.AİHM, bu hükmün Sözleşmeci devletlerin
herhangi bir sosyal güvenlik planını uygulayıp uygulamayacağının ya da bu
planlar çerçevesinde kişilere ne tür menfaatlerin sağlanacağının ve bunların
miktarının ne kadar olacağının belirlenmesi hususundaki serbestisine sınırlama
getirmediğini vurgulamaktadır. Ancak AİHM'e göre
Sözleşmeci devletlerin, ister önceden kişilerin katkı yapma şartına bağlı olsun
ister olmasın, sosyal yardım ödemesi yapılmasını öngören yasal bir düzenlemenin
bulunması durumunda, bu düzenlemenin 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamına
giren mülkiyete ilişkin bir menfaat (proprietary interest) doğurduğu kabul edilmelidir (Moskal/Polonya, B. No: 10373/05, 15/9/2009,
§ 38).
26. AİHM, modern demokratik devletlerde birçok bireyin,
yaşamlarını sürdürebilmek için hayatlarının tamamı ya da bir bölümünde, sosyal
güvenlik ve sosyal yardım ödemelerine bağımlı olduklarını belirtmektedir. AİHM,
birçok hukuk sisteminin, bu bireylerin belli bir derecede belirlilik ve
güvenliğe ihtiyaç duyduklarını kabul ederek onlara birtakım imkânlar
sağladığını ve bu çerçevede, öngörülen bazı koşulların yerine getirilmesi
şartıyla bu bireylere çeşitli ödemeler yapılması yolunda düzenlemelere yer
verdiğini hatırlatmaktadır. AİHM'e göre bireylerin iç
hukuka göre sosyal yardım alma hakkının bulunduğu durumlarda, bu ekonomik
menfaatler 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamına girer (Moskal/Polonya, § 39).
27. AİHM'e göre bir ekonomik menfaatin
sonradan ortadan kaldırılması, olayın somut koşulları çerçevesinde tek başına o
ekonomik menfaatin en azından ortadan kaldırıldığı ana kadar 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi kapsamına mülk olarak görülmesini engellemez. Öte yandan
tartışma konusu ekonomik menfaate hak kazanmanın şarta bağlandığı durumlarda,
koşulun yerine getirilmemesi sonucu kaybedilen şarta bağlı hakkın, 1 No.lu
Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülk olarak değerlendirilmesi mümkün değildir
(Moskal/Polonya, § 40).
28. AİHM, sosyal adaletin önemine dikkatçekmekle
birlikte, bunun kural olarak kamu otoritelerinin, ihmallerinden kaynaklananlar
da dâhil olmak üzere hatalı işlemlerini geri almasına engel teşkil
etmeyeceğinin altını çizmektedir. AİHM'e göre aksi
karara varılması haksız zenginleşme yasağına aykırılık oluşturur. Bu durum,
aynı zamanda sosyal güvenlik sistemine katkı payı ödeyen ve özellikle katkı
payı ödedikleri hâlde kanuni koşulları taşımamaları nedeniyle bundan
yararlanamayan diğer bireylere haksızlık oluşturur. Son olarak bu, sınırlı kamu
kaynaklarının kamu yararına uygun olmayan alanlara harcanması sonucunu doğurur
(Moskal/Polonya, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 5/10/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, yaşlılık aylığıyla geçinmenin zorluğu
gözetildiğinde emeklilerin çalışmasının önlenmesine yönelik düzenleme
yapılmasının hak ihlaline yol açtığını belirtmiştir. Başvurucu, tekrar
çalışmaya başladığının idarenin bilgisi dâhilinde olduğu hâlde yaşlılık aylığı
ödemeye devam edilmesinin sorumluluğunun kendisine yüklenemeyeceğini ileri
sürmüştür. Başvurucu Anayasa Mahkemesinin 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin
(f) fıkrasının ikinci paragrafını iptal ettiğini ve Anayasa Mahkemesince iptal
edilen bu hükmün sonradan 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesinin ikinci fıkrasıyla
yeniden yasalaştırılmasınıniptal edilen hükme
geçerlilik kazandırmayacağını ifade etmiştir. Başvurucuya göre ödenen yaşlılık
aylıklarının yersiz ödeme kabul edilmesinin yasal dayanağı bulunmamaktadır.
B. Değerlendirme
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara
yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan
başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça
dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
32. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ...
hak[kına] ... sahiptir.
Bu hak..., ancak kamu
yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuya yapılan
yaşlılık aylığı ödemelerinin iadesi yolunda tesis edilen işleme yönelik
şikâyetin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
34. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ... hak[kına] sahiptir." denilmek suretiyle
mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye
bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla
değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda
mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve
gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve
fikri hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve
diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, §
60).
35. SGK tarafından başvurucuya 7/3/2006-16/4/2012
tarihleri arasında yapılan ve 70.679,59 TL olarak hesaplanan yaşlılık aylığı
ödemelerinin 6/6/2012 tarihine kadar işlemiş 18.893,76 TL faiz alacağıyla
birlikte (toplam 89.573,3 TL) iadesi istenmiştir. Ancak yargılama devam ederken
idarece yeniden yapılan hesaplama sonucu iadesi gereken yaşlılık aylıkları
55.692,04 TL şeklinde tespit edilmiştir. Mahkemece 23/10/2013
tarihli kararla iadesi gereken borcun 55.692,04 TL olduğu saptanmış ve bu tutar
üzerinden davanın reddi yolunda hüküm kurulmuştur. Yaşlılık aylıklarının
başvurucuya ödenmesiyle başvurucunun mevcut malvarlığı hâline geldiği
tartışmasızdır. Başvurucunun malvarlığına dâhil olan 55.692,04 TL'nin iadesi
yolunda işlem tesis edilmesi Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil
etmektedir (Uğur Ziyaretli,
B. No: 2014/5724, 15/2/2017, § 44).
36. Başvurucuya ödenmek suretiyle başvurucunun mevcut
malvarlığına dâhil olan emekli aylıklarının iadesi yolunda işlem tesis
edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
37. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl
yararlanma hakkı"na yer verilmiş, ikinci
fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin
kontrolü", mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun
bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin
kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının
malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek
belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve
mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin
mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması
gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
38. Somut olayda, 506 sayılı Kanun kapsamında emekli olan
başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının, başvurucunun kamuya ait bir kuruluşta
çalışmaya başladığı gerekçesiyle 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesine atıfta
bulunularak iadesi yolunda idari işlem tesis edilmiştir. 5335 sayılı Kanun'un
30. maddesinde, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık
aylığı alanların bu aylıkları kesilmeksizin kamu kurum ve kuruluşlarında
herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacağı ve görev
yapamayacakları düzenlenmiştir. Bu hükümle sosyal güvenlik sisteminin
devamlılığının ve kontrolünün sağlanması amaçlanmıştır. Dolayısıyla yaşlılık
aylıklarının iadesinin istenmesi suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin, mülkiyetin kullanılmasının düzenlenmesi şeklindeki üçüncü
kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
39. Mülkiyet hakkı mutlak olmayıp sınırlandırılması mümkündür.
Ancak Anayasa’nın 35. ve 13. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik
müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük
ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
40. Başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden, yaşlılık
aylığının iadesi yolunda tesis edilen işlem 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesine
dayandırılmıştır. Başvurucu, değinilen kuralın, Anayasa Mahkemesinin 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararı
ile iptal edilen 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci
paragrafıyla aynı mahiyette olması nedeniyle müdahalenin yasal dayanağının
bulunmadığını ileri sürmüş ise de 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesi, Anayasa
Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararında
incelenmiş ve maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığı tespit edilmiştir.
Dolayısıyla müdahalenin yasal dayanağının bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
41. 506 sayılı Kanun'a göre emekli olduktan sonra tekrar kamu
sektöründe çalışmaya başlayan başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının, 5335
sayılı Kanun'un 30. maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle başvurucudan iadesi
yolunda işlem tesis edilmesinin kamu yararı çerçevesinde meşru bir amaç
taşıdığı sonucuna varılmıştır (Uğur Ziyaretli, § 62).
42. Son olarak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup
olmadığı değerlendirilmelidir. Hukuka aykırı ödemelerin tahsiline ilişkin
uyuşmazlıklarda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün
değerlendirilebilmesi için başvurucuya kanuna aykırı olarak ödeme yapılması
biçiminde ortaya çıkan sonuca tarafların katkı derecelerine de bakılması
gerekmektedir. Bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu,
bunların yerine getirilmesinde ihmalkarlık gösterilip
gösterilmediği ve varsa bir ihmalkarlık bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında
bir etkisinin bulunup bulunmadığı da gözönünde
bulundurulmalıdır (Uğur Ziyaretli,
§ 65).
43. İdarenin "iyi yönetişim" ilkesine uygun hareket
etme yükümlülüğü bulunmaktadır. "İyi yönetişim" ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu
söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin; uygun zamanda, uygun yöntemle ve her
şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No:
2013/711, 3/4/2014, § 68).
44. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde; idarenin hatalı işlemi
karşısındaki tutumunun yanında işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı
işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz
gibi yaptırımların öngörülüp görülmediği önem arz etmektedir (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016, § 71).
45. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı
işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda
kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden
kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin sebepsiz
zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda
bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle
ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir.
Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz
verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Tevfik Baltacı, § 74; benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. § 28).
46. Olayda, 506 sayılı Kanun kapsamında emekli olan başvurucuya
yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Başvurucu, emekliliğinden sonra 7/3/2006-16/4/2012 tarihleri arasında,4 yıl 8 ay 23 güne
isabet eden bir süre için bir kamu kuruluşu olan Beltaş'ta
çalıştığı tespit edilmiştir. SGK'nın 18/6/2012 tarihli yazısıyla başvurucuya emekli aylığı
ödenmesinin durdurulduğu bildirilmiş ve geçmişe yönelik olarak ödenen tutarın
da iadesini istemiştir. Sonradan yapılan düzeltmeyi de gözeten Mahkeme,
başvurucu tarafından idareye iadesi gereken yaşlılık aylıklarının tutarını
55.692,04 TL olarak tespit etmiştir.
47. Kanunu bilmemek mazeret sayılamayacağından başvurucunun,
yaşlılık aylığı ödenmesinin 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesine aykırı olduğunu
bilmesi beklenmektedir. Başvurucunun, yürürlükte bulunan bu düzenlemeye rağmen
yaşlılık aylığı ödeyen idareyi uyarması ve bu durumdan haberdar etmesi
"iyi niyet" ilkesinin bir gereğidir. Sözkonusu
düzenlemelere karşın başvurucunun hiçbir uyarıda bulunmaksızın yaşlılık aylığı
ödemelerini kabul etmeye devam etmesi iyiniyetli bir bireyden beklenebilecek
bir davranış değildir. Dolayısıyla başvurucunun kusurlu bulunduğu açıktır.
48. Başvurucunun çalışmaya başladığına ilişkin bildirimlerin
idareye sunulduğu ve sigorta katkı primlerinin yatırıldığı gözetildiğinde,
emekliye ayrıldıktan sonra tekrar çalışmaya başladığının SGK'nın
bilgisi dâhilinde olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun tekrar çalışmaya
başladığını bilmesi gerektiği anlaşılan SGK'nın da
iyi yönetişim ilkesi uyarınca, başvurucuya yaşlılık aylığı ödenmesinin
engellenmesi hususunda gereken tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak
SGK'nın bu yükümlülüğünün ifası hususunda gerekli
özeni göstermediği görülmektedir.
49. Görüldüğü üzere başvurucunun kusurlu davranışının yanında,
idarenin de gerek işleyişindeki aksaklıklardan gerekse ihmalkâr tutumundan
kaynaklanan kusurunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına
müdahale teşkil eden sonucun ortaya çıkmasında idarenin hatalı davranışının
katkısının da bulunduğu söylenebilir.
50. Başvurucuya ödenen yaşlılık aylığının yersiz olduğunun
tespit edilmesinde geçen altı yıl bir aylık süre oldukça uzundur. Bu süre boyuncabaşvurucuya ödenmeye devam eden yaşlılık aylığının
kesilmesini sağlamak amacıyla başvurucunun görev yaptığı kurum olan Beltaş ile SGK arasından herhangi bir iletişimin
kurulamadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca başvurucunun durumunu tespit etmek için
derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmayacağı da açıktır. Bu durum, idari işlev
gören ayrı hukuksal statülere bağlı değişik kurum ve kuruluşların bir bütün
oluşturduğunu ifade eden idarenin bütünlüğü ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
51. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b) bendinde SGK
tarafından fazla veya yersiz ödeme yapıldığının tespit edilmesi hâlinde bu
ödemelerin geri alınacağı düzenlenmiştir. Anılan maddenin (a) bendinde; yersiz
ödemenin kişilerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğması durumunda,
hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede, ödeme
tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faizi ile birlikte geri alınacağı hüküm
altına alınmıştır. Bununla birlikte maddenin (b) bendinde;
fazla veya yersiz ödemenin kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâlinde,
hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan
ödemeler toplamının, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay
içerisinde ödenmesi durumunda faizsiz olarak tahsil edileceği belirtilmiş, bu
sürenin geçmesinden sonra yapılacak ödemeler bakımından ise yirmi dört aylık
sürenin sonundan itibaren hesaplanan kanuni faizi ile geri alınacağı ifade
edilmiştir (bkz. § 24).
52. İdarece hatalı olarak ödendiği tespit edilen anapara
tutarının iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Aksi
durumun belirtildiği üzere (bkz. § 45) başvurucunun sebepsiz zenginleşmesine
yol açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı açıktır. Buna karşın alacağın
başvurucudan tahsilindeki yöntem önem arz etmektedir. Anayasa Mahkemesi daha
önce aynı konuda verdiği Tevfik Baltacı ve
Uğur Ziyaretli kararlarında,
başvurucuların ana paranın yanında faiz ödemekle de
yükümlü kılınmış olmalarının, kusurlu davranışıyla orantısız bir külfet
yüklenmeleri sonucunu doğurduğunu belirterek müdahalenin ölçülü olmadığı
kanaatine ulaşmıştır (Tevfik Baltacı,
§ 79; Uğur Ziyaretli,
§ 76).
53. Somut olayda başvurucudan iadesi istenen tutar Mahkeme
kararıyla 55.692,04 TL olarak tespit edilmiştir. Bu tutarın faiz içerip
içermediğinin açıklığa kavuşturulması amacıyla idareye yazılan 31/3/2017 tarihli müzekkereye verilen 24/4/2017 tarihli
cevap yazısında, bu miktarın faiz içermediği ifade edilmiştir. Öte yandan,
dosya kapsamından bu tutarın başvurucunun aylığından 1/4 oranında kesinti
yapılmak suretiyle tahsiline başlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda,
başvurucuya kanuna aykırı olarak ödendiği açık olan 55.692,04 TL'nin faiz
eklenmeksizin iadesinin istendiği ve başvurucunun aylığından dörtte bir
oranında kesinti yapılmak suretiyle tahsiline başlandığı gözetildiğinde
mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle başvurucuya aşırı ve ölçüsüz bir külfet
yüklenmediği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik açık
bir ihlalin bulunmadığı kanaatine varılmaktadır.
54. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 5/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.