TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GELİŞİM TEKNİK SANAYİ VE TİCARET PAZARLAMA
LİMİTED ŞİRKETİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13214)
|
|
Karar Tarihi: 22/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Gelişim
Teknik Sanayi ve Ticaret Pazarlama Limited Şirketi
|
Vekili
|
:
|
Av. Neriman
KARATAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, patentten doğan haklara tecavüzün önlenmesi ve
tazminat istemine ilişkin davanın aktif dava ehliyetinin bulunmadığı
gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın
uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, HL H. & L.GmbH
şirketinin 1/1/1997 tarihli distribütör sözleşmesi ile Türkiye'deki tek yetkili
satıcısı olduğunu, bu şirketin kendi buluşu ve üretimi olan kokusuz yer
süzgeçlerine "Atık Boşaltma Düzeneği (Gider)" başlığı altında
incelemeli patent verilerek yirmi yıllık süre için korunması amacıyla Türk
Patent Enstitüsünce Resmî Patent Bülteninde yayınlandığını, davalı şirketin ne
patent sahibi ne de distribütörlük yetkisi olmadan patentli sistemi taklit
ederek benzer ürünü sattığını belirterek İstanbul 2. Fikri ve Sınaî Haklar
Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) 12/3/2009 tarihinde patentten doğan haklara
tecavüzün önlenmesi ve tazminat talebiyle dava açmıştır.
9. Mahkemenin 22/5/2012 tarihli kararıyla "davalı şirketin
üretici değil satıcı sıfatını taşıdığını ve sattığı binlerce ambalajlı ürünün iç
parçasının taklit ya da orijinal olduğunu bilmesinin asla davalıdan
beklenemeyeceği" gerekçesiyle davanın esastan reddine karar verilmiştir.
10. Başvurucunun temyizi üzerine karar Yargıtay 11. Hukuk
Dairesinin (Daire) 10/10/2013 tarihli kararıyla gerekçesi değiştirilerek
onanmıştır. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...551 sayılı KHK'nin
148. maddesinde lisans alanın patent hakkına tecavüz davası açma koşulları
düzenlenmiş olup; davacının sunduğu 01/01/1997 tarihli distribütörlük
sözleşmesinde davacının lisans hakkının tanınmamış olması, aynı sözleşmenin
yasal haklar başlıklı hükmü ve yine davacı tarafından dayanılan 14/01/2008
tarihli vekaletname başlıklı belgenin de esasen işbu davayı açma konusunda
davacıya yetki veren belge olarak kabulünün de mümkün bulunmaması nedeniyle
davanın reddi gerekeceğinden; sonucu bakımından doğru olan kararın onanması
gerekmiştir."
11. Başvurucunun karar düzeltme talebi Dairenin 8/5/2014 tarihli
kararıyla "davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığından davanın reddine
karar verilmesi ve davacı aleyhine de maktu vekalet ücretine hükmedilmesi
gerekirken nisbi vekâlet ücretine hükmedilmesi doğru
olmadığı" gerekçesiyle kabul edilerek onama kararında açıklanan aynı
gerekçelerle hükmedilen vekâlet ücreti yönünden karar düzeltilerek onanmıştır.
12. Nihai karar 16/7/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiş, 13/8/2014 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
13. 24/6/1995 tarihli ve 551 sayılı mülga Patent Haklarının
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin "Lisans alanın dava açması ve şartları"
kenar başlıklı 148. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:
"Aksi sözleşmede
kararlaştırılmamışsa, inhisari lisansa sahip olan
kişi, üçüncü bir kişi tarafından patent sahibinin patentten doğan haklarına,
tecavüz edilmesi durumuna, patent sahibinin bu Kanun Hükmünde Kararname
uyarınca açabileceği davaları, kendi adına açabilir. İnhisar olmayan lisans
sahibi olanların, dava açma hakları yoktur.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 22/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu, daha önce açtığı başka bir davada Dairenin
4/6/2013 tarihli bozma kararıyla işin esasına girilerek temyiz incelemesi
yapıldığını, bir başka ifade ile aktif dava ehliyetinin bulunmadığına yönelik
bir karar verilmediğini belirtmiştir. Başvuru konusu davanın ise aktif dava
ehliyetinin bulunmaması nedeniyle reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ve
yargılamada eksik araştırma yapıldığı iddiasıyla mülkiyet ve adil yargılanma
hakkı ile çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiası yanında Anayasa'nın 35. ve 48. maddelerinde güvence altına
alınan mülkiyet hakkı ile çalışma ve sözleşme hürriyetinin de ihlal edildiğini
ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun temel iddiası, kanun yolu incelemesinde
işin esasına girilmeden aktif dava ehliyetinin bulunmadığına karar verilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun makul sürede yargılanma hakkı
dışındaki diğer tüm iddialarının mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
17. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız
hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
18. Mahkemeye erişim hakkı, ilk derece mahkemesine dava açma
hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma
imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, §
49).
19. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili
bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada
açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki
ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve
Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle
mahkemelerin, usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar
getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla
öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı
esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil
Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
20. Bu çerçevede, "aktif dava ehliyeti yokluğundan"
davanın reddedilmesinin 551 sayılı mülga Kararname’nin 148. maddesinde
öngörülen dava açma şartı uyarınca yasal dayanağının bulunduğu sonucuna
varılmıştır. Diğer yandan, davayı kendi adına yürütebilme ve kendi adına esas
hakkında hüküm alabilme yetkisinin lisans hakkı tanınan kişi ya da kuruma ait
olmasının, bir başka ifade ile dava açma yetkisinin hukuki menfaati bulunan
kişilere tanınmasına ilişkin düzenlemenin meşru bir amaç taşıdığı
anlaşılmaktadır.
21. Somut olayda davalı şirket davaya cevap dilekçesinde "inhisari olmayan lisans" sahibinin dava açma
yetkisinin bulunmadığını bu nedenle başvurucunun "inhisari
lisansa" sahip olduğunu ortaya koyan belgeyi ibraz etmesi gerektiği
şeklindeki usule ilişkin itirazlarını bildirmiştir. Mahkeme, mevzuat ve
tarafların sundukları delilleri değerlendirerek davanın esastan reddine karar
vermiştir. Temyiz incelemesini yapan Daire ise öncelikle usul yönünden yaptığı
incelemesinde gösterdiği gerekçeyle (bkz. § 10) başvurucunun aktif dava
ehliyetinin bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Bu karara karşı başvurucu karar
düzeltme talebinde bulunarak sunulan sözleşme ve vekaletname başlıklı belgenin
dava açmaya yeterli olduğunu belirtilmiş ise de Daire kararında belirtilen
-başvurucuya lisans hakkı tanıyan sözleşme ile dava açmaya yetki veren usulüne
uygun vekaletname- eksikliklerin giderildiği yönünde bir açıklamada
bulunmamıştır.
22. Öte yandan başvurucunun daha önce açtığı başka bir davada
davanın esasına ilişkin olarak temyiz incelemesi yapıldığını belirtilmiştir.
Davalı tarafı farklı olan başvuru konusu davada, davalının ileri sürdüğü usule
yönelik itirazı kapsamında inceleme yapıldığı gözönüne
alındığında, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri
arasındaki farklılıklar nedeniyle temyiz merciinin değerlendirmesinin aynı
olmaması kabul edilebilir bir yaklaşımdır.
23. Yapılan bu tespitler ışığında, yargısal sistem açısından
olaya bakıldığında başvurucunun aktif dava ehliyetinin bulunmadığından Dairenin
usule ilişkin ölçülü ve öngörülebilir uygulamasının hakkaniyete aykırı ve keyfî
olmayıp mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
24. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
25. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50, 52).
28. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
29. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 5 yıl 1 ay 26 günlük
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
32. Başvurucu, 55.000 TL maddi ve 15.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
33. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
34. Yargılamanın uzamasında başvurucunun tespit edilen kusurları
da (yargılama sürecinde Mahkemece 28/10/2010 tarihinde takipsiz bırakıldığı
gerekçesiyle davanın yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına karar
verilmesi ve 16/4/2012 tarihinde başvurucu vekilinin mazereti nedeniyle
yargılamanın ertelenmesi) dikkate alınarak makul sürede yargılanma hakkının
ihlali nedeniyle yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
35. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
36. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 2. Fikri ve Sınaî
Haklar Hukuk Mahkemesine (E.2009/39, K.2012/94) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.