TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİL İBRAHİM KÖKTEPE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12521)
|
|
Karar Tarihi: 19/4/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Halil İbrahim KÖKTEPE
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa ÖZTOK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, orman olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptal
edilmesi üzerine yapılan başvuru sonrası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
tarafından verilen ihlal kararıyla tazminata hükmedilmesine rağmen derece
mahkemesince yargılamanın yenilenmesine karar verilmemesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Tapu Kaydının
Edinilmesi Süreci
7. Toprak Tevzi Komisyonunun 15/6/1952
tarihli kararıyla, Çanakkale ili Merkez ilçesine bağlı Sarıcaeli
köyünde bulunan 21.200 m2 yüzölçümlü 745
parsel sayılı taşınmazın köylülerin toprak edinmelerinin sağlanması kapsamında
satışına karar verilmiştir. Bu karar doğrultusunda Maliye Hazinesince 30/1/1953 tarihinde, bu taşınmaz bir özel hukuk kişisine
satılarak tarla vasfıyla satın alan kişi adına tapuda tescil edilmiştir.
8. Söz konusu taşınmaz, 1953 ile 1993 yılları arasında dört kez
el değiştirmiştir. Başvurucu, bu taşınmazı 1993 yılında tapuda son malikinden
satın almış; taşınmaz tarla nitelikli olarak başvurucu adına tapuya tescil
edilmiştir.
B. Orman Kadastrosu
Süreci
9. Anılan köyün bulunduğu yörede 1990 yılında yapılan orman
kadastrosu çalışmalarında uyuşmazlık konusu taşınmaz kısmen orman sınırları
içinde bırakılmıştır. Orman Kadastro Komisyonunca yapılan sınırlandırma ve
tespitler ilan edilmiş ancak taşınmazın tapu kaydına, bu taşınmazın kısmen
orman sınırları içinde kaldığına dair herhangi bir şerh konulmamıştır.
10. Başvurucu, orman tahdit işlemine
karşı Orman Genel Müdürlüğü aleyhine 17/7/1996 tarihinde Çanakkale 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, Orman Kadastro
Komisyonu tarafından gerçekleştirilen işlemin hatalı olduğunu iddia etmiştir.
11. Mahkeme 16/11/2000 tarihinde
davanın reddine karar vermiştir. Kararda, uyuşmazlık konusu taşınmazın kısmen
orman alanı içinde yer aldığı yönündeki bilirkişi raporuna itibar edilmiş ve
orman arazisi niteliği taşıyan alanların edinilmesinin mümkün olmadığı
belirtilmiştir.
12. Başvurucunun temyiz ettiği karar, Yargıtay 20. Hukuk
Dairesinin 29/1/2004 tarihli ilamıyla onanmıştır.
Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 2/7/2004
tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
C. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Süreci
13. Başvurucu 17/10/2003 tarihinde
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasıyla AİHM'e bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. AİHM, 22/7/2008 tarihinde adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna; mülkiyet hakkına ilişkin iddianın
ise kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir. Kararda, Derece Mahkemelerinin
anayasal gerekçelerle başvurucunun mülkünün bir bölümüne tahdit
getirdiği, bu mahrumiyetin doğanın ve çevrenin korunması şeklindeki kamu
yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu, dolayısıyla hukuka aykırı ve
keyfî hiçbir işlem bulunmadığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte AİHM,
başvurucunun taşınmazı 1993 yılında iyi niyetle edindiğini vurgulamıştır.
Başvurucunun taşınmazı satın aldığı tarihteki tapu kaydında bu taşınmazın orman
olduğuna dair sınırlayıcı bir şerh de bulunmamaktadır. Mülkiyet hakkına yapılan
bu müdahaleye karşın iç hukukta etkin bir tazminat yolunun ise mevcut olmadığı
kararda özellikle belirtilmiştir. AİHM, başvurucunun mülkiyet hakkından
yararlanmasının engellendiği hâlde bir tazminat ödenmemiş olması nedeniyle kamu
yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri
arasındaki adil dengenin bozulduğu sonucuna varmıştır. Bu doğrultuda
başvurucunun şahsi olarak olağan dışı ve aşırı bir yüke katlanmış olduğu kanaatiyle
başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Aynı
kararda, giderim yönünden ise dostane çözüm yoluyla uzlaşma ihtimalinin
bulunması nedeniyle taraflara altı ay süre tanındığı belirtilmiştir (Köktepe/Türkiye, B. No: 35785/03, 22/7/2008).
15. AİHM'in 13/10/2009
tarihli adil giderime ilişkin kararında ise başvurucu ile Hükûmetin görüşlerini
sunduğu ancak tarafların dostane çözüm imkânı sağlayan bir sonuca varamadıkları
tespit edilmiştir. Başvurucu, taşınmazın değeri olarak 1.761.230 euro ve on yıl boyunca taşınmazı kullanamadığı gerekçesiyle
352.246 euro maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
Başvurucu ayrıca 10.000 euro manevi tazminat
talebinde bulunmuştur. Hükûmet ise taleplerin aşırı ve dayanaktan yoksun
olduğunu, ayrıca taşınmazın kısmen orman alanı içinde bırakıldığını
savunmuştur. AİHM öncelikle ihlal kararıyla, mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin hukuki olup kamu yararına dayalı meşru bir amacı içerdiğini tespit
ettiğini belirtmiştir.
16. AİHM, ihlalin tespit edildiği bir başvuruda taraf devletin
ihlali gidermek ve ihlalden önceki duruma mümkün olduğunca dönülmesini
sağlayacak şekilde ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak yükümlüğünün bulunduğu
yönündeki temel kuralı hatırlatmıştır. Buna göre kural olarak, ihlalin doğası
bir "eski hâle getirme" (restitutio in integrum)
için müsaitse bunu yerine getirmek taraf devletin yükümlülüğüdür. AİHM, somut
başvuruda verilen ihlal kararı doğrultusunda başvurucunun zarara uğradığını
kabul etmektedir. Buna karşın AİHM, mevcut başvuruda tespit edilen ihlalin
niteliğinin "eski hâle getirme"nin
benimsenmesine müsait olmayıp ileri sürülen zararın ancak tazminat yoluyla gideriminin mümkün olduğunu kabul etmiştir (Köktepe/Türkiye [adil giderim], B. No: 35785/03, 13/10/2009, § 12). Kararda, başvurunun koşullarının belirgin
bir maddi tazminata hükmetmeye elverişli olmadığı belirtilmiştir. AİHM'e göre Derece Mahkemelerinin kararlarından taşınmazın
hangi bölümlerinin tam olarak orman tahdit sınırları
içinde olduğu anlaşılamamaktadır. Taraflar da bu konuya açıklık getirememişler,
tahdidin söz konusu taşınmaz üzerinde hangi ölçüde değer kaybına yol açtığı
taraflarca açık olarak ortaya konulamamıştır. Öte yandan AİHM, başvurucunun
tapu kaydının iptalini öngören yargılamanın sürdüğüne ve bu sürecin akıbetinin
ise henüz belirli olmadığına dikkat çekmiştir. Bu gerekçelerle AİHM,
başvurucunun belirli ölçüde maddi ve manevi zarara uğradığını kabul ederek
100.000 euro maddi tazminat ödenmesine; diğer
taleplerin ise reddine karar vermiştir(Köktepe/Türkiye[adil giderim], §§ 14, 15).
D. Tapu Kaydının İptal
Edilmesi Süreci
17. Orman Genel Müdürlüğü tarafından 28/9/2007
tarihinde, söz konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman nitelikli
olarak Hazine adına tescil edilmesi istemiyle başvurucu aleyhine Çanakkale 2.
Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali ve tescil davası açılmıştır. Mahkeme 17/12/2008 tarihinde davanın kabulüne ve dava konusu
taşınmazın kadastro uzmanı teknik bilirkişinin raporunda (B1) ve (B2) ile
işaretli 14.290 m2 ve 770 m2 yüzölçümlü
bölümlerinin başvurucu adına olan tapu kaydının iptali ile orman nitelikli
olarak Hazine adına tapuya tesciline karar vermiştir.
18. Başvurucu, kararı temyiz etmiş; Yargıtay 20. Hukuk
Dairesinin 9/11/2009 tarihli ilamıyla hüküm
onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 30/9/2010 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
E. Yargılamanın
Yenilenmesi Süreci
19. Başvurucu; AİHM tarafından verilen ihlal kararına dayalı
olarak 16/10/2009 tarihinde, Çanakkale 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.1996/527 sayılı dosyasında görülen orman tahdidine itiraza
ilişkin yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
20. Mahkeme 21/12/2010 tarihinde
yargılamanın yenilenmesi talebini reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, AİHM
tarafından verilen ihlal kararının uyuşmazlık konusu taşınmazın orman tahdidi
içine alınan kısmının orman olmadığı yönünde bir sonuç içermediği
vurgulanmıştır. Mahkeme, AİHM'in başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacı
içerdiğini ve hukuki olduğunu kabul ettiğini ancak tazminat ödenmemesinin
müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna yol açtığını belirtmiştir. Mahkeme ayrıca,
adil dengenin bozulması sonucuna ulaşılması nedeniyle AİHM tarafından tazminata
hükmedilmiş olduğunu da belirtmiştir.
21. Başvurucunun temyiz ettiği karar, Yargıtay 20. Hukuk
Dairesinin 8/5/2012 tarihli ilamıyla onanmıştır.
Başvurucunun karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 31/3/2014
tarihli ilamıyla reddedilmiştir. Karar düzeltmenin reddine ilişkin ilamda, AİHM
tarafından ihlal kararı verilmesinin kanuna göre yargılamanın yenilenmesi
sebebi olduğu kabul edilmekle birlikte dava konusu taşınmaz bölümünün orman
olduğundan eski hâle iadenin mümkün olamayacağı belirtilmiştir.
22. Başvurucu 18/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
23. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu’nun "Tescil" kenar
başlıklı 705. maddesi şöyledir:
"Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması,
tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal,
kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyet tescilden
önce kazanılır. Ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi,
mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır."
24. 4721 sayılı Kanun'un "Sahipsiz
yerler ve yararı kamuya ait mallar" kenar başlıklı 715.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait
mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır."
25. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı
Kadastro Kanunu'nun "Kamu malları"
kenar başlıklı 16. maddesi şöyledir:
"Kamunun ortak kullanılmasına veya bir
kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu
altında bulunan sahipsiz yerlerden:
...
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine
tabidir.
..."
26. 4721 sayılı Kanun'un "Sorumluluk"
kenar başlıklı 1007. maddesi şöyledir:
"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün
zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan
görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu
sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür."
27. 3402 sayılı Kanun'un "Hazine
adına tespit" kenar başlıklı 18. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
"Orta malları, hizmet malları, ormanlar
ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen
yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı
olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez."
28. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı
Orman Kanunu'nun 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"(Değişik birinci fıkra: 5/11/2003-4999/3 md.) Devlet
ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da sınırlandırma sırasında
orman olduğu halde orman sınırları dışında kalmış ormanların, hükmî şahsiyeti
haiz amme müesseselerine ait ormanların, hususi ormanların, orman kadastrosu ve
bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların
ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti ile 2 nci
madde uygulamaları ile ilgili olarak kadastrosu kesinleşmiş yerlerde tespit
edilen fennî hataların düzeltilmesi işleri orman kadastro komisyonları
tarafından yapılır.(Ek cümle: 15/1/2009-5831/2 md.)
Ancak, henüz orman kadastrosuna başlanılmamış yerlerde, 3402 sayılı Kadastro
Kanunu hükümlerine göre belirlenen orman sınırı, orman kadastro komisyonunca
belirlenen orman sınırı niteliğini kazanır."
29. 6831 sayılı Kanun'un 11. maddesinin dördüncü fıkrası
şöyledir:
"(Değişik dördüncü fıkra:
26/2/2014-6527/1 md.) Kadastrosu yapılıp kesinleşen
Devlete ait ormanlar orman vasfı ile, 2 nci maddeye göre orman sınırları dışına çıkarılan yerler
ise kaydında belirtme yapılarak hâlihazır vasfı ile; kesinleşme tarihleri
tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle, en geç üç ay içinde hiçbir harç ve
bedel alınmaksızın Hazine adına tapu kütüklerine kaydedilir."
30. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Yargılamanın
iadesi sebepleri" kenar başlıklı 375. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Aşağıdaki sebeplere dayanılarak
yargılamanın iadesi talep edilebilir:
...
i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana
Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle
verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit
edilmiş olması."
2. Yargısal İçtihatlar
31. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesiyle tapu sicilinin
tutulmasından doğan bütün zararlardan devletin sorumlu olduğu, devletin zararın
doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu edebileceği hüküm altına alınmıştır.
Öncesinde Yargıtay, bu maddenin sadece tapu sicilinde yapılan hataları
kapsadığı ancak tapu sicili oluşturulurken yani kadastro çalışmalarından
kaynaklanan hataların bu madde kapsamında değerlendirilemeyeceği yönünde
kararlar vermiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26/11/1980
tarihli ve E.1980/4-624, K.2478 ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 20/11/2007
tarihli ve E.2006/12957, K.2007/14557 sayılı kararları).
32. Bununla birlikte AİHM tarafından verilen çok sayıda ihlal
kararından sonra Yargıtay içtihat değişikliğine giderek kadastro sırasında
yapılan hataların 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında devletin
sorumluluğu altında olduğuna ve tazminat ödenmesi gerektiğine dair kararlar vermiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ilk defa 18/11/2009
tarihli ve E.2009/4-383, K.2009/517 sayılı ilamıyla içtihat değişikliğine
gitmiştir. Bu ilamın ilgili kısımları şöyledir:
"Tapu işlemleri kadastro tespiti
işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu
kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün
oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun'un 1007.
maddesine göre devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada devletin
sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı
çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi
ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru
tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız
kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür."
33. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16/6/2010
tarihli ve E.2010/4-349, K.2010/318 sayılı kararı da benzer yöndedir. Yargıtaya göre kadastrodan kaynaklanan hatalar nedeniyle
zarar görenler, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi gereğince zararlarının
tazmini için 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Borçlar
Kanunu'nun 146. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresi dolmadan Hazine
aleyhine adli yargıda dava açabilirler (Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin
18/12/2012 tarihli ve E.2012/7876, K.2012/14598 sayılı kararı).
34. Ayrıca Yargıtay, tapu kaydının iptali nedeniyle hükmedilecek
tazminatın tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse o miktarda olması
gerektiğini ifade etmiştir. Gerçek zarar ise tapu kaydının iptali nedeniyle
tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar
verici eylem gerçekleşmemiş olsa zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak
ise aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Tazminat miktarının
belirlenmesinde öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin
ve değerinin belirlenmesi olup araştırma yöntemi taşınmazın arsa ya da arazi
olmasına göre farklılık arz edecektir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 13/12/2011 tarihli ve E.2011/8798, K.2011/14624 sayılı
kararı).
B. Uluslararası Hukuk
35. AİHM, mülkün gerçek değerine göre makul kabul edilebilecek
bir tazminat ödemeden mülkiyetten yoksun bırakmanın Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.'lu Protokol'ün 1.
maddesikapsamında aşırı bir yük oluşturduğunu ve hiç
tazminat ödenmeden mahrum bırakmanın ancak istisnai durumlarla haklı
bulunabileceğini belirtmektedir (Nastou/Yunanistan
(No:2), B. No: 16163/02, 15/7/2005, § 33; Jahn ve diğerleri/Almanya [BD],
B. No: 46720/99, 72203/01, 72252/01, 30/6/2005, § 116). AİHM'e
göre bir taşınmazın orman veya kıyı kenar çizgisi ya da başka bir kamu alanında
olduğu gerekçesiyle tapusunun iptal edilmesi, hukuken öngörülebilir olup kamu
alanlarının korunmasına yönelik kamu yararına dayalı meşru bir amaç da
içermektedir. Ancak AİHM, kadastrodan kaynaklanan mülkiyet tespitine ilişkin
hukuki hatalar nedeniyle tapuların iptal edilerek kişilerin mülkiyetlerinden
yoksun bırakıldıkları başvurular bakımından istikrarlı olarak hiçbir tazminat
ödenmemesini haklı gösterecek herhangi bir istisnai durum da bulunmadığı hâlde
bir tazminat ödenmeksizin bireylerin tapu kayıtlarının iptal edilmesi
şeklindeki mülkiyetten yoksun bırakmaya yol açan müdahalenin kamunun yararı ile
bireylerin hakları arasında olması gereken adil dengeyi bozduğu ve bu
müdahalelerin başvurucuları aşırı bir yük altına soktuğu kanaatine vararak
başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir (N.A. ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37451/97,
11/1/2005, §§ 36-43; Turgut
ve diğerleri/Türkiye, B. No: 1411/03, 8/7/2008, §§ 86-93; Rimer ve diğerleri/Türkiye, B. No: 18257/04,
10/3/2009, §§ 34-41).
36. AİHM'in ihlal kararlarında,
belirtilen “adil denge” nin bozulmasının temelini
başvuruculara hiç tazminat ödenmemesi oluşturmaktadır. Yargıtayın
yukarıda değinilen içtihat değişikliğinden (bkz. §§ 32) sonra AİHM, bireylerin
tazminat ödenmeksizin taşınmazının elinden alınması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiaları bakımından Yargıtayın yeni
içtihatlarına işaret etmiştir. AİHM, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun AİHM'in bu konudaki ihlal kararlarına dayanarak tapudaki
yanlış kayıtlardan kaynaklanan ayni hak ya da menfaatleri kaybolmuş ya da
kısıtlanmış olanların tapu kayıtlarındaki düzensizliklerden dolayı devleti
sorumlu tutabileceğine hükmettiğini, tazminat miktarının söz konusu arazinin
kullanılma şekli, niteliği ve değeri temelinde muhtemel getirisi ve emsal
değerlerin dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiğine dikkat çektiğini,
bu başvuru yolunun düzenli olarak kullanılmakta olduğunu, ulusal mahkemelerin AİHM'in içtihatlarını ve Sözleşme'ye
ek (1) No.'lu Protokol'ün 1. maddesine dayanarak
ilgili mevzuat hükümlerini uyguladıklarını, başvurucunun tapu belgesinin iptali
yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren on yıl içinde tazminat talebinde
bulunabileceğini belirterek iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir (Mehmet Altunay/Türkiye (k.k.), B. No: 42936/07, 17/4/2012;
Arıoğlu ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 11166/05, 6/11/2012; Osman Yaşar Dişlioğlu ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 39149/04,
11/12/2012).
37. Bununla birlikte her somut olayın kendine özgü koşulları
mevcut olup bu nedenle her başvurunun başvuru tarihindeki duruma göre karara
bağlanması gerektiği de kuşkusuzdur. Nitekim AİHM, söz konusu içtihat
değişikliğinin orman ve kıyı alanlarında kalan taşınmazlar ile ilgili olup her
somut olay bakımından kıyaslanabilecek bir durumda bulunan ve söz konusu başvuru
yolunun başarıyla kullanıldığı emsal bir içtihadın gösterilmesi gerektiğini
ifade etmiş; ayrıca başvuruya konu nihai karardan sonra söz konusu içtihat
değişikliğinin meydana geldiği durumlarda kabul edilemezlik itirazlarını
reddetmiştir (Dürrü Mazhar Çevik ve Asuman Münire
Çevik Dağdelen/Türkiye, B. No: 2705/05, 14/4/2015,
§§ 21-30).
38. Öte yandan AİHM, ihlalin tespit edildiği bir başvuruda taraf
devletin ihlali gidermek ve ihlalden önceki duruma mümkün olduğunca dönülmesini
sağlayacak sekilde ihlalin sonuçlarını ortadan
kaldırmak yükümlüğünün bulunduğunu hatırlatmaktadır (Iatridis/Yunanistan [adil giderim] [BD], B. No: 31107/96, 19/10/2000, § 32). AİHM'e göre
ihlalin doğası eski hâle getirmeye (restitutio in integrum) müsaitse bunu yerine getirmek görevi taraf
devlete düşmektedir (Iatridis/Yunanistan, § 33). Dolayısıyla AİHM kimi
durumlarda, tespit edilen ihlalin niteliği itibarıyla eski hâle getirmenin
benimsenmesinin müsait olamayabileceğine dikkati çekmektedir (Beyeler/İtalya [adil giderim], B. No: 33202/96,
28/5/2002; Eski
Yunan Kralı ve diğerleri/Yunanistan [adil giderim] B. No: 25701/94,
28/11/2002). İç hukukun ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmaya olanak
tanımaması ve/veya ancak kısmen giderebilmesi durumunda AİHM, Sözleşme'nin 41.
maddesi gereğince mağdura uygun göreceği bir telafiyi sağlama yetkisinin
bulunduğunu kabul etmektedir (Brumarescu/Romanya
[adil giderim] [BD], B. No: 28342/95, 23/1/2001, §
20).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 19/4/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yargılamanın
Yenilenmesi Talebinin Reddedilerek Taşınmazın İade Edilmemesi Nedeniyle
Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu; satın aldığı taşınmazının orman tahdit sınırları içine alınması nedeniyle yaptığı başvuru
üzerine AİHM tarafından verilen ihlal kararına rağmen yargılamanın yenilenmesi
talebinin Derece Mahkemelerince reddedildiğini belirtmiştir. Başvurucuya göre
AİHM tarafından hükmedilen tazminat, yargılamanın yenilenmesi sonucu verilecek
kararda gözönüne alınacak unsurlardan olup tazminata
hükmedilmesi yargılamanın yenilenmesi talebinin reddini gerektirmemektedir.
Başvurucu, AİHM tarafından verilen ihlal kararı gözetilerek yargılamanın
yenilenmesi ve satın aldığı taşınmazın kendisine iade edilmesi gerektiği hâlde
bu talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu ayrıca Derece Mahkemeleri kararlarının gerekçelerinin çok
yetersiz olduğunu belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini de ileri
sürmektedir.
41. İddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak Anayasa'nın
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi tayin eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu;
gerekçeli karar hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de taşınmazının
orman sınırları içine alınması nedeniyle açtığı ve aleyhine sonuçlanan davaya
yönelik olarak yargılamanın yenilenmesi koşullarının değerlendirilmesine
ilişkin bu şikâyetinin de mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun
görülmüştür.
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda
başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir
müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile
karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun
kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
44. Anayasa'nın 35. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip
olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği,
mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme
bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı, kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir
(AYM, E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
45. Mülkiyet hakkı, mutlak bir hak olmayıp kamu yararı amacıyla
sınırlandırılabilir; bu sınırlandırmanın da ölçülü ve orantılı olması gerekir.
Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan malların korunması amacıyla mülkiyet
hakkına müdahale edilmesi meşru olmakla birlikte bu kamusal külfetin tamamının
mülk sahiplerine yüklenemeyeceği ve kanun koyucunun buna uygun çözüm yolları
bulması gerekeceği açıktır (AYM, E.2009/31, K.2011/77, 12/5/2011).
46. Başvuru konusu olayda, 1990 yılında yapılan orman kadastro
çalışmaları sırasında uyuşmazlık konusu taşınmaz, orman sınırları içine alınmış
ancak tapu kaydına bu yönde bir kısıtlayıcı şerh konulmadığı anlaşılan söz
konusu taşınmazı başvurucu, 1993 yılında tapuda satın almıştır. Başvurucu,
orman sınırları içine alındığından tapulu taşınmazını kullanamadığı ve gelir
kaybına uğradığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek AİHM'e başvuruda bulunmuştur. Başvuruyu inceleyen AİHM, 22/7/2008 tarihinde -taşınmazın orman sınırlarına alınmakla
birlikte- tazminat ödenmemesinin adil dengeyi bozduğu, başvurucuya aşırı ve
olağandışı bir külfet yüklediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlaline karar
vermiştir (bkz. § 14). AİHM, 13/10/2009 tarihinde de
tarafların dostane çözüm için uzlaşamadıklarını tespit ederek başvurucu lehine
100.000 euro tazminat ödenmesine karar vermiştir
(bkz. §§ 15, 16).
47. Başvurucu, AİHM tarafından verilen söz konusu ihlal kararı
nedeniyle yargılamanın yenilenmesini talep etmiş; Derece Mahkemeleri ise
yargılamanın yenilenmesi koşullarının gerçekleşmediğini belirterek bu talebin
reddine karar vermiştir. Başvurucuya göre 6100 sayılı Kanun'un 375. maddesinin
(1) numaralı fıkrasındaki hüküm dikkate alındığında AİHM tarafından ihlal
kararı verilmiş olması, yargılamanın yenilenmesini gerektirmektedir. Gerçekten
de anılan kanun hükmünde, yargısal bir kararın Sözleşme veya eki protokollerin
ihlali suretiyle verildiğinin AİHM tarafından tespit edilmiş olması durumu,
yargılamanın yenilenmesi sebeplerinden biri olarak gösterilmiştir. Mülkiyet
hakkının ihlal edildiğinin AİHM tarafından tespit edilmesi durumunda ilke
olarak "eski hâle getirme" (restitutio in integrum)
yolu tercih edilmektedir. Buna karşın AİHM, ihlalin doğası ve niteliği gereği
her durumda "eski hâle getirme" yolunun mümkün olamayabileceğini
kabul etmektedir (bkz. § 38). Nitekim somut olayda da AİHM, başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin hukuki ve kamu yararına dayalı meşru bir
amacı olduğunu kabul etmiş; başvurucuya tazminat ödenmemesi nedeniyle
müdahalenin ölçüsüz olduğuna karar vermiştir. Kararda, uyuşmazlık konusu
taşınmazın orman sınırları içine alınmasının çevrenin ve doğanın korunması
bakımından taşıdığı öneme vurgu yapılmıştır. Adil giderime ilişkin kararda da
ihlalin niteliği gereği eski hâle getirme ilkesinin somut olayda
uygulanamayacağı açık olarak belirtilmiştir. Diğer bir deyişle orman olduğu
belirlenen bir taşınmazın yeniden başvurucu adına tapuya tescil edilmesi mümkün
görülmemiştir. Zaten AİHM tarafından verilen ihlal kararı da taşınmazın orman
olduğunun tespiti ile ilgili olmayıp tapuya güvenerek taşınmazı satın alan
başvurucuya tazminat ödenmemesine dayanmaktadır. Dolayısıyla eski hâle getirme
ilkesinin somut olayda geçerli olamayacağını kabul eden AİHM, başvurucunun
mülkiyet hakkına getirilen sınırlamayı gözeterek ve eldeki verilere dayalı
olarak tazminat ödenmesine karar vermiştir.
48. Somut olayda başvurucu, yargılamanın yenilenmesi talebinin
Derece Mahkemelerince yeterli bir biçimde tartışılmadığını ileri sürmekte ise
de Çanakkale 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/12/2010
tarihli kararında bu hususun ayrıntılı olarak tartışıldığı görülmektedir.
Nitekim Mahkeme, tarafların yargılamanın yenilenmesine ilişkin delillerini ve
itirazlarını tartışarak AİHM tarafından verilen ihlal kararının niteliği gereği
yargılamanın yenilenmesi koşullarının oluşmadığı sonucuna varmıştır. Kararda, AİHM'in kararının uyuşmazlık konusu taşınmazın orman olarak
iadesini içermediğine değinilmiştir. Dolayısıyla yapılan açık yargılama sonunda
tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları
tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu
anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararın gösterilen
gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez. Kaldı ki Yargıtayın
onama ve karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilamlarında da başvurucunun
iddia ve itirazlarının ayrıca tartışılmış olduğugörülmektedir.
49.Sonuç olarak başvurucunun yargılamanın yenilenerek taşınmazın
iade edilmesi talebine ilişkin olarak orman olduğu belirlenen uyuşmazlık konusu
taşınmazın eski hâle getirme ilkesi uygulanarak iadesinin söz konusu
olamayacağı AİHM tarafından da kabul edilmiştir. Nitekim Derece Mahkemeleri de
bu tespitten hareketle başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebini
reddetmişlerdir. Dolayısıyla başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin
reddine karar verilmek suretiyle taşınmazın iade edilmemesi şikâyeti yönünden
mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açıktır.
50. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tapunun İptal Edilmesi
Sonucu Oluşan Zararının Tamamının Karşılanmaması Nedeniyle Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucu, satın aldığı taşınmazın orman sınırları içine
alınması üzerine açtığı davada taşınmazı kullanmasının engellendiği için AİHM
tarafından mülkiyet hakkının ihlaline ve tazminata hükmedildiğini ancak bu
ihlal kararından sonra ayrıca söz konusu taşınmazın tapu kaydının da iptal
edilmiş olduğunu ifade etmiştir. Başvurucuya göre AİHM tarafından hükmedilen
tazminat tutarı, tapunun iptal edilmesi nedeniyle uğradığı zararı
içermemektedir. Başvurucu sonuç olarak -tapusunun ihlal kararından sonra iptal
edildiği gözetildiğinde- AİHM tarafından hükmedilen tazminat ile karşılanmayan
zararının giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
52. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
53. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya
eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
54.Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde, olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması
esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan
denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 17,18).
55. Somut olayda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlaline karar
veren AİHM, adil giderime ilişkin kararında uyuşmazlık konusu taşınmazın hangi
bölümlerinin orman sınırlarına alındığının tam olarak belirli olmadığını
açıklamıştır. Bununla birlikte başvurucunun tapulu taşınmazı ile ilgili
getirilen sınırlama nedeniyle zarara uğradığını kabul eden AİHM; başvurucu
aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının devam ettiğine, bu yargılamanın
akıbetinin ne olacağının ise henüz belli olmadığına vurgu yaparak tazminat
tutarını belirlemiştir. Dolayısıyla başvurucunun satın aldığı taşınmazının
orman sınırları içine alınması nedeniyle uğradığı zarara ilişkin şikâyeti
yönünden AİHM tarafından mülkiyet hakkının ihlaline ve tazminata hükmedildiği
anlaşılmaktadır. Başvurucu, AİHM tarafından hükmedilen tazminatın ödenmediği
yönünde bir şikâyette bulunmamaktadır.
56. Ancak uyuşmazlık konusu taşınmazın tapu kaydı Orman Genel
Müdürlüğü tarafından açılan tapu iptali ve tescil davası neticesinde AİHM
tarafından verilen ihlal kararından sonra Çanakkale 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 17/12/2008 tarihli kararı ile iptal
edilmiştir. Bu karar, Yargıtay 20. Hukuk Dairesince 9/11/2009
tarihinde onanmış ve karar düzeltme isteminin reddedilmesi 30/9/2010 tarihinde
kesinleşmiştir. Başvuru formunda, ihlal kararından sonra tapu kaydının Derece
Mahkemelerince iptal edilmesinden de şikâyet edilmektedir.
57. Yargıtay, kadastro tespiti sonucu oluşan tapuların orman
olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi durumunda 4721 sayılı Kanun'un 1007.
maddesine göre devletin sorumluluğu çerçevesinde gerçek zarar miktarı üzerinden
tazminat ödenmesi gerektiğine karar vermiştir (bkz. §§ 32-34). Ayrıca Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun 18/11/2009 ve 16/6/2010 tarihli
devletin sorumluluğu kapsamında tazminat ödenmesine ilişkin söz konusu içtihat
değişikliklerinin başvurucunun tapu kaydının iptaline ilişkin 30/9/2010 tarihli
nihai karar tarihinden önce olduğu da görülmektedir.
58. Yukarıda yer verilen Kanun hükümleri ve Yargıtay içtihatları
gözönünde bulundurulduğunda başvurucu, satın aldığı
taşınmazın tapu kaydının iptali nedeniyle nihai kararın kesinleşmesi tarihinden
itibaren on yıl içinde Hazine aleyhine adli yargıda tazminat davası
açabilecektir (bkz. §§ 26, 32-34). Yargıtay içtihatlarında, tazminatın
miktarının taşınmazın gerçek bedelinin esas alınarak belirleneceği kabul
edilmektedir. Başvurucunun kamu yararı nedeniyle tapulu taşınmazına el
konulması suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahale, el konan taşınmazın
gerçek bedeli esas alınarak ödenecek bir tazminatla başvurucular açısından
dengelenebilecektir (Nazmiye Akman,
B. No: 2013/1012, 16/4/2013, § 27). Nitekim AİHM de bu
yolu makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte,
kullanılabilir ve etkili bir iç hukuk yolu olarak kabul etmektedir (bkz. § 36).
59. Bu durumda başvurucunun satın aldığı taşınmazının orman
sınırları içine alındığı şikâyeti üzerine AİHM'in
mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle tazminata karar verdiği görülmektedir.
Başvurucunun bu tazminatın ödenmediğine yönelik bir şikâyeti de bulunmamaktadır.Başvurucunun
tapusunun iptali nedeniyle AİHM'in adil giderim
kararıyla belirlenen tazminattan daha yüksek miktarda bir zararı bulunduğu
iddiası ise 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında açılabilecek bir
tazminat davasında derece mahkemelerince tartışılabilecek bir husustur. Bu yol,
Yargıtayın içtihat değişikliğinden sonra AİHM
tarafından da etkili bir iç hukuk yolu olarak öngörülmektedir. Ancak başvurucu,
böyle bir davayı açtığına ve bu dava sonucunda adil dengeyi sağlayabilecek bir
tazminata hükmedilmediğine dair herhangi bir bilgi veya belge sunmamıştır.
Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan anılan hukuk yoluna başvurmaksızın
yapılan başvuruların incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi
gereği mümkün değildir.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tapusunun iptal edilmesi
neticesinde uğradığı zararının tam olarak karşılanmaması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilerek taşınmazın
iade edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
ilgili kısmının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tapunun iptal edilmesi sonucu oluşan zararın tamamının
karşılanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
ilgili kısmının başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.