TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M. A. K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12591)
|
|
Karar Tarihi: 16/2/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Şermin BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
M. A. K.
|
Vekili
|
:
|
Av. Adem
DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ahlaki durum sebep gösterilerek Türk Silahlı
Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğinin kesilmesi işlemi nedeniyle özel hayatın
gizliliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/8/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 2005 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığında
astsubay olarak göreve başlamıştır. Evli değildir.
9. Hava Kuvvetleri Komutanlığına gelen isimsiz bir ihbar üzerine
bazı askerî personel hakkında Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire
Başkanlığı tarafından İstihbarata Karşı Koyma (İKK) zafiyeti konusunda idari
tahkikat başlatılmıştır.
10. Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine
sunulmuş belgelere göre "İstihbarata Karşı Koyma" (İKK) zafiyeti kapsamında ilgili askerî
personelin ifadeleri alınmıştır. İfade tutanaklarında “ifadeyi alan” ve
"ifadeyi yazan" kısmı
ve ifadelerin bazı bölümleri karartılmıştır. Başvurucuya ait ifade tutanağında
bugüne kadar nerelerde görev yaptığı, kimlerle kaldığı sorulmuştur. Ayrıca
bugüne kadar İnternet'te veya yüz yüze tanışmak suretiyle birlikte olduğu
bayanların kimler olduğu sorulmuştur. Başvurucunun imzalamış olduğu 31/10/2011 tarihli ifade tutanağında İnternet'ten tanıştığı
kişilerle karşılıklı soyunmak suretiyle sanal ilişki yaşadığını ayrıca sosyal
çevresinden tanıştığı bazı bayanlarla ilişkisi olduğunu söylediği
belirtilmiştir. Ayrıca tutanakta, kendisine ait kredi kartlarını başka asker
kişilere verdiğini, yirmiye yakın personelle birlikte "kasa" tabir
edilen bir hesap açtıklarını ve isteyen personelin buradan borç kullandığını,
bu hesabın yöneticiliğini yaptığını söylediği ifade edilmiştir.
11. Tahkikat sonucunda hazırlanan raporda, başvurucunun
davranışlarının TSK'nın itibarını sarsacak nitelikte ahlak dışı davranış kapsamında
olduğu belirtilerek TSK'dan ayırma işlemi tesis edilmesi teklifi getirilmiştir.
12. Bu teklif doğrultusunda başvurucu hakkında 15/2/2013 tarihinde, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 94. maddesi uyarınca TSK'dan ayırma
işlemi tesis edilmiştir.
13. Başvurucu, TSK'dan ayırma kararına karşı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde (AYİM) iptal davası açmıştır.
14. Başvurucu dava dilekçesinde psikolojik baskı altında
ifadesinin alındığını, ifade tutanağını okumadan imzaladığını belirtmiştir.
Başvurucu, ifadesinin alındığı sırada idare tarafından kamera kaydı
yapıldığını, daha sonra bu kaydın imha edilmiş olduğunu belirtmiştir. Başvurucu
ifade tutanağının hukuka aykırı şekilde elde edilen delil olduğunu, bu
delillerin disiplin soruşturması dosyasına dahil
edilmesinde özel bir kasıt bulunduğunu ileri sürmüştür. Bunun yanı sıra
başvurucu, çok sayıda takdir belgelerinin bulunduğunu, hiç bir disiplin cezası
bulunmadığını, çok başarılı çalışmaları olduğunu, özel yaşamına ait unsurların
kurum disiplin ve düzenini tehdit eden bir yönü bulunmadığını iddia etmiştir.
15. Yargılama sırasında AYİM Başsavcılığı görüşünü sunmuştur.
Başsavcılık görüşünde; başvurucunun sicillerinin çok iyi düzeyde olduğu, takdir
ve teşekkür belgeleri bulunduğu ve herhangi bir displin
cezası bulunmadığı belirtilmiştir. Başsavcılık düşüncesine göre özel hayatın
gizliliği kapsamında kalması gereken ve başvurucunun kendi ifadesinden elde
edilen bilgilerin dava konusu işleme esas alınması mümkün değildir. Başsavcılık
tarafından söz konusu hususlar gözetildiğinde uygulanan yaptırımın ölçülülük
ilkesine uygun olmadığı belirtilmiştir.
16. AYİM, oyçokluğuyla davayı reddetmiştir. AYİM'e
göre başvurucuya isnat edilen davranışlar, TSK'nın itibarını sarsacak nitelikte
ahlak dışı davranış kapsamındadır ve bu nedenle başvurucunun TSK'daki görevini
devam ettirmesi olanaklı değildir. AyrıcaAYİM,
başvurucunun ifadesinin usulsüz ve hukuka aykırı şartlarda alındığı iddialarını
da reddetmiştir. AYİM kararında, başvurucunun ifadesinin ceza soruşturması
kapsamında değil disiplin soruşturması çerçevesinde alındığı, iradesinin fesada
uğratıldığına dair kanıt bulunmadığı belirtilmiştir.
17. Bir hâkim üye karara katılmamıştır. Muhalif üye görüşünde
ayırma işlemine esas alınan hususların sadece başvurucunun kendi ifadesinden
öğrenilmiş olduğu, aleniyete intikal etmemiş olan bu bilgileri doğrulayan
başkaca somut bilgi ve delil bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun
anılan hususlar hakkında daha önce ikaz edilmediği veya cezalandırılmadığı,
sicil ve taltif durumu itibarıyla başarılı bir personel olduğu gözetildiğinde
isnat edilen eylemlerin kamu hizmetinde istihdamını imkânsız kılacak düzeyde
olmadığı ifade edilmiştir.
18. Başvurucunun söz konusu karara karşı karar düzeltme istemi
de reddedilmiştir. Nihai karar 14/7/2014 tarihinde
başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu vekili tarafından 4/8/2014
tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20.926 sayılı Kanun’un işlem tarihinde yürürlükte olan 94.
maddesi; 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 13. ve 39. maddeleri; 28/12/1998 tarihli ve
23567 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Astsubay
Sicil Yönetmeliği’nin (Sicil Yönetmeliği) işlem tarihinde yürürlükte olan “Disiplinsizlik ve ahlâkî durumları nedeniyle ayırma
usulleri” kenar başlıklı 60. ve 61. maddeleri.
B. Uluslararası Hukuk
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı"
kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir.”
22. Kamu makamlarının özel hayata saygı hakkına keyfî bir
şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi, Sözleşme'nin 8. maddesi ile sağlanan
güvenceler kapsamında yer almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),
devletin özel hayata saygı hakkı kapsamında bulunan bir menfaate müdahale
ettiğini tespit ettiğinde, 8. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen koşulları
incelemektedir. Buna göre kamu makamlarının müdahalesinin yasal bir dayanağı
olup olmadığı, anılan fıkrada yer alan meşru amaçlara dayalı olup olmadığı,
demokratik bir toplumda gerekli ve öngörülen amaçla orantılı olup olmadığı
araştırılmaktadır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dudgeon/Birleşik Krallık, B. No: 7525/76, 22/10/1981 § 43; Olsson/İsveç No.1, B. No: 10465/83, 24/3/1988, § 59; De Souza Ribeiro/Fransa, B. No: 22689/07, 13/12/2012, §
77).
23. Ayrıca, AİHM kararlarına göre Sözleşme’nin 8. maddesi açıkça
usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence altına alınan
haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi doğuran karar
alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli saygıyı
sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği usule ilişkin etkili güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir. AİHM'e göre bu şekildeki güvencelerin
amacı 8. maddede yer alan haklara keyfî şekilde müdahalede bulunulmasını
önlemek ve müdahalenin gerekçelendirilmesini sağlamaktır (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Ciubotaru/Moldova, B. No: 27138/04, 27/4/2010, § 51; T.P. ve
K.M./Birleşik Krallık, B. No: 28945/95, 10/5/2001, § 72).
24. AİHM'e göre gerek negatif
yükümlülükler gerekse pozitif yükümlülükler bakımından söz konusu usule ilişkin
etkili güvencelerin sunulması gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92, 23/9/1994, §§ 55-58; Glaser/Birleşik Krallık, B. No: 32346/96, 19/9/2000, §§ 63-66; Bajrami/Arnavutluk, B. No: 35853/04, 12/12/2006,
§§ 50-55; Abdulaziz, Cabales ve Balkandali/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80,
28/5/1985, § 67).
25. Gerek negatif yükümlülük alanındaki usule dair güvencelere
örnek olması ve gerekse Anayasa Mahkemesi önündeki mevcut başvuruyla
benzerlikler içermesi bakımından Smith ve Grady/Birleşik Krallık kararı incelenmelidir. Bu
davada başvurucular Kraliyet Hava Kuvvetlerinde görevli personeldir ve eşcinsel
olmaları nedeniyle görevlerine son verilmiştir. Başvuruculardan Bayan Smith
hemşire olarak Bay Grady ise pilot olarak görev
yapmıştır. Görevden alınmaları işlemine karşı açtıkları davada verilen kararda,
her ikisinin de sicil ve görev performansının mükemmel derecede olduğu,
herhangi bir disiplinsizliklerinin bulunmadığı belirtilmiştir (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Smith ve Grady/Birleşik Krallık, B. No: 33985/96,
33986/96, 27/9/1999, § 30).
26. Başvurucular Kraliyet Hava Kuvvetleri Polisi (İstihbarata
karşı koyma ve güvenliğin sağlanması konularında görevlidir.) tarafından
sorgulanmışlardır. Bu sorgulama sırasında, sorgulama yapılmasının amacı
açıklanmış, eşcinsel olanların Silahlı Kuvvetlerde çalıştırılmayacağı yönündeki
devlet politikası hatırlatılarak başvurucuların karşılaşacağı sonuçlar
belirtilmiştir. Başvuruculara hiç bir şey söylemek zorunda olmadıkları ancak
konuşmaları halinde söyleyecekleri şeylerin aleyhe delil olarak
kullanılabileceği uyarısı yapılmıştır. Bunun yanı sıra başvurucuların talepleri
üzerine avukatlarıyla görüşerek hukuki yardım almalarına müsaade edilmiştir.
Bayan Smith'in sorgusu sırasında bir kadın soruşturmacı da görüşmelere katılmıştır.
Ayrıca görüşmelere başlanmadan önce bayan Smith'e,
bazı soruların utanmasına sebep olabileceği eğer böyle hissederse bunu
belirtebileceği hatırlatılmıştır. Bayan Smith sorgudan önce bir avukatla
görüşmüş ve avukatı hiç bir şey söylememesi, bazı basit sorulara cevap
verebileceği yönünde tavsiyede bulunmuştur. Bay Grady'nin
talebi üzerine de avukatının ve yine Kraliyet Hava Kuvvetlerinde pilot olarak
görev yapan bir personelin objektif gözlemci olarak sorgulama sürecine
katılması sağlanmıştır (Smith ve Grady/Birleşik Krallık, §§ 14, 25, 26, 27).
27. AİHM, her iki başvurucunun özel hayata saygı hakkına
müdahalede bulunulduğu tespitini yapmıştır. AİHM, müdahalenin
demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını incelerken, özel hayata saygı
hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda kamu
makamlarının takdir yetkisinin daha dar tutulması gerektiğini, bu alanlara
yönelik müdahaleler için özellikle ciddi nedenlerin varlığının şart olduğunu
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 88-89; Dudgeon/Birleşik
Krallık, § 52).
28. AİHM, demokratik toplumda gereklilik unsuru yönünden
müdahale için gösterilen gerekçeleri incelediği sırada her iki başvurucu
yönünden sorgulama sürecinideğerlendirmiştir. AİHM'e göre sorgulama süreci son derece müdahaleci
niteliktedir. Başvurucuların özel hayatlarının en mahrem yönlerine, cinsel
hayatlarına, aile ilişkilerine dair çok ayrıntılı sorular sorulmuştur. Sorgu
tarzı oldukça saldırgan ve müdahalecidir. Hatta hükümet görüşünde de Bayan Smith'e
sorulan, üvey kızıyla cinsel ilişkisi olup olmadığı sorusunun savunulacak bir
tarafı olmadığı belirtilmiştir (Smith ve Grady/Birleşik Krallık, § 91). Ayrıca
eşcinselliğin Silahlı Kuvvetlerden erken ayrılabilmek için bahane olarak
kullanılıp kullanılmadığını anlamak amacıyla sorgulama yapıldığı belirtilmişse
de söz konusu soruşturmaya kadar başvurucular cinsel yönelimlerini gizli
tutmuşlardır ve görevden ayrılmak istemedikleri açıktır, bu nedenle
sorgulamanın devam ettirilmiş olmasının makul bir gerekçesi bulunmamaktadır. AİHM, hükümetin sorgulamanın devam ettirilmesiyle ilgili olarak
ileri sürdüğü tıbbi riskler veya güvenlik riskleri, disiplinle ilgili
sebeplerin de somut olayda mevcut olmadığını, bu yüzden başvurucuların cinsel
yönelimlerini kabul etmelerine rağmen sorgu sürecinin devam ettirilmesi
konusunda hükümetin ikna edici ve ciddi gerekçeler ortaya koyamadığını
vurgulamıştır (Smith ve Grady/Birleşik
Krallık, §§ 106-110).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 16/2/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, hakkındaki isnatların doğru olmadığını, aleyhine
hiçbir somut delil olmadan TSK'dan ilişiğinin kesildiğini, hukuka aykırı
şekilde ve özel hayatın gizliliği ihlal edilerek sorgulandığını, idarenin hukuk
dışı yollarla ifadesini aldığını ve beyanlarını çarpıtarak istihbarat raporu
düzenlediğini ileri sürmüştür. Başvurucu ifadesi alınırken idarenin kamera ile
görüntülü kayıt yaptığını ancak bunları imha ettiğini, Mahkemeye sunmadığını,
bu durumun söz konusu ifade alma sürecinin hukuka aykırı olduğunu kanıtladığını
belirtmiştir. Başvurucu ayrıca TSK'da görev yaptığı sürede çok sayıda
takdirname ile ödüllendirildiğini, sicillerinin çok iyi derecede olduğunu, özel
hayatına ilişkin unsurların hiç bir şekilde görevine yansımadığını ayırma
işleminin ölçüsüz olduğunu belirtmiştir. Bu nedenlerle Anayasa'nın 20.
maddesinde yer alan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiş, yeniden yargılama yapılmasına ve 10.000 TL manevi tazminat verilmesine
karar verilmesini talep etmiştir.
2. Değerlendirme
31. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu
düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu
sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili
kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve
eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde
görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma
kendiliğinden kalkar.
...”
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
33. Başvurucunun cinsel hayatına dair, gizli nitelikte olan
hususlar nedeniyle TSK'dan ilişiğinin kesildiğine ilişkin söz konusu
iddiasının, özel hayatın gizliliği hakkının unsurlarından olan mahremiyet
alanını ilgilendirdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuru, Anayasa'nın 20.
maddesinde güvenceye alınan özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında ele
alınmıştır.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel
hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Müdahalenin
Varlığı
35. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel
hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde “bireyin kişiliğini
geliştirmesi ve gerçekleştirmesi” kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak,
herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama
hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe
geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B.
No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666,
10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK],
B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata
Türkeri, B. No: 2013/6057, 16/12/2015,§§ 30-32).
36. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal
çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Özellikle mahremiyet alanında
cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların özel hayata saygı hakkının
kapsamında olduğunda kuşku yoktur. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin
kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem
ilişkilere girebilecekleri özel bir alana işaret etmektedir (Serap Tortuk, §§
31-36; Bülent Polat, §§ 61-63; Tevfik Türkmen § 51; Ata Türkeri, §§ 31-34).
37. Özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere
çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki
hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar
kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı
gündeme gelecektir (Bülent Polat,
§ 62; Ata Türkeri, § 31).
38. Bu kapsamda, mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel
hayatı hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak
kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları, özel
hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, §
37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).
39. Buna göre başvurucunun cinsel yaşamına ait unsurlar gerekçe
gösterilerek TSK'dan ilişiğinin kesilmesi işleminin, özel hayatın gizliliği
hakkına bir müdahale oluşturduğu anlaşılmaktadır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik
toplum düzeninin ... gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
41. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 20. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
42. Bu sebeple müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının
belirlenmesinde, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun
düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen
nedenlere dayanma,demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşulları
yönünden inceleme yapılması gerekir.
(1) Kanunilik
43. Başvuruya konu ayırma işlemi ve yargısal incelemenin 926
sayılı Kanun’un 94. maddesinin işlem tarihinde yürürlükte olan (b) fıkrası ile
Sicil Yönetmeliği’nin işlem tarihinde yürürlükte olan 60. ve 61. maddeleri
uyarınca yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun
özel hayatın gizliliği hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının
mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
44. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında yapılan değerlendirmeler
neticesinde, söz konusu mevzuat hükümlerinin "kanunilik" ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır (Haluk
Öktem [GK], B. No: 2014/13433, 13/10/2016,
§§ 41-43). Somut olayda bu sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir iddia ve tespit
de bulunmamaktadır.
(2) Meşru Amaç
45. Anayasa'nın 13. maddesi, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasını ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde
gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır.
46. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan
bazı sınırları bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Buna
göre Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete
yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere
sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir. (AYM, E.2014/87, K.2015/112,
8/12/2015, § 7 ; E.2016/37, K.2016/135, 14/7/2016, §
9; E.2013/130, K.2014/18, 29/1/2014;Sevim
Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, §
33).
47. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası yönünden özel
sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, birtakım sınırlama
sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber bu sebepler sadece arama ve elkoyma tedbirlerine yöneliktir. Dolayısıylabu
sebeplerin özel hayatın gizliliği hakkının tüm boyutları yönünden uygulanması
mümkün görünmemektedir (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013,
"J-Kanun'un 75. Maddesiyle 3713 Sayılı
Terörle Mücadele Kanunu'nun Başlığı İle Birlikte Değiştirilen 10. Maddesinin
İncelenmesi" başlığının "bb"
alt başlığı altında).
48. Bu durumda, Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin somut olay bakımından sınırlandırma
sebebi olarak kabul edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır.
49. Anayasa'nın 5. maddesinde, "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır." denilmektedir. Buna göre, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve görevlerindendir.
50. Kişinin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamanın
ön koşulu millî güvenlik ve kamu düzeninin tesisidir. Millî güvenlik ve kamu
düzeninin sağlanmadığı bir ortamda, hak ve özgürlüklerden gereği gibi
yararlanılması, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirmesi mümkün değildir.
Devletin hak ve özgürlükleri koruma ödevinin yanında, millî güvenliği ve kamu
düzenini sağlama görevi de bulunmaktadır.
51. Millî güvenliğin sağlamakla yükümlü olan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bu görevi gereği gibi yerine getirebilmesi bakımından askerî
disiplinin sağlanması hayati önem taşımaktadır. Silahlı Kuvvetlerin mensupları
arasındaki hiyerarşi ve disiplinin aşınması, söz konusu kamu hizmetinin
aksamasına neden olabilecek temel etkenlerden biridir.
52. Bu nedenle, askerî disiplinin sağlanmasını teminen Silahlı Kuvvetler mensuplarının sıkı disiplin
kurallarına tabi tutulması vediğer kişilerin tabi
olmadığı bazı sınırlamalara tabi olmalarıAnayasa'nın
5. maddesiyle devlete yüklenen millî güvenliği sağlama ve kamu düzenini koruma
ödevinin bir gereğidir. Anılan ödevin, kişilerin Anayasa'nın 20. maddesinin
birinci fıkrasında düzenlenen haklarının sınırlanmasında dikkate alınması
gerekmektedir.
53. Açıklanan nedenlerle başvurucunun ahlaki durumu sebep
gösterilerek TSK'dan çıkarılmasının, askerî disiplinin korunması ve kamu
hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlama ve bu itibarla millî güvenliğin
korunması amacını taşıdığı, dolayısıyla müdahalenin meşru bir amaca dayalı
olduğu sonucuna varılmıştır.
(3) Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
54. "Demokratik toplum düzeninin gerekleri"nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre
sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da
başvurulabilecek son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (AYM, E.2015/96,
K.2016/9, 10/2/2016 § 13; ifade özgürlüğü bağlamında Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; özel
hayatın gizliliği hakkı bağlamında Ata
Türkeri, § 44; İ.F.A., B. No: 2013/8564, 17/2/2016, § 62).
55. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda,
kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine, herhangi bir
vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda
gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve
sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması
doğaldır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli
yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu
alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu
makamlarınca özellikle ciddi gerekçeleringösterilmesi
gerekir (Ata Türkeri,§ 47).
56. Kamu makamlarının somut olayda olduğu gibi özel hayatın en
gizli, mahrem alanlarına müdahaleleriyle ilgili olarak müdahaleye yol açan
karar alma sürecinde de keyfî davranmadıklarını kanıtlamaları gereklidir. Bu da
ancak karar alma sürecinde özel hayatına müdahale edilen bireylere -deliller ve
kanıtlama konuları dâhil- adil şartlarda savunma ve sürece katılım
güvencelerinin sağlanmasıyla olacaktır (Ata
Türkeri, § 48).
57. Bunun yanı sıra, Silahlı Kuvvetlerin faaliyetlerinin
disiplin içinde yürütülmesi ve etkinliğini gerçekten aksatan bir durum
oluşturduğunun ikna edici ve güçlü sebeplerle kanıtlanması halinde personelin
özel hayatına saygı hakkının sınırlandırılması demokratik bir toplumda gerekli
kabul edilebilir. Ancak bu halde de sınırlandırmanın ölçülülük ilkesine uygun
olması gereklidir (G.G. [GK], B.
No: 2014/16701, 13/10/2016, § 60).
58. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi,
sınırlayıcı önlemin öngörülen amaç için zorunlu ve amaca ulaşmaya elverişli
olmasını ayrıca amaç ve araç arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması
gereğini ifade eder. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin
gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir (AYM, E.2015/102, K.2016/151,
7/9/2016, § 22; E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013; Marcus Frank Cerny, B.
No: 2013/5126, 2/7/2015, § 72).
59. Tüm bu ilkeler dikkate alınarak başvuru konusu olay
bakımından müdahalenin "demokratik toplum düzeninin gerekleri"
ilkesine uygun olup olmadığı incelenirken, kamu makamlarınca ortaya konulan
gerekçeler değerlendirilmeli ve müdahaleyi doğuran karar alma sürecinde
başvurucuya usule ilişkin güvencelerin sunulup sunulmadığı ortaya konulmalıdır.
Bunun yanı sıra müdahalenin "ölçülülük" ilkesine uygun olup
olmadığına bakılmalıdır.
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
60. Somut olayda başvurucuya, İnternet'ten veya sosyal çevesinden tanıştığı çok sayıda kişiyle cinsel birlikteliği
olduğu, yaşayışının TSK'nın ahlak anlayışı ve disiplin ilkeleriyle bağdaşmadığı
isnadı yöneltilmiştir.
61. Çok sıkı askerî disiplin kuralları
ve hiyerarşinin geçerli olduğu personel sisteminde personel istihdam eden TSK
tarafından personelin özel yaşamının, görevi aksatması, disiplini tehdit etmesi
veya görevle bağdaşmayacak şekilde aleniyete yansıması hallerinin kurum
disiplinini ve itibarını olumsuz yönde etkileyen bir unsur olarak
değerlendirilmesi ve bu eylemler nedeniyle disiplin yaptırımı uygulanması
demokratik bir toplumda gerekli kabul edilebilir. Ancak bunun için söz konusu eylem
ve davranışların sabit olduğunun hukuka uygun ve somut delillerle kanıtlanmış
olması gerekmektedir. Hukuka uygun delillerle kanıtlanmamış olan bir eylem,
olay ve olgunun hukuk önünde hiçbir anlam ve önemi yoktur.
62. Olayda, başvurucunun TSK'dan çıkarılmasına dair kararın
istihbarat birimi tarafından alınmış olan ifadelere, özellikle başvurucunun
kendi beyanına dayalı olarak alındığı görülmektedir. Ancak istihbarat birimi
tarafından alınan ifade tutanaklarında, disiplin soruşturması için ifade alındığı
belirtilmemiş ve başvurucunun ne ile suçlandığı bildirilmemiştir. Başvurucuya
somut isnatlar ve olay tarihleri belirtilmeden sorular yöneltilmiştir. Sorulan
sorular, kişilerin özel yaşamlarının tümünü kapsayacak şekilde kapsamı,
sınırları ve amacı belli olmayan niteliktedir. İfadeyi alanların kimlik ve
unvanları ile ifadelerin bazı bölümleri karartılmıştır. Ayrıca başvurucu
isnatları reddetmekte, hukuka aykırı şekilde ifade alındığını ileri
sürmektedir. Kişilerin psikolojik baskı ve zorlama altında, olumsuz koşullar
içerisinde ifade verdiklerini kanıtlamaları neredeyse imkânsızdır. Bireyler
karşısında çok daha güçlü konumda bulunduğu tartışmasız olan idarenin, ifade
alma sürecinde, objektif gözlemci bulundurma, avukat yardımı sunma, görüşmeleri
kamera ile kayda alma gibi geniş olanaklara sahip olduğu da dikkate alındığında
kişilerin bu yöndeki iddialarının aksini kanıtlama yükümlülüğü idareye aittir.
Üstelik başvurucunun ifadesinin alınması esnasında sesli ve görüntülü kayıt
yapılmış olmasına karşın söz konusu kayıt imha edilerek yargı makamlarına
gönderilmemiştir. Tüm bu hususlar nedeniyle idarenin söz konusu ifade sürecinde
başvurucuya ne ile suçlandığını somut ve belirli olay ve olgular göstererek
bildirmediği, bunun yanı sıra başvurucuya savunma hakkı tanıdığını ve özgür
iradeye dayalı konuşma koşullarının sağlandığını da kanıtlayamadığı
anlaşılmıştır. Dolayısıyla olayda, özel hayata ilişkin hususlar sebep
gösterilerek TSK'dan çıkarma işlemi tesis edilmesi sürecinde başvurucunun özel
hayatın gizliliği hakkı kapsamında usule ilişkin güvencelerden
yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
63. Bunun yanı sıra, başvurucu, TSK'dan çıkarılması ile
sonuçlanan disiplin soruşturması sürecinde mesleki hayatını değil özel hayatını
ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda kalmıştır. Derece Mahkemesi
kararına göre başvurucunun mahremiyetine dair söz konusu hususlar, istihbarat
faaliyeti kapsamında yürütülen sorgulamada, başvurucunun ifadesinden tespit
edilmiştir. AYİM, kararı ve dava dosyasındaki belgeler incelendiğinde, bu
istihbarat faaliyeti tespitine kadar söz konusu özel hayata ilişkin eylem ve
davranışlarının başvurucunun mesleğine bir yansımasının olmadığı, görevini
aksattığı, disiplinsizliği bulunduğu yönünde herhangi bir tespitin bulunmadığı
görülmektedir. Tam aksine dava dosyasına sunulmuş belgelere göre başvurucunun
çalışmaları ve sicil durumu başarılıdır, hiçbir disiplin cezası da
bulunmamaktadır. Dolayısıyla ihtilaf konusu soruşturmanın kapsamının mesleki
hayatın sınırlarını aştığı anlaşılmaktadır.
64. AYİM kararında, isnat edilen ve tümüyle başvurucunun özel
yaşamına ilişkin olan eyleminin, mesleki hayatı üzerindeki etkilerine dair
yeterli ve ikna edici gerekçelerin belirtilmediği ve TSK’nın işleyişi
üzerindeki etkisi ve risklerinin de açıklanmadığı görülmüştür. Ayrıca
başvurucunun, soruşturma usulünün hukuka aykırı yöntemler içerdiğine yönelik
iddialarına da makul bir gerekçe ile yanıt verilmediği, ifadelerin alındığı
koşulların detaylı şekilde incelenmediği anlaşılmıştır. Bu nedenlerle idare ve
Derece Mahkemesi kararlarının özel hayatın gizliliği hakkına müdahaleyi haklı
kılacak şekilde konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içermediği bu nedenle
müdahalenin demokratik toplumda gerekli olmadığı sonucuna varılmıştır.
65. Müdahalenin demokratik toplumda gerekli olmadığı
anlaşıldığından ölçülülük ilkesi yönünden inceleme yapılmasına gerek
bulunmamaktadır.
66. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde
güvence altına alınan özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
68. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına ve 10.000 TL manevi
tazminat verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
69. Başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan
özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
70. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere AYİM
Birinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
71. Başvurucu tazminat talep etmişse de yeniden yargılama
yapılmak üzere dosyanın AYİM Birinci Dairesine gönderilmesine karar
verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Özel hayatın gizliliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayatın
gizliliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin özel hayatın gizliliği hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
üzere Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesine (Anılan Dairenin 26/2/2014 tarihli ve E.2013/350, K.2014/177 sayılı kararına
ait dava dosyası ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/2/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.