TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASİP KAPLAN BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/2420)
|
|
Karar Tarihi: 8/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Ceren Sedef
EREN
|
Başvurucu
|
:
|
Hasip KAPLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan
DEMİR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir siyasi parti hakkında ulusal ölçekte yayımlanan
bir gazetede yer alan haber üzerine açılan tazminat davasının reddedilmesi
nedeniyle şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Ulusal ölçekte yayımlanan Yeni Şafak gazetesinin 18/8/2011
tarihli nüshasında,aralarında başvurucunun da bulunduğu bazı Barış ve Demokrasi
Partisi (BDP) milletvekillerinin fotoğraflarına da yer verilen "Katil Sizsiniz" başlıklı haber
yayımlanmıştır. Haber metninin ilgili kısımları şu şekildedir:
"KATİL SİZSİNİZ
Türkiye Çukurca'da şehit düşen 11 askerimiz için gözyaşı dökerken, bu
kanlı tablonun baş sorumlusu demokrasi kılıfı ile her fırsatta terörü yücelten
BDP oldu. Kandil'in sözünden çıkmayan, kardeşlik projesini sabote etmek için
her yolu deneyen, canlı bombayı 'şehit' ilan eden BDP katliamların ortağı
haline geldi.
...
BDP, söylemini 'terörü' yüceltip tehdit unsuru olarak kullanma üzerine
şekillendirdi. Demokratik açılım sürecinin ilk günlerinde Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, "Güzel günler olacak" derken, BDP'li A.T.
"Türkiye'yi çok fena günler bekliyor" ifadeleriyle tehditkâr bir
üslup kullandı.
BDP, tüm adımlarını Öcalan ve Kandil'in emirleri doğrultusunda attı.
Hain saldırılara insanlık adına 'dur' demek ve eleştiri getirmek yerine
suskunluğa büründü. Dağa eleman yetiştirdi, masum insanları katledenleri
'şehit' ilan etti. Zorla kepenk kapattırıp, teröristlerin yasını tutturdu.
...
Türkiye'deki artan şiddet olaylarının en önemli sorumlularından biri
olarak gösterilen BDP'liler 11 şehit için yayınladığı cılız 'taziye' mesajında
bile tehdit kullandı. Parti adına yazılı açıklama yapan Grup Başkanı S.D.,
"Barışın önünün açılması için büyük çaba sarfettik. Ancak bütün bu
çabalarımız karşılıksız kaldı. Yaşadığımız günler daha fazla tehditle
geçiştirilebilecek günler değildir" dedi.
Yeni Anayasa, demokratik Türkiye vaadinin millet tarafından seçim
sandıklarında tam destek görmesiyle birlikte terör örgütü PKK'nın kanlı
eylemleri hız kazandı. Son olarak dün Hakkari'nin Çukurca ilçesinden duyulan 11
şehit haberi, tüm Türkiye'yi bir kez daha yasa boğarken gözler, tek sermayesi
'terör' olan Barış ve Demokrasi Partisi'ne (BDP) çevrildi. Terör örgütü PKK'nın
eylemlerine insanlık adına 'dur' demek bir yana olumsuz tek eleştiri getirmeyen
BDP, son 1 ayda gerçekleşen katliamlar karşısında yine sessiz kalmayı tercih
etti. PKK'nın dağ kadrosuna büyük şehirlerden eleman devşirmek için gençlik
kolları teşkilâtlarını seferber eden, sivilleri hedef alan canlı bombaları
şehit ilan eden, hiçbir sosyal meselesine ilgi duymadığı Kürt vatandaşlara
zorla terörist yası tutturan BDP, örgüte verdiği doğrudan destekle katliamların
ortağı oldu.
ÖRGÜTÜN DEMOKRASİ KILIFLI UZANTISI
Yakin geçmişte 'Kürt'lerin temsilcisiyiz' iddiasıyla kurulan ve sözde
siyaset yapan partilerin devamı olan BDP, politik tavrını sadece 'terör' ve 'terör
örgütü PKK' üzerinden şekillendirdi. Diğer siyasi partiler gibi 'ekonomi,
kadın, tarım veya sağlık' gibi alanlarda parti programı geliştirmeyen BDP, tüm
adımlarını terörist başı Abdullah Öcalan ve Kandil'in emirleri doğrultusunda
attı. Terörü yücelten söylemi siyasete sokan BDP, sorunun çözümüne katkı sunmak
yerine ülke gündemini germek ve ayrımcılığı körüklemek için teröristleri şehit
ilan etmekten, Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan vatandaşlara zorla terörist yası
tutturmaktan geri durmadı. BDP, bu tavrıyla siyasi parti olmaktan çok PKK'nın
Türkiye'deki 'demokrasi kılıflı' uzantısı izlenimi verdi.
BDP, söylemini sürekli 'terörü' yüceltme ve tehdit unsuru olarak
kullanma üzerine şekillendirdi. Bu amaçla ilk olarak A.T. gibi partinin ılımlı
isimleri yönetimden tasfiye edildi. Yerlerine, Kürt sorununu çözmekten çok
tırmandırmak için gayret sarf eden şahin kanadın temsilcileri getirildi. Şahin
kanadın temsilcileri, bütün açıklamalarında şiddeti körükledi. Demokratik
açılım sürecinin başladığı günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Güzel
günler olacak" derken, BDP'li A. T. "Türkiye'yi çok fena günler
bekliyor" diyerek tehditkâr üslubunu ortaya koydu.
AÇILIMA KÖSTEK OLDULAR
'Kürtlerin temsilcisiyiz' iddiasını ağzından düşürmeyen BDP, terör
örgütü çizgisinde yürüttüğü siyaset kapsamında bölge halkının hak ettiği hayat
standardını ve taleplerini görmezden geldi. Bu amaçla iktidar partisi
tarafından başlatılan 'Milli birlik, beraberlik ve kardeşlik' projesini
baltalamak için PKK ile ortak hareket etti. Demokratik açılım kapsamında
'inkâr' politikası bir tarafa bırakılırken TRT 6 aracılığıyla anadilde yayın
yapılması sağlandı. Ülke çapında Kürtçe özel kurslar açılarak anadillerini
bilmeyen Kürt kökenli vatandaşlara kolaylık sağlandı. Bölgedeki yerleşim
yerlerinin isimleri eski isimleriyle yazılmaya ve söylenmeye başlandı. Dersim,
Norşin kelimeleri bizzat Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından zikredildi.
Doğrudan bölge insanının yararına olan bu girişimler ise bölge insanını ve Kürt
kökenlileri temsil ettiğini söyleyen BDP tarafından kesinlikle destek görmedi.
Açılım değil destek olmak sürekli olarak köstek olmayı tercih ettiler. Açılımla
ilgili olarak yapılan yasal düzenlemelere BDP'li vekiller TBMM'de el
kaldırmadı. Ülkeye huzur ve barış gelmesi adına BDP çatısı altında siyaset
yapmaya çalışan bazı milletvekillerinin de bu süreçte susması dikkat çekici
bulundu."
10. Başvurucu, anılan haber üzerine kişilik haklarının ihlal
edildiği iddiasıyla Yeni Şafak gazetesi sahibi Şirket aleyhine manevi tazminat
davası açmıştır. Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 16/2/2012 tarihinde, dava
konusu haberde davacının (başvurucu)
mensubu
bulunduğu ve ülkeyi yönetmeye talip siyasi partinin ülkede gerçekleşen terör
eylemlerine karşı takındığı tavrın eleştirildiği, bu durumun basın yoluyla
düşünce açıklaması ve eleştiri hakkı kapsamında kaldığı gerekçesiyle davayı
reddetmiştir.
11. Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk
Dairesi 16/4/2013 tarihinde, usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle kararı
onamıştır. Başvurucunun onama kararına karşı bulunduğu karar düzeltme istemi de
aynı Dairenin 28/11/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Ret kararı
başvurucuya 13/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 12/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara
karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir."
B. Uluslararası Hukuk
14. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10.
maddesinin ilgili kısmışöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü
hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke
sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de
verme özgürlüğünü de kapsar...
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu
özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal
güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu
düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, (...) için gerekli olan
bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
15. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan
ana unsurlardandır. AİHM ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında, ifade
özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel
şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin 2.
paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul
gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve
"fikirler" için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici
bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu, yokluğu hâlinde "demokratik
bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık
fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın
bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu
hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B. No:
5493/72, 7/12/1976, § 49; Von
Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, §
101).
16. AİHM, demokratik bir
toplumda basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre
-her ne kadar başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak bazı
sınırları aşmaması gerekse de- basının görev ve sorumluluklarının bilincinde
olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM, basının
böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir
ve bilgileri alma hakkı eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi
olmasa basın, vazgeçilmez kamusal “gözetleyici” (watchdog) rolünü oynayamaz (Bladet
Tromsø ve Stensaas/Norveç
[BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62;Pedersen
ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (No. 2), § 102).
17. AİHM, Radio France/Fransa (B. No: 53984/00,
30/3/2004, § 37) kararındabasın özgürlüğünün kapsamının demokrasi ile yakın
ilişkisinin doğal sonucu olarak bir dereceye kadar abartıya ve hatta
kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini belirtmiştir:
"Mahkeme "görev ve
sorumluluklar"ın, ifade özgürlüğünün doğasından kaynaklandığını yineler.
10. madde tarafından kamusal yararlara ilişkin meselelerin aktarılması
içingazetecilere sağlanan güvencenin şartı, gazetecilik etiğine uygun
olarakonların kesin ve güvenilir bilgi sağlamak konusunda iyi niyet sahibi
olmalarıdır (örneğin bkz.Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, § 65;Colombani ve
diğerleri/FransaB. No: 51279/99,25/06/2002, §65).
Ne var ki basın özgürlüğü belli dereceye kadar abartmaya hatta kışkırtmaya
(provocation) izin verir (bkz. özellikle, Bladet Tromsø and Stensaas/Norveç, §
59)..."
18. AİHM, bir gazete makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen
beyanlara karşı bir kimsenin itibarının korunması hakkını özel yaşam kapsamında
görmektedir (White/İsveç, B. No:
42435/02, 19/12/2006, §§ 19, 30). AİHM'e göre kamusal bir tartışma bağlamında
ve yayımlanan yazılar nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı,
kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03,
15/11/2007, § 35; Axel Springer AG/Almanya,
B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83).
19. AİHM, ifade özgürlüğü ile başkalarının hak ve
özgürlüklerinin çatışması hâlinde şöhret ve itibarı söz konusu olan kişi bir
siyasetçi ise ilke olarak ifade özgürlüğü lehine bir değerlendirme yapmaktadır.
AİHM, Lingens/Avusturya(B. No:
9815/82, 8/7/1986, § 42) kararında politikacıların kendilerine yöneltilen ağır
eleştirilere tahammül etmek durumunda olduğunu vurgulamıştır:
"... Basın özgürlüğü, halka siyasal
liderlerinin düşünce ve davranışlarını tanıma ve onlar hakkında fikir oluşturma
imkanı verir. Daha genel olarak siyasal tartışma özgürlüğü Sözleşme'ye hakim
olan demokratik toplum anlayışının tam da merkezinde yer alır.
Bir siyasetçiyle ilgili eleştirilerin kabul
edilebilir sınırları, özel bir şahısla ilgili eleştiri sınırına göre daha geniştir.
Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve
kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar.
Siyasetçi kendisine yönelik eleştirilere karşı daha geniş bir hoşgörü göstermek
zorundadır..."
20. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür
olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesinin de şart olduğunu ifade
eden AİHM, basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya ve hatta tahrik yoluna
başvurmak mümkün olsa da (Prager ve
Oberschlick/Avusturya, B. No: 15974/90, 26/4/1995, § 38) bu
özgürlüğün aynı zamanda ilgililerin meslek ahlakına saygı göstererek doğru ve
güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini
zorunlukıldığını da ifade etmiştir (Bladet
Tromsø ve Stensaas / Norveç [BD], § 65).
21. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması kabul
edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana kamuoyunun
gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar
hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla AİHM'e göre haber verme görevi
zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ile basın kuruluşlarının kendiliğinden
uymaları gereken sınırlar içermektedir. Bu durum özellikle basında yer alan
söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri
hâllerinde geçerlidir (Mater/Türkiye,
B. No: 54997/08, 16/7/2013, §§ 54, 55). Bu doğrultuda AİHM, bir kişinin
siyasetçi ya da kamuoyunca tanınmış bir insan olmasının uyuşmazlık konusu
ifadelerin yalnızca değer yargısı içerdiği durumlarda dahi yeterli olgusal
temele sahip olduğunun gösterilmesi ihtiyacını ortadan kaldırmadığını da kabul
etmiştir (Petrina/Romanya, B. No:
78060/01, 14/10/2008, §§ 45-50).
22. AİHM, Thorgeir
Thorgeirson/İzlanda (B. No: 13778/88, 25/6/1992, §§ 63-69) kararında, gazeteci olan başvurucunun
ülkede artan polis şiddeti olaylarını eleştirdiği yazısı nedeniyle kamu
görevlisine hakaret suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Kararda başvurucunun söz
konusu yazıda, geçmişte yaşanan polis şiddetiyle ilgili üçüncü kişilerden
öğrendiği "söylenti" niteliğindeki olaylara ve ülkede polis şiddeti
olduğu yönünde genel kamuoyu düşüncesine yer verdiği belirtilmiştir. AİHM,
başvurucunun yazısında yer verdiği polis şiddeti olaylarına benzer hikâyeleri
birçok insandan dinlediği ve bunların artık yalan olarak nitelendirilmesinin
pek mümkün olmadığı şeklindeki ifadesi de gözönüne alındığında ileri sürdüğü
iddiaları kanıtlayamaması nedeniyle cezalandırılmasının başvurucuyu makul
olmayan bir ispat yükü altında bıraktığına kanaat getirmiştir. AİHM ilgili
yargılama sürecinde söz konusu iddiaların tamamıyla yanlış ya da uydurulmuş
olduğunun kesinlikle ispatlanamadığı değerlendirmesinde de bulunmuştur. Anılan
yazının konusunu, özellikle yakın zamanda gerçekliği konusunda şüphe bulunmayan
bir polis şiddeti olayının akabinde yazılmasını ve bu konuda ilgili makamların
dikkatini çekme amacını da dikkate alan AİHM, başvurucunun cezalandırılması
nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 8/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu;
i. Söz konusu haber içeriğinde yer alan "Türkiye, Çukurca'da şehit düşen 11 askerimiz için
gözyaşı dökerken, bu kanlı tablonun baş sorumlusu demokrasi kılıfı ile her
fırsatta terörü yücelten BDP oldu. Kandil'in sözünden çıkmayan ... BDP
katliamların ortağı haline gelmiştir ... BDP tüm adımlarını Öcalan ve Kandil'in
emirleri doğrultusunda attı ... Dağa eleman yetiştirdi ... Zorla kepenk
kapattırdı ..." şeklindeki ifadelerin kendisi ve üyesi olduğu
BDP hakkında yalan, iftira, hakaret ve hatta hedef gösterici nitelikte
olduğunu, gerçeğe ve hukuka aykırı, maksatlı beyan, yorum ve isnatlarla
fotoğraflı olarak gazetede yer alış biçimi de dikkate alındığında kendisinin
hedef hâline getirildiğini, ayrıca haberin yer aldığı gazetenin Türkiye
genelindeki okuyucu potansiyeli düşünüldüğünde saldırının ağırlığının
fazlasıyla arttığını ve telafisi mümkün olmayan bir zarar doğurduğunu
belirterek anılan haber üzerine açtığı tazminat davasının reddedilmesi
nedeniyle şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkının,
ii. "Katil Sizsiniz"
başlığıyla verilen haberde Çukurca'da hayatını kaybeden on bir askerin
ölümünden diğer BDP milletvekilleriyle birlikte kendisinin sorumlu tutulması
nedeniyle ise masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin ve AİHM'in ifade
özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkının dengelenmesine
ilişkin içtihatlarına ve kabul edilen ilkelere değinilerek esas incelemesinde
gözönüne alınmak üzere Mahkemenin dikkatine sunulmuştur.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formunda yer verdiği iddiaları yinelemiştir.
2. Değerlendirme
27. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
28. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
30. Masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu hükmen sabit oluncaya
kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak
nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını güvence altına
alır. Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları veya diğer devlet görevlilerinin
ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın organlarındaki yazılar
ya da bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri bir bütün olarak şeref
ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında değerlendirmektedir (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, §
26; Kadir Sağdıç [GK], B. No:
2013/6617, 8/4/2015, § 31). Bu doğrultuda başvurucunun başvuru konusu haberde,
Çukurca'da hayatını kaybeden askerlerin ölümünden kendisinin sorumlu tutulması
nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğine dair iddiası, şeref ve
itibarın korunması hakkı kapsamında incelenecektir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan şeref
ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
32. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa'nın 17. maddesinde yer
alan "manevi varlık" kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireyin
manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale
etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123,
2/10/2013, § 33). Başka bir deyişle kişisel itibarın korunması hakkı,
Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının koruması altındadır. Şeref ve
itibarı etkileyen sözel saldırılar veya basın ve yayın yolu ile yapılan
yayınlara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrası ihlal edilmiş olabilir.
33. Devletin bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile
ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı
ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünden
yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurması gerekir. Mevcut olaydaki gibi
başvurularda başvurunun sonucu prensip olarak başvurunun ihtilaflı haber ve
sözlerin sahibi tarafından Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış
olması ile bu makaleye veya sözlere konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi
hâlde Anayasa’nın anılan maddelerinde korunan hakların dengelenmesinde, benzer
olaylarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mercilerinin bu iki
maddede düzenlenen haklar arasında Anayasa’nın 13. maddesinde ve bu maddenin
uygulanmasına ilişkin Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan kriterlere
uygun bir denge kurmaları gerekir (Bekir
Coşkun [GK],B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 47).
34. Bu kapsamda ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması
hakkı arasında Anayasa Mahkemesi içtihadına uygun bir denge kurulmasıyla ilgili
olarak uygulanması gereken kriterler; haber, makale veya fotoğrafların basında
çıkmasının kamu yararına yönelik bir tartışmaya yapacağı katkı, hedef alınan
kişinin ünlülük derecesi ve haber veya makalenin konusu, ilgili kişinin önceki
davranışı, yayının içeriği, şekli ve sonuçları ilehaber veya makalenin
yayımlanma şartlarının söz konusu haberde yer alan olayların geçtiği dönemde
ülkede meydana gelen olaylar ışığında değerlendirilmesi gerekliliği olarak
belirlenmiştir (İlhan Cihaner (2),
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 67-73).
35. Haberde hedef alınan kişinin ünlülük derecesi ve haber veya
makalenin konusuyla ilgili olarak siyasetçilerin ve kamu görevlerinin özellikle
görevleriyle ilgili ya da toplumun genelini ilgilendiren konularda şeref ve
itibarın korunmasını isteme hakkı yönünden diğer bireylere nazaran daha dar bir
korumadan yararlanacakları kabul edilmektedir. Bununla birlikte kamunun
bilgilenme hakkı kamuda tanınan kişilerin, kamu görevlilerinin ve özellikle de
siyasi kişiliklerin özel hayatlarının çeşitli boyutlarına belli bazı durumlarda
üstün gelebilse de yayımlanan haberler ile onlara eşlik eden fotoğraf ve
yorumların bu kişilerin sadece özel hayatlarıyla ilgili detaylar hakkında
olması ve belli bir kesimin bu konudaki merakını gidermek dışında bir amaç
taşımaması durumunda ifade özgürlüğünün daha dar yorumlanması gerekmektedir (İlhan Cihaner (2), §§ 68-70).
36. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin
başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp
kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki
ihtilaflardan biri de başvuru konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya
değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular
ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular
ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı
dikkate alınmalıdır (İlhan Cihaner (2),
§ 64). Öte yandan yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte
yargılamaya konu bir yazının bütün olarak ele alındığında kamu yararını
ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini
ortaya çıkarabilir. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya
konmasında aranan kesinlik derecesinin kamu yararı ile ilgili bir konuda
gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek
basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Yıldız
Oto Ağca (3), B. No: 2014/1032, 29/6/2016, § 22).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
37. Başvuru konusu haber, Çukurca ilçesinde yaşanan terör
olaylarında Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) on bir mensubunun hayatını
kaybetmesine ilişkindir. Haberde özet olarak bölgede yaşananların
aktarılmasından sonra BDP, yaşanan olaya yeterli tepkiyi vermediği ve genel
olarak PKK terör örgütüyle araya konulması gereken mesafeyi koymadığı
gerekçesiyle eleştirilmektedir. Bu bağlamda haberin kamuya yönelik bir tartışma
başlatma amacı taşıdığı ve kamuyu ilgilendirdiği konusunda şüphe yoktur.
38. Başvurucunun şikâyet ettiği "Katil Sizsiniz" şeklindeki manşet ile BDP’nin dağa
eleman yetiştirdiği ve zorla kepenk kapattırdığına dair ifadeler oldukça ciddi
ithamlar içermekte ve lafzi yorumla suç isnadında bulunmaktadır. Bununla
beraber söz konusu ifadeler haberin bütünüyle birlikte değerlendirilmelidir.
Gazeteye göre BDP, PKK terör örgütünü meşrulaştırmakta ve bir siyasi parti
olarak söz konusu terör eylemlerine ve şiddete karşı gerekli ve yeterli tepkiyi
gösterememektedir. Dolayısıyla gazeteye göre bölgede yaşanan şiddette, terör
eylemlerinde ve terörle bağlantılı olaylarda BDP’nin sorumluluğu bulunmaktadır.
Bu itibarla başvurucunun şikâyet ettiği ifadelerin somut olgusal iddialar
olmaktan çok BDP’ye yönelik değer yargıları olduğu sonucuna varılmıştır.
39. Bu doğrultuda başvurucunun siyasetçi kimliği ve haber
konusunun kamuyu ilgilendiren niteliği de dikkate alındığında, özellikle BDP
tarafından teröristlerin şehit ilan edilmesi ve BDP'li bir milletvekilinin sarf
ettiği, gazete tarafından tehdit olarak yorumlanan sözler bağlamında, gazetenin
şikâyet edilen manşetle yaptığı eleştirinin kabul edilebilir eleştiri
sınırlarını aştığından bahsedilemez.
40. Başvurucu, söz konusu gazetenin ülkedeki okuyucu potansiyeli
düşünüldüğünde haberde kendi fotoğrafına yer verilmesi nedeniyle hedef
gösterildiğini ve zarar tehlikesi altında bırakıldığını da iddia etmektedir.
Haberin yayımlandığı dönemde BDP Grup Başkan vekilliği görevini yürütmekte olan
başvurucunun, partisiyle ilgili olarak yapılan bir haberde fotoğrafına yer
verilmesinin, basın özgürlüğü karşısında siyasetçilerin katlanması gereken
yükümlülükler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir.
41. Açıklanan nedenlerle derece mahkemelerince tarafların
haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik bulunmadığı
anlaşıldığından, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve
itibarın korunmasını isteme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve
itibarın korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.