TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ADAÇAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13081)
|
|
Karar Tarihi: 22/3/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ali ADAÇAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Çağrı
Cem KOZPINAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, zorunlu müdafi atandığının bildirilmemesi ve
mahkûmiyet kararının gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Ateşli silah yaralanması nedeniyle 30/3/2006 tarihinde
hastaneye kaldırılan H.B. 31/3/2006 tarihinde vefat etmiş, 8/6/2006 tarihli
otopsi raporundan H.B.nin ateşli silah yaralanmasına
bağlı iç organ harabiyetinden kaynaklanan iç kanama
sonucu öldüğü saptanmıştır.
10. Kolluk tarafından düzenlenen 30/3/2006 tarihli olay yeri
tespit tutanağında; uzun boylu, yapılı, esmer tenli, siyah takım elbiseli,
30-35 yaşlarında bir şahsın maktule üç el ateş ettikten sonra yaya olarak olay
mahallinden ayrıldığı ve beyaz renkli bir kamyonete binerek uzaklaştığı
belirtilmiştir.
11. Olay mahallinde yapılan araştırma ve incelemede üç adet MKE
yapımı 9 mm çapında kovan ve iki adet mermi çekirdeği elde edilmiş ve yapılan
laboratuvar incelemesi sonucunda elde edilen kovan ve mermi çekirdeklerininatıldığı
silahın 8/3/2006 tarihinde bir kaç kişinin yaralanması ile sonuçlanan kavgada
kullanılan silahla aynı olduğu tespit edilmiştir.
12. Kolluk tarafından 8/3/2006 tarihli olay esas alınarak
yapılan araştırma sonucunda ölüm olayında kullanılan silahın en son T.M. adlı
şahısta bulunduğu belirlenmiş,bu şahıs ile başvurucu
ve başvurucunun kardeşi M.A. arasındaki ilişki nedeniyle başvurucu ve kardeşi
M.A. şüpheli sıfatıyla soruşturmaya dâhil edilmiştir.
13. Alanya Cumhuriyet Başsavcılığının 20/9/2006 tarihli
iddianamesi ile özetle başvurucunun kardeşi M.A.nın
maktul H.B.ye olan borcundan kurtulmak amacıyla başvurucunun patronu olan T.M.den yardım istediği, T.M.nin
bu iş için H.A.yı görevlendirip olayda kullanılan
silahı temin ettiği ve H.A.nın aldığı talimat gereği H.B.yi vurduktan sonra başvurucunun kullandığı kamyonete
binerek olay mahallinden uzaklaştığı iddiasıyla başvurucu, başvurucunun kardeşi
M.A, T.M. ve H.A.nın kasten öldürme eyleminden
cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmıştır.
14. Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 19/1/2011 tarihli
kararıyla başvurucunun kardeşi M.A.nın telefon
alışverişinden dolayı maktule 9.000 TL borçlu olduğu, maktulün borcun
ödenmemesi nedeniyle icra takibi başlattığı, M.A.nın
borçtan kurtulmak için kardeşi olan başvurucu ile görüşüp birlikte başvurucunun
patronu olan T.M.den yardım istedikleri, TM.nin başvurucu ve kardeşi ile almış olduğu karar gereği
tetikçi H.A. ile görüşüpsuçta kullanılan silahı temin
ettiği ve H.A.nın da almış olduğu talimat uyarınca
maktule ateş ettikten sonra başvurucunun kullanmakta olduğu kamyonete binerek
olay mahallinden uzaklaştığı gerekçesiyle başvurucu ile birlikte M.A., T.M. ve H.A.nın müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar
vermiştir.
15. Hüküm temyiz edilmiş, Yargıtay 1. Ceza Dairesi (Daire)
7/5/2012 tarihli kararı ile başvurucu ve kardeşi M.A. arasındaki menfaat
uyuşmazlığı nedeniyle ayrı müdafiler tarafından temsil edilmeleri gerekirken
savunma zafiyeti oluşturacak şekilde aynı müdafi tarafından temsil edilmeleri
nedeniyle diğer temyiz itirazlarını incelemeden hükmün bozulmasına karar
vermiştir.
16. Bozma sonrasında ilk derece mahkemesince yargılamaya devam
edilmiştir. Başvurucu müdafii Av. M.A.K. 18/7/2012
tarihli oturumda başvurucunun müdafiliğinden çekildiğini belirterek yeni müdafi
atanmasını istemiş, mahkemece barodan başvurucuya müdafi atanması talebinde
bulunulmuştur.
17. Yargılamanın 2/10/2012 tarihli oturumunda Av. M.C.nin başvurucuya müdafi olarak atandığı bildirilmişse de
M.C. mazereti nedeniyle oturumda hazır bulunmamıştır. Mahkemece, 9/10/2012
tarihli oturuma iştirak eden Av. M.C.nin beyanları
alındıktan sonrabozma ilamına uyma kararı verilmiş ve
devamında savcılığın esas hakkındaki mütalaası alınmıştır. Başvurucu müdafiiAv. M.C. mütalaayı kabul etmediğini belirtmiş,
başvurucunun önceki savunmaları doğrultusunda beraatına karar verilmesini ve
hakkındaki yakalama kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
18. Mahkemece zorunlu müdafinin esas hakkındaki mütalaaya
ilişkin beyanlarının alınmasından sonra yargılamaya son verilmiş, hastane
kayıtları, otopsi raporu, suçta kullanılan silah ile olay mahallinde elde
edilen kovan ve mermi çekirdeklerine ilişkin laboratuvar raporu, sanık
savunmaları, katılan beyanları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı gözönünde bulundurularak olayın gerçekleşmesine ilişkin
önceki karardaki oluş aynen tekrarlanarak başvurucu ile birlikte M.A. ve T.M.nin azmettiren ve diğer sanık H.A.nın
doğrudan fail olarak kasten adam öldürme suçundan müebbet hapis cezasıyla
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
19. Hüküm, başvurucu dışındaki diğer sanık müdafileri tarafından
temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesi sonuç ceza itibarıyla hükmün resen
temyiz incelemesine tabi olduğunu da belirterek yapmış olduğu duruşmalı temyiz
incelemesi sonucunda, hükmün başvurucu ve H.A.ya
ilişkin kısmının onanmasına 14/4/2014 tarihinde karar vermiştir. Yargıtay 1.
Ceza Dairesi aynı kararda, sanık M.A. yönünden sanığın savunmasının aksini
ispata yarar nitelikte delil elde edilemediğinden beraatine
karar verilmesi gerektiğine ve sanık T.M. yönünden eylemin, fiilin işlenmesinde
kullanılan silahı sağlama suçunu oluşturduğundan fazla ceza tayin edildiğine
işaret ederek bu iki sanık yönünden hükmün bozulmasına karar vermiştir.
20. Dosya içinde 19/1/2011 tarihli karar ile birlikte hakkında
yakalama kararı çıkartılan ve başvuru tarihine kadar hakkındaki bu karar infaz
edilmeyen başvurucuya, müdafiinin çekilmesi, zorunlu
müdafinin atanması, ilk derece mahkemesi kararı, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının tebliğnamesi ve Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 14/4/2014 tarihli nihai kararının tebliğ edildiğine ilişkin herhangi
bir belge ve bilgi bulunmamaktadır.
21. Başvurucu, nihai karardan 11/8/2014 tarihinde haberdar
olduğunu belirterek12/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Kanun Hükümleri
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 38.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
''(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi,
işlenen suçun cezası ile cezalandırılır."
23. 5237 sayılı Kanun'un 82. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Kasten öldürme
suçunun;
a) Tasarlayarak,
...
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılır''
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun ''Müdafiin
görevlendirilmesi'' kenar başlıklı 150. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1)
Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık,
müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi
görevlendirilir.
(2) Müdafii
bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul
veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.
(3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını
gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra
hükmü uygulanır.''
25. 5271 sayılı Kanun'un ''Müdafi
görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem ve müdafilik görevinden yasaklanma'' kenar başlıklı
151. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) 150 nci madde hükmüne göre görevlendirilen müdafi, duruşmada
hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine
getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka bir müdafi
görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapar. Bu durumda mahkeme oturuma ara verebileceği
gibi oturumun ertelenmesine de karar verebilir.
(2) Eğer yeni müdafi savunmasını hazırlamak
için yeterli zaman olmadığını açıklarsa oturum ertelenir.''
26. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun ''Avukatın vekaletten çekilmesi'' kenar
başlıklı 41. maddesininilgili kısmı şöyledir:
"Belli bir işi takipten veya savunmadan isteği ile çekilen avukatın o
işe ait vekalet görevi, durumu müvekkiline tebliğinden itibaren onbeş gün süre ile devam eder.
Şu
kadar ki, adli müzaharet bürosu yahut baro başkanı
tarafından tayin edilen avukat, kaçınılmaz bir sebep veya haklı bir özürü olmadıkça, görevi yerine getirmekten çekinemez.
Kaçınılmaz sebebin veya haklı özürün takdiri avukatı
tayin eden makama aittir.''
B. Yargıtay İçtihatları
27. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31/1/2012 tarihli ve
E.2011/6-249, K.2012/1 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Anayasanın 36. maddesine göre; 'herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.' Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin, 'adil yargılanma hakkını' düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının
b ve c bentlerinde ise; 'Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir: a)….;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak; c)
Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak
ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa
mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından
yararlanabilmek…
Buradan çıkarılması gereken sonuç; savunma hakkının, temel insan
hakları arasında yer alan hak arama hürriyetinin bir gereği olduğu ve avukat
tutma hakkının da savunma hakkından ayrı düşünülemeyeceği gerçeğidir. Bu
durumda, mevzuatımızda zorunlu müdafilik sistemini öngören yasanın amacı,
kendisini savunmak için yeterli maddi olanağı bulunmayanların bu hakkı
kullanamamalarından kaynaklanabilecek muhtemel hak kayıplarının önlenmesi,
dolayısıyla da savunma hakkının etkin kullanılabilmesinin sağlanması suretiyle,
adil yargılanmanın gerçekleştirilmesidir. Bunun doğal sonucu olarak, parası
olan sanık nasıl ki vekâletname verdiği avukatı serbestçe tayin edebiliyor,
parası olmayan sanığın da aynı şekilde avukatını serbestçe belirleyebilmesi, en
azından kendisine tayin edilen avukatı beğenmediğinde değiştirme hakkının
bulunması, daha da ötesi, görülmeye başlayacak davada kendisine bir avukat
atanacağının sanığa bildirilmesi gereklidir.
Kendisine avukat atandığını dahi bilmeyen ya da kendisine avukat
atanmakla birlikte beğenmediği takdirde bu avukatın değiştirilmesini isteme
hakkına sahip bulunmayan bir sanığın, atandığını dahi bilmediği veya
beğenmediği halde muhatap olduğu bu avukatın tüm tasarruflarından sorumlu
tutulması gerektiğini veya bu avukatın yaptığı tüm işlemleri peşinen kabul
etmiş sayılacağını söylemek nasıl mümkün değilse, böyle bir durumda savunma
hakkının tam anlamıyla kullanılabileceğini düşünmek de olası değildir.
…
Bunun ötesinde; kendisine zorunlu müdafi atanacağının sanığa
bildirilmiş ve sanığın da buna ses çıkarmamış olduğu durumlarda; zorunlu müdafie yapılan tefhim veya tebliğ işlemlerinin aynen vekâletnameli müdafide olduğu gibi geçerli olacağı ve gerek
tefhime, gerekse tebliğe bağlı olan sürelerin işlemeye başlayacağı hususunda
duraksama yaşanmamaktadır. Dolayısıyla, böyle durumlarda Tebligat Yasasının 11.
maddesi uyarınca işlem yapılması gerekeceğinden, tebligat asile değil vekile (müdafie) yapılmalıdır. Aksi halde, zorunlu müdafiliğe
yasanın arzu etmediği anlamda simgesel bir anlam yüklenmiş olur ki, bu kabul
birçok kargaşayı da birlikte getirecektir.
Konuya bu açıklamalar ışığında bakıldığında şu sonuçlara varılmaktadır:
(…)
1-Zorunlu müdafi atamasının yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte
bulunan usul hükümlerine göre tayin edilmiş zorunlu müdafie
yapılan tefhim ve tebliğ, aynen vekaletnameli müdafie yapıldığında olduğu gibi hukuki sonuçlarını
doğurur. Ancak; bunun ön şartı, kendisine bir zorunlu müdafi atandığından
sanığın haberdar edilmiş olmasıdır.
2-Sanığın zorunlu müdafii azletme ve
değiştirilmesini isteme hakkı bulunmaktadır.
3-Kendisine zorunlu müdafi atandığından haberdar olan sanık buna ses
çıkarmazsa, zorunlu müdafiin yapmış olduğu ve
kendisinin açıkça karşı çıkmadığı tüm tasarrufların sonuçlarına katlanmak
zorundadır.
4-Kendisine zorunlu müdafi atandığından sanığın haberdar edilmediği
durumlarda ise; zorunlu müdafie yapılmış bulunan
tefhim ve tebliğ kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmaz. Bu durumda,
velev ki zorunlu müdafii sanığın lehine gibi görünen
bazı işlemleri yapmış olsa -örneğin temyiz dilekçesi vermiş olsa- dahi, hükmün
sanığın kendisine de tebliğ edilmesi ve kendisine yapılan tebliğ üzerine sanık
tarafından temyiz dilekçesi verilmesi halinde, temyiz davasının kabul edilmesi
gerekir.
Somut olayda; zorunlu müdafiinin yüzüne karşı
yapılmış olan tefhim, kendisine zorunlu müdafi atandığından haberdar edilmeyen
sanık C.A. açısından hukuki sonuç doğurmayacağından, temyiz süresini de
başlatmaz. Bu nedenle, temyiz davasının sanık müdafiinin
temyiz isteminin süresinden sonra olduğundan bahisle reddi yerine, gerekçeli
kararın sanığın kendisine de tebliği gerekmektedir. (…) Buna karşılık, kararın
kendisine tebliğ edilmesine rağmen sanık tarafından süresi içinde temyiz
dilekçesi verilmemesi halinde ise sanık müdafiinin
süresinden sonra vaki temyiz isteminin reddine karar verilmeli ve Genel Kurulca
duraksamasız olarak kabul edildiği gibi Özel Dairenin
yaptığının aksine, iadeden önceki temyiz dilekçesine dayalı olarak da temyiz
davası açılmamalıdır."
28. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21/4/2009 tarihli veE.2008/7595,
K.2009/2251 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"1-a) Sanık Mücahit müdafiinin
01.11.2007 havale tarihli dilekçesi ile vekillik görevinden çekildiğini
bildirdiği, aynı tarihli duruşmanın ara kararında çekilmenin tebliğine karar
verildiği, ancak kararın gereğinin yerine getirilmediği anlaşılmakla, vekilin
görevinden çekildiğine dair dilekçenin 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 41.
maddesi ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu gereğince usulüne uygun şekilde sanığa
tebliği ile, kendisini duruşmada vekil ile temsil ettirmediği takdirde, atılı
suçun alt sınırı dikkate alınarak CMK 150/3 maddesi gereğince baro tarafından
müdafi atanması, atanan müdafiinin CMUK 188. maddesi
gereğince duruşmada hazır bulundurulması gereğine uyulmaması [ nedeniyle hükmün
BOZULMASINA karar verilmiştir.]''
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 22/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Müdafi Yardımından
Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddialarıve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, müdafii iken Yargıtay
bozma ilamı gereğince çekilen Av. M.A.K. yerine yeni bir müdafi atanmışsa da bu
atamanın kendisine bildirilmediğini ve atanan bu müdafinin ilk derece mahkemesi
kararını dahi temyiz etmediğini belirterek savunma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde, tutuksuz olarak yargılanmakta iken ilk
mahkûmiyet kararının verildiği 19/1/2011 tarihinde hakkında yakalama emri
çıkarılan başvurucuya kaçak olması nedeniyle yeni müdafi atandığının
bildirilmesinin mümkün olmadığı ve atanan müdafi hükmü temyiz etmemişse de
hükmün resen temyize tabi olması nedeniyle bir hak kaybından da söz
edilemeyeceğinden savunma hakkının kısıtlanmadığını bildirmiştir.
32. Başvurucu, Bakanlık görüş yazısına karşı beyanında anılan
görüşün kabul edilemez olduğunu, esasen örtülü olarak hak ihlalini açıkça
ortaya koyan nitelikte olduğunu bildirmiştir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun zorunlu müdafi atandığından
kendisinin haberdar edilmemesi ve bu müdafinin kararı temyiz etmemesine yönelik
iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındakimüdafi
yardımından yararlanma hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
36. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes ''savunma'' ve
''adil yargılanma'' hakkına sahiptir.
37. Savunma hakkının sağladığı “güvenceler”, esasen adil
yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk devleti ilkesinin
gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli güvencelerinden biri olması
nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Anılan hükümde,
herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle savunma hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan kişilerin cezalandırılması,
Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet karinesine de uygun
değildir. Bu nedenle savunma hakkının sağlanmadığı bir yargılamanın adil
olduğundan söz edilemez (Yusuf Karakuş ve
diğerleri, B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 70).
38. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli
değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen
“meşru vasıta ve yollardan" yararlandırılması
da gerekir. Savunmada başvurulacak meşru vasıta ve yollar arasında avukatların
teknik bilgilerinden ve tecrübelerinden yararlanma olanağı da bulunmaktadır (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 72).
39. Müdafi ile temsil edilme hakkının bir gereği olarak 5271
sayılı Kanun’un 150. maddesinde, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin
kendisi bir müdafi seçebileceği gibi müdafi seçebilecek durumda olmadığını
beyan eder ve kendisine bir müdafi atanmasını talep ederse mali imkânlardan
yoksun olup olmadığına bakılmaksızın bu kişiye müdafi atanacağı kuralı kabul
edilmiştir. Yine aynı maddeye göre sanığa isnat edilen suçun kanunda öngörülen
cezasının alt sınırının beş yıldan çok olması ve kendisine bir müdafi seçmemiş
olması hâlinde sanığın istemi aranmaksızın resen bir müdafi tayin edilmektedir.
Ayrıca 5271 sayılı Kanun’un 151. maddesine göre görevlendirilen müdafi,
duruşmada hazır bulunmaz veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini
yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka bir müdafi
görevlendirilmesi için gerekli işlemi yapmak zorundadır (Gürhan Nerse, B.
No: 2013/5957, 30/12/2014, § 49). Diğer yandan yetkili adli makamlar,
görevlendirilen müdafinin etkin bir hukuki yardımda bulunmadığını (Görevini
gerektiği gibi yerine getirmekten kaçındığını) tespit ettiklerinde -özen
yükümlülükleri gereği- gerekli müdahalelerde bulunmalıdır (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 75).
40. Yargıtay, sanığa zorunlu bir müdafi atandığından haberdar edilmiş
olması şartıyla tayin edilmiş zorunlu müdafiye yapılan tefhim ve tebliğin,
aynen vekâletnameli müdafide olduğu gibi hukuki
sonuçlarını doğurduğuna karar vermiştir. Yargıtaya
göre sanığın zorunlu müdafi azletme ve değiştirilmesini isteme hakkı bulunmaktadır
ve kendisine zorunlu müdafii atandığından haberdar
olan sanık buna ses çıkarmazsa zorunlu müdafinin yapmış olduğu ve kendisinin
açıkça karşı çıkmadığı tüm tasarrufların sonuçlarına katlanmak zorundadır.
Sanığın kendisine zorunlu müdafi atandığından haberdar edilmediği durumlarda
ise zorunlu müdafiye yapılmış bulunan tefhim ve tebliğ kendisine bağlanan
hukuki sonuçları doğurmaz (Gürhan Nerse, § 50).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
41. Başvurucu hakkında kasten adam öldürme eylemi nedeniyle kamu
davası açılmıştır. Mahkeme 19/1/2011 tarihli kararıyla aralarında başvurucu,
başvurucunun kardeşi M.A.nın dabulunduğu
dört sanığa isnat edilen adam öldürme eylemini sabit görerek her bir sanığın
ayrı ayrı müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Anılan
hüküm başvurucu ve diğer sanıklar tarafından temyiz edilmiş, Daire başvurucu ve
kardeşi M.A. arasında menfaat uyuşmazlığı olduğu, bu yüzden aynı müdafi
tarafından temsil edilmelerinin savunmada zafiyet oluşturacağı gerekçesiyle
diğer temyiz itirazlarını incelemeden hükmün bozulmasına karar vermiştir.
42. Bozma öncesi yapılan yargılamada başvurucu ve başvurucunun
kardeşi M.A.yı temsil eden Av. M.A.K. bozma
kararındaki gerekçe uyarınca başvurucunun vekilliğinden çekildiğini bildirmiş,
mahkemece 5271 sayılı Kanun'un 150. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca
başvurucuya baro tarafından müdafi görevlendirilmesi isteğinde bulunulmuştur.
Baro tarafından görevlendirilen müdafi, görevlendirildikten sonraki ilk oturum
olan 2/10/2012 tarihli oturuma mazeret sunarak katılmamış, 9/10/2012 tarihli
karar oturumunda ise söz alarak başvurucunun önceki savunmalarına aynen
katıldığını belirterek beraat kararı verilmesini talep etmiş, ancak müebbet
hapis cezasına ilişkin kararı temyiz etmemiştir.
43. Bu açıklamalar ışığında 19/1/2011 tarihli ilk hükümle
birlikte hakkında yakalama kararı çıkartılan ve o tarihten beri kaçak bulunan
başvurucu, bozma sonrasında yapılan yargılamaya iştirak etmemiştir. Başvurucu tarafından
seçilen müdafinin çekilme isteğini bildirmesinden sonra mahkemenin talebiyle
kendisine 5271 sayılı Kanun'un 150. maddesi uyarınca yeni bir müdafi atanmış,
ancak 1136 sayılı Kanun'un 41. maddesi uyarıncabaşvurucuya
seçmiş olduğu müdafinin çekilme isteğinin tebliği yönünde herhangi bir
girişimde bulunulmadığı gibi yeni bir müdafi atandığı da bildirilmemiştir. Bu
itibarla atananyeni müdafi ile başvurucu, yargılama
sürecinde hiçbir zaman bir araya gelmemiş, karar oturumuna katılan müdafi,
başvurucunun önceki savunmalarını tekrar ettiğini belirtmekle yetinmiştir.
Anayasa Mahkemesi daha önce önüne gelen başvuruda, savunmasını yaptıktan sonra
zorunlu olmadığı halde kendisine müdafi atanan vebu
atamadan haberdar edilmeyen kişi yönünden müdafi yardımından yararlanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını kabul edilemez bulmuştur (Sadık Şimşek, B. No: 2014/19469, 21/11/2017). Ancak bireysel başvuruya
konu somut olayda, başvurucu ile herhangi birbilgi ve
görüş alışverişi yapmayan zorunlu müdafinin savunması, başvurucunun dosya
kapsamında mevcut önceki savunmalarına atıf yapmaktan ibarettir. Başvurucunun
atıf yapılan bu savunmalarında zafiyet bulunduğu hususu Yargıtay tarafından
tespit edilerek bozma konusu yapılmıştır. Dolayısıyla müdafi atandığından
başvurucunun haberdar edilerek, etkin bir hukuki yardımda bulunabilmesi için
müdafiye dosyayı çalışmak ve gerekli görürse başvurucuya danışarak savunmasını
hazırlama imkanı verilmeden bozma öncesi savunmalara yapılan atıf yeterli
görülerek karar verilmesi,savunma hakkını telafi
edilemez şekilde ihlal etmiştir.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından yararlanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
45. Başvurucu, Yargıtay bozma kararında aynı eylemden yargılanan
kardeşiM.A.nın beraatına karar verilmesi gerektiğine
ve T.M.nin eyleminin suçun işlenmesinde kullanılan
silahı temin etme niteliğinde olduğuna işaret edilmekle, adam öldürme eylemi
nedeniyle kendisine verilen müebbet hapis cezasının gerekçesinin de ortadan
kalktığını, bu iki sanık hakkındaki karara göre azmettiren olarak kabul
edilemeyeceğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
46. Başvurucununmüdafi yardımından
yararlanma hakkının ihlal edildiği yönündeki yukarıdaki tespit dikkate
alındığında, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki diğer şikâyetlerin kabul edilebilirliği ve esası hakkında
ayrıca karar verilmesine gerek olmadığı sonucuna varılmıştır.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'u 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1)Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
48. Başvurucu, ihlal tespitinde bulunulmasını talep etmiştir.
49. Başvurucunun müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
50. Savunma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Alanya 1. Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında müdafi yardımından yararlanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin savunma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Alanya 1. Ağır Ceza
Mahkemesine(E.2012/103, K.2012/166) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.