TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET GÜNEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1268)
|
|
Karar Tarihi: 17/5/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet GÜNEŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aştığı, tutukluluğa itiraz
incelemesinde alınan savcılık görüşünün bildirilmediği, yargılama aşamasında
taleplerinin hukuka aykırı olarak kabul edilmediği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/1/2014 tarihinde Antalya
4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 17/11/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 18/6/2015
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/55743
Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında Antalya 8. Sulh
Ceza Mahkemesinin 26/11/2010 tarihli ve 2010/347 Sorgu
sayılı kararı ile dolandırıcılık ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye
olma suçlarından tutuklanmıştır. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şöyledir:
"Şüphelilerin
üzerlerine atılı suç ile ilgili mevcut delil durumu, bu suç için öngörülen
hapis cezasının süresi gözönüne alındığında
şüphelilerin kaçmaya ve delilleri karartmaya yönelik davranışları bulunduğu
anlaşılmakla..."
8. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 15/7/2011
tarihli ve E. 2011/17471 sayılı sayılı iddianamesi ile başvurucunun suç işlemek
amacıyla kurulan örgüte üye olma, resmî belgede sahtecilik ve (yirmi altı ayrı)
dolandırıcılık suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı
yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucuya isnat
edilen eylemeler özetle söyledir:
"[Şikâyetçi M.Y.'ye yönelik]: Belçika ... firmasına ait
internet sitesi açarak, Türkiye'deki temsilcisi rolünü üstlenmek suretiyle
şikayetçiye Belçika ... Bankasına ait sahte çeki
vermek suretiyle, iş merkezini bedelsiz olarak kiraladığından...
[Şikâyetçi S.D.'ye ve mağdurlar N.A., A.A., Ş.K.'ye yönelik]: Belçika ... firmasına ait internet sitesi açarak,
Türkiye'deki temsilcisi rolünü üstlenmek suretiyle şikayetçiye Belçika ... Bankasına ait sahte çeki vermek suretiyle, oteli
bedelsiz olarak satın alma sözleşmesi düzenlediğinden... bilirkişi
raporundan çekin resmi evrak niteliğinde olduğu anlaşıldığından...
[Şikâyetçiler M.D., T.D., M.Ş., B.E.Y.,
K.K., E.B., F.P., E.D., Ö.B.S., G.F.D., Y.I.B. ve E.G.'ye
yönelik]: Belçika firması ... Türkiye'deki
yetkilisi olarak tanıtıp, Antalya Havalimanı yolu üzerindekiralanan
iş merkezini ve Konyaaltı'ndaki oteli, referans olarak gösterip, şikayetçi[ler]i, alınan malzemelerin parasının ödeneceği konusunda
güvenini kazanarak dolandırdığından...
[Şikâyetçiler A.G., F.T., Y.Y., G.B.K.,
S.K., Z.D., N.K., M.G., F.B., C.K., A.A.O. ve H.G.'ye
yönelik]: Belçika firması ... Türkiye'deki
yetkilisi olarak tanıtıp, Antalya Havalimanı yolu üzerindekiralanan
iş merkezini ve Konyaaltı'ndaki oteli, referans olarak gösterip, şikayetçi[ler]i, personel olarak işe alıp, ücretini ödemeyerek,
dolandırdığından...
...
Şüpheli M.A., suç
örgütü kurarak, Belçika ülkesinde faaliyet gösteren ... firmasının Türkiye
temsilcisi rolünü üstlenerek, bu firma adına internet sitesi kurarak, ilk önce ... adresinde iş merkezi kiralayıp, pırlanta,mücevher işinde faaliyet gösteren ciddi bir
firma görüntüsü oluşturup, Konyaaltı İlçesinde bir otelin alım satımı vaadi
sözleşmesi ile kiralayarak, suç örgütü faaliyetine başladığı tespit edilmiştir.
Şüpheli M.A., suç
örgütüne; şüpheli Mehmet Güneş'i [başvurucu] üye yaparak, tüm işlemlerinde Avukat T.Y. olarak sahte
kullandırttığı..."
9. Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/426 sayılı dosyası
üzerinden yapılan yargılama başvurucu yönünden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
10. Başvurucu 31/12/2013 tarihli
celsede tahliye talebinde bulunmuştur. Mahkeme "üzerine
atılı suçun vasıf ve mahiyetine, tutuklanma tarihine, suçu işledikleri yönünde
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, delillerin tam olarak toplanamadığı, atılı
suça yasada öngörülen cezanın üst sınırı göz önünde alındığında tutuklama
tedbirinin orantılı olduğu" gerekçesiyle başvurucunun talebini
reddederek tutukluluğun devamına karar vermiştir.
11. Başvurucu 3/1/2014 tarihinde karara
itiraz etmiş, Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/1/2014 tarihli ve 2014/20
Değişik İş sayılı kararı ile "isnat
edilen suçların niteliği, işleniş şekli ve dava dosyası kapsamına göre suç
delillerinin henüz tam olarak toplanmaması karşısında sanıkların delilleri
karartma ve kaçma şüphelerinin bulunduğu" gerekçesiyle itirazın
kesin olarak reddine karar verilmiştir.
12. Anılan karar 20/1/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
13. Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi 30/1/2014
tarihli celsede başvurucunun 50.000 TL kefaletle (güvence bedeli) tahliyesine
karar vermiş, başvurucu anılan güvence bedelini yatırmadığından tahliye
edilmemiştir. Başvurucunun salıverilmesi için bu güvence bedelinin kaldırılması
talebi, Mahkemece 25/2/2014 ve 20/3/2014 tarihli
celselerde kabul edilmemiştir. Mahkeme 15/4/2014 tarihli celsede ise "katılan, müşteki ve mağdurların soruşturma ve
kovuşturma aşamasındaki beyanları, dosya kapsamı nazara alınarak
... Mehmet Güneş[in] ... suç işledikleri yolunda somut olgular olsa da yargılamanın
bu aşamasından sonra delillerin sanıklar yönünden büyük oranda toplanmış olması
ve tutuklu kaldıkları süre nazara alınarak haklarında adli kontrolün yeterli
olacağı" gerekçesiyle başvurucunun 25.000 TL nakdi güvence
karşılığında tahliyesine, başvurucunun tahliyesi hâlinde yurt dışına çıkmasının
yasaklanması ve pazartesi, çarşamba ve cuma günleri saat 10.00 ile 16.00 arası
ikametgâhlarına en yakın zabıta birimine başvurması şeklinde adli kontrol
altına alınmasına karar vermiştir.
14. Başvurucu, kararda belirtilen güvence bedelini 25/4/2014 tarihinde yatırmış ve aynı tarihte tahliye
edilmiştir.
15. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla İlk
Derece Mahkemesinde derdesttir.
16. Başvurucu 30/1/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun
"Dolandırıcılık" kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
"Hileli
davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak,
kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.
"
18. 5237 sayılı Kanun’un
"Nitelikli dolandırıcılık" kenar başlıklı 158. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Dolandırıcılık suçunun;
...
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi
kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
...
İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına
hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013-6456/40
md.) Ancak, (e), (f), (j) ve (k) bentlerinde sayılan
hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı
suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz."
19. 5237 sayılı Kanun’un
"Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan
örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Tutuklama
nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var
sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa."
21. 5271 sayılı Kanun’un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97
md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."
22. 5271 sayılı Kanun’un
"Şüpheli veya sanığın salıverilme istemleri" kenar
başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir."
23. 5271 sayılı Kanun’un
"Usul" kenar başlıklı 105. maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca
yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin
kabulüne, reddine veya adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma
dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir.
"
24. 5271 sayılı Kanun’un
"İtirazın Cumhuriyet savcısına ve karşı tarafa tebliği ile inceleme ve
araştırma yapılması" kenar başlıklı 270. maddesi şöyledir:
"(1) İtirazı inceleyecek merci, yazı ile
cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa
bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde
bunların yapılmasını da emredebilir.
(2) (Ek: 11/4/2013-6459/20
md.) 101 ve 105 inci maddeler uyarınca yapılan itiraz
üzerine Cumhuriyet savcısından görüş alınması durumunda, bu görüş şüpheli,
sanık veya müdafiine bildirilir. Şüpheli, sanık veya müdafii üç gün içinde görüşünü bildirebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 17/5/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, müştekilerin beyan ve teşhislerine yönelik
itirazlarının yargılama sürecinde dikkate alınmadığını, Mahkemenin tahkikatın
genişletilmesi ve delil toplanması taleplerini kabul etmediğini, tutukluluğa
yönelik itirazlarının ve tahliye taleplerinin matbu gerekçelerle reddedildiğini,
tutukluluğa ilişkin somut bir gerekçenin belirtilmediğini, kaçma şüphesinin
bulunmadığını, tutukluluğun makul süreyi aştığını, yargılamanın özensizce
yürütüldüğünü, tutukluluğa ilişkin itirazın incelenmesi sırasında alınan
Savcılık görüşünün kendisine ya da müdafisine tebliğ edilmediğini belirterek
Anayasa'nın 19. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş;tahliyesine karar verilmesini ve tazminat
hakkının saklı tutulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu
itibarla başvurucunun, müştekilerin beyan ve teşhislerine yönelik itirazlarının
yargılama sürecinde dikkate alınmadığı, Mahkemenin tahkikatın genişletilmesi ve
delil toplanması taleplerini kabul etmediği şikâyetlerinin Anayasa’nın 36.
maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı; tutukluluğa yönelik
itirazlarının ve tahliye taleplerinin matbu gerekçelerle reddedildiği,
tutukluluğa ilişkin somut bir gerekçenin belirtilmediği, kaçma şüphesinin
bulunmadığı, tutukluluğun makul süreyi aştığı, yargılamanın özensizce
yürütüldüğü, tutukluluğa ilişkin itirazın incelenmesi sırasında alınan Savcılık
görüşünün kendisine ya da müdafisine tebliğ edilmediği şikâyetlerinin ise
Anayasa’nın 19. maddesi ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, müştekilerin beyan ve teşhislerine yönelik
itirazlarının yargılama sürecinde dikkate alınmadığını, Mahkemenin tahkikatın
genişletilmesi ve delil toplanması taleplerini kabul etmediğini ileri
sürmüştür.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
31. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi
hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru
yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§
16, 17).
32. Somut olayda başvurucunun yargılandığı dava, bireysel
başvurunun yapıldığı tarih itibarıyla İlk Derece Mahkemesinde derdest olduğu
gibi Anayasa Mahkemesince başvurunun incelendiği tarih itibarıyla da
sonuçlanmamıştır. Başvurucunun, başvuru formunda dile getirdiği müştekilerin
beyan ve teşhislerine yönelik itirazlarının dikkate alınmadığı, tahkikatın
genişletilmesi ve delil toplanması taleplerinin kabul edilmediği şikâyetlerini
Derece Mahkemelerinde devam eden yargılamada süreçlerinde ve sonrasında temyiz
aşamasında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise bu şikâyetlerin bu aşamalarda
incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede Derece Mahkemelerinin yargılama ve
temyiz süreçleri beklenmeden yargılama sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin başvurucu tarafından bireysel başvuruya konu edildiği
görülmüştür.
33. Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemeleri ve temyiz
mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yolları tüketilmeden
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu
yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişi
Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
i. Savcılık
Görüşünün Bildirilmediğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, tutukluluğa ilişkin itirazın incelenmesi
sırasında alınan Savcılık görüşünün kendisine ya da müdafisine tebliğ
edilmediğini ileri sürmüştür.
35. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı mercine başvurma hakkına
sahiptir. Fıkrada öngörülen bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de iddia edilen tutmanın koşullarına
uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122, 123).
36. Tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma
taleplerinin incelenmesinde "silahların eşitliği" ve "çelişmeli
yargı" ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
37. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usulü
haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine
göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir
şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen
olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği
ilkesi ihlal edilmiş sayılır (Bülent
Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, §
70).
38. Tutukluluk hâline itiraz başvurusunda Cumhuriyet savcısı ve
tutuklu arasında silahların eşitliği ilkesinin gözetilmesi gerekir. Silahların
eşitliği, başvurucunun soruşturma dosyasına ulaşabilmesine imkân verilmesini
gerektiren bir ilkedir. Cumhuriyet savcısının görüşlerine etkili bir şekilde
cevap verebilme imkânı, kural olarak başvurucunun söz konusu belgelere ulaşması
hâlinde mümkün olabilir. Bu gerekliliğin hangi şekilde yerine getirileceğini
belirlemek kanun koyucuya ait olmakla beraber tarafların beyanlarının
birbirlerine bildirilmesi ve bu beyanlara cevap verebilme imkânına sahip
olmaları gerekir (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
B. No: 2012/1158, 21/11/2013, §§ 76, 77).
39. Tutukluluğa ilişkin verilen kararların itirazının
incelenmesine yönelik usulün belirlendiği 5271 sayılı Kanun’un 270. maddesinin
(2) numaralı fıkrası uyarınca itirazın incelenmesi sırasında savcılık görüşünün
alınması durumunda bu görüşün şüpheli, sanık veya müdafisine bildirilmesi
zorunlu ise de anılan kuralda itirazı karara bağlamakla görevli mercinin savcılık görüşü almasının zorunlu kılınmadığı
görülmektedir.
40. Somut olayda başvurucu, başvuru formu ve eklerinde
tutukluluğun devamı kararlarından hangisine veya hangilerine karşı yaptığı
itiraz(lar)ın incelenmesi
sırasında alınan Savcılık görüşünün kendisine ya da müdafisine tebliğ edilmediğini
bildirmemiştir. Bu nedenle başvurucunun anılan şikâyetine ilişkin olarak
bireysel başvuruya konu ettiği Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesince 31/12/2013 tarihli celsede verilen tutukluluğun devamı
kararına yönelik itirazın incelenmesi ile sınırlı bir değerlendirme
yapılmıştır.
41. Başvurucu 31/12/2013 tarihli
celsede verilen tutukluluğun devamı kararına karşı 3/1/2014 tarihinde itiraz
etmiş; itiraza ilişkin ilk incelemeyi yapan Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi,
aynı tarihte verdiği karar ile kararında bir isabetsizlik görmeyerek itirazın
incelenmesi için dosyanın Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar
vermiştir.
42. Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi 16/1/2014
tarihli ve 2014/20 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazını dosya
üzerinden yaptığı inceleme sonucunda reddetmiştir. Anılan kararda, itiraz
incelemesi sırasında Cumhuriyet savcısının görüşünün yazılı ya da sözlü olarak
istendiğine veya Cumhuriyet savcısının Mahkemeye görüş bildirdiğine dair bir
ibare bulunmadığı gibi UYAP üzerinden yapılan incelemede de bu yönde bir kayda
rastlanmamıştır. Bu itibarla Mahkemece itirazın incelenmesi sırasında Savcılık
görüşü alınmadığı anlaşıldığından silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği
söylenemez.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğa itirazın
incelenmesi sırasında alınan Savcılık görüşünün kendisine ya da müdafisine
tebliğ edilmediği iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
44. Başvurucu; tutukluluğa yönelik itirazlarının ve tahliye
taleplerinin matbu gerekçelerle reddedildiğini, tutukluluğa ilişkin somut bir
gerekçenin belirtilmediğini, kaçma şüphesinin bulunmadığını, tutukluluğun makul
süreyi aştığını ve yargılamanın özensizce yürütüldüğünü ileri sürmüştür.
Başvurucunun anılan şikâyetleri, açıkça dayanaktan yoksun değildir. Başkaca bir
kabul edilemezlik nedeni de bulunmayan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
46. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin yargılamanın makul sürede
bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı
isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60).
47. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir
ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak
bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine
göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine
rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması
durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman,
§ 61).
48. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını
sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda
belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri
tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu
olgu ve olayların ortaya konması gerekir (Murat
Narman, § 62).
49. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir.
Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı
için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin
kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler "ilgili" ve "yeterli"
görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de
incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya
sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin
değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte
değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (Murat Narman, §
63).
50. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan
kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate
alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin suç işlediği
yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece
ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi
gerekir (Murat Narman, §§ 64,
65).
51. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
52. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla
tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber
tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın
tutuklanmasının keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede
kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek
ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir. İtiraz
veya temyiz mercinin, itiraz veya temyiz incelemesine
konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda buna
ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak gerekçeli
karar hakkına aykırılık teşkil etmez (Hanefi
Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, §§ 70,
71).
53. Somut olayda başvurucu 26/11/2010
tarihinde tutuklanmış, yargılandığı davada 15/4/2014 tarihli celsede 25.000 TL
nakdi güvence karşılığında (adli kontrol ile) tahliyesine karar verilmiştir.
Başvurucu, adli kontrol kapsamında belirlenen güvence bedelini yatırdığı 25/4/2014 tarihinde serbest bırakılmıştır. Buna göre
başvurucu 26/11/2010 ile 25/4/2014 tarihleri arasında
3 yıl 4 ay 29 gün süreyle "bir suç isnadına bağlı olarak" hürriyetinden
yoksun kalmıştır.
54. Başvurucunun yargılanmakta olduğu Antalya 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2011/426 sayılı dosyasında 24/8/2011,
14/9/2011, 12/10/2011, 30/11/2011, 27/1/2012, 22/2/2012, 20/3/2012, 8/5/2012,
7/6/2012, 5/7/2012, 31/7/2012, 19/10/2012, 20/11/2012, 18/12/2012, 17/1/2013,
12/2/2013, 12/3/2013, 9/4/2013, 7/5/2013, 30/5/2013, 27/6/2013, 23/7/2013,
19/9/2013 ve 10/10/2013 tarihli celselerde
"atılı suçların vasıf ve mahiyetine, tutuklanma tarihlerine göre" başvurucunun
tutukluluğunun davamına karar verilmiştir.
55. Mahkeme, bu süre içinde 12/4/2012
tarihli celsede herhangi bir gerekçe açıklamaksızın tutukluluğu devam ettirmiş;
28/9/2012 tarihli celsede başvurucunun tahliye talebini reddederken önceki
gerekçelerin yanı sıra "müşteki sayısına
ve delillerin tam olarak toplanmamasına" dayanmış; 20/8/2013
tarihli celsede ise "suçun vasıf ve
mahiyeti, delil durumu, kaçma şüpheleri" gerekçeleriyle
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
56. Mahkemece yargılamanın devamında 7/11/2013,
5/12/2013 ve 31/12/2013 tarihli celselerde başvurucunun tutukluluğunun devamına
karar verirken bu kez "atılı suçun
vasıf ve mahiyeti, tutuklanma tarihleri, suçu işledikleri yönünde kuvvetli suç
şüphesinin bulunduğu, delillerin tam olarak toplanamadığı, atılı suça yasada
öngörülen cezanın üst sınırı göz önünde alındığında tutuklama tedbirinin
orantılı olduğu" gerekçelerine dayanılmıştır.
57. Mahkeme 30/1/2014 tarihli celsede
başvurucunun 50.000 TL güvence bedeli ile tahliyesine karar vermiş ise de
başvurucu güvence bedelini yatırmadığından tahliye edilmemiştir. Mahkeme 25/2/2014 ve 20/3/2014 tarihli celselerde aynı ara kararının
geçerli olduğunu belirtmekle birlikte 7/11/2013 tarihli celsedeki gerekçeleri
aynen tekrarlayarak başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar
vermiştir. 15/4/2014 tarihli celsede 25.000 TL'ye
indirilen güvence bedeli başvurucu tarafından 25/4/2014 tarihinde yatırılmış ve
başvurucu bu tarihte tahliye olmuştur.
58. Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler ancak
kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde
tutulabilirler. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor olması,
tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından olmazsa olmaz
bir koşul olmakla birlikte bu durumun devam edip etmediğinin ilgili ve yeterli
gerekçelerle ortaya konması ve yürütülen işlemlerde gerekli özenin gösterilmesi
gerekir (Burhan İsmailoğlu, B.
No: 2012/349, 25/6/2014, § 37).
59. Her ne kadar bir kişinin, suç
işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya
birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar
tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekse de özellikle belli bir süre
geçtikten sonra tutuklamanın devamına karar verilirken davanın genel durumu
yanında tahliyesini talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu
anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Hanefi Avcı, § 84).
60. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde Mahkemece,
başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde 24/8/2011 ile 10/10/2013 tarihleri arasında yapılan yirmi
dört celse boyunca hiçbir somut olguya yer verilmeksizin yalnızca suçun vasıf
ve mahiyetine değinildiği; 28/9/2012 tarihli celsede buna ilaveten müşteki
sayısına ve delillerin tam olarak toplanmamasına dayanıldığı; 20/8/2013 tarihli
celsede ise kaçma şüphesine atıf yapıldığı görülmektedir. Mahkeme 12/4/2012 tarihli celsede herhangi bir gerekçe
açıklamaksızın tutukluluğu devam ettirmiştir. Mahkemenin 7/11/2013
tarihinden sonra ise bu gerekçelere ilaveten isnat edilen suçlara ilişkin ceza
miktarına göre tutuklamanın orantılı olduğunu ifade ettiği anlaşılmıştır.
61. Mahkemenin tutuklama nedenlerine ilişkin olarak herhangi bir
kişiselleştirme yapmaksızın genel olarak tüm celselerde aynı gerekçeleri
tekrarladığı ve bu gerekçelerin gerek kuvvetli suç şüphesi yönünden gerekse
tutuklama nedenleri yönünden somut olguya dayanmadığı görülmektedir. Mahkemece
verilen tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçeler, tutukluluğun devamının
hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte
değildir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin 3
yıl 4 ay 29 günlük tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterli olduğu
söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun
özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında anılan tutukluluk süresi
makul olarak değerlendirilemez.
62. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı şikâyeti yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
63. 6216 sayılı Kanun’un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
64. Başvurucu, tahliyesine karar verilmesiyle birlikte tazminat
hakkının saklı tutulmasını talep etmiştir.
65. Başvuruda, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Başvurucu hakkında tahliye kararı verilmekle (bkz.§§ 13, 14)
tutukluluk hâli sona ermiştir.
66. Başvurucu tazminat hakkını saklı tuttuğunu ifade etmekle
birlikte sonraki süreçte herhangi bir tazminat talebinde bulunmamıştır. Bu
nedenle tazminata ilişkin bir karar verilmesi mümkün görülmemiştir. Bu durumda
ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
67. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğa itiraz incelemesinde savcılık görüşünün
bildirilmediğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.