TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞE ZENGİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13014)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2015
|
R.G. Tarih – Sayı: 3/12/2015-29551
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Ayşe ZENGİN
|
Vekili
|
:
|
: Av. Cemil DOĞRU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, zilyet olunan ve
tarımsal amaçla kullanılan taşınmazın rayiç bedelinin tespit edilmesi isteminin
reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 5/8/2014 tarihinde
İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 23/6/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 19/4/2012 tarihli
ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına
Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait
Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun kapsamında zilyetliğinde bulundurduğu
İzmir ili Torbalı ilçesinde bulunan taşınmazı satın almak amacıyla ilgili
idarelere başvurmuş; İzmir Valiliği Defterdarlık Millî Emlak Dairesi
Başkanlığınca kanuni indirimler sonrasında taşınmazın satış bedelinin
269.016,90 TL olduğu kendisine bildirilmiştir.
6. Başvurucu, söz konusu bedele
itiraz anlamında olmamak üzere güncel rayiç bedelin daha az olduğunu belirterek
bilgi bakımından ve kanaat oluşturması açısından ilgili idarelerce durumun
yeniden gözden geçirilmesi ve taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi amacıyla
29/7/2013 tarihinde Torbalı 1.Asliye Hukuk Mahkemesine delil tespiti istemiyle
başvuru yapmıştır.
7. Torbalı 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi 30/7/2013 tarihli ve E.2013/165 Değişik İş sayılı kararla
başvurucunun istemini reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Dosya kapsamı ve yasal düzenleme dikkate
alındığında; HMK’nun 400. maddesi gereğince delil
tespiti istenebilmesi için, görülmekte olan bir dava bulunması ve henüz inceleme
sırası gelmemiş bir vakıanın olması ya da ileride açılacak davada ileri sürülecek
bir vakıanın olması gerekir. Delil tespiti dilekçesinden, görülmekte olan bir
dava olmadığı gibi, idarece belirlenen bedelin yeniden değerlendirmesi
aşamasında idarenin kanaatini değiştirmek amacıyla delil tespiti talebinde
bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle talebin delil tespiti istenebilecek
haller arasında sayılmadığı, ayrıca delilin hemen tespit edilmesinde hukuki
yararda bulunmadığı, zira delilin kaybolma ihtimali bulunmadığı, yine dava
açılacak olsa dahi esas hakkındaki davaya bakacak mahkemenin asliye hukuk mahkemesi
olmadığı sonuç ve kanaatine varılmakla, tespit talebinin reddine karar verilmiş
ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
KARAR: Gerekçesi
yukarıda açıklandığı üzere;
1-Delil tespiti
talebinin REDDİNE,
2-..
3-..,
Dair, tarafların yokluğunda, dosya üzerinden yapılan
inceleme sonunda tebliğ tarihinden itibaren 15 günlük süre içerisinde Yargıtay
Başkanlığına hitaben yazılacak ve mahkememize sunulacak bir dilekçe ile temyiz
yolu açık olmak üzere karar verildi.”
8. Başvurucu anılan karara
karşı süresi içerisinde temyiz yoluna başvurmuş, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
4/2/2014 tarihli ve E.2014/512,K.2014/1613 sayılı kararla başvurucunun temyiz
dilekçesinin reddine karar vermiştir. Söz konusu ilamın gerekçesi şu
şekildedir:
“…
Yukarıdaki yasal düzenleme ile 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun ‘temyiz edilebilen kararlar’ başlıklı 427. maddesi ve
‘temyiz edilemeyen kararlar’ başlıklı 428/4. maddesi ile birlikte
değerlendirildiğinde; çekişmesiz yargı niteliğinde olan delil tespiti istemi
aynı zamanda nihai karar niteliğinde de olmadığından temyiz edilebilen
kararlardan değildir. Şu halde, davacının temyiz dilekçesinin reddine….”
9. Karar düzeltme talebi
hakkındaki istem aynı Dairenin 29/5/2014 tarihli E.2014/5677, K.2014/9000
sayılı kararı ile reddedilmiş, anılan karar 9/7/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Kararın gerekçesi şu şekildedir: “…Delil tespiti davaları; temyizi mümkün
olmayan, HMK’nın 403. maddesi uyarınca ancak itiraz
yolu açık çekişmesiz yargı davalarındandır. Temyizi mümkün olmayan bir karara
karşı karar düzeltme yolunu da gidilemez. Bu nedenle karar düzeltme istemine
ilişkin dilekçenin reddine…”
10. Başvurucu 5/8/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
11. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun’un
30. maddesi ile değiştirilen geçici 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin,
26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmi Gazete’de
ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize
ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.”
12. 18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı temyiz yoluna
başvurulabilir. Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yararı bulunmak
şartıyla hükmü temyiz edebilir.”
13. 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 26/9/2004 tarihli 5236 sayılı Kanun’un 16. maddesi ile
değiştirilen “Temyiz Edilemeyen Kararlar”
başlıklı 428. maddesinin birinci fıkrasının dördüncü bendi şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında
temyiz yoluna gidilemez:
…
4. Çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar…”
14. 26/9/2004 tarihli ve 5236
sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama
tarihine kadar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun temyize ilişkin yürürlükteki
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.”
15. 26.4/2012 tarihli ve 6292
sayılı Kanun’un 6. maddesinin sekizinci ve dokuzuncu fıkraları şöyledir:
“Satış bedeli peşin veya taksitle ödenebilir.
Satış bedelinin tamamının peşin ödenmesi hâlinde yüzde yirmi, en az yarısının
ödenmesi hâlinde yüzde on oranında indirim uygulanır ve bu bedeller idarece
yapılan yazılı tebligat tarihinden itibaren en geç üç ay içinde ödenir. Tebliğ
edilen satış bedeline itiraz edilemez ve dava açılamaz.”
“Peşin satışlarda satış bedelinin tamamını, taksitli
satışlarda ise peşinatı veya taksitleri vadesinde ödememek suretiyle
yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin doğrudan satın alma hakları düşer….”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 14/10/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 5/8/2014 tarihli ve 2014/13014
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu,
i. İlk Derece Mahkemesince
delil tespiti isteminin reddine karar verilirken itiraz yolu yerine temyiz yolu
açık olmak üzere karar verildiğini ve bu belirlemeye göre temyiz isteminde
bulunulduğunu, Yargıtay tarafından temyiz talebinin kabul edilmemesinin
Anayasa’nın 36., 39. ve 40. maddelerini ihlal ettiğini,
ii. 6292 sayılı Kanun’da süresi
içerisinde idareye başvuran ve idarece tespit edilen satış bedelini itiraz ve
dava konusu etmeksizin kabul edenlerce hak sahibi olunması öngörüldüğü için
dava açma yoluna gitmeden delil tespiti istediğini, satış bedelinin aslında
olması gereken miktardan daha fazla belirlendiğini, delil tespiti istenerek
dava açılmaksızın Maliye Bakanlığı ve Başbakanlığa durumu aksettirme imkânının
da elinden alındığını, bu kapsamda Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu yargılamanın yenilenmesini
ve dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
18. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel
başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekir.…”
19. Bireysel başvuruların, 6216
sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya
diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması
gerekmektedir (Yasin Yaman, B.
No: 2012/1075, 12/2/2013, §§ 18, 19).
20. Bireysel başvurunun kabul
edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı,
bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir
başvuru koşuludur (Taner Kurban,
B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
21. Yukarıda belirtilen hükümler
uyarınca bireysel başvurunun; başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine
ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen
hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması
gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir
şekilde yorumlanması, birtakım başvurular açısından bireysel başvurunun
amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle olayın özel
şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı
aranmaksızın her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup
olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (Taner Kurban, § 20).
22. Bireysel başvurunun, başvuru
yolu öngörülmeyen durumlarda ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekmekle birlikte başvuru süresinin başlangıç tarihinin
belirlenmesi noktasında, başvurucunun ihlal oluşturan işlem, eylem veya kararla
ilgili yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu kapsamda, ilgili nihai
kararın tebliğinin öngörüldüğü hâllerde tebliğ tarihinin, tebliğ öngörülmeyen
hâllerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin
esas alınması gerekir (Taner Kurban,
§ 21).
23. Başvurucunun delil tespiti
istemine ilişkin talebi İlk Derece Mahkemesince reddedilirken “temyiz yolu açık
olmak üzere” şeklinde hüküm kurulmuştur. Başvurucunun temyiz dilekçesi ise
Yargıtay 4. Hukuk Dairesince delil tespiti isteminin çekişmesiz yargı
niteliğinde olması ve aynı zamanda nihai bir kararın bulunmamasından dolayı
reddedilmiştir.
24. Delil tespiti isteminin
reddine ilişkin kararda yukarıda belirtilen şekilde (bkz. § 7) hüküm kurulmuş olması Yargıtayın yapacağı incelemeye engel teşkil etmemekte, bir
kararın temyiz edilip edilemeyeceği meselesi aynı şekilde 1086 sayılı Kanun
kapsamında çözümlenmektedir. Bu yüzden Mahkemenin temyiz edilemeyecek olan bir
kararın temyiz edilebileceğini kararında göstermesi o hükmün temyiz
incelemesinin yapılmasını otomatik olarak sağlamayacaktır.
25. Somut olayda temyiz istemi
sonucunda verilen kararın önceden öngörülmesi başvurucudan beklenilmemekle
birlikte, başvurucunun en geç temyiz isteminin reddine ilişkin kararın
tebliğinden sonraki otuz günlük süre içerisinde bireysel başvuru yapması
gerekmekteydi. Nitekim Yargıtayın temyiz dilekçesinin
reddine ilişkin gerekçesi incelendiğinde karar düzeltme yolu ile bir sonuç
alınamayacağının açık olduğu anlaşılmaktadır. Temyiz talebinin reddi kararından
sonra karar düzeltme yoluna gidilmesi, delil tespiti talebine ilişkin etkili ve
çözüm üretebilecek bir yola başvurulduğu anlamına gelmemektedir.
26. Bu nedenle bireysel başvuru
incelemesinde, temyiz dilekçesinin reddine ilişkin kararın tebliğ edildiği
tarihin kabul edilebilirlik yönünden esas alınması gerekmektedir. Dosya
kapsamından anlaşıldığı üzere başvurucuya 12/3/2014 tarihinde temyiz
dilekçesinin reddine ilişkin karar tebliğ edilmiştir. Başvurucunun bu kapsamda en
geç 11/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunması gerekirken bireysel
başvuru tarihinin 5/8/2014 olduğu gözetildiğinde bireysel başvuru için
öngörülen otuz günlük sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle, iddia
edilen ihlalin başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten otuz gün geçtikten
sonra yapılan başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin süre aşımı
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
14/10/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.