TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Z.A. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/12390)
Karar Tarihi: 20/4/2017
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Z. A.
Vekili
Av. Yunus BASAT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, şirketin münfesih olduğunun tespiti için açılan davada, usul ve kanuna aykırı karar verilmesi; esaslı iddiaların kararda tartışılmaması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Büyük Çamlıca Mahallesinde tapuda kain, üzerinde birinci sınıf tarihi eser niteliği taşıyan köşk ve müştemilatının bulunduğu taşınmaz, başvurucunun mülkiyetinde iken başvurucunun ortağı olduğu B.Ç. Turistik Tesis ve Yatırım İşl. San. ve Tic. A.Ş. ile C. İnşaat Taahhüt İthalat ve İhracat Ltd. Şti. arasında yapılan 24/4/1988 tarihli sözleşme ileanılan taşınmaz üzerinde 5 yıldızlı turistik otel yapımı için anlaşılmıştır.
9. İnşaat sözleşmesine taraf şirketlerin hissedarları olan başvurucu ve A.C. isimli şahıs 17/10/1988 tarihindeÇ.T. Yatırımları Sanayi Tic. A.Ş.'yi kurmuşlar, başvurucu taşınmazın tapusunu % 49 hisseye karşılık şirkete devretmiştir.
10.C. şirketler grubunun sahibi olduğu bankaya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından el konulması üzerine %51'lik hisse TMSF tarafından 27/3/2006 tarihinde M.K. isimli şahsa satılmıştır.
11. Başvurucu, Beyoğlu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde 7/2/2007 tarihinde açtığı davada; inşaat sözleşmesinin tarafı olarak kendisi ile A.C. isimli şahısla birlikte kurdukları Ç.T. Yatırımları Sanayi Tic. A.Ş.'nin amacının söz konusu inşaatı tamamlamak olduğunu, bu nedenle taşınmazını aynî sermaye olarak ortaya koyduğunu, daha sonra C. Şirketler grubunun hisselerine TMSF tarafından el konulduğunu, davalı şirketin bu şekilde kötü yönetildiğini, şirkete ait taşınmaz teminat gösterilerek bankalardan krediler çekildiğini, şirket yönetimini elinde bulunduran kişilere çıkar sağlandığını, şirketin bu tarihe kadar amacını gerçekleştiremediği gibi hiçbir faydalı faaliyetinin de bulunmadığını, şirketin amacını gerçekleştirme imkânının da kalmadığını belirterek davalı şirketin feshine ve şirkete kayyım atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
12. Başvurucu 8/9/2009 tarihinde Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada da; davalı şirketin sermayesinin artırılmasına karar verilmesine rağmen TMSF'den hisse satın alan diğer ortak M.K. tarafından taahhüt edilen sermaye payının ödenmediğini belirterek şirketin münfesih hâle geldiğinin tespitini talep etmiştir.
13. Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2009/414 sayılı dosyası hukuki ve fiili irtibat nedeniyle Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2007/50 sayılı dosyasında birleştirilmiştir.
14. Yargılama sırasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) kararı ile Beyoğlu adliyesinin kapatılması üzerine dosya İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmiştir.
15. Mahkemenin 4/6/2012 tarihli kararında asıl dava açısından şirketin kötü yönetildiği, haksız çıkar sağlandığı, yeterli kâr elde edilemediği, yönetimin başarısız olduğu gibi olguların, anonim şirketlerin feshini gerektirmediği, bu hususların gerçekleşmesi hâlinde konunun, genel kurulda tartışılması, yöneticilerin ibra edilmemesi, değiştirilmesi, sorumlular hakkında dava açılması gibi yolların denenmesi gerektiği, bu açıdan sayılan olgularınfesih nedeni olarak kabul edilmeyeceği, şirketin ana sözleşmesinde amacının yurt içinde ve dışında turizm endüstrisine ilişkin her türlü turistik otel, motel, kamp yeri, konaklama tesisleri, ikamet, seyahat, spor, plaj, eğlence, yiyecek, içecek ve benzeri tesisler inşa etmek ve 10/2/1992 tarihinde tescil edilen tadil tasarısındaki diğer işler olduğunun belirtildiği,sermaye olarak konulan taşınmazda otel inşaatı yapılmasıhususunun davacı şirketin münhasır amacı olmadığı, otel inşaatının herhangi bir sebeple devamına imkân kalmadığı kabul edilse dahi şirket amacının gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalktığından söz edilemeyeceği, birleşen dava açısından, şirket sermayesinin 1.000.000 TL'ye çıkartıldığı, artırılan sermaye karşılığı çıkartılan tüm pay bedellerinin ödendiğinin anlaşıldığı, davalı şirketin öz varlığının tükenmediği belirtilerek asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
16. Başvurucunun temyizi üzerine karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11/4/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
17. Onama kararı 19/6/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 17/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
18. Bu arada HSYK'nın 26/8/2014 tarihli kararı ile İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyeti durdurulmuş ve dosya İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 20/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
20. Başvurucu, kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinde bulunmuştur. Başvuruya konu olayın niteliğinin başvurucunun itibarını zedeleyebileceği dikkate alınarak gizlilik talebinin kabulüne karar vermek gerekir.
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, mahkeme kararının gerekçesinin dosyada ileri sürülen deliller ve maddi olguları açıklamadığını, çelişkili olduğunu belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
23. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
24. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
25. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
26. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
27. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
28. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
29. Somut olayda taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek tüm iddia ve savunmaların gerekçeli kararda tartışılarak asıl ve birleşen davaların reddine karar verildiği, Yargıtay tarafından da mahkemenin gerekçesine atıfta bulunularak hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
31. Başvurucu, Kanun'da şirket ortaklarının haklı nedenlerle şirketin feshini talep hakkının bulunduğunun belirtildiğini, dosyada şirketin feshedilmesi gerektiği yönünde üç bilirkişi raporu olduğu hâlde aksi yönde verilen tek rapora itibar edildiğini, delillerin gereği gibi değerlendirilmediğini, bu açıdan mahkemenin takdir yetkisini kullanırken hukuka ve hakkaniyete aykırı hareket ettiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
33. Başvurucunun ihlal iddiaları, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda mahkeme, başvurucu ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini somut olay çerçevesinde değerlendirmek (bkz. § 15) suretiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
38. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
39. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda, Beyoğlu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde 7/2/2007 tarihinde açılan ve Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde 8/9/2009 tarihinde açılarak Beyoğlu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde birleştirilen davada, dosyanın devredildiği İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesince 4/6/2012 tarihinde asıl ve birleşen davaların reddine karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11/4/2014 tarihli kararıyla hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle karmaşık niteliği bulunmayan ve başvurucunun yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru konusu davada yaklaşık7 yıl 4aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
42. Başvurucu, yeniden yargılama kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.
43. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Başvurucunun, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak herhangi bir tazminat talebinde bulunmadığı anlaşıldığından, lehine manevi tazminata karar verilmesi mümkün değildir.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. a) Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
b) Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Talep olmadığından başvurucu lehine manevi tazminata KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesine (kapatılan İstanbul 49. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2011/161, K.2012/167 sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.