TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SUAT ÖZCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12522)
|
|
Karar Tarihi: 8/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Suat ÖZCAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Satılmış Özgür ARDIÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mesleki nedenlerle yürütülen bir soruşturma
sırasında başvurucunun dinî görüşünün ve mezhebinin araştırılmasının özel
hayata saygı gösterilmesini isteme hakkını; kamu görevlileri hakkındaki
şikâyetlerinin eksik ve yetersiz incelemeyle reddedilmesinin adil yargılanma
hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/8/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, Ankara'daki bir devlet okulunda felsefe öğretmeni
olarak görev yapmaktadır.
10. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından aynı okulda görev yapan ve
aralarında başvurucunun da bulunduğu bazı kişiler hakkında okul müdür
yardımcısının şikâyeti üzerine soruşturma başlatılmıştır.
11. Bu soruşturma sonrasında gerek başvurucuya gerekse tanık
sıfatıyla ifadelerine başvurulan diğer kişilere mezhebiyle ilgili sorular
sorulduğu ve bu kişilerin rencide edildiği ileri sürülerek soruşturmayı yapan
denetçilerin görevini kötüye kullandıkları iddiasıyla 20/9/2013
tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.
12. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun uyarınca
yapılan ön inceleme neticesinde Millî Eğitim Bakanlığının 6/2/2014 tarihli
kararı ile ilgili denetçiler hakkında soruşturma izni verilmemiştir.
13. Başvurucu, 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni
verilmemesine dairkarara karşı şikâyetçi sıfatıyla 24/2/2014 tarihinde Ankara Bölge İdare Mahkemesine itirazda
bulunmuştur.
14. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulunun 21/5/2014
tarihli kararıyla ön inceleme raporu ve eki belgelerde yer alan tespitlerin
isnat edilen eylemden dolayı Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlık soruşturması
yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte olmadığı gerekçesiyle itiraz
reddedilmiştir.
15.Ret kararı 5/7/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 4/8/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 4483 sayılı Kanun'un 6. maddesi şöyledir:
"Ön inceleme ile görevlendirilen kişi veya kişiler, bakanlık
müfettişleri ile kendilerini görevlendiren merciin bütün yetkilerini haiz olup,
bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre
işlem yapabilirler; hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu
görevlisinin ifadesini de almak suretiyle yetkileri dahilinde
bulunan gerekli bilgi ve belgeleri toplayıp, görüşlerini içeren bir rapor
düzenleyerek durumu izin vermeye yetkili mercie sunarlar. Ön inceleme birden
çok kişi tarafından yapılmışsa, farklı görüşler raporda gerekçeleriyle ayrı
ayrı belirtilir.
Yetkili merci bu rapor üzerine soruşturma izni verilmesine veya
verilmemesine karar verir. Bu kararlarda gerekçe gösterilmesi zorunludur."
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu'nun 134. maddesi şöyledir:
"(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini
ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi
halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/81
md.) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya
sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla
yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur."
19. 5237 sayılı Kanun'un 135. maddesi şöyledir:
"(1) Hukuka aykırı olarak kişisel
verileri kaydeden kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişisel verinin, kişilerin siyasi, felsefi
veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki
eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal
bağlantılarına ilişkin olması durumunda birinci fıkra uyarınca verilecek ceza
yarı oranında artırılır."
20. 5237 sayılı Kanun'un 136. maddesi şöyledir:
"(1) Kişisel verileri,
hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki
yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
21. 5237 sayılı Kanun'un 137. maddesi şöyledir:
"1) Yukarıdaki maddelerde tanımlanan
suçların;
a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin
verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı
kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
İşlenmesi halinde, verilecek ceza yarı
oranında artırılır."
22. 5237 sayılı Kanun'un 257. maddesi şöyledir:
"(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan
haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin
mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir
menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan
haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek,
kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız
bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(3) (Mülga: 2/7/2012-6352/105
md.)"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/11/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Özel Hayata Saygı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu;
i.2012 yılında öğrencileri kendisine
karşı kışkırtması nedeniyle okul müdür yardımcısı hakkında şikâyette
bulunduğunu, ilgili kişiye disiplin cezası verildiğini, bunun üzerine müdür
yardımcısının kendisini, okul müdürünü ve il eğitim denetçisini Millî Eğitim Bakanlığına
şikâyet ettiğini, şikâyet üzerine tekrar soruşturma başlatıldığını
belirtmiştir.
ii. Millî Eğitim Bakanlığı denetçilerinin soruşturma sırasında
hakkında soruşturma yaptıkları kişilerin dinî görüşlerini ve mezhebini
araştırdığını, tanıklara bu konuda sorular sorulduğunu, mezhebinin
araştırılmasının kendisini üzdüğünü ve rencide olmasına yol açtığını ifade
etmiştir.
25. Bakanlık, özel hayata saygı gösterilmesi hakkı kapsamında
Anayasa Mahkemesinin benzer konulardaki önceki içtihatlarından bahsetmiş ve
başvurunun idari yargıda tam yargı davası açılmadığından bahisle kabul edilemez
bulunması gerektiğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 1879/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, şikâyet
ettiği kişiler hakkında soruşturma izni verilmemesi ve hakkındaki soruşturma
sırasında kamu görevlilerinin kendisinin mezhebini sorguladığı iddialarına
ilişkindir. Başvurucunun ileri sürdüğü şikâyetlerin niteliği dikkate
alındığında başvurunun Anayasa’nın 20. ve 36. maddeleri bağlamında incelenmesi
gerekmektedir. Buna göre başvurucunun şikâyetleri adil yargılanma hakkı ile özel
hayatın gizliliği ilkesi kapsamında değerlendirilmiştir.
27. İddianın değerlendirilmesine esas alınacak olan Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı
20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz."
28. Anayasa'nın 20. maddesinde özel hayatın gizliliği hakkı
düzenlenmiştir. Özel hayat geniş bir kavram olup bu kavramın kapsayıcı bir
tanımının yapılması oldukça zordur(Ata
Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §
30). Özel yaşama saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de
bireyin mahremiyet hakkıdır. Ancak mahremiyet hakkı sadece yalnız bırakılma
hakkından ibaret olmayıp bu hak bireyin kendisi hakkındaki bilgileri kontrol
edebilme hukuksal çıkarını da kapsamaktadır. Bireyin kendisine ilişkin herhangi
bir bilginin kendi rızası olmaksızın açıklanmaması, yayılmaması, bu bilgilere
başkaları tarafından ulaşılamaması ve rızası hilafına kullanılamaması, kısacası
bu bilgilerin mahrem kalması konusunda menfaati bulunmaktadır. Bu husus,
bireyin kendisi hakkındaki bilgilerin geleceğini belirleme hakkına işaret
etmektedir (AYM, E.2009/1, K.2011/82, 18/5/2011;
E.1986/24, K.1987/8, 31/3/1987; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 37).
29.Bunun yanında mahremiyet hakkı; isim, görüntü, itibar, aile
bilgisi, cinsel kimlik, sağlık, iletişimin gizliliği gibi birçok değişik duruma
uygulana gelmektedir (Adem Yüksel [GK], B. No: 2013/9045, 1/6/2016,
§ 58). Bu kapsamda kişilerin etnik yahut mezhepsel kökenlerine ilişkin
bilgilerin de özel yaşama saygı hakkı içinde mahremiyet hakkı kapsamında
değerlendirilmesi gerekmektedir.
30.Anayasa'nın 20. maddesinin amacı esas olarak bireylerin özel
hayatlarına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin
önlenmesidir. Devletin ayrıca özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını etkili
olarak koruma ve saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 23).
31.Başvuru dosyasına konu olaydan önce başvurucunun görev
yaptığı okulda idari bir soruşturma yürütüldüğünü belirtmek gerekir. Bu ilk
soruşturmanın tamamlanmasından sonra soruşturmada usulsüzlük ve ayrımcılık
yapıldığı ileri sürülerek idareye şikâyette bulunulmuştur.
32. Bu kapsamda idare, ileri sürülen ayrımcılık ve usulsüzlük
iddiasını araştırmak için bir idari soruşturma daha başlatmıştır. Dolayısıyla
başvurucunun ifadesinin alınmasına neden olan soruşturma, olayların geçtiği
okulda öğretmenler ve idareciler arasında ayrımcılık ve hukuka aykırılık
yapıldığı yönündeki bir şikâyet üzerine başlamıştır. Başka bir deyişle
soruşturmacılar bahse konu okulda yapıldığı ileri sürülen ayrımcılık
uygulamalarını ve varsa bu uygulamaların temelini soruşturmaktadırlar. Başvurucu;
bu soruşturma sırasında dinî inancının ve mezhebinin araştırıldığını, hukuka
aykırı bir fiilde bulunulduğunu ileri sürmektedir.
33. Somut olayda başka soruların yanında başvurucuya ve diğer
soruşturulanlara mezheplerine ilişkin sorular sorulmuştur. Bu nitelikteki bir
soruşturmada olayın aydınlığa kavuşturulması amacıyla ilgililere, mezheplerine
ilişkin sorular sorulması makul karşılanabilir bir durumdur. Öte yandan
soruşturmacıların kişilerin mezheplerine ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere özel
hayatlarına dair bilgileri onların temel haklarına müdahale edecek şekilde
yaydıkları ya da soruşturmanın amacı dışında kullandıkları iddia edilmemiştir.
34. Ayrıca başvurucu hakkında tesis edilen herhangi bir yaptırım
kararı da bulunmamaktadır. Bireysel başvuruya konu şikâyet öncesinde tamamlanan
ikinci idari soruşturmanın açılma sebebi ve konusu, somut olarak bir
mağduriyetin başvurucu tarafından ortaya konulamaması nazara alındığında
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamışlardır.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucu, görevlerini kötüye kullanan kamu görevlileri
hakkında soruşturma izni verilmemesinin ve buna ilişkin karara karşı yaptığı
itirazın eksik ve yetersiz incelemeyle reddedilmesinin Anayasa'nın 13., 17., 24., 36. ve 49. maddelerinde güvence altına alınan
hakların ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Suç işlediğini düşündüğü üçüncü kişilerin cezalandırılmasını
talep eden mağdur, suçtan zarar gören şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz
kişilerin adil yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki şikâyetleri,
Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) yer alan temel hak ve
özgürlüklerin ortak koruma alanı dışında kalmaktadır (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013, §§ 21-25).
37. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve
ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların" ve
bir "suç isnadının" esasının karara bağlanması esnasında geçerli
olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bahsedilen
hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan
başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya
konu olamaz. Dolayısıyla bir ceza davasında; haklarında suç isnadı bulunmayan
mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin
6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§§ 23, 24).
38. Somut olayda suç isnadına ilişkin olmayan ve üçüncü kişinin
cezalandırılmasına yönelik ihlal iddialarının adil yargılanma hakkının
kapsamına girmediği anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal
iddiasının konusunun, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında
yer alan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı
anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Anayasa’nın 20. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT'ün karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/11/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurunun konusu, başvurucunun
yaptığı bir şikâyet sonucunda hakkında disiplin cezası verilen okul müdür
yardımcısının, bir nevi misilleme kabilinden, kendisini, okul müdürünü ve il
eğitim denetçisini Milli Eğitim Bakanlığına şikâyet ettiği, bu şikâyet üzerine
başlatılan soruşturmada kendisinin ve hakkında soruşturma yapılan kişilerin
mezhebine ilişkin ifadelerin alınması nedeniyle Anayasal haklarının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Bölüm tarafından başvuru Anayasa’nın 20. maddesindeki özel
hayatın gizliliği ilkesi kapsamında incelenmiş ve başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Bu bağlamda,
başvuruya konu ihlal iddiası açısından, “Bu
nitelikteki bir soruşturmada olayın aydınlığa kavuşturulması amacıyla
ilgililere, mezhebi kimliklerine dair sorular sorulması makul karşılanabilir
bir durumdur” şeklinde bir değerlendirme yapılmıştır.
3. Başvuru dosyası kapsamından, başvurucunun tam yargı davası
açtığı, Ankara 5. İdare Mahkemesinin 29/1/2016 tarihli
ve E.2013/1324, K.2016/362 sayılı kararıyla, başvurucunun davasının
reddedildiği (ve karar günü itibariyle kesinleştiği) anlaşılmaktadır. İdare
Mahkemesi gerekçesinin ilgili kısımları şu şekildedir:
“Mahkememizce ara karar ile davalı idareden
söz konusu soruşturma raporu, ifade tutanakları ve diğer eklerinin getirtilerek
incelenmesi neticesinde; ... şikayet edilen milli
eğitim denetçisi ve ilgili diğer kişiler hakkındaki şikayet konusu iddiaları
incelemek ve soruşturmak üzere davalı idarece denetçi görevlendirildiği, davalı
idarenin gerek inceleme ve soruşturma onayları, gerekse denetçi görevlendirme
yazıları ve konuya ilişkin tüm yazışmalarında
davacının mezhebinin araştırılması gibi bir görevin denetçilere verilmediği
gibi denetçiler tarafından yürütülen inceleme ve soruşturma esnasında da böyle
bir araştırmaya gidilmediği, ifadesi alınan kişilere de bu yönde sorular
sorulmadığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar, denetçiler
tarafından ifadesine başvurulan okulda görev yapan öğretmen ve idarecilerin bir
kısmının yazılı beyanlarında, içinde davacının da yer aldığı okuldaki diğer
öğretmen ve idarecilerin mezhep ve dini inancına yönelik beyanlarda bulunulduğu
görülmekte ise de, bunun soruşturma konusu
hususlarla ilgili ifadesine başvurulan kişilere ait şahsi beyanlar olduğu ve
davalı idare adına inceleme ve soruşturma yürüten denetçilerin ilgililerin
beyanlarını ifade tutanağına geçirmekle yükümlü oldukları dikkate
alındığında, ifadesine başvurulan bir kısım kişilerin beyanlarından hareketle
davalı idarenin davacının mezhebini sorguladığı sonucuna ulaşılamayacağı
açıktır. Bunun dışında, davalı idare tarafından davacının, mezhebinin
inceleme ve soruşturulmaya konu edildiği yönündeki iddialarını kanıtlayacak
başkaca herhangi bir somut bilgi ve belge bulunmamaktadır.”
4. Yerel Mahkeme kararında denetçiler
tarafından yürütülen inceleme ve soruşturma esnasında davacının mezhebinin
araştırılmasına gidilmediğini ve ifadesi alınan kişilere bu yönde sorular
sorulmadığını belirtmekle birlikte soruşturulan konular kapsamında ifadesine
başvurulan kişilerin bir kısmının içinde davacının da yer aldığı okuldaki diğer
öğretmen ve idarecilerin mezhep ve dini inancına yönelik beyanlarına soruşturma
raporunda yer verilmiştir.
5. Dini alana ait olan kişisel bilgilerin hassas veri niteliği
taşıdığını göz önüne alırsak özel hayata saygı hakkının bir bileşeni olan
mahremiyet hakkı çerçevesinde başvuruyu incelediğimizde, Anayasa’nın 20.
maddesinde güvence altına alınan bu hakka yönelik bir müdahale bulunulduğu
anlaşılmaktadır.
6. Aynı şekilde başvurucunun şikâyetlerinin özü itibarıyla bütün
insanların haysiyetine aynı düzeyde saygı göstermeye dayanan demokratik,
çoğulcu bir toplumun temellerinden biri olan din ve vicdan özgürlüğünün önemli
bir parçası olan dini inanç ve kanaatleri açıklamaya zorlanmama hakkıyla ilgili
olup, bu alana da bir müdahale gerçekleştirilmiştir. Anayasamızın 24.
maddesinde kimsenin, ibadete, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya
zorlanamayacağı ve dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanıp, suçlanamayacağı
güvence altına alınmıştır.
7. AİHM’ye göre bir kişinin din ya da mezhebini açığa vurmama,
açıklamama, böylesi bir inanca sahip olup, olmadığını belli edecek
davranışlarda bulunmak zorunda kalmama hakkı vardır.Gerek kamu kurum ve görevlilerinin, gerekse
üçüncü kişilerin din veya inancı açıklamaya zorlayacak uygulamaları, din ve
vicdan özgürlüğü hakkına aykırı olacaktır.
8. Somut olayda, mesleki nedenlerle yürütülen bir soruşturma
esnasında başvurucunun mezhebiyle ilgili bilgiler soruşturma raporunda yer
almıştır. Soruşturmanın amacı başvurucunun dini görüşlerini ve mezhebini
sorgulamak olmasa da, böyle bir bilginin soruşturma raporunda sunulması
başvurucunun dini inancının ve mezhebinin dolaylı da olsa ifşası sonucunu
doğurmaktadır.
9. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak kanunla sınırlanabileceği ve bu sınırlamaların
Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır.
10. Yapılan müdahalenin kanuni dayanağını 4483 sayılı Memurlar
ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun oluşturmaktadır. Bu
müdahale eğitim ve öğretim hizmetinin belli bir düzen içerisinde sağlıklı
yürütülmesi meşru amacını gerçekleştirmeye yöneliktir. Diğer taraftan söz
konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gerekliliği bakımından hangi
baskılayıcı ve acil toplumsal ihtiyacı karşıladığı hususu cevapsız
bırakılmıştır.
11. Ölçülülük ilkesi bir hakka yönelik sınırlamada başvurulan
aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli olmasını; bu aracın
sınırlama amacı açısından gerekli olmasını ve araçla amacın ölçüsüz bir oran içinde
bulunmamasını ifade etmektedir. Burada kısıtlama için kullanılan araçla amaç
arasında hak ve özgürlüğü en az sınırlayacak dengeli bir orantı aranmaktadır.
Önümüzdeki bireysel başvuruda hakka yapılan müdahalenin aracı (mezheb bilgisinin ifşası) bu müdahalenin amacını
gerçekleştirmeye elverişli ve gerekli olmayıp, araçla amaç arasında orantısız
bir ilişkiye işaret etmektedir.
12. Mezhep aidiyeti hakkında gıyabında ve rızası hilafına resmi
kayıtlara geçen beyanlarda bulunulan başvurucunun bu durumdan kaynaklanan ihlal
iddiasının esasının incelenmesi ve Anayasa'nın 13.,
20. ve 24. maddelerinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekirken, açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesi ile başvurunun kabul
edilemezliğine hükmedilmesi şeklinde ortaya çıkan sonuca katılmamaktayız.
Başkan
Engin YILDIRIM
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|