TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KUDDİS BÜYÜKAKILLI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3941)
|
|
Karar Tarihi: 5/10/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Kuddis
BÜYÜKAKILLI
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yaşlılık aylığının başvurucunun üniversitede çalışmaya
başlaması üzerine kesilmesi ve ödenen yaşlılık aylıklarının da faiziyle
birlikte geri istenilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu kimya mühendisi olup 1973-2001 yılları arasında
özel sektörde çeşitli kuruluşlarda çalışmıştır. Başvurucunun yaşlılık aylığı
tahsis talebini değerlendiren Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından (SGK) başvurucuya
1/11/1998 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı tahsis edilmiştir.
9. Başvurucu 27/11/2001 tarihinde Mersin Üniversitesi Tarsus
Meslek Yüksekokulunda (Üniversite) sözleşmeli öğretim görevlisi olarak
çalışmaya başlamıştır. Başvurucunun yaşlılık aylığı almaya başladıktan sonra
tekrar çalışmaya başladığı dönemde SGK tarafından başvurucuya yaşlılık aylığı
ödenmesine devam edilmiştir.
10. 1/1/2005 tarihinde yürürlüğe giren 28/12/2004 tarihli ve
5277 sayılı 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 25. maddesinin (f) fıkrasının
ikinci paragrafıyla herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya
yaşlılık aylığı alanların, kanunda sayılan kamu kurum ve kuruluşlarında
herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalışmaları durumunda emeklilik veya
yaşlılık aylıklarının kesilmesini zorunlu kılan yasal düzenleme yapılmıştır.
11. Söz konusu düzenlemenin bütçe kanunuyla ilgisinin
bulunmadığı gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine itiraz yoluna
başvurulması üzerine Anayasa Mahkemesince henüz iptal istemi hakkında bir karar
verilmeden 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 29. maddesiyle ilgili
düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yürürlükten kaldırılan düzenlemede
yer alan hükümler aynı Kanun'un 30. maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anayasa
Mahkemesince sonradan verilen 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105
sayılı kararla, kanun koyucu tarafından yürürlükten kaldırılan 5277 sayılı
Kanun'un 25. maddesinin ilgili kısmı, bütçe kanunuyla düzenlenmesi yasak olan
konuları içerdiği gerekçesiyle iptal edilmiştir.
12.5335 sayılı Kanun'un ilgili düzenlemeyi içeren 30. maddesinin
ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için
tekrar Anayasa Mahkemesine başvurulmuş, ancak Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007
tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararıyla düzenlemenin Anayasa'ya aykırı
olmadığı belirtilerek iptal istemi reddedilmiştir.
13. SGK tarafından Mersin Üniversitesi Rektörlüğüne yazılan
12/8/2009 tarihli yazı ile yaşlılık aylığı almakta olup da Üniversite
bünyesinde çalışmaya devam edenlerin bildirilmesi istenilmiştir. Rektörlüğün
14/9/2009 tarihli cevap yazısında başvurucunun öğretim görevlisi olarak
çalıştığı bildirilmiştir.
14. SGK başvurucuya 1/1/2005-19/10/2009 tarihleri arasında
toplam 36.711,96 TL yaşlılık aylığı ödemesi yapıldığını tespit etmiştir.
Kurumun 20/11/2009 tarihli iç yazışması ile başvurucuya yaşlılık aylığı
ödenmesinin durdurularak 1/1/2005-18/11/2009 tarihleri arasında ödenen aylıkların
iadesi gerektiği bildirilmiştir.
15. SGK tarafından başvurucuya 10/12/2009 tarihli borç bildirme
belgesi gönderilmiştir. Bu belgede başvurucunun 36.711,96 TL borç ile bu borca
ait 19/1/2010 tarihine kadar 8.381,03 TL işlemiş faiz borcu olmak üzere toplam
45.097,49 TL tutarında borcunun bulunduğu belirtilmiştir.
16. Başvurucu bunun üzerine aylık kesme işleminin iptali ve
borçlu olmadığının tespiti istemleriyle SGK aleyhine 7/12/2009 tarihinde Mersin
2. İş Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 8/11/2012 tarihinde davanın kabulü
ile başvurucunun borçlu olmadığının tespitine ve kurumun aylık kesme işleminin
iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun çalıştığı
Üniversitenin özel bütçeli idare olduğuna vurgu yapılmıştır. Mahkemeye göre yaşlılık
aylığı almakta olanların özel bütçeli kamu kurumlarında çalışmalarına kanunen
bir engel bulunmamaktadır. Mahkeme ayrıca üniversitelerde ders verenler
yönünden aylık kesme zorunluluğunun bulunmadığı gerekçesine de dayanmıştır.
17. Davalı SGK hükmü temyiz etmiştir. Yargıtay 10. Hukuk
Dairesinin (Daire) 3/5/2013 tarihli ilamıyla hükmün bozulmasına karar
verilmiştir. Bozma ilamında, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik
veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin kamu kurumlarında
çalıştırılamayacaklarına dair düzenlemenin 1/1/2005 tarihinden başlamak
suretiyle yürürlükte olduğu belirtilmiştir. Daire bu sebeple başvurucunun,
uyuşmazlık konusu olmayan dava dışı kamu kurumunda dava konusu dönemde
çalışmasının getirilen kanuni düzenlemelere aykırı olduğunu kabul etmiştir.
18. Bozma ilamına uyan Mahkeme, 22/10/2013 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir. Kararda ayrıca başvurucudan alınmak üzere SGK yararına
4.288,21 TL tutarında vekâlet ücretine hükmedilmiştir.
19. Başvurucu bu arada 13/2/2011 tarihli ve6111 sayılı Bazı
Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun kapsamında yapılandırma talebinde bulunmuştur.
29/5/2013 tarihli yapılandırmaya göre ana parasının 44.927,43 TL olduğu
belirtilen 51.666,54 TL'nin 18 eşit taksitte ve taksitlerin her biri 2.870,36
TL olmak üzere başvurucunun aylığından kesilmesi öngörülmüştür. Son taksit
tarihi 31/3/2016 olarak belirlenmiştir.
20. Başvurucu ayrıca, davanın reddine ilişkin hükmü de temyiz
etmiş ancak Dairenin 23/1/2014 tarihli ilamıyla hükmün düzeltilerek onanmasına
karar verilmiştir. Onama ilamında, başvurucunun vekâlet ücreti dışındaki diğer
temyiz itirazları reddedilmiştir. Daire, uyuşmazlığın niteliğine göre başvurucu
aleyhine maktu vekâlet ücretine hükmedilebileceğini belirterek, vekâlet ücreti
yönünden hükmü düzelterek onamıştır.
21. Nihai karar başvurucu vekiline 20/2/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 17/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının mülga
ikinci paragrafı şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik
veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil
daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il
özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve
işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel
kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu
iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve
işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer
ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev
yapamazlar. ”
24. Anayasa Mahkemesinin 14/11/2006 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanan 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararının ilgili
kısmı şöyledir:
"Bu
durumda, diğer yasalarla düzenlenmesi gereken konuların bütçe yasasıyla
düzenlenmesi Anayasa'nın 87., 88., 89., 161. ve 162. maddelerine aykırılık
oluşturduğundan itiraz konusu kuralların iptali gerekir.
VI-SONUÇ
28.12.2004 günlü, 5277 sayılı '2005 Malî Yılı
Bütçe Kanunu'nun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 28.12.2005 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi."
25.5335 sayılı Kanun’un 29. maddesi şöyledir:
"...
c) 28.12.2004 tarihli ve 5277 sayılı Kanunun
25 inci maddesinin (f) fıkrası ile 30 uncu maddesi ve 37 nci
maddesinin (e) ve (i) fıkraları,
...
Yürürlükten kaldırılmıştır."
26. 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinin ikinci ve dördüncü
fıkraları şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı
alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli
idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler
ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik
kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu
kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların
bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden
fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya
görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.
Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri;
...
f) Yaş
haddini aşmamış olmaları kaydıyla her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim
kurumlarında ders ücreti karşılığı ders görevi verilenler (üniversitelerde ders
ücreti karşılığı ders görevi verilenler hakkında yaş haddini aşmamış olmaları
kaydı aranmaz.),
...
Hakkında uygulanmaz. ”
27. Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52,
K.2007/35 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava konusu kural, emekli veya yaşlılık aylığı
almakta olan kişinin kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile
kuralda belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması durumunda emekli
aylığının kesilmesine ilişkindir.
Buna göre, kişinin sosyal güvenlik hakkı
ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Kural, sadece
belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece
emekli aylığının kesilmesini öngörmektedir. Bu durumda da sosyal güvenliğin
sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacı ortadan
kalkmamaktadır. Kişi, yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski karşılığında sosyal
güvenlik sisteminin sağladığı emekli veya yaşlılık aylığından, belirtilen
kurumlarda çalışarakdaha iyibir yaşam elde etmedüşüncesiyle kendi isteği ile
vazgeçmektedir.
Anayasa'nın 49. maddesinde, çalışmanın
herkesin hakkı ve ödevi olduğu belirtilmiş, Devlete, çalışanların yaşam
düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak,
çalışmayı denetlemek ve işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak için gerekli önlemleri almak ödevi verilmiştir. Devlet, kişinin
çalışma hakkını kullanabilmesi için iş alanında gerekli önlemleri alacak ve
sınırlamaları kaldırarak görevini yerine getirecek, birey de çalışarak topluma
yük olmaktan kurtulacaktır.
Devletin herkese iş verme, herkesi işe
yerleştirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, Devlet olanakları ölçüsünde,
yeterli örgütler kurarak iş bulmayı kolaylaştırıp sağlamak için gerekli
önlemleri almakla yükümlüdür. İşsizliği önlemek amacıyla yapacağı çalışmalarla
Devlet, öncelikle kamu sektöründe iş vermek yolunu izleyecek, bu nedenle de
yasal düzenlemeler yapacaktır. Buna göre, Devlet işsizlere de iş imkanı sağlayacak istihdam tedbirlerini almak zorundadır.
Sosyal güvenlik kurumlarından emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken kendi
isteği ile belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli veya
yaşlılık aylıkların kesilmesinin, özellikle öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan
gençlere iş bulma amacı dikkate alındığında daha büyük sorunların çözümüne
yönelik düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, sosyal güvenlik
kurumundan emekli veya yaşlılık aylığı almakta olanların, kuralda sayılan kurum
ve kuruluşlarda kendi istekleri ile yeniden çalışmaya başlamaları ve
karşılığında aylık almaları nedeniyle, yaşlılık veya emekli aylıklarının
kesilmesini öngören dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 49. ve 60. maddelerine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir."
28. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık SigortasıKanunu'nun 96. maddesinin (a) ve (b) bendi şöyledir:
"Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe
bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak
sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun
kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık
sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden
kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş
yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten
itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık
sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
...
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan
alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere
göre geri alınır. "
B. Uluslararası Hukuk
29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin kural olarak
mülkiyeti edinme hakkını içermediğini kabul etmektedir (Stec ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD],
B. No: 65731/01-65900/01, 12/4/2006, § 53). Bununla birlikte AİHM, modern demokratik
devletlerde birçok bireyin, yaşamlarını sürdürebilmek için hayatlarının tamamı
ya da bir bölümünde sosyal güvenlik ve sosyal yardım ödemelerine bağımlı
olduklarını belirtmektedir. AİHM bu sebeple birçok hukuk sisteminin, bireylerin
belli bir derecede belirlilik ve güvenliğe ihtiyaç duyduklarını kabul ederek
onlara birtakım imkânlar sağladığını ve bu çerçevede, öngörülen bazı koşulların
yerine getirilmesi şartıyla bu bireylere çeşitli ödemeler yapılması yolunda hak
tanıyan düzenlemelere yer verdiğini hatırlatmaktadır. AİHM bu bağlamda, ister
önceden kişilerin katkı yapma şartına bağlı olsun ister olmasın, iç hukuka göre
sosyal yardım alma hakkının bulunduğu durumlarda, bu ekonomik menfaatlerin 1
No.lu ek Protokol'ün 1. maddesi kapsamında olduğu sonucuna varmıştır (Moskal/Polonya, B. No: 10373/05,
15/9/2009, §§ 38-39).
30. AİHM'e göre mülkiyet hakkına konu bir menfaatin sonradan
ortadan kaldırılması, en azından ortadan kaldırıldığı ana kadar bu menfaatin
Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi kapsamında mülk olarak
değerlendirilmesini engellemez (Beyeler/İtalya,
B. No: 33202/96, 5/1/2000, § 105). Öte yandan AİHM, uyuşmazlık konusu menfaate
hak kazanmanın şarta bağlandığı, ancak bu şartın yerine getirilmediği
durumlarda ise söz konusu menfaatin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi anlamında mülk olarak değerlendirilemeyeceği görüşündedir (Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya
[BD], B. No: 42527/98, 12/7/2011, §§ 82-83).
31. AİHM, sosyal güvenlik sisteminin düzenlenmesi ve bu kapsamda
hangi yardımların veya ödemelerin yapılacağı ya da ne kadar yapılacağı
hususunda devletlerin geniş bir takdir yetkileri olduğunu kabul etmektedir (Stec ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 53).
AİHM, sosyal adaletin önemine dikkat çekmekle birlikte bunun, kural olarak kamu
makamlarının -kendi ihmallerinden kaynaklansa bile- hatalı işlemlerini geri
almasına engel teşkil etmeyeceğinin altını çizmektedir. AİHM'e göre aksi karara
varılması, haksız zenginleşme yasağına aykırılık oluşturur. Bu durum, aynı
zamanda sosyal güvenlik sistemine katkı payı ödeyen ve özellikle katkı payı
ödedikleri hâlde kanuni koşulları taşımamaları nedeniyle bundan yararlanamayan
diğer bireylere haksızlık oluşturur. Son olarak bu durum sınırlı kamu
kaynaklarının kamu yararına uygun olmayan alanlara harcanması sonucunu doğurur(Moskal/Polonya,
§ 73).
32. Öte yandan AİHM'e göre "iyi yönetişim ilkesi" kamu
yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda, kamu otoritelerinin uygun
zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmesini
gerektirir (Beyeler/İtalya, §
120). Bu bağlamda eski bir “yanlışlığı” düzeltme ihtiyacı, iyi niyetli
kişilerin resmî mercilerin meşru işlemleri sonucu kazanılmış haklarına
orantısız şekilde müdahale sonucuna da yol açmamalıdır (Pincová ve Pinc/Çek Cumhuriyeti, B. No:
36548/97, 5/11/2002, § 58; Moskal/Polonya,
§ 73).
33. AİHM, Fabian/Macaristan
([BD], B. No: 78117/13, 5/9/2017) kararındayaşlılık aylığının kesilmesinin
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir. Ayrımcılık yasağı
kapsamında mülkiyet hakkının değerlendirildiği bu başvuru, bir kamu
kuruluşundan emekli olan başvurucunun yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle
yaşlılık aylığının kesilmesine ilişkindir. AİHM kararında özel ve kamu
sektörlerinden emekli olanlar ile kamu sektöründen emekli olanların kendi
aralarında farklı uygulama yapılarak kamu sektöründen emekli olan bazı
kişilerin yaşlılık aylıklarından kesinti yapılmasının, müdahalenin taşıdığı
meşru amaç dikkate alındığında ölçüsüz olmadığı sonucuna varılmıştır (Fabian/Macaristan, §§ 112-134).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 5/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu özel sektörde uzun yıllar çalışarak primlerini
ödemek suretiyle yaşlılık aylığına hak kazandığını, ancak yaşlılık aylığının
oldukça düşük olması nedeniyle daha sonra 2001 yılında Üniversitede öğretim
görevlisi olarak çalışmaya başladığını belirtmiştir. Başvurucu göreve başladığı
tarihten sonra yapılan kanun değişiklikleri sonucu yaşlılık aylığının
kesildiğini ve 2005 ile 2009 yılları arasında ödenen yaşlılık aylıklarının da
faiziyle birlikte geri istenildiğini ifade etmiştir. Hâlbuki başvurucu, mevcut
kanunlara güvenerek çalışmaya başladığını ve yaşamını da buna göre idame
ettirdiğini öne sürmüştür. Başvurucuya göre yaşlılık aylığı kesilmeden öğretim
elemanı olarak çalışması önünde kanunî bir engel de bulunmamaktadır. Başvurucu
bu kapsamda, 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde üniversiteler için istisnai
nitelikte bir hüküm getirilmiş olduğunu, ayrıca üniversitelerin "özel
bütçeli idareler" kapsamında olduğunu belirtmiştir. Başvurucu sonuç olarak
adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
36. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu mülkiyet hakkının ihlali iddiası
yanında ayrıca adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
Ancak başvurucunun yaşlılık aylığının kesilmesi ve daha önce ödenen yaşlılık
aylıklarının da faiziyle birlikte geri istenilmesinden kaynaklanan
şikâyetlerinin, özü itibarıyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin
olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun söz konusu iddialarının
mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
39. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak
değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar
ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı
sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir
(Mahmut Duran ve diğerleri, B.
No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
40. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve
ekonomik değerleri koruyan bir temel haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, bu konudaki menfaati ne kadar
güçlü olursa olsun mülkiyet kavramı içinde değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636,
15/4/2014, § 36). Ayrıca gelecekte elde edileceği iddia edilen bir gelirin
mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir (Sultan Tokay ve diğerleri, B. No:
2013/1122, 26/6/2014, § 42). Buna karşın mülkiyet hakkı, bireylere bir tür
sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle birlikte, yürürlükteki
mevzuatta, önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma
hakkı şeklinde bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel
olarak ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı
kapsamına giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166,
25/6/2015, § 36). Ayrıca mülkiyet
hakkının belli şartlar altında ortadan kaldırılması, onun en azından ortadan
kaldırılıncaya kadar "mülk" olarak
kabul edilmesine engel teşkil etmez (Bülent
Akgül, B. No: 2013/3391, 16/9/2015, § 56).
41. Somut olayda SGK tarafından başvurucunun yaşlılık aylığı
tahsis talebi kabul edilerek başvurucuya 1/11/1998 tarihinden itibaren geçerli
olmak üzere aylık tahsisi yapılmıştır. Ancak başvurucunun almakta olduğu
yaşlılık aylığı, başvurucunun Üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışması
nedeniyle 5277 ve 5335 sayılı Kanun hükümleri uyarınca kesilmiştir. SGK ayrıca
başvurucuya 1/1/2005-18/11/2009 tarihleri arasına ilişkin olarak ödenen
yaşlılık aylıklarının yasal faiziyle birlikte başvurucudan tahsili cihetine gidilmiştir.Dolayısıyla başvurucunun almakta olduğu yaşlılık
aylığının Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk olduğunun kabulü gerekir
(AİHM kararları için bkz. §§ 29-33).
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
42. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir
haktır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin, mülkünü kullanma,
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 53).
43. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer
verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin
çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet
hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle, aynı zamanda
"mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının genel çerçevesi de
çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum
yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin
kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın
diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân
tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten
yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel
biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
§§ 55-58).
44. Somut olayda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan iki ayrı
müdahale bulunmaktadır. Bunlardan ilki, başvurucuya ödenmekte olan yaşlılık
aylığının kesilmesidir. İkincisi ise başvurucuya daha önce ödenen yaşlılık
aylıklarının yasal faiziyle birlikte tahsil edilmesidir.
45. Başvurucunun yeniden çalışmaya başlamasıyla yaşlılık aylığı
kesilmekle birlikte, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilecek sosyal
güvenlik yardımı bütünüyle ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar
görmemektedir. Müdahaleyle sadece belirtilen yerlerde çalışıldığı ve
karşılığında gelir elde edildiği sürece yaşlılık aylığının kesilmesi
öngörülmektedir. Üstelik mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin türü
belirlenirken sonucu yanında ayrıca müdahalenin amacının da dikkate alınması gerekmektedir.Buna göre başvurucunun yaşlılık aylığının
kesilerek kanuna aykırı ödendiği tespit edilen sonraki yaşlılık aylıklarının
tahsil edilmesi şeklindeki müdahale, mülkiyeti kaybettirme amacı
taşımamaktadır. Sosyal güvenlik sisteminin korunması amacıyla kamu kurumlarında
çalışanların emeklilik aylığı alması yasaklanarak bu alan düzenlenmiştir. Bu
durumda, söz konusu müdahalenin "mülkiyetin kamu yararına kullanımının
kontrolü veya düzenlenmesi" biçimindeki üçüncü kural kapsamında
incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
i. Kanunilik
46. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği
ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de "hak ve
özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini" temel bir ilke olarak
benimsemiştir (Mehmet Arif Madenci,
B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 69).
47. Dolayısıyla Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre mülkiyet
hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt, kanuna dayalı olma
ölçütüdür.
48. Öte yandan kanunun varlığı kadar kanun metninin ve
uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu önceden öngörebilecekleri
kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi
de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir
(Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B.
No: 2013/1301, 30/12/2014, § 56).
49. Başvuru konusu olayda ihtilaf konusu, başvurucunun özel
bütçeli kuruluşlardan olan Üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya
başlaması nedeniyle kendisine ödenmekte olan yaşlılık aylığının kesilip
kesilemeyeceği hususuna ilişkindir.
50. 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının mülga
ikinci paragrafında, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya
yaşlılık aylığı alanların bu aylıkları kesilmeksizin genel bütçeye dâhil
daireler ve katma bütçeli idareler ile maddede sayılan diğer kurum ve
kuruluşlarda çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları hüküm altına
alınmıştır. Anayasa Mahkemesince bu hüküm iptal edilmekle birlikte 5335 sayılı
Kanun'un 30. maddesinin ikinci fıkrası ile aynı hükme yeniden yer verilmiştir.
Bu hükmün Anayasa'ya aykırılığı talebi ise Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007
tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
51. Başvurucu ilk olarak, özel bütçeli idareler arasında sayılan
üniversitelerin 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesi kapsamında olduğunu belirtmektedir.
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu 1/1/2005
tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiş olup bu Kanun ile "katma bütçe"
kavramı kaldırılmış ve bunun yerine özel bütçeli idarelere yer verilmiştir.
Daha önce katma bütçeli idareler arasında sayılan üniversiteler de anılan Kanun
ile bu defa özel bütçeli idareler arasında sayılmıştır.
52. Başvurucu ayrıca bu maddenin dördüncü fıkrasının (f) bendine
göre yaşlılık aylığının kesilemeyeceğini belirtmektedir. Ancak başvurucu, bu
maddeye göre yalnızca ders ücreti karşılığı ders görevi verilen kişilerden
olduğunu belirtir herhangi bir bilgi veya belge ibraz etmemiştir. Başvuru formu
ve eklerinden anlaşıldığı kadarıyla başvurucu salt ders ücreti karşılığı ders
görevi veren kişilerden olmayıp üniversitede sözleşmeli öğretim görevlisi
olarak görev yapmaktadır.
53. Kaldı ki bireysel başvurunun ikincil doğası gereği Anayasa
Mahkemesinin görevi, sosyal güvenlik hukukuna ilişkin olguların
değerlendirilmesi ve buna ilişkin hukuk kurallarının yorumlanması değildir. Bu
görev, esas itibarıyla derece mahkemelerine ait olup bu kapsamda delillerin
değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması açık bir keyfîliğe veya
bariz bir takdir hatasına yol açılmadığı sürece derece mahkemelerinin takdirindedir.
54. Somut olayda ise başvurucu ihlal iddiasına konu iddialarını
derece mahkemeleri önünde de dile getirmiştir. Ancak Dairenin 3/5/2013 tarihli
bozma ilamında, maddenin dördüncü fıkrasında belirtilen istisnaî koşulların
somut olayda gerçekleşmediği belirtilmiş ve başvurucunun dava konusu dönemde
yaptığı çalışmaların 5277 ve 5335 sayılı Kanunlar kapsamında olduğu kabul
edilmiştir. İlk derece mahkemesi de bozma ilamına uymuş ve davanın reddine
karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale,
5277 ve 5335 sayılı Kanun hükümlerine dayanmaktadır. Bu Kanun hükümlerinin ise
belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir olduğu açık olduğundan müdahalenin
kanunî bir dayanağı bulunmaktadır.
ii. Meşru Amaç
55. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı
kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına
yapılan bir müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması
gerekmektedir.
56. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve
yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına
olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Kamu yararı konusunda
bir uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz
yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda
oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde
kararların açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili
kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz
konusu olamaz. Müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü,
bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, §§ 34-36).
57. Anayasa'nın 5. maddesinde kişilerin ve toplumun refah, huzur
ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk
devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak devletin temel amaç ve görevleri
arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 49. maddesine göre devlet, çalışanların yaşam
düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak,
çalışmayı denetlemek ve işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak için gerekli önlemleri almakla yükümlü tutulmuştur. Anayasa'nın 60.
maddesinde ise devletin sosyal güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma ve
teşkilatı kurma yükümlülüğü mevcuttur.
58. Devletin iktisadi ve sosyal ödevlerine bir sınır çizen
Anayasa'nın 65. maddesinde ise devletin, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa
ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri
gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği ifade
edilmiştir. Bu maddenin gerekçesinde, mali kaynakların yeterliğinin
"Devletin kaynaklarını zorlamadan tabii bir sınır" olduğu vurgulanmaktadır.
Gerekçede, bu kaynakların zorlanması durumunda ekonomik istikrarın bozulacağı,
bunun da en fazla bu haklardan yararlananlara zarar vereceği ifade
edilmektedir. Anayasa koyucu, Anayasa'nın sosyal ve ekonomik hakların kişilere
bir "talep hakkı" vermekten ziyade, devlete mali gücüyle sınırlı bir
"ödev" yüklediğini belirtmiştir. Nitekim 65. maddenin gerekçesine
göre madde, hiç kimseye devletten
sosyal ve ekonomik hakları gerçekleştirmesini isteme hakkı vermediğini, bu
hakların devlete yüklenen ödevlerden ibaret olduğunu belirlemektedir.
59. Devletin mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde sosyal
güvenliği sağlayacak tedbirleri kurma yükümlülüğü, kamu kaynakları yanında
sistemden yararlanacak bireylerin katkılarını da gerektirir. Sosyal güvenlik sistemine
yapılan bu malitransferlerin doğru ve etkin bir şekilde yönetiminde kamu
yararının bulunduğu kuşkusuzdur. Öte yandan devletin pozitif yükümlülüğü
kapsamında çalışma hayatına müdahale ederek istihdam seviyesinin
yükseltilmesini ve işsizliği azaltılmasını sağlayacak tedbirleri alabileceğinde
de şüphe bulunmamaktadır. Genç nüfusun kamuda istihdamının artırılmasını
sağlamak için sosyal güvenlik hakkı kazanmış kişilerin yeniden kamu sektöründe
çalışmaya karar vermeleri durumunda sosyal güvenlik hakkı kapsamında yapılan
ödemelerden çalıştıkları süre boyunca yararlanamayacaklarının öngörülmesi
sınırlı kamu kaynaklarının etkin bir biçimde yönetiminin ve kullanımının bir
tezahürüdür. Bu yolla devlet, çalışma hayatını geliştirme ve çalışanlar ile
işsizleri koruma yükümlülüğü ile sosyal güvenlik sisteminin etkin bir biçimde
işlemesini sağlayacak tedbirleri alma yükümlülüğü arasında bir dengelemeye
gitmekte, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek sınırlı mali
kaynakların toplumun huzur ve refahını sağlayacak şekilde kullanılmasını
sağlamak için bir tedbir almakta ve nihayet kamu yararının gerçekleştirilmesini
hedeflemektedir. Bu durumda, başvuruya konu müdahalenin kamu yararına dayalı
meşru bir amacı içerdiği anlaşılmaktadır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
60. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına
yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenilen amaç ile bu amacı
gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük
ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
61. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği,
kişilerin mülkiyet haklarına getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması ve
ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin sınırlandırılan hakkı arasında adil
bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, mülkiyet hakkına yapılan
müdahaleyle bireye, şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfetin yüklenmesi
durumunda bozulmuş olur. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa
Mahkemesi, bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer
taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin
davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate
alacaktır.
62. Diğer taraftan "iyi yönetişim" ilkesi, kamu yararı
kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda
uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir
(Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım,
B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68).
63. Kamu idarelerinin de zaman zaman hatalı işlem yapmaları
olağan kabul edilmelidir. İdarelerin bu hatalı işlemlerinden dönmeleri ve doğru
işlem tesis etmeleri görevlerinin gereğidir. Bununla birlikte hatalı işlemin
düzeltilmesinde muhatabı olan kişi üzerinde aşırı bir yüke sebep olunmamalıdır.
İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
ölçülü olup olmadığının tespitinde; hatalı işlemde idarenin payı, idarenin
hatalı işlem karşısındaki tutumu, işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı
işlemin düzeltilmesinde takip edilen yöntem ile hatanın sorumluluğunu
paylaştırma ve muhataba ceza uygulanması gibi hususların değerlendirilmesi
gerekmektedir (Kırca Mühendislik İnş. Turz.
Tic. ve San. A.Ş., B. No: 2014/6241, 29/9/2016, § 75).
64. Bütün bu değerlendirmeler çerçevesinde hatalı idari işlemin
oluşmasında idarenin kendisinin de payının bulunduğu durumlarda farklı bir
ölçülülük yaklaşımının benimsenmesi ve başvurucu üzerinde aşırı ve orantısız
bir yüke sebep olunup olunmadığının tespit edilmesi gerekir (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074,
9/3/2016, § 76). Özellikle hatanın önemli ölçüde idarelerden kaynaklandığı
durumlarda muhatap üzerindeki yük konusunda daha hassas olunması gerekir.
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
65. Başvuru konusu olayda başvurucuya 1/11/1998 tarihinde
yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Başvurucu, yaşlılık aylığı almaya başladıktan
sonra tekrar çalışmaya başlamış ve 27/11/2001 tarihinden itibaren Üniversitede
öğretim görevlisi olarak çalışmaya devam etmiştir. SGK tarafından, yaşlılık
aylığı bağlandığı tarihten sonra tekrar çalışmaya başladığı dönemde de
başvurucuya yaşlılık aylığı ödenmesi sürdürülmüştür. Başvurucunun Üniversitede
çalıştığının SGK tarafından 14/9/2009 tarihinde tespiti üzerine, 2009 yılı
Kasım ayından itibaren yaşlılık aylığı ödemeleri durdurulmuştur. Ayrıca,
düzenlemenin yürürlüğe girdiği 1/1/2005 ile başvurucunun çalıştığının SGK'ca
tespit edildiği 19/10/2009 tarihleri arasında yapılan toplam 36.711,96 TL
yaşlılık aylığı ile 8.381,03 TL yasal faizin tahsili amacıyla başvurucuya borç
bildirimi belgesi gönderilmiştir. Başvurucu bu işlemin iptali ve borçlu
olmadığının tespiti istemiyle dava açmış ancak yargılama sonucunda Mahkemenin
22/10/2013 tarihli kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Başvurucu
tarafından temyiz edilen hüküm Dairece 23/1/2014 tarihinde vekâlet ücreti
yönünden düzeltilmek suretiyle onanmıştır.
66. Başvurucu 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılandırma
talebinde bulunmuştur. Bu yapılandırma çerçevesinde ana parasının 44.927,43 TL
olduğu belirtilen toplam 51.666,54 TL tutarındaki borcun 18 eşit taksitte ve
taksitlerin her biri 2.870,36 TL olmak üzere başvurucunun aylığından kesilmesi
öngörülmüştür.
67. Öncelikle başvurucunun yaşlılık aylığının kesilmesi
suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığının
değerlendirilmesi gerekmektedir. Somut olayda yaşlılık aylığı almakta olan
başvurucunun kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile kanunda
belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle yaşlılık aylığı
kesilmiştir. Buna göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilebilecek sosyal güvenlik yardımı bütünüyle ortadan kaldırılmamakta
ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Müdahaleyle sadece belirtilen
yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece yaşlılık
aylığının kesilmesi öngörülmektedir. Bu durumda, başvurucunun elde ettiği
sosyal güvenlik hakkı çerçevesinde sosyal riskler karşısında asgari yaşam
düzeyinin sağlanması amacı ortadan kalkmamaktadır. Buna göre Anayasa
Mahkemesinin yukarıda değinilen kararında da ifade edildiği üzere (bkz. § 27)
başvurucu, yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski karşılığında sosyal güvenlik
sisteminin sağladığı yaşlılık aylığından, belirtilen kurumlarda çalışarak daha
iyibir yaşam elde etme düşüncesiyle kendi isteği ile vazgeçmektedir.
68. Ayrıca müdahalenin dayandığı kanun hükmünün, kamu ve özel
sektör ayrımı yapılmaksızın yaşlılık veya emeklilik aylığı alanların tamamını
kapsadığı ve bu düzenlemenin öngörülemez ve keyfî bir nitelik de taşımadığı
açıktır. Ayrıca müdahalenin özellikle gençlerin işsizliği sorununa çözüm bulma
ve istihdamın sağlanması şeklindeki meşru amacının dayandığı kamu yararının
ağırlığı da dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla başvurucunun yeniden çalışmaya
başlaması nedeniyle yaşlılık aylığının kesilmesi yönündeki müdahalenin,
içerdiği meşru amacın dayandığı kamu yararı ile karşılaştırıldığında,
başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfet yüklemediği
değerlendirilmiştir.
69. Öte yandan başvurucunun yaşlılık aylığının kesilmesiyle
yetinilmemiş, ayrıca SGK tarafından 1/1/2005 tarihinden sonra yersiz olarak
ödendiği anlaşılan yaşlılık aylıklarının da kanuni faizi ile birlikte tahsili
yoluna gidilmiştir. Başvurucu bu işlemin de ölçülü olmadığını şikâyet
etmektedir. Dolayısıyla bu şikâyet yönünden de ölçülülük değerlendirmesi
yapılmalıdır.
70. Kanunu bilmemek mazeret sayılamayacağından başvurucunun,
5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafı ile 5335
sayılı Kanun'un 30. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra kendisine yapılan
ödemelerin hukuka aykırı olduğunu bilmesi gerekmektedir. Anılan düzenlemenin
yürürlüğe girdiği 1/1/2005 tarihinden sonra kendisine yaşlılık aylığı ödenmeye
devam edilmesi durumunda bunu idareye bildirmesi "iyi niyet"
ilkesinin bir gereğidir. Söz konusu düzenlemelere rağmen başvurucunun bu
tarihten sonra yapılan yaşlılık aylığı ödemelerini hiçbir uyarıda bulunmaksızın
kabul etmeye devam etmesi iyiniyetli bir bireyden beklenebilecek bir davranış
değildir. Dolayısıyla başvurucunun kusurlu bulunduğu açıktır (Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724,
15/2/2017, § 71).
71. Kamu makamlarının tutumları yönünden ise ilk olarak bir kamu
kuruluşu olan Üniversitenin başvurucunun çalışmaya başladığını SGK'ya bildirme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Ayrıca iyi yönetişim ilkesi uyarınca SGK'nın da
başvurucunun 1/1/2005 tarihinde hâlen çalışmaya devam edip etmediğini araştırma
yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak SGK'nın bu yükümlülüğünün ifası hususunda
gerekli özeni göstermediği görülmektedir.
72. Görüldüğü üzere, başvurucunun kusurlu davranışının yanında,
idarelerin de gerek işleyişlerindeki aksaklıklarından gerekse ihmalkâr
tutumlarından kaynaklanan kusurlarının bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden sonucun ortaya çıkmasında idarenin hatalı
davranışlarının katkısının da bulunduğu söylenebilir (Uğur Ziyaretli, § 73).
73. Başvurucuya ödenen yaşlılık aylığının yersiz olduğunun
tespit edilmesinde geçen dört yıl on bir aylık süre oldukça uzundur. Bu süre
boyuncabaşvurucuya ödenmeye devam eden yaşlılık aylığının kesilmesini sağlamak
amacıyla başvurucunun görev yaptığı kurum ile SGK arasında herhangi bir
iletişimin kurulmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca başvurucunun durumunu tespit
etmek için derin bir araştırmaya ihtiyaç olmadığı da açıktır. Bu durum, idari
işlev gören ayrı hukuksal statülere bağlı değişik kurum ve kuruluşların bir
bütün oluşturduğunu ifade eden idarenin bütünlüğü ilkesi ile bağdaşmamaktadır (Uğur Ziyaretli, § 74).
74. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b) bendinde SGK
tarafından fazla veya yersiz ödeme yapıldığının tespit edilmesi hâlinde bu
ödemelerin geri alınacağı düzenlenmiştir. Anılan maddenin (a) bendinde; yersiz
ödemenin kişilerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğması durumunda,
hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede, ödeme
tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faizi ile birlikte geri alınacağı hüküm
altına alınmıştır. Bununla birlikte maddenin (b) bendinde; fazla veya yersiz
ödemenin kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâlinde, hatalı işlemin tespit
tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamının
ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi dört ay içerisinde ödenmesi
durumunda faizsiz olarak tahsil edileceğibelirtilmiş, bu sürenin geçmesinden sonra
yapılacak ödemeler bakımından ise yirmi dört aylık sürenin sonundan itibaren
hesaplanan kanuni faizi ile geri alınacağı ifade edilmiştir (bkz. § 28).
75. Somut olayda idarece hatalı olarak ödendiği tespit edilen
anapara tutarının iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku
bulunmamaktadır. Aksi durumun başvurucunun sebepsiz zenginleşmesine yol
açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı açıktır. Buna karşın alacağın
başvurucudan tahsilindeki yöntem önem arz etmektedir. Olayda, başvurucuya
ödenen 36.711,96 TL yaşlılık aylıklarının yanında önce 8.381,03 TL kanuni
faizin talep edildiği, 6111 sayılı Kanun kapsamında yapılandırmanın ardından
ise belirtilen anapara dışında 14.954,58 TL tutarında bir ödemenin talep
edildiği görülmektedir. Davalı idarelerin de kusurunun bulunduğu gözetildiğinde
başvurucunun, anaparanın yanında 14.954,58 TL tutarındaki faiz yükünün tamamını
ödemekle yükümlü kılınması, başvurucunun kusurlu davranışıyla orantısız bir
külfet yüklenmesi sonucunu doğurmaktadır. Hâlbuki 5510 sayılı Kanun'un 96.
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde bu ölçülülüğü sağlayabilecek bir
düzenlemenin mevcut olduğu görülmektedir. Anılan maddeye göre fazla veya yersiz
olarak yapılan ödemelerin kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanması durumunda,
hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede
yapılan ödemeler toplamının; ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi
dört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmi dört aylık sürenin dolduğu
tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplanacak
olan kanunî faizi ile birlikte geri alınacağı düzenlenmiştir.
76. Sonuç olarak başvurucunun yeniden çalışmaya başlaması
nedeniyle yaşlılık aylığının kesilmesi yönündeki müdahalenin, içerdiği meşru
amacın dayandığı kamu yararı ile karşılaştırıldığında ölçülü olduğu
değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, başvurucuya yersiz olarak fazladan
ödendiği anlaşılan yaşlılık aylıklarının yasal faizi ile birlikte tahsil
edilmesinin, özellikle kamu makamlarının kusurunun ağırlığı da gözetildiğinde,
başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediği, bu sebeple
söz konusu müdahaleyle kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının
korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu
sonucuna ulaşılmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi benzer diğer başvurularda da
aynı sonuca varmıştır (Uğur Ziyaretli,
§§ 40-79; Tevfik Baltacı, §§
36-80).
77. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
78. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde
dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
79. Başvurucu yaşlılık aylığının yeniden bağlanması ve SGK'ya
olan borcunun kaldırılması, ayrıca ödediği taksitlerin iade edilmesi talebinde
bulunmuştur.
80. İnceleme sonucunda idarenin hatalı işlemi üzerine yersiz
ödendiği tespit edilen alacak tutarının, idarenin kusuru bulunduğu hâlde kanunî
faiziyle birlikte tamamıyla başvurucudan tahsil edilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğisonucuna varılmıştır.
81. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan,
yapılacak yeniden yargılamada başvurucu ile idarenin kusur durumları ve 5510
sayılı Kanun'un 96. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki düzenleme de
gözetilerek yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Mersin 2. İş
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
82. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin
2. İş Mahkemesine (E.2013/357, K.2013/625) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
5/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.