TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ADİL ÖZER BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2014/13231)
Karar Tarihi: 21/6/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Recai AKYEL
Raportör Yrd.
Leyla Nur ODUNCU
Başvurucu
Adil ÖZER
Vekili
Av. İsmail ERGÜNEŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucu hakkındaki ceza yargılamasının beraat kararı ile sonuçlanmasına rağmen başvurucunun suçlu kabul edilerek meslekten çıkarılması ve iptal davasının reddedilmesi nedeniyle masumiyet karinesi ilkesinin; icra edildiği iddia edilen aynı eylem nedeniyle hem disiplin hem de ceza yargılamasının yapılması gerekçesiyle aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının; yapılan başvurunun makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adil yargılanma, mülkiyet, savunma hakları ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiaları yönünden kısmi kabul edilmezlik kararı verilerek başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
A. İdari Yargıdaki Dava Yönünden
8. Başvurucu, İstanbul ili Gaziosmanpaşa İlçe Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Büro Amirliğinde polis memuru olarak görev yapmakta iken yetkisini ve nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla kullandığından bahisle başvurucu hakkında disiplin soruşturması ve kovuşturması başlatılmıştır.
9. Başvurucu, Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün ilgili maddeleri uyarınca Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun 14/2/2002 tarihli ve 2002/112 sayılı işlemi ile meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmıştır. Anılan idari kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...
SANIKLARIN:
Ad Soyad ve Görevleri : 1- Adil ÖZER
İstanbul Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görevli ... sicil sayılı Polis Memuru
...
Suçlandıkları Olay : 1- Yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak.
2- Kasıtlı olarak gerçek dışı rapor vermek veya tutanak düzenleyip imza etmek veya ettirmek.
Sanıklar hakkında İl Polis Disiplin Kurulunca verilen "MESLEKTEN ÇIKARMA" kararına bağlı olarak gelen soruşturma dosyası kurulumuzca incelendi;
Sanıkların İstanbul Emniyet Müdürlüğü kadrosunda görevli bulundukları sırada, 23.06.2000 günü saat 03.00 sıralarında Gaziosmanpaşa Küçükköy stadı Poligorı caddesinde (D.A.) adına kayıtlı (F.E.) idaresindeki 34 ... plaka sayılı otonun (H.S.) adına kayıtlı park halindeki 34 ... plaka sayılı otoya çarpması sonrası Gaziosmanpaşa İlçe Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Tescil Büro Amirliğinde görevli sanık Polis memurları Adil ÖZER ve (M.E.)in 23.06.2000 tarihli kaza tespit tutanağını ve alkol test raporunu içeren anlaşma tutanağını tanzim ettikleri, Trafik kazası tespit tutunağındaki el yazılarının ve ismi altındaki imzanın sanık Polis memuru Adil ÖZER eli mahsulü olduğu, ... sürücü (F.E.) ismi altındaki imzanın kendisine ait olmadığı, (H.S.) adına düzenlenen tescil belgelerinin sahte olarak düzenlendiği, meydana gelen trafik kazasına karışan araçların belgelerinin (H.Y.) isimli şahıs tarafından diğer bazı trafik kazalarında haksız menfaat temin etmek maksadıyla kullanılması, maddi hasarlı Trafik Kazası tespit tutanağının ilgili birimin trafik kazası kayıt defterine kaydedilip numara alarak resmilik kazanması, (H.Y.)ın tutanakları kendisinin tanzim ettirdiğini kazanın hayali olduğunu sahte tescil belgesinin kendisi tarafından düzenlendiğini beyan etmesi, kaza tarihinde aracın sürücüsü olarak gösterilen (F.E.)ın kazaya karışmadığını beyan etmesi sonucunda düzenlenen tutanakların gerçek anacak kazanın ve muhteviyatının hayali olup sivil kişilerin kendilerine maddi çıkar sağlamak amacıyla tutanakları düzenlettirdikleri, dolayısıyla sanık Polis memurlarının sigorta şirketlerinden para tahsil etmek isteyen şahıslara muhteviyatı itibarı ile gerçek olmayan tutanakları tanzim ederek kendilerine de menfaat sağladıklarından Yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak ve Kasıtlı olarak gerçek dışı rapor vermek veya tutanak düzenleyip imza etmek veya ettirmek fiillerini işledikleri,
Adli yönden ise ... Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiğinin ayrıca hazırlanan ön inceleme raporunun 31.01.2002 tarih ve 2044/229 sayı ile İstanbul Valiliğine gönderildiği sanık beyanları, tanık ifadeleri, kaza tespit tutanakları. ekspertiz raporları ve dosyada mevcut diğer deliller muvacehesinde anlaşılmakla,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Sanık Polis Memurları Adil ÖZER ve ..."Yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak" suçlarını işledikleri sübuta erdiğinden eylemlerine uyan Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 8. maddesinin 7 ve 12. fıkraları gereğince "MESLEKTEN ÇIKARMA" cezası ile tecziyelerine, sanıkların işledikleri suçun niteliği işleniş biçimi ve mesleğin özelliği dikkate alındığında haklarında aynı tüzüğün 15. maddesinin uygulanamayacağına..."
10. Başvurucu tarafından belirtilen işleme karşı 26/4/2002 tarihinde iptal davası açılmıştır.
11. İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 30/6/2003 tarihli ve E.2002/600, K.2003/871 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline hükmedilmiştir.
12. Davalı idarenin temyizi üzerine Danıştay Onikinci Dairesinin 21/3/2005 tarihli ve E.2003/5265, K.2005/868 sayılı ilamı ile bozma kararı verilmiştir.
13. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 11/3/2008 tarihli ve E.2005/5543, K.2008/1506 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
14. Bozma kararına uyularak yapılan incelemede, İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 18/9/2009 tarihli ve E.2008/1234, K.2009/1454 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
Dava, polis memuru olan davacının meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğünün 8. maddesinin 7. fıkrasında ‘Yetkisini veya nüfuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak’ fiilinin, aynı maddenin 12. fıkrasında ise “Kasıtlı olarak gerçek dışı rapor vermek veya tutanak düzenleyip imza etmek veya ettirmek’ fiilinin, meslekten çıkarma cezasını gerektirdiği kurala bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; 23.06.2000 tarihinde iki otonun karıştığı trafik kazası ile ilgili olarak, davacı ve diğer görevli polis memurlarınca maddi hasarlı trafik kazası tesbit tutanağı ve alkol metre cihazı ile yapılan test rapor tutanağının tanzim edildiği bu belgelere ilgili birimin trafik kazası kayıt defterine kaydedilip numara alınarak resmilik kazandırıldığı, kaza tarihinde aracı kullanımında bulunduran kişinin belirtilen tarihte otonun kazaya karışmadığını beyan etmesi, tutanakları düzenlettiren şahsın kazanın hayali olarak düzenlediğini belirtmesi karşısında tutanakların gerçek ancak kazanın muhteviyatının hayali olduğu, davacının görevini kötüye kullanmak suretiyle sigorta şirketlerinden para tahsil etmek isteyen şahıslara, araç sahibi ve sürücüleri olmaksızın muhteviyatı itibarı ile gerçek olmayan tutanakları tanzim ederek yetki ve nufuzunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla kötüye kullandığı ve kasıtlı olarak gerçek dışı rapor verip veya tutanak düzenleyip imza ettiği veya ettirdiğinin yapılan soruşturma ile sübuta erdiğinden bahisle dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
Bir trafik kazası olması durumunda, polis memurları tarafından kazaya karışan sürücülerin kimlikleri tespit edilerek ve araç sahibinin kimliği de araştırılarak trafik kaza tutanağı ve alkolmetre test tutanağı düzenleneceği açıktır.
Olayda ise, davacının kazaya karışan araç sahipleri ve sürücüleri olay yerinde bulunmamasına rağmen, bu şahısların kazaya karıştıkları yolunda gerçeğe aykırı tutanak düzenlediği ve bu tutanaklar sayesinde bazı şahısların sigorta şirketinden para almalarını sağladığı görüldüğünden üzerine atılı suçun sübuta erdiği sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, disiplin cezasına konu fiilleri soruşturma raporu ile sabit olan davacının, meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
15. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onikinci Dairesinin 14/11/2011 tarihli ve E.2009/9428, K.2011/5816 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesi hükmünün ve gerekçesinin hukuka ve usule uygun olduğu, hükmün bozulmasını gerektirecek sebep bulunmadığı belirtilerek onama kararı verilmiştir.
16. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 19/3/2014 tarihli ve E.2012/5848, K.2014/1818 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
17. Başvurucu 1/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Ceza Yargılaması Yönünden
18. Başvurucu hakkında yürütülen ceza kovuşturmasında Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/4/2005 tarihli ve E.2002/329, K.2005/101 sayılı kararı ile başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... 26.5.2000 tarihli trafik kaza tutanağı tutulması için hasarlı araç sahibi ve kaza yapan şahıs tarafından müracaat edildiği ve polis memuru sanıklarında tutanak tuttukları anlaşılmıştır. Polis memuru olan sanıklar ADİL ÖZER, ..., kendilerine haber verildiğinde trafik kazsının olmuş olduğu olay yerine gidildiğinde hasarlı araçların olay yerinde bulunduğu etrafta cam kırıkları ve benzeri şeylerin bulunduğu buna göre kaza tutanağı düzenledikleri yolundaki savunmaları ve bu savunmanın aksinin ispatlanamamış olması ve ayrıca kendisine kaza ihbarı gelen trafik ekibinin olay yerine intikal ederek kazaya karışan araçlarla ilgili durumu gösterir şekilde trafik kaza tutanağı ve trafik ceza tutanakları tutmasının yasal zorunluluk olduğu polis memuru sanıkların görevlerini ifa ettikleri bu nedenle sahte evrak düzenlemek kastıyla hareket ettiklerine dair herhangi bir delili elde edilemediği....
Olaya ilişkin gerçek bir kaza olmayıp kaza mizansene düzenlendiği iddia dahi edilse mizansen hazırlandıktan sonra dışarıdan bunu gören sanıkların kazanın gerçekten olup olmadığını bilmeleri mümkün değildir. Bunun aksini gösterir herhangi bir delil de dosyada bulunmadığından sanıklar ADİL, ... delil yetersizliği nedeniyle BERAATLERİNE,
... yukarıda açıklanan haklı gerekçelerden ötürü:
...Sanıklar ADLİ ÖZER, ...üzerlerine atılı 23/06/2000 ve 26/5/200 tarihli tutanaklardan dolayı açılan ve birleştirilen dosyada sahte evrak düzenlemek ve dolandırıcılık kastıyla hareket ettiklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin, yeterli ve inandırıcı delil elde edilemediğinden ayrı ayrı BERAATLERİNE..."
IV. İLGİLİ HUKUK
19. Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 8. maddesinin birinci fıkrasının (7) ve (12) numaralı bentleri şöyledir:
"Meslekten çıkarma cezasını gerektiren eylem, işlem, tutum ve davnışlar şunlardır:
7 - Yetkisini veya nüfusunu kendisine veya başkalarına çıkar sağlamak amacıyla veya kin veya dostluk nedeniyle kötüye kullanmak,
12 - Kasıtlı olarak gerçek dışı rapor vermek veya tutanak düzenleyip imza etmek veya ettirmek..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 21/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Aynı Suçtan İki Kez Yargılanmama ve Cezalandırılmama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/4/2005 tarihli kararı ile hakkında beraat kararına hükmedildiğini (bkz. § 18), aynı eylem sebebiyle hakkında disiplin soruşturması ve kovuşturması yürütüldüğünü, meslekten çıkarma cezası ile cezalandırıldığını, bu işlem hakkında açtığı davada da idari yargı mercilerince değerlendirmeler yapılarak davasının reddedildiğini, dolayısıyla aynı eylem nedeniyle hem adli yargıda hem de idari yargıda hakkında yargılama yapıldığını belirterek aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının ihlal edildiği iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
22. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalanhak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
23. Uyuşmazlık konusu olayın 23/6/2000 tarihli olduğu, bu olay kapsamında 14/2/2002 tarihli işlemle başvurucunun meslekten çıkarıldığı, başvurucunun idari yargıda açtığı iptal davasının reddine dair İlk Derece Mahkemesi kararının 18/9/2009 tarihinde verildiği, bu kararın karar düzeltme isteminin reddi ile 19/3/2014 tarihinde kesinleştiği tespit edilmiştir.
24. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün 4. maddesinde aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı tanınmış ise de ilgili tarihlerde Türkiye bu Protokol’e taraf değildir (Murat Deniz, B. No: 2014/5318, 21/9/2016, § 39).
25. Açıklanan nedenlerle, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Masumiyet Karinesi İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu; ispatlanmamış ithamlar içeren işlemle meslekten çıkarıldığını, hakkındaki ceza kovuşturmasının beraatla neticelendiğini, suçlululuğu yasal olarak sabit olmadığı hâlde ihtisas mahkemesi olmayan, cezai konularda uzmanlaşmış hâkimlerden oluşmayan idari yargı mercilerince üzerine atılı eylemi işlediği sabitmiş gibi değerledirmelerle suçlu olduğu kabul edilerek davasının reddedildiğini, hakkındaki beraat hükmünün dikkate alınmadığını belirterek masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
28. Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için Sözleşme'nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir. Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı sorgulanmadığı sürece aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, §§ 61, 62).
29. Bu çerçevede, ceza davası dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, kişinin suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol, § 29).
30. Öte yandan, Ceza Muhakemesi Hukuku ve Disiplin Hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat Eyol, § 30). Ancak bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir (Ramazan Tosun, § 64).
31. Disiplin gerekleri dikkate alındığında masumiyet karinesinin disiplin hukukunun uygulanabilmesi için mutlaka ceza davalarının sonucunun beklenmesini gerektirdiği söylenemez. Kişinin suçluluğunu ima eden ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (Ramazan Tosun, § 65).
32. Somut olayda, başvurucunun polis memurluğu mesleğinden ihracına ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun 14/2/2002 tarihli işleminin gerekçesi (bkz. § 9) incelendiğinde işlemin birçok kısmında başvurucudan "sanık" olarak bahsedildiği, "sanıkların işledikleri suçun" ifadesine yer verildiği tespit edilmiştir. İşlemin yapıldığı tarihte başvurucu hakkında yürütülen bir ceza kovuşturması mevcut olduğu dikkate alındığında işlemde özensiz bir dil kullanıldığı anlaşılmakla birlikte başvurucudan sanık olarak bahsedilmesinde başvurucunun masumiyet karinesi yönünden sorun görülmemektedir. İşlemin gerekçesinin tamamı, açıklamaların bağlamı dikkate alındığında işlemde "suç" ile kastedilenin disiplin suçu olduğu, başvurucu hakkında yürütülen disiplin soruşturması, kovuşturması ve meslekten çıkarmanın dayanağı olan disiplinsizlik eyleminin sübutuna ilişkin Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün ilgili maddeleri uyarınca nitelendirme ve incelemelerin yapıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca başvurucunun ceza hukuku anlamında suçlu olduğunu ifade eden bir ibareye de yer verilmediği görülmektedir.
33. Meslekten çıkarma işleminin hukuka uygunluğunun denetlendiği İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 18/9/2009 tarihli kararının gerekçe kısmında (bkz. § 14) başvurucunun "... üzerine atılı suçun sübuta erdiği sonucuna varılmıştır..." şeklinde ifade kullanıldığı tespit edilmiştir. Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi kararının gerekçesinde (bkz. § 18) başvurucunun sahte evrak düzenlemek kastıyla hareket ettiğine dair herhangi bir delil elde edilemediği, başvurunun kazanın gerçekten olup olmadığını bilmesinin mümkün olmadığı ve bunun aksini gösterir herhangi bir delilin de dosyada bulunmadığı, anılan kararda başvurucunun üzerilerine atılı sahte evrak düzenlemek ve dolandırıcılık suçlarında kasıtlı hareket ettiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin, yeterli ve inandırıcı delil elde edilemediği belirtilmiş; nihayetinde ceza yargılamasının başvurucunun beraatı ile sonuçlanmış olsa da İdare Mahkemesinin kararında ceza yargılamasına, ceza hukuku anlamında bir suçluluğa atıf yapılmamıştır. İlgili disiplin hükümlerine, başvurucu hakkında yürütülen disiplin yargılamasına, bir trafik kazası olması durumunda, polis memurları tarafından kazaya karışan sürücülerin kimlikleri tespit edilerek ve araç sahibinin kimliği de araştırılarak trafik kaza tutanağı ve alkolmetre test tutanağı düzenleneceğinin açık olduğuna değinildikten sonra başvurucunun üzerine atılı suçun (disiplin suçu)sabit olduğu sonucuna varılmış ve davanın reddine hükmedilmiştir.Kararın gerekçesi bir bütün olarak dikkate alındığında "üzerine atılı suçun sübuta erdiği" ifadesi ile kastedilenin disiplin suçu olduğu anlaşılmaktadır.
34. Tüm bu tespitler ışığında ve ceza hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi disiplinler olduğu ve bu iki disiplinde farklı ispat standartlarının benimsendiği dikkate alındığında Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun işleminde ve İstanbul 6. İdare Mahkemesinin kararının gerekçelerinde masumiyet karinesini ihlal eden bir yön bulunmadığı değerlendirilmektedir.
35. Açıklanan nedenlerle başvurucunun masumiyet karinesi ilkesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucular, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
38. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
40. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 11 yıl 10 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
42. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
43. Başvurucu yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi, maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
44. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 16.800 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesi ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 16.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 6. İdare Mahkemesine (E.2008/1234, K.2009/1454) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.