TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET ŞİRİN AKKUŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12919)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Tuğba YILDIZ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Şirin AKKUŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin AKÇARA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayı nedeniyle köyü terk etmeye mecbur
bırakılması sonucu özel hayatın gizliliği ilkesi ile mülkiyet hakkının
17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların reddedilmesi ve ret
işlemlerine karşı açılan davalara ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması,
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/7/2014 tarihinde Batman İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/9/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 18/2/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 19/3/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Batman ili Sason ilçesi Umurlu köyünde ikamet
etmekteyken yoğun terör olaylarının yaşanması nedeniyle yerleşim yerinde can ve
mal güvenliği kalmadığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu 20/7/2006 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Batman Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
9. 22/7/2011 tarihli ve 2011/1-1839 sayılı Komisyon kararında,
terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan
başvuruda "...köy boşalmadığından,
kişiye yönelik bir tehdit ve saldırı olmadığından, köyde korucu aileleri
dışında ikamet eden ailelerinde olduğu, 1990 yılında 1185 nüfus, 1997 yılında
666 nüfus ve 2000 yılında 908 nüfus yaşadığı, köyde asgari yaşam şartlarının
bulunduğu ve köyde seçim sandıklarının kurulduğu tespit edildiğinden ödeme
yapılmamasına, talebin reddine..." karar verilmiştir.
10. Başvurucu tarafından Batman İdare Mahkemesinde Komisyon
kararının iptali istemi ile dava açılmıştır.
11. Batman İdare Mahkemesinin 19/4/2012 tarihli ve E.2011/4337,
K.2012/2678 sayılı kararı ile dava reddedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
bölümü şöyledir;
"...Batman İli Sason İlçesi Umurlu Köyüve bağlı mezralara ait dava dosyasında ve Mahkememizde
yer alan bu köye ait bilgi ve belgelere göre, Umurlu Köyü'nün; Batman İl
Jandarma Komutanlığı'nın 25.03.2011 tarih ve 0490-18647-11/Ter.Suç.Ks
sayılı Batman Valiliği'ne hitaben yazılı boşalan ve boşaltılan köylere ilişkin
yazısından; 1993-1995 tarihleri arasında kısmen boşaltıldığı/boşaldığının ifade
edildiği, Batman İl Jandarma Komutanlığının 09/10/2009 tarih ve
3700-63966-09/GKK/Ks. sayılı yazısı ve eki çizelgeye
göre, Umurlu Köyü'nde GKK ve GÖKK görevlendirilmediği ve koruculuk sisteminin bulunmadığı,köy nüfusunun 1990 yılında 1185, 1997 yılında
666, 2000 yılında, 908 kişi olduğu, Batman/Sason İlçe Seçim Kurulu
Başkanlığının 4.09.2009 tarih ve 185 sayılı yazısına göre; yapılan araştırmalarda,
1990-2000 yılları arasında muhtarlık seçimlerinin yapıldığı, ancak evrakların
imha edilmek üzere SEKA' ya gönderildiğinin, ifade edildiği görülmektedir.
Bu durumda, aralarında davacının da bulunduğu
Umurlu Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç
etmelerinden dolayı uğradıkları zararın, anılan köyün tamamen boşalmamış olması
diğer bir ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
davacıya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması nedenleriyle,
5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak
bulunmadığından, davacının isteminin reddi yolunda tesis edilen dava konusu
işlemde hukuka aykırılık görülmemektedir."
12. Temyiz üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 18/12/2012 tarihli ve E.2012/10899, K.2012/14354 sayılı ilamı ile
hükmün onanmasına karar vermiştir.
13. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 2/4/2014 tarihli ve
E.2014/965, K.2014/2338 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar, başvurucuya
2/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 24/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1.,
geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008
tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin
31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu
Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014,
§§ 15-28).
16. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge
rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine
göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık
kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı
tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci
derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara
intikalinde4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 21/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, 5233 Kanun kapsamında yaptığı talebin ve akabinde
açtığı davanın reddedildiğini, yerleşim yeri olan köyde ve civar köylerde
birçok terör olayının meydana geldiğini ve bu olayların resmî belgeler ile de
kayıt altına alındığını, güvenlik güçleri tarafından köy korucusu olmak ya da
köyü terk etmek arasında göçe zorlandığını, güvenlik kaygısıyla yerleşim
yerindeki ilköğretim okulunun, köy camisininde kapalı
olduğunu, köyde açık ve yakın güvenlik tehdidinin bulunduğunu, köyden göç
edilmesinin haklı görülmesi için bireye yönelmiş ve gerçekleşmiş bir tehdit ya
da saldırının mevcudiyetinin aranmasının gerekmediğini, açılan davanın 5233
sayılı yasanın lafzına, amacına ve ruhuna aykırı bir şekilde ileri sürülen
gerekçelerle reddedilmesinin hukuki dayanağının bulunmadığını, daha önce aynı
köyden yapılan başvuruların kabul edildiğini, mal varlığından faydalanamaması
sonucu mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığını, kendi isteği dışında yerleşim
yerinden göç etmeye mecbur kalması nedeniyle özel hayatın ve ailenin korunması
hakkının ihlal edildiğini, ayrıca yaptığı başvuru hakkında yürütülen işlemlerin
makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 10., 20., 35. ve 36.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş; ihlalin
tespiti ile maddi ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formu
ve ekleri incelendiğinde başvurucunun 5233 sayılı Kanun kapsamındaki
zararlarının tazmini amacıyla açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın
10., 20., 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
ettiği anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemece verilen ret kararı
neticesinde idarenin can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine
getirmemesi sonucu maruz kaldığı mülkiyet hakkından yoksun kalma durumu karşısında
bir giderim sağlanması imkânının tanınmadığını belirterek, Anayasa’nın 35.
maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Anılan
ihlal iddiaları, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının
incelenmesi sonucu verilen karara bağlı olarak değerlendirileceğinden bu ihlal
iddiası yönünden ayrıca inceleme yapılmamıştır. Başvurucunun diğer ihlal
iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı giderim
taleplerinin mukim olduğu köyün tamamen boşaltılmamış olduğu gerekçesiyle
reddedildiğini ancak aynı yerleşim yerinden önceki bir tarihte başvuruda
bulunanlar hakkında Komisyonun tazminat ödenmesi yönünde karar verdiğini ve
yargı mercilerince bu kararlar konusunda araştırma ve inceleme yapılmayarak
davalarının reddine hükmedildiğini, bu nedenle makul ve objektif bir sebep
bulunmamasına rağmen tazminat ödenmemesi yönünde kararlar alındığını belirterek
Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
21. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarda, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi, belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak, başvurucuların anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude
Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014,
§§ 39-44).
22. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığın
hangi temele dayalı olduğuna dair bir beyanda bulunulmadığı, belirtilen
iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi
farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
23. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddiasının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
24. Başvurucu, Komisyonca verilen kararın akabinde açtığı
davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal varlığına
ulaşamadığını, tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından mahrum
kaldığını, evini kullanamadığını, anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile
sebebiyet verilmiş olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek
mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş; yargılama sürecinde yapılan
incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit
edilen bu iddiaların, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi
uygun görülmüştür.
25. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49.
maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı,
6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
26. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu
şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
27. Başvurucu, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri
neticesinde davasının reddedildiğini, bu kapsamda derece mahkemesince
delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu
belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemesince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
28. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, Batman ili Sason
ilçesi Umurluköyü ile bağlı mezralara ait dava
dosyasında ve Mahkememizde yer alan bu köye ait bilgi ve belgelere göre Umurlu
köyünün, Batman İl Jandarma Komutanlığının 25/3/2011 tarihli ve 0490-18647-11/Ter.Suç.Ks sayılı Batman Valiliğine hitaben yazdığı boşalan
ve boşaltılan köylere ilişkin yazısından 1993 ile 1995 tarihleri arasında köyün
kısmen boşaltıldığı/boşaldığının ifade edildiği, Batman İl Jandarma
Komutanlığının 9/10/2009 tarihli ve 3700-63966-09/GKK/Ks.
sayılı yazısı ve eki çizelgeye göre Umurlu köyünde geçici köy korucusu ve
gönüllü köy korucusu görevlendirilmediği, koruculuk sisteminin bulunmadığı, köy
nüfusunun 1990 yılında 1.185, 1997 yılında 666, 2000 yılında, 908 kişi olduğu,
Batman/Sason İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının 4/9/2009 tarihli ve 185 sayılı
yazısına göre yapılan araştırmalarda, 1990 ile 2000 yılları arasında köyde
muhtarlık seçimlerinin yapıldığı ancak evrakların imha edilmek üzere SEKA'ya
gönderildiğinin ifade edildiği, aralarında başvurucunun da bulunduğu Umurlu
köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden
dolayı uğradığı zararı, anılan köyün tamamen boşalmamış olması, diğer bir
ifadeyle anılan köyde nesnel güvenlik kaygısının yaşanmamış olması ve
başvurucuya yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması
nedenleriyle 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki
olanak bulunmadığından başvurucunun isteminin reddi yolunda tesis edilen dava
konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği belirtilerek davanın reddine karar
verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek
suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmıştır. Başvurucunun anılan iddialarına
yönelik olarak bu çerçevede Derece Mahkemesinin kararında açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
31. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari
yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar, daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu
konuda verdiği kararlarında, Komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler
ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama
sürecinde Komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak
uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle
yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz
yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014,
§§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B.
No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet
Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin
olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun
başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§
46-70).
32. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
33. Somut davaya bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru
tarihi (20/7/2006) ile nihai karar tarihi olan karar düzeltme tarihi (2/4/2014)
arasında geçen 7 yıl 8 aylık sürede, uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda
kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir
gecikmenin olduğu tespit edilemediğinden, başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön de bulunmadığından yargılama süresinin makul
olduğu sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/9/2016 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.