TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
T. A. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/1150)
Karar Tarihi: 22/11/2017
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
T. A.
Vekili
Av. Mahmut KAÇAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tehdit ve hakaret suçundan yürütülen soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle Anayasanın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Afganistan vatandaşı olup Türkiye'de ikamet etmektedir.
7. Van Aile Mahkemesince 25/3/2011 tarihinde başvurucu ve eşi R.G.H.nin boşanmalarına karar verilmiştir.
8. Başvurucu 7/4/2013 tarihinde, müşterek çocuğunu görmek isteyen eski eşi ile dışarıda buluştuklarını, çocuğu babasına bırakıp yanlarından ayrılmak istemesi üzerine eski eşinin kendisini bırakmak istemeyerek gitmemesi yönünde tehditte bulunduğunu "pislik, şerefsiz" gibi sözlerle kendisine hakaret ettiğini, kolundan tutarak iteklediğini bunun üzerine polisi aradığını belirterek eski eşinden şikâyetçi olmuştur.
9. Başvurucunun kolluk tarafından tercüman yardımıyla beyanı alınmış, bu beyanda başvurucu, herhangi bir yaralanması bulunmadığını ve sağlık raporu aldırmak istemediğini ifade etmiştir. Şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan eski eş R.G.H, başvurucuyla buluştuklarında kızını kendisine bıraktığını ve gideceğini söylediğini, gitmesini istemediği için kolundan tuttuğunu, bunun üzerine başvurucunun polisi aradığını, tehdit veya hakaret söz konusu olmadığını beyan etmiştir.
10. Van İl Emniyet Müdürlüğü 2 Nisan Polis Merkezi Amirliği tarafından 7/4/2013 tarihinde 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında iki ay süreyle geçerli olmak üzere R.G.H.nin başvurucuya yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına, müşterek konuttan derhâl uzaklaştırılmasına, müşterek konutun başvurucuya tahsis edilmesine, başvurucunun konutuna, okuluna veya iş yerine yaklaşmamasına, çocukla kişisel ilişkinin kaldırılmasına ve çocuğa yaklaşmamasına karar verilmiş; anılan karar Van Aile Mahkemesine sunulmuştur.
11. Van Aile Mahkemesince 9/4/2013 tarihinde usul ve yasaya uygun bulunan söz konusu karar onaylanmıştır.
12. Van Cumhuriyet Başsavcılığının 29/5/2013 tarihli kararıyla, tehdit ve hakaret suçu yönünden başvurucunun soyut iddiası dışında delil bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
13. Başvurucunun itirazı; Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 26/9/2013 tarihli kararıyla, karara karşı yapılan itirazda kamu davasının açılmasını gerektirecek olay ve delillerin belirtilmediği, itiraza konu kararda belirtilen tespit ve gerekçelerin yerinde olduğu, soruşturmanın genişletilmesine gerek görülmediği ve kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
14. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddi kararının 24/12/2013 tarihinde tebliğ edilmesinden sonra 17/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 6284 sayılı Kanun’un “Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“(1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.
d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
...
(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.
..."
16. 6284 sayılı Kanun’un “Tedbir kararının verilmesi, tebliği ve gizlilik” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
" (1) Tedbir kararı, ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine verilir. Tedbir kararları en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hâkiminden, mülkî amirden ya da kolluk biriminden talep edilebilir.
(2) Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı hâllerde, resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine tedbirlerin süresinin veya şeklinin değiştirilmesine, bu tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen devam etmesine karar verilebilir.
(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.
17. 6284 sayılı Kanun’un “Tedbir kararlarına aykırılık” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
" (1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur.
(2) Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez.
(3) Zorlama hapsine ilişkin kararlar, Cumhuriyet başsavcılığınca yerine getirilir. Bu kararlar Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine bildirilir."
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 172. maddesi şöyledir:
" (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.
... "
19. 5271 sayılı Kanun'un 234. maddesi şöyledir:
"(1) Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır:
a) Soruşturma evresinde;
1. Delillerin toplanmasını isteme,
2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteme,
3. (Değişik: 24/7/2008-5793/40 md.) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,
4. 153 üncü maddeye uygun olmak koşuluyla vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletme,
5. Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına kanunda yazılı usule göre itiraz hakkını kullanma.
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Tehdit" kenar başlıklı 106. maddesi şöyledir:
"(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
21. 5237 sayılı Kanun'un "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesi şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 22/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gizlilik Talebi Yönünden
23. Başvurucu, vatandaşı olduğu ülkeden kaçarak Türkiye'ye sığınmış olmasını ve başvuruya konu olayın niteliğini gerekçe göstererek kimlik bilgilerinin kamuya açık belgelerde gizli tutulmasını talep etmiştir.
24. Başvurucunun kimlik bilgilerinin kamuya açık belgelerde yayımlanmasının başvurucu açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceği değerlendirilerek başvurucunun gizlilik talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucu; eski eşi tarafından sürekli baskı ve şiddete maruz kaldığını, tehdit edildiğini, tehdit ve hakaret suçuna ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini, yabancı uyruklu olması nedeniyle iddialarının soruşturma makamlarınca ciddiye alınmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde koruma altına alınan adil yargılanma hakkı, 20. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği hakkı, 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ile bu hakla bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesinde koruma altına alınan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, eski eşi tarafından sürekli ve sistematik şekilde şiddet gördüğünü ileri sürmüş olmakla birlikte anılan iddiaya ilişkin olarak dosya kapsamında bilgi ve belgeye rastlanmamıştır. Başvurucu tarafından yapılan somut bir olay anlatımı ya da bir yaralanma iddiası da bulunmamaktadır. Anılan iddiaların, 7/4/2013 tarihinde meydana geldiği ileri sürülen hakaret ve tehdit suçlarına ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili olmadığı iddiası ile bağlantılı olarak dile getirildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun iddiaları, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan, fiziksel ve ruhsal bütünlük hakkı ile bireyin kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkını ifade eden maddi ve manevi varlığın korunması hakkıyla ilgili olarak devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler kapsamında incelenmiştir. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddia yine anılan hak ile bağlantılı olarak değerlendirilmiştir.
27. Anayasa’nın"Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
28. Anayasa'nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
29. Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğü, Anayasa'nın 17. maddesinde yer verilen "kişinin maddi ve manevi varlığı" kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve zihinsel bütünlüğe keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Yusuf Burak Çelik, B. No: 2013/2538, 20/11/2014, § 31). Kişinin maddi ve manevi varlığının korunması noktasındaki pozitif yükümlülükler etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünü de kapsamaktadır.
1. Koruma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğünün korunması yönünde devletin sahip olduğu yükümlülük öncelikle koruyucu bir hukuk sistemi kurmayı, daha sonra riskin varlığının bilinmesi veya bilinebilecek durumda olunması durumunda makul pratik tedbirler almayı gerektirmektedir.
31. Somut olayın incelenmesinde öncelikle Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devletin sahip olduğu koruma yükümlülüğü kapsamında koruyucu bir hukuk sistemi kurulması gerekliliği yönündeki pozitif yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğinin incelenmesi gerekmektedir.
32. 8/3/2012 tarihinde, ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması amacıyla Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir.
33. 6284 sayılı Kanun'da, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esaslar düzenlenmektedir.
34. Anılan Kanun kapsamında ilgilinin talebi, kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine mülki amir tarafından verilebilecek korucuyu tedbir kararları ile hâkim tarafından verilebilecek koruyucu ve önleyici tedbir kararları düzenlenmekte; ayrıca korunan kişiye geçici maddi yardım yapılmasına ilişkin hükümler de yer almaktadır. Anılan kararlar ilk seferinde en çok altı ay geçerli olmakla birlikte bu süre, resen veya korunan kişi, kolluk görevlileri ya da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının talebi üzerine uzatılabilmektedir.
35. Aynı Kanun'un 13. maddesine göre anılan tedbir kararlarının gereklerine aykırı hareket edilmesi hâlinde şiddet uygulayana toplam süresi altı ayı geçmeyecek şekildeCumhuriyet başsavcılıklarınca zorlama hapsi uygulanabilmektedir.
36. Önleyici ve koruyu tedbir kararlarının yeterli olmadığı durumlarda ayrıca kimlik bilgilerinin ve diğer ilgili belgelerin değiştirilmesi tedbiri de 6284 sayılı Kanun kapsamında düzenlenmektedir.
37. Buna göre devletin koruma yükümlülüğü çerçevesinde gerekli yasal altyapının oluşturulduğu ve şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunanların korunması yönünden kurulan hukuk sisteminin yetersiz olmadığı anlaşılmaktadır (Benzer yöndeki karar için bkz. Semra Özel Üner, B. No: 2014/12009, 26/10/2016, § 39).
38. İncelenmesi gereken diğer bir husus, mevcut idari ve yasal mevzuat kapsamında somut olayın gerektirdiği ölçüde makul ve pratik tedbirler alınıp alınmadığıdır.
39. Somut olayda, eski eşi tarafından tehdit edildiği ve hakarete uğradığı iddiasıyla başvurucunun kamu makamlarına başvuru yapması üzerine aynı gün içinde 6284 sayılı Kanun kapsamında iki ay süreyle geçerli olmak üzere eski eş R.G.H.nin başvurucuya yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına, müşterek konuttan derhâl uzaklaştırılmasına ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesine, şiddet görenin konutuna, okuluna veya işyerine yaklaşmamasına, çocukla kişisel ilişkinin kaldırılmasına ve çocuğa yaklaşmamasına karar verilmiştir.
40. Gerek bireysel başvuru dosyasından gerek soruşturma dosyasından, hükmedilen tedbirlere uymadığı gerekçesiyle eski eş hakkında verilen bir zorlama hapsi kararı bulunmadığı gibi başvurucunun da eski eşinin tedbir kararlarını ihlal ettiğine yönelik adli makamlara ilettiği bir şikâyetinin olmadığı anlaşılmaktadır.
41. Başvurucunun fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne yönelik olası bir saldırıdan kamu makamlarını haberdar etmesinin ardından derhâl gerekli tedbirlerin alındığı -alınan tedbirlere aykırı olarak eski eşin başvurucuya karşı eylemlerini devam ettirdiğine ve buna rağmen korumaya ilişkin başka tedbirlerin alınmadığına yönelik bulguya rastlanmadığı dikkate alındığında- kamu makamları tarafından alınan tedbirlerin başvurucu ve çocuğunun korunması açısından yetersiz kalmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi bütünlüğün korunması yükümlülüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Etkili Soruşturma Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
44. Anayasa'nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının, 17. madde kapsamında değerlendirilebilecek bir muameleye maruz kaldığını ileri süren kişilerin olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin ileri sürdükleri her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi yetkili soruşturma makamlarıdır. Soruşturma makamları, her bir somut olayın koşullarını ayrıca değerlendirerek makul olan bir yöntem belirleyecektir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
45. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı kişinin dokunulmazlığını, maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde tatbiki ile sorumluların tespiti ve etkili müeyyidelerin uygulanmasını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan belirtilen yükümlülük; Anayasa’nın 17. maddesinin başvurucuya üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırılmalarını talep hakkı, kamusal makamlara ise tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza hükmüyle sonuçlandırma ödevi yüklediği şeklinde yorumlanamaz (Süleyman Demirbaş, B. No: 2014/1549, 13/7/2016, §§ 34, 35).
46. Başvurucu, kamu makamları tarafından iddiaları haklı bulunarak iki ay süreyle lehine koruma kararı verilmiş olmasına karşın soruşturma makamları tarafından anılan husus dikkate alınmadan ve yeterli araştırma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, soruşturma aşamasında kendisine vekil tayin edilmediğini, yabancı uyruklu olması nedeniyle soruşturma makamlarının iddialarını ciddiye almadığını ileri sürmektedir.
47. Somut olayda başvurucunun maddi ve manevi varlığına karşı gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü saldırı yönünden ceza soruşturması başlatılması amacıyla Cumhuriyet Savcılığına şikâyette bulunduğu, başvurucunun şikâyeti üzerine ivedilikle soruşturma işlemlerine başlanarak soruşturmanın makul sürede tamamlandığı, müşteki sıfatıyla başvurucunun ve şüpheli sıfatıyla eski eşinin ifadelerine başvurulduğu, isnat edilen hakaret ve tehdit suçlarına ilişkin kamu davası açmaya elverişli soyut iddia dışında delil bulunmaması nedeniyle soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
48. 6284 sayılı Kanun'un 8. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için şiddetin uygulandığı hususunda kesin ve somut nitelikte delil veya belge aranmadığı dikkate alındığında anılan koruma kararlarının varlığının tek başına isnat edilen suçun işlendiğine dair delil teşkil etmeyeceği açıktır. Herhangi bir yaralanması bulunmadığını ve sağlık raporu aldırmak istemediğini beyan etmiş olan başvurucunun soruşturma aşamasında toplanmasını istediği başka bir delilin de bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu ayrıca kendisine soruşturma aşamasında vekil tayin edilmemesinden şikâyetçidir. Başvurucunun anılan iddiası, soruşturmaya etkin katılımının sağlanamadığı yönünde bir şikâyet olarak değerlendirilebilecektir.
49. Yabancı uyruklu olan ve yeterli düzeyde Türkçe bilmediğini belirten başvurucunun beyanının tercüman aracılığıyla alındığı, kendisine müşteki sıfatıyla sahip olduğu hakların hatırlatılmış olduğu ve başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz hakkını etkili şekilde kullandığı hususları dikkate alındığında soruşturmaya etkin katılımının sağlanması yönünde bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
50. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun iddiasına konu olayın soruşturulmasının, kişi dokunulmazlığı ile maddi ve manevi varlığın korunması hakkına yapıldığı ileri sürülen müdahalenin soruşturulması hususunda ceza hukuku sistemini etkili olarak uygulama şeklindeki pozitif yükümlülüğün gerektirdiği şartların gerisinde kalmadığı tespit edilmiştir.
51. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi bütünlüğün korunması hakkı kapsamında devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile bu hakla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağına ilişkin bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.