logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Haci Boğatekin (2) [2.B.], B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HACİ BOĞATEKİN BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2014/12162)

 

Karar Tarihi: 21/11/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Derya ATAKUL

Başvurucu

:

Haci BOĞATEKİN

Vekili

:

Av. Hüseyin BOĞATEKİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, internet haber sitesindeki köşe yazısı nedeniyle aleyhe tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/7/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu; kırk beş yıla yakın süredir gazetecilik yaptığını, yirmi yılı aşkın süredir de Adıyaman ilinin Gerger ilçesinde süreli olarak yayımlanan Gerger Fırat gazetesinin sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü olduğunu ifade etmektedir. Adı geçen gazetede ağırlıklı olarak Adıyaman ilindeki güncel, siyasi ve ekonomik meselelere ilişkin haberler ve köşe yazıları yayımlanmaktadır.

10. Başvurucu, ortalama üç ayda bir yayımlanan ve yaklaşık 3.000 abonesi olan gazetede yer alan haberlerin yine sahibi olduğu www.gergerfirat.com alan adı ile yayında bulunan internet sitesine aktarılarak sanal ortamda da gazetecilik faaliyetini yürüttüğünü belirtmiştir.

11. Başvurucu tarafından 9/9/2011 tarihinde, o dönemde Milletvekili M.M. (müşteki) hakkında "Oğul M. M... Sen nesin?" başlıklı bir yazı kaleme alınmış ve bu yazı bahsi geçen internet sitesinde de yayımlanmıştır. Yazı şöyledir:

 "OĞUL M. M... SEN NESİN?

 Dönek misin, inek misin?

 Sen nesin?

 Dönek misin, inek misin?

 Dün

 Eski Akit Gazetesi başyazarı ve küçük bir kıza tecavüzle yargılanıp hapis yatan azgın boğa misali H.Ü., tv ekranında, yüzüne karşı ne demişti?

 Oğul M. M.

 "Sen dönek misin, yoksa inek misin?" demişti. Tüm Türkiye dinlemişti.

 Oğul M. M.

 Gerçekten sen nesin?

 Önce İstanbul Belediyesi

 Sonra Fazilet Partisi

 Ardından Hadep Genel Başkan Yardımcılığı

 Şimdi de

 Adalet ve Kalkınma Partisi...

 Peki

 Bütün bunlar neyin nesi?

 Oğul M. M.

 Sen nerelisin?

 Kahtalı mı? Yoksa Ağrı Tutak'lımısın?

 Yerli misin, macur musun?

 Yerin nire safın nire?

 Yoksa

 Sözde AKP'desin

 Özde BDP'de misin?

 Belki de

 Hiç birisinde değilsin.

 Dün

 Boşta gezerdin.

 Ama

 Bugün

 TBMM'de vekilsin.

 Daha dün bir, bugün iki demeden kırkın çıkmadan açtın ağzını yumdun gözünü...

 Dün

 Tayyip Erdoğan

 Adıyaman'da AKP'de başvuruda bulunan yüzlerce aday adayının üstünü çize çize, Haci Bedir Ailesini elinin tersiyle ite ite

 Size yer açtı

 İkinci sırada vekil adayı yaptı, seçtirip meclise attı.

 Siz ne yaptınız?

 Bir çuval inciri poğ ettiniz.

 Liderinizin Erdoğan'ı arkadan vurdunuz, ona adeta büyük ihanet ettiniz.

 Sözlerinizle Erdoğan'ı yerden yere vurdunuz. Ona vizyonsuz beyinsiz dediniz.

 Senin bu yaptıkların

 Dostluğa, arkadaşlığa, ahbaplığa ve siyasi etiğe ve ahlaka uyar mı?

 Durup dururken bu sözler neyin nesi?

 Bu sözleri

 Dün mü söyledin yoksa bugün mü?

 Sözlerini inkar etmiyorsun?

 Ama

 Bu sözleri bugün söylediğini adeta ima ediyorsun.

 Peki

 Dün mü bugün mü?

 Dün Erdoğan kötüydü de bugün mü iyi oldu?

 Yoksa

 Dün siz yanlıştınız da bugün mü doğru oldunuz?

 Atalarımız ne demiş?

 Geçmişte yaptıklarımız, söylediklerimiz geleceğin teminatıdır.

 Demek ki;

 Yıllar önce H.Ü. sizi çok iyi tahlil etmiş ve onun için oğul M.

 Dönek misin inek misin demişti.

 Bir gün önce liderin Erdoğan'ı, vizonsuz, beyinsizlikle suçlayıp yerden yere vuruyorsun, ertesi günde havar havar edip Erdoğan'dan bin defa özür dilerim diyorsun.

 Ben cahillik ettim. Bağışla beni Erdoğan diyorsun

 Dün

 Cahildin

 Yoksa

 Bugün bilgin mi oldun?

 Belki de

 Çoban Sülo'nun deyimiyle;

 Dün dündür, bugün bugündür deyip geçiştiriyorsun

 Peki

 Sen nesin?

 AKP'li mi, BDP'li misin?

 Rengini, safını belli et, halk rahat etsin

 Yoksa

 Sen renksiz misin? Ya da çok renkli misin?

 Ama

 Senin dününe ve bugününe baktığımızda manzaraya uyan tanım ve H.Ü.in yıllar önce yüzüne karşı söylediği

 Dönek misin

 Sözüne tıpa tıp uyduğunu görüyoruz.

 Acaba

 Erdoğan bu işe ne der?

 Yakınen tanıdığım, partisine hiç oy vermediğim,

 Ama

 Dar günde safında yer alıp desteklediğim Tayip Erdoğan

 M. M.'nin bu sözlerini asla yutmaz, sineye çekmez ve patlatır. O hokkalı şamarı M.'nin yüzüne vurur.

 M. M. istediği kadar yalvarıp yakarsın hepsi boş. Erdoğan onu alt etmek bir yana ağır cezaya cezalandırır.

 Oğul M. M.

 Venkli pirinin oğluna döndün.

 Artık İsa seni kabul etmez, Muhammed'de seni tanımaz

 İki arada bir derede çaresiz ve susuz kaldın.

 Sen sen ol

 Niyetin tek olsun, yerin ve safın net olsun. Bir bu yanda bir o yanda durarak bu dünyada safsız, dostsuz öbür dünyada cennetsiz, meleksiz ve imansız kalırsın."

12. Müşteki, anılan köşe yazısında yer alan bazı ifadelerin hakaret niteliğinde olduğunu ileri sürerek suç duyurusunda bulunmuş; Gerger Cumhuriyet Başsavcılığınca 26/12/2011 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında sesli, yazılı veya görüntülü bir ileti ile hakaret suçundan kamu davası açılmıştır.

13. Gerger Sulh Ceza Mahkemesi 27/12/2012 tarihli kararı ile başvurucu hakkında hakaret suçundan açılan kamu davasında başvurucunun üzerine atılı eylemin tarihi, işlenme yöntemi ve temel şekli itibarıyla gerektirdiği cezanın süresine göre 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi HakkındaKanun kapsamında kalması nedeniyle sanık hakkındaki kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir. Anılan karar 30/1/2013 tarihinde kesinleşmiştir.

14. Müşteki 21/2/2012 tarihli dilekçe ile bahsi geçen köşe yazısında yer alan bazı ifadelerin hakaret niteliğinde olması nedeniyle kişilik haklarının zedelendiğini ileri sürerek başvurucu aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.

15. İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesi 31/1/2013 tarihli kararıyla davanın kısmen kabulü ile 3.500 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

 "Taraf teşkili yapılmış, davaya dayanak yapılan www.gergerfirat.com adlı internet sitesinin sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü ve eser sahibi 09/09/2011 tarihli internet yayını ile internet sitesi üzerinden "Oğul M.M. sen nesin , inek misin nesin, senin dününe ve bu güne baktığımızda manzaraya uyan tanım ve H.Ü.in yıllar önce yüzüne karşı söylediği "dönekmisin sözünü" tıpatıp benzediğini görüyoruz, bir çuval inciri BOĞ ettiniz, artık seni İsa kabul etmez, Muhammed de seni tanımaz, içerikli yazı yazdığı, yazılan yazıdaki yazının davacı ben M. M.'yi kast ettiği,

 Olay sebebiyle Gerger Sulh Ceza Mahkemesin 2012/3 Esas 114 Sayılı kararı ile hakaret suçundan soruşturma açıldığı, karar sonucunda eylemi sabit görülerek, ceza süresine göre 6352 sayılı ceza kapsamında sanık hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar verildiği,

 BK. 58 Maddesi gereğincekişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir, olayda davacının kişilik haklarına saldırı olduğu sabittir, hakim manevi tazminatın takdirinde olayın oluş şekli, tarafların ekonomik sosyal durumları dikkate alınarak davacıyı tatmin edebilecek davalıyı da caydırıcı nitelikte bir miktar karar verebilir, somut olayda mahkememizce 3.500.00-TL manevi tazminatın hükmedilmesi uygun görülmüş olup, fazlaya ilişkin taleplerin reddine dair aşağıdaki hükmün kurulması gerekmiştir."

16. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 15/5/2014 tarihli ilamı ile onanmıştır. İlam, başvurucuya 18/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 16/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi şöyledir:

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir."

B. Uluslararası Hukuk

19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)10. maddesi şöyledir:

1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, (...) için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.

 20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu, yokluğu hâlinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).

 21. AİHM, demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre -her ne kadar başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak bazı sınırları aşmaması gerekse de- basının görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkının da eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi olmasa basın, vazgeçilmez kamusal “gözetleyici” (watchdog) rolünü oynayamaz (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62;Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (No. 2), § 102).

 22. AİHM, Radio France/Fransa (B. No: 53984/00, 30/3/2004, § 37) davasında basın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini belirtmiştir:

"Mahkeme "görev ve sorumluluklar"ın, ifade özgürlüğünün doğasından kaynaklandığını yineler. 10. madde tarafından kamusal yararlara ilişkin meselelerin aktarılması içingazetecilere sağlanan güvencenin şartı, gazetecilik etiğine uygun olarakonların kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi olmalarıdır (örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 65;Colombani ve diğerleri/FransaB. No: 51279/99,25/06/2002, §65). Ne var ki basın özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya (provocation) izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 59)..."

 23. AİHM, bir gazete makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen beyanlara karşı bir kimsenin itibarının korunması hakkını özel yaşam kapsamında görmektedir (White/İsveç, B. No: 42435/02, 19/12/2006, §§19, 30). AİHM'e göre kamusal bir tartışma bağlamında ve yayımlanan yazılar nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03, 15/11/2007, § 35; Axel Springer AG/Almanya, B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83).

 24. AİHM, ifade özgürlüğü ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin çatışması hâlinde şöhret ve itibarı söz konusu olan kişi bir siyasetçi ise ilke olarak ifade özgürlüğü lehine bir değerlendirme yapmaktadır. AİHM, Lingens/Avusturya(B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 42) kararında politikacıların kendilerine yöneltilen ağır eleştirilere tahammül etmek durumunda olduğunu vurgulamıştır:

"... Basın özgürlüğü, halka siyasal liderlerinin düşünce ve davranışlarını tanıma ve onlar hakkında fikir oluşturma imkanı verir. Daha genel olarak siyasal tartışma özgürlüğü Sözleşme'ye hakim olan demokratik toplum anlayışının tam da merkezinde yer alır.

Bir siyasetçiyle ilgili eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahısla ilgili eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar. Siyasetçi kendisine yönelik eleştirilere karşı daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. İfade ve Basın Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

26. Başvurucu; www.gergerfirat.com adlı internet sitesinde 9/9/2011 tarihinde "Oğul M. M... Sen Nesin?" başlıklı bir köşe yazısı yazdığını, anılan köşe yazısının bir milletvekilinin siyasi görüşü birbiriyle çatışan partilerde görev almasına ilişkin eleştirel nitelikte bir yazı olduğunu iddia etmiştir. Başvurucu; yazının kamuoyunu bilgilendirme amacı taşıdığını ve üçüncü bir kişinin anılan milletvekili hakkında sarf ettiği sözlere atıf yapar tarzda olduğunu, yazının bütünü incelendiğinde hakaret kastı ile hareket etmediğinin anlaşılacağını ifade etmiştir. Başvurucu, derece mahkemelerince yazının bütünü ele alınmadan, kullanılan bazı kelimeler üzerinden değerlendirme yapılarak tazminat ödemeye mahkûm edildiğini belirtmiş; ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Bakanlık görüşünde, başvuru konusu olayda birbiriyle çatışan iki değer arasında (ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı) demokratik toplumun gerekleri gözönüne alınarak adil bir denge kurulması gerekliliği belirtilmiş; başvuru konusu haberde hedef alınan kişinin siyasi kimliği dikkate alındığında eleştirilere sıradan kişilere göre daha fazla katlanması gerektiği kabul edilmekle beraber söz konusu yazıda kamuoyunu ilgilendiren genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlamaktan öte eleştiri sınırlarını aşan ve hakarete varan ifadelerin kullanıldığı belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

28. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi ile “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“(26) Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

 

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.

(28) “Basın hürdür, sansür edilemez…

Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.

…”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

30. Başvurucunun bir internet sitesinde yayımlanan köşe yazısı nedeniyle 3.500 TL manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir. Söz konusu Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulduğu belirlenmiştir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

31. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

(1) Kanunilik

33. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 6098 sayılı Kanun’un 58. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

(2) Meşru Amaç

34. Başvurucunun davacıya manevi tazminat ödemesine karar verilmesinin "başkalarının şöhret veya haklarının korunması"na yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

(3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

(a) Genel İlkeler

35. Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.

36. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72). Bu sebeple hükmedilen tazminatın müştekinin maruz kaldığı düşünülen zararıyla makul bir ölçülülük ilişkisi içinde olması gerekir.

37. İnternet haberciliğinin -basının temel işlevini yerine getirdiği sürece- basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 36-42).

38. İfade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63). Buna, mevcut başvurudaki gibi davalarda halkın siyasetçilere ilişkin bilgileri alma hakkının eklendiği de hatırda tutulmalıdır.

39. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır (Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82). Buna karşılık demokratik bir toplumda basına, siyasetçileri ve kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin itibarlarına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir.

40. Bu sebeple Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğü garanti etmemiştir. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı "görev ve sorumluluklar" getirmektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35).

41. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), § 44) Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45).

42. Bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 39). Bu, soyut bir değerlendirme olmayıp Anayasa Mahkemesi başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğine bakar (Nilgün Halloran, § 41; Ergün Poyraz (2), § 56). Bunun için başvurucu tarafından söylenen sözlerin -yazının tamamı ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın- olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52).

(b) İlkelerin Olaya Uygulanması

43. Başvuruya konu yazı, 2011 yılında yapılan Milletvekili Genel Seçimi'nin sonuçlarının açıklanmasının ardından kaleme alınmıştır. Müşteki 12/6/2011 tarihli 24. Dönem Milletvekili Genel Seçimi'nde milletvekili seçilmiştir.

44. Uzun süredir siyasetin içinde yer alan ve gazeteci kimliğiyle de tanınan müşteki, 2011 yılında milletvekili seçilmesi ile birlikte basının ilgi odağı olmuştur. Bu dönemde müştekinin siyasi ve gazeteci kimliğine ilişkin yorum ve eleştiriler televizyon kanallarında ve gazetelerin köşe yazılarında sıklıkla yer almıştır. Müştekinin -televizyon kanallarındaki haber ve açık oturum programlarında da sıklıkla yer aldığı dikkate alındığında- ülke genelinde oldukça tanınan bir kişi olduğu kabul edilmelidir.

45. Adıyaman ilinin Gerger ilçesinde gazetecilik yapan başvurucu, başvuru konusu köşe yazısında 2011 yılı seçimlerinin ardından Adıyaman ilinden milletvekili seçilen müştekinin siyasi pozisyonunun ne olduğuna ilişkin eleştirel nitelikte bir yazı kaleme almıştır. Başvurucuya göre, siyasi duruşunu sıklıkla değiştirmiş olması sebebiyle müştekinin siyasi kimliği net olarak bilinememektedir. Başvurucu, müştekinin Adıyaman ilinden birçok milletvekili aday adayı arasından milletvekili adayı olarak belirlendiğini ancak bunu hak etmediğini, Parti Genel Başkanı'na kullandığı ifadeler gözönünde bulundurulduğunda liderine karşı da ihanet içinde olduğunu ileri sürerek müştekiyi ağır bir şekilde eleştirmekte; onu samimi olmamak ve "dönek" olmakla suçlamaktadır.

46. İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesi, başvuru konusu köşe yazısı ile başvurucunun hakaret suçunu işlediğinin sabit olduğu gerekçesiyle müştekinin kişilik haklarının zedelendiğini belirterek başvurucunun davacıya 3.500 TL manevi tazminat ödemesine karar vermiş ve anılan karar Yargıtay tarafından onanmıştır.

47. Başvuru konusu köşe yazısında başvurucunun müştekinin itibarına yönelik eleştiri içeren birtakım ifadeler kullandığı görülmekle birlikte kişisel şeref ve itibara saldırı niteliği taşıyabilecek ifadenin "dönek" kelimesi olduğu düşünülmektedir. Türk Dil Kurumunun sözlüğüne göre "dönek" kelimesi inanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen, caygın, kaypak (kimse), kahpe anlamlarını ihtiva etmektedir. Söz konusu ifadenin ağır bir söylem olduğu, incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bir yanının bulunduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte bu ifadenin başvuru konusu olay kapsamında, yazının tamamının ışığı altında ve özellikle hedef aldığı kişi ile başvurucunun konumu ve söylenme şekli bağlamında incelenmesi gerekmektedir.

48. Öncelikle yukarıda ayrıntılı olarak yer verildiği üzere toplumsal konumu gözönüne alındığında halka mal olmuş bir kişi olan müşteki için kabul edilebilir eleştiri sınırları sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında daha geniştir. Dahası başvurucunun kullandığı ifadeler köşe yazısında ele alınan konu ile bağlantılı olup müştekinin mahrem alanını hedef almamaktadır. Başvurucunun kullandığı ifadeler ile kaba bir dile başvurduğu değerlendirilmekle birlikte köşe yazısı bütüncül olarak incelendiğinde müştekinin siyasi çizgisinin ve politik görüşlerinin değişkenlik gösterdiğini ifade etmek için kullanılan sözlerin kamuoyunu ilgilendiren bir konuda yapılan tartışmanın bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun kullandığı kelimeleri siyasetçinin politik kimliğine ilişkin bir görüş kapsamında değerlendirmek gerekir.

49. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz. Buna karşın somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucunun basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarına saygı hakları arasında bir denge kurmaya çalışmamıştır. Mahkeme başvurucunun hakaret suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasında Ceza Mahkemesince suç sabit görüldüğünden müştekinin kişilik haklarının zedelendiğini belirtmekle yetinmiştir. Bununla birlikte 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi suçun sübuta erip ermediğini değerlendirmeksizin kovuşturmanın ertelenmesine karar verilebileceğini hüküm altına almaktadır. Mahkeme, dava konusu yazıda kullanılan ifadelerin anlamı, ağırlığı, muhatabı gibi hususlarda da bir değerlendirmede bulunmamıştır. Mahkeme, yazının ne genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna önem vermiş ne de haberin yapıldığı şartlar üzerine eğilmiştir. Mahkeme, müştekinin siyasetçi kimliğini gözönünde bulundurmadığı gibi kamuoyunun müştekinin tutumunu bilme ve takip etme hakkını da değerlendirmemiştir. İlk derece mahkemesinin başvurucu tarafından kaleme alınan yazının tamamını yazıldığı bağlamdan koparmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirdiği de söylenemez.

50. Gazetecilerin siyasetçilerin sözlerini ve davranışlarını takip etmeleri, onlar hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu bilgilendirmeye hatta yönlendirmeye çalışmaları demokratik bir toplumda kaçınılmazdır. Rahatsız edici de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması “caydırıcı etki” doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bu nedenle somut olayda, gazeteci yazar kimliği ile de tanınan ve yazının yayımlandığı dönemde Adıyaman milletvekili olan müştekinin politik yaşamına yönelik olarak kaleme alınan ve ağır eleştiri içeren köşe yazısının yazarı olan başvurucunun 3.500 TL tazminat ödemesine karar verilmesi, bilgilendirme ve eleştiri ortamına zarar verebilecektir.

51. Sonuç olarak yukarıdaki hususlar dikkate alındığında derece mahkemelerinin gerekçeleri, başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahale için yeterli ve ilişkili sayılamaz. Bu nedenle verilen kararda, ilgili çıkarlar arasında adil bir denge kurulduğu söylenemez.

52. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Serdar ÖZGÜLDÜR ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.

B. Diğer İhlal İddiaları

53. Başvurucu; müşteki tarafından davanın yetkisiz yer mahkemesinde açıldığını, Adıyaman ilinde ikamet etmesi nedeniyle bu durumun davaya fiziki katılımını ve savunma hakkını engellediğini ileri sürmüştür. Mevcut koşullarda, başvurunun sonucu da değerlendirildiğinde başvurucunun bu şikâyeti hakkında bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

55. Başvurucu ihlalin tespiti ile 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

56. Başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

57. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 3.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

58. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006.10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE Serdar ÖZGÜLDÜR ve M. Emin KUZ'un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Başvurucuya net 3.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin İstanbul Anadolu 9. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/101, K.2013/41) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2017tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

 Başvurucunun İnternet sitesinde yer alan müşteki milletvekili ile ilgili yazınınbütün halinde incelenmesinde, müştekinin kişilik haklarını ihlâl eden bir mahiyet taşıdığı, sarfedilen sözlerin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, dosya kapsamına göre başvucunun müşteki dışında başka kişiler yönünden de benzer yazılar yazmak suretiyle bunların ceza ve hukuk mahkemelerine konu yapıldığı ve bir kısmından aleyhine ceza ve tazminat kararları verildiği, dolayısiyle başvurucunun hukuk mahkemesince tazminat ödemekle yükümlü kılınmasında herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, anılan mahkeme kararının yeterli gerekçe ihtiva ettiği, dolayısiyle bu karar nedeniyle başvurucunun herhangi bir hakkının ihlal edilmediği ve bu nedenle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği kanaatine ulaştığımdan, çoğunluğun ihlâl kararına katılmıyorum.

 

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Elektronik ortamda yayın yapan bir haber sitesindeki köşe yazısı sebebiyle başvurucu hakkında açılan davada tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkin bireysel başvuru kabul edilerek ihlal kararı verilmiştir.

Kararda “Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı” başlığı altında yer verilen değerlendirmeler ve “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük” başlığı altındaki genel ilkeler Mahkememizin ve AİHM’in kabul ettiği ve benim de iştirak ettiğim isabetli tespitler olmakla birlikte, “İlkelerin Olaya Uygulanması” başlığı altında yapılan tespitlerin bir bölümünekatılmak mümkün değildir.

Kararda da belirtildiği üzere, “Anayasanın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevî bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasanın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır” (§ 41). Anayasanın 28. maddesinin dördüncü fıkrasında yapılan atıf sebebiyle bu sınırlandırma sebebi basın özgürlüğü için de geçerlidir.

Yine kararda belirtildiği gibi, Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, ilgili mahkeme kararlarında “başvurucunun ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini” değerlendirmekte ve bu değerlendirmede derece mahkemelerince başvurucunun ifadelerinin yazının tamamından koparılmadan olayın bütünlüğü içinde ele alınarak “türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının” da değerlendirilip değerlendirilmediğine bakmaktadır (§ 42).

İncelenen başvuruda, başvurucunun köşe yazısının ilk derece mahkemesince incelenerek yazıda geçen bazı ifadelerin, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu sonucuna varıldığı ve tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır.

Kuşkusuz, toplumsal konumuna göre bazı kişiler için kabul edilebilir eleştiri sınırlarının daha geniş olduğu ve başvurucunun yazısının da -geneli itibariyle- bir siyasetçinin siyasî kimliğini hedef aldığı açıktır (§ 48). Bölümümüz çoğunluğu söz konusu yazıda başvurucunun -kaba bir dile başvurmasına rağmen- kullandığı ifadelerin yazıda ele alınan konu ile bağlantılı olup ilgili kişinin mahrem alanını hedef almadığı ve anılan sözlerin, yazının bütünlüğü içinde incelendiğinde “kamuoyunu ilgilendiren bir konuda yapılan tartışmanın bir parçası olduğu” görüşünde ise de (§ 48), bu değerlendirmede isabet olmadığı düşünülmektedir.

Mezkûr yazıda kaba bir dile başvurmanın ötesinde, yazının esasını oluşturan mesajla, yani başvurucunun siyasî görüşüyle ilgisi olmayan ve kamuoyunu ilgilendirmeyen,birçok aşağılayıcı ifade kullanılmaktadır.

Bu tür başvurularda basının yerine geçerek nasıl haber yapılacağını veya kamuoyunu ilgilendiren bir tartışmada köşe yazılarının nasıl kaleme alınması gerektiğini belirlemenin yargı mercilerinin görevi olmadığı gözönünde bulundurulmalıdır. Ancak Anayasa Mahkemesi ile AİHM’in birçok kararında, basının özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesinin de zorunlu olduğu, basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve kışkırtmaya başvurmak mümkün olsa da bu özgürlüğün aynı zamanda ilgililerin meslek ahlâkına saygı göstererek ve iyiniyetli olarak hareket etmelerini de zorunlu kıldığı kabul edilmektedir (örn. bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42, 60; Zafer Bozbey, B. No 2014/6423, 21/9/2016, § 42, 43 ve bu kararlarda atıf yapılan AİHM kararları).

Yukarıda belirtilen kararlarda, kötüniyetli olarak gerçeğin çarpıtılmasının eleştiri sınırlarını aşabileceği, gerçeğe uygun bazı ifadelere kamuoyunun gözünde yanlış bir algı oluşturabilecek vurguların, değer yargılarının ve imaların eşlik edebildiği, dolayısıyla basın özgürlüğünün bazı ödev ve sorumlulukları ve basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırları içerdiği de belirtilmektedir (İlhan Cihaner (2), § 61; Zafer Bozbey, § 44 ve bu kararlarda atıf yapılan AİHM kararları).

Bu kapsamda derece mahkemelerinin, başvurucunun ifade ve basın özgürlükleri ile yazıda adı geçen kişinin şeref ve itibarına saygı hakkı arasında bir denge kurmaya çalışıp çalışmadığının anlaşılabilmesi için, derece mahkemesince yapılan incelemede olduğu gibi bireysel başvuru incelemesinde de “ifadelerin türünün ve kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin” değerlendirilmesi gerekmektedir.

Çoğunluğun kararında başvurucunun anılan kişi hakkında kaleme aldığı yazıdakibazıifadelerin “ağır bir söylem olduğu, incitici, şoke edici ya da rahatsız edici bir yanının bulunduğu kabul edilmelidir” denilmekte ise de (§ 47)söz konusu ifadeler tahkir içeren ve ilgilininkişilik haklarına saldırı teşkil edenifadelerdir.

Üstelik söz konusu ifadelerin kamusal tartışmalara katkı sunması için gerekli olması bir yana, yazının hedefinin -Bölümümüz çoğunluğunun görüşünün aksine- adı geçen kişinin şeref ve itibarı olduğu intibaına yol açtığı görülmektedir.

Başvurucu, anılan köşe yazısının bir milletvekilinin siyasî görüşleri çelişen partilerde görev almasına ilişkin eleştirel bir yazı olduğunu iddia etmekte ise de, bu savunma başvuru konusu sözlerde yer alan “tahkiri” ortadan kaldırmadığı gibi ilgilinin (milletvekilinin) anılan ifadeler sebebiyle hissettiği olumsuz duyguları da hafifletmez (Nilgün Halloran, B. No; 2012/1184, 16/7/2014, § 63). Bu itibarla başvuru konusu yazıda geçen kaba, aşağılayıcı, küçük düşürücü ve kişisel saldırı içeren sözlerinkabul edilebilir sınırları aşması sebebiyle kamusal tartışmalara katkı sunan görüşler olarak değerlendirilmesinin ve ifade ve basın özgürlükleri kapsamında görülmesinin mümkün olmadığı düşünülmektedir (aynı yönde değerlendirmeler içeren bir karar için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 69).

Bu sebeplerle, derece mahkemelerinin, başvurucunun ifade ve basın ve özgürlüklerini kullanırken kendisi için de geçerli olan ödev ve sorumluluklara uygun davranmadığı kanaatine ulaşarak tazminata hükmetmesinin toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve dolayısıyla “demokratik bir toplumda gerekli” olduğu kabul edilmelidir.

Diğer taraftan, başvurucunun mezkûr yazısı sebebiyle hürriyeti bağlayıcı veya başka bir adlî ceza ile cezalandırılmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır. Yukarıda da belirtildiği üzere, Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda derece mahkemelerinin kararlarını değerlendirirken ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların niteliğine ve kapsamına da bakmaktadır (§ 42). Bu çerçevede, bireysel başvuruya konu olan yargı kararının hürriyeti bağlayıcı bir ceza veya tazminat öngörmesi arasında önemli bir fark bulunduğu ve derece mahkemelerinin kararlarının buna göre değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Manevî tazminata hükmedilmesi bir “cezalandırma” değil, kişilik haklarına yönelen bir haksız fiil sebebiyle duyulan üzüntü ve kederin -kısmen de olsa- hafifletilmesine yönelik bir “giderim” olduğundan, başvuru konusu mahkeme kararındaki tazminatın “bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması” olarak değerlendirilmesi (§ 50) yönündeki çoğunluk görüşüne de katılmıyorum.

Son olarak derece mahkemelerinin kararlarında, Anayasa Mahkemesinin içtihatları ile ortaya konulan kriterlerin herkesi tatmin edecek derecede ayrıntılı olarak ele alındığı söylenemese de, mahkemenin başkalarının şöhret veya haklarının korunması amacı temelinde başvurucu hakkında hükmettiği tazminatın keyfî bir şekilde verilmediği ve buna ilişkin gerekçelerin uygun ve yeterli olduğu düşüncesiyle (benzer değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 68), çoğunluğun “derece mahkemelerinin gerekçeleri(nin), başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahale için yeterli ve ilişkili sayıla(mayacağı ve) … kararda, ilgili çıkarlar arasında adil bir denge kurulduğu(nun) söyleneme(yeceği)” yönündeki (§ 51) görüşlerinin de isabetli olmadığını düşünüyorum.

Yukarıda açıklanan sebeplerle, Bölümümüz çoğunluğunun ulaştığı ihlal sonucuna katılmıyorum.

 

Üye

M. Emin KUZ

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Haci Boğatekin (2) [2.B.], B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § …)
   
Başvuru Adı HACİ BOĞATEKİN (2)
Başvuru No 2014/12162
Başvuru Tarihi 16/7/2014
Karar Tarihi 21/11/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, internet haber sitesindeki köşe yazısı nedeniyle aleyhe tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6098 Türk Borçlar Kanunu 58
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi