TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET SÜT BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/1309)
Karar Tarihi: 22/6/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Raportör Yrd.
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
Başvurucu
Mehmet SÜT
Vekili
Av. Salih Sefa SEKNİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, aleyhine açılan işçi alacaklarının tahsili istemli davada, haksız olarak davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğunu, anılan kararın yeterli inceleme yapılmadan ve temyiz dilekçesi dikkate alınmadan onandığını, onama kararının gerekçesiz olduğunu belirterek, adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesi ile tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 22/1/2014 tarihinde Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 25/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu aleyhine 1/10/2007 tarihinde işçi alacaklarının tahsili istemiyle dava açılmıştır.
6. Bakırköy 13. İş Mahkemesi, 20/6/2011 tarihli ve E.2007/1149, K.2011/426 sayılı kararıyla, taraf delillerini ve tanık ifadelerini değerlendirerek, “davacının davalıya ait işyerinde 8 yıl 4 ay 12 gün çalıştığı, her ne kadar davalı vekili tarafından davacının hamal olarak sadece müvekkiline hizmet vermediğini, halde başka dükkanlara da hizmet verdiğini ve ücretlerini de yükleme yaptığı müşterilerden aldığını iddia etmiş ise de, davacının piyasa hamalı olmadığı, davalı işverenin dükkanında hamal olarak sürekli çalıştığı, dolayısıyla davacı ile davalı arasında hizmet akdinin bulunduğu ve bu hizmet akdinin davalı işveren tarafından haksız ve ihbarsız olarak feshedildiği, esasen davacının kıdem ve ihbar tazminatını hak etmeyecek şekilde işten ayrıldığının ispatı davalı işverene düştüğü halde, bu husus davalı tarafından ispat edilemediğinden davacının kıdem ve ihbar tazminatı talep hakkının doğduğu” gerekçesiyle davanın kabulüne hükmetmiştir.
7. Başvurucunun temyiz istemi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 13/11/2013 tarihli ve E.2011/40571, K.2013/29125 sayılı ilâmıyla, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddine, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına karar vermiştir.
8. Onama ilâmı, başvurucuya 24/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
9. Başvurucu, 22/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 17. maddesi şöyledir:
“Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekir.
…
Bildirim şartına uymayan taraf, bildirim süresine ilişkin ücret tutarında tazminat ödemek zorundadır.
…”
11. 25/8/1971 tarih ve 1475 sayılı mülga İş Kanunu’nun halen yürürlükte olan 14. maddesi şöyledir:
“Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:
feshedilmesi … hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 22/1/2014 tarih ve 2014/1309 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, aleyhine açılan işçi alacaklarının tahsili istemli davada, haksız olarak davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğunu, anılan kararın yeterli inceleme yapılmadan ve temyiz dilekçesi dikkate alınmadan onandığını, onama kararının gerekçesiz olduğunu, davanın kabulü yönündeki hüküm nedeniyle davacının kendisi aleyhine icra takibi başlattığını belirterek, adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
14. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Başvurucunun, aleyhine açılan davanın haksız olarak kabul edildiği, temyiz isteminin yeterli inceleme yapılmadan ve temyiz dilekçesi dikkate alınmadan reddedildiği, anılan kararlar nedeniyle aleyhine icra takibi başlatıldığını belirterek adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiaları, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına yönelik olup, tamamı adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Başvurucunun, Yargıtay kararının gerekçesiz olduğu iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
15. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
16. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
17. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
18. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
19. Başvurucu, aleyhine açılan davada, haksız olarak davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğunu, anılan kararın yeterli inceleme yapılmadan ve temyiz dilekçesi dikkate alınmadan onandığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Başvuru konusu olayda Mahkemece, tarafların sunduğu deliller ve tanık ifadeleri birlikte değerlendirilmiş, davacının başvurucuya ait işyerinde 8 yıl 4 ay 12 gün hamal olarak sürekli çalıştığı, dolayısıyla davacı ile başvurucu arasında hizmet akdinin bulunduğu ve bu hizmet akdinin başvurucu tarafından haksız ve ihbarsız olarak feshedildiği, davacının kıdem ve ihbar tazminatını hak etmeyecek şekilde işten ayrıldığının ispatının işverene düştüğü halde, bu hususun başvurucu tarafından ispat edilemediği gerekçesiyle davanın kabulüne hükmedilmiştir. Başvurucu, bilirkişi raporunun ve tanık ifadelerinin Mahkemece yanlış değerlendirildiğine yönelik iddialarını içeren bir dilekçe ile temyiz isteminde bulunmuş, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, başvurucunun temyiz itirazlarını reddederek, usul ve kanuna uygun bulduğu kararı onamıştır.
21. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, sonuç olarak iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
22. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının dinlenmediğine ilişkin bir iddia, bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi, Derece Mahkemesi kararlarında bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
23. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargıtay Kararının Gerekçesiz Olduğu İddiası
24. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
26. Temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
27. Başvurucu, Yargıtay onama kararının gerekçesiz olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
28. Başvuruya konu davada, Bakırköy 13. İş Mahkemesinin davanın kabulü yönündeki kararı (bkz. § 6) Yargıtay tarafından, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre usul ve kanuna uygun bulunarak onanmıştır (bkz. § 7). Dolayısıyla, İlk Derece Mahkemesinin gerekçesini kabul ettiği anlaşılan Yargıtay onama kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
29. Açıklanan nedenlerle, gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Yargıtay kararının gerekçesiz olduğu yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.