TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FESİH KAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1051)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Fesih KAYA
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Serkan
AKBAŞ, Av. Derya YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması ve tutukluluğa
ilişkin itirazların duruşmasız olarak incelenmesi nedenleriyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının; hâkimler arasında karar için müzakere yapılırken
Cumhuriyet savcısının da hâkimlerin yanında bulunması, yargılamayı yürüten mahkemenin
siyasi amaçlar doğrultusunda kurulup tarafsız ve bağımsız olmaması,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/323 sayılı
dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 27/1/2010 tarihinde gözaltına
alınmış; Siirt Sulh Seza Mahkemesinin 30/1/2010 tarihli kararı ile örgüte
bilerek, isteyerek yardım etme suçundan tutuklanmıştır.
9. Başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası 18/2/2010 tarihinde
2010/507 sayılı soruşturma dosyası ile birleştirilmiş, bu dosya da 4/3/2010
tarihinde 2009/4388 sayılı soruşturma dosya ile birleştirilmiştir.
10. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının 27/5/2010 tarihli fezlekesi
ile başvurucu hakkındaki soruşturma dosyası, soruşturma konusu eylemin terör
suçu olması nedeniyle Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK mülga 250.
madde ile görevli)gönderilmiştir.
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 23/12/2010 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun PKK terör örgütü üyesi olma, PKK terör örgütünün
propagandasını yapma, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma ve patlayıcı
maddeleri izinsiz bulundurma suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianamede
başvurucu ile birlikte toplam 62 sanığın cezalandırılması talep edilmiştir.
12. Dava, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
madde ile görevli) E.2011/10 sayılı dosyası üzerinden görülmüş olup başvurucu
yönünden tutuklu olarak sürdürülmüştür.
13. Mahkeme 10/1/2011 tarihinde yaptığı tensip incelemesinde "sanıkların bir kısmı hakkında terör örgütü
propagandası yapmak suçundan da dava açıldığından dosyanın resen seçilecek bir
bilirkişiye tevdii ile sanıkların organize ettikleri ya da bizaat
katıldıkları iddia edilen gösteriler ve eylemleri ile ilgili olarak rapor
düzenlenmesinin istenmesine" karar vermiştir. Mahkemenin 15/3/2011,
26/5/2011, 18/8/2011, 3/11/2011 ve 12/1/2012tarihli celselerde bilirkişinin
raporunu ibraz etmesini beklediği; bilirkişinin 2/5/2012 tarihinde Mahkemeye
sunduğu iki sayfalık ön raporunda "bir
kısım sanıkların herhangi bir olaya katıldıklarına ilişkin video görüntü
kaydının bulunmadığı, olaylara katılan bir kısım sanıkların ise olayda çekilen
video görüntü veya fotoğraf makinesinden elde edilen görüntü resimlerinin dosya
içinde olduğu, bu görüntülere ilişkin herhangi bir CD&DVD dosya içinde
bulunmadığından incelemenin yapılamadığını" belirttiği;
Mahkemenin 3/5/2012 tarihli celsede "bilirkişi
raporunda belirtilen eksikliklerin ivedi şekilde ikmali için ... müzekkere
yazılmasına, müzekkerelere olumlu cevap geldiğinde duruşma günü
beklenilmeksizin dosyanın bilirkişiye tevdiine ve rapor tanziminin
istenilmesine" karar verdiği ve dosyayı rapor tanzim edilmek
üzere 13/6/2012 tarihinde yeniden bilirkişiye tevdi ettiği anlaşılmıştır.
Mahkeme 28/6/2012, 13/9/2012, 8/11/2012, 29/1/2013, 2/4/2013, 27/6/2013,
12/9/2013, 3/12/2013 ve 20/2/2014 tarihli celselerde bilirkişinin raporunu
ibraz etmesini beklemiş; bu celselerde ayrıca haklarında yakalama emri bulunan
bir kısım sanığın yakalama emirlerinin infazının beklenmesi ve birleştirmeye
ilişkin bazı usul işlemlerinin yerine getirilmesi hususunda ara kararlar tesis
etmiştir.
14. Öte yandan yargılama aşamasında Diyarbakır 4. Ağır Ceza
Mahkemesindeki bir kısım dosyanın yanı sıra diğer mahkemelerdeki bazı dosyalar
da başvurucununyargılandığı E.2011/10 sayılı dava
dosyası ile birleştirilmiştir.
15. Mahkemece 3/12/2013 tarihli celsede başvurucunun tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
16. Başvurucu 6/12/2013 tarihinde karara itiraz etmiş;
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, dosya üzerinden yaptığı inceleme sonucunda
9/12/2013 tarihli kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
17. Anılan karar, başvurucuya 2/1/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 24/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun mülga 250. maddeyle
görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine Diyarbakır 4.
Ağır Ceza Mahkemesinin 7/3/2014 tarihli sayılı kararı ile dosyanın Siirt Ağır
Ceza Mahkemesine devredilmesine karar verilmiştir.
20. Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/126 sayılı dosyası
üzerinden devam olunan yargılamada 5/5/2014 tarihli celsede başvurucunun
tahliyesine karar verilmiştir.
21. Diğer taraftan anılan Mahkeme 2/4/2014 tarihinde yaptığı
tensip incelemesinde bilirkişinin "CD
ve DVD'ler üzerinde inceleme yaptığı ve incelemenin son aşamasında Hardiks'in yandığı ve bu nedenle raporunu
düzenleyemediği" yönünde beyanda bulunduğunu belirtilerek "bilirkişinin raporunu kısa süre içerisinde
mahkememize sunması için yazı yazılmasına" şeklinde karar
vermiştir. Mahkeme, bilirkişi incelemesine esas olacak bir kısım görüntünün
temini için 7/5/2014 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına yazı
yazmış; 11/6/2014, 16/7/2014, 10/9/2014 ve 3/12/2014 tarihli celselerde bu yazı
cevabının beklenmesine karar verilmiştir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı
24/12/2014 tarihinde istem konusu kayıtların Emanet Memurluğunda bulunmadığını
bildirmiştir. Bunun üzerine Mahkemenin bilirkişi incelemesine ilişkin yeni bir
karar almadığı görülmüştür.
22. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla İlk
Derece Mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (2) ve (5) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına
veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
...
(5) Bu madde ile 100 üncü
madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Müzakereye
katılacak hâkimler" kenar başlıklı 227. maddesi şöyledir:
"(1) Müzakerede ancak karara ve hükme
katılacak hâkimler bulunur.
(2) Mahkeme başkanı, mahkemesinde staj
yapmakta olan hâkim ve avukat adaylarının müzakere sırasında hazır
bulunmalarına izin verebilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 22/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; suçun işlendiğine dair makul şüphe bulunmamasına
rağmen dört yılı aşkın bir süredir tutukluluğunun devam ettirildiğini,
Mahkemece tutukluluğun devamına karar verilirken yalnızca suçun niteliğine ve
katalog suçlardan olmasına dayanıldığını, tutukluluğa ilişkin kararların soyut
ve gerekçesiz olduğunu, tutukluluğun makul süreyi aştığını belirterek Anayasa'nın
19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesiyle birlikte tazminat
talebinde bulunmuştur.
b. Değerlendirme
29. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
31. Yukarıda belirilen Anayasa ve
Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan
kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No:
2012/403, 26/3/2013, § 17).
32. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından
bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise
asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak-
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
33. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 5/5/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun
"ikincillik niteliği" ile bağdaşmamaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğa İtiraz
İncelemelerinin Duruşmasız Yapıldığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, tutukluluğa yönelik itirazlarının dosya üzerinden
yapılan inceleme sonunda reddedildiğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesininihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
36. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun bu bölümdeki
iddiasının Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
38. Hürriyeti kısıtlanan bir kimse, Anayasa'nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013,
§ 122).
39. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, serbest
bırakılmayı sağlamak amacıyla başvurulacak yerin bir yargı mercii olması
öngörülmüş olduğundan işin doğası gereği burada yapılacak incelemenin yargısal
bir niteliği bulunmaktadır. Yargısal nitelikteki bu inceleme sırasında adil
yargılanma hakkının bütün güvencelerinin sağlanması her zaman mümkün değilse de
başvuruya konu tumanın niteliğine ve koşullarına uygun olan somut güvencelerin
sağlanması gerekir (Mehmet Haberal, §
123). Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma
taleplerinin incelenmesinde "silahların eşitliği" ve "çelişmeli
yargılama" ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet
Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, §
30).
40. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasından kaynaklanan
temel güvencelerden biri de tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde yapılan
duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkıdır. Zira hürriyetinden yoksun
bırakılan kimsenin bu duruma ilişkin şikâyetlerini, tutuklanmasına dayanak olan
delillerin içeriğine veya nitelendirilmesine yönelik iddialarını, lehine ve
aleyhine olan görüş ve değerlendirmelere karşı beyanlarınıhâkim/mahkeme
önünde sözlü olarak dile getirebilme imkânına sahip olması tutukluluğa
itirazını çok daha etkili bir şekilde yapmasını sağlayacaktır. Bu nedenle kişi,
bu haktan düzenli bir şekilde yararlanarak makul aralıklarla dinlenilmeyi talep
edebilmelidir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B.
No: 2012/1158, 21/11/2013, § 66; Süleyman Bağrıyanık ve
diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 267).
41. Hürriyeti kısıtlanan kişinin salıverilme talebine ilişkin
karar veren ilk derece mahkemesi huzurunda hazır bulunması ancak itiraz
incelemesinin yapıldığı mahkemenin önüne çıkmaması ve burada duruşma
yapılmaması -silahların eşitliği ilkesi gözetildiği müddetçe- Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası ile sağlanan teminatları ihlal etmez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, §
67).
42. İtiraz incelemelerinde, başvurucunun ve Cumhuriyet
savcısının tutukluluk hâlinin hukuka aykırı olup olmadığına ilişkin sözlü
açıklama yapmak üzere Mahkemeye çağrılmadığı ve dinlenmediği durumlarda
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğinden bahsedilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
§ 71).
43. Tutukluluk hâline karşı yapılan her itirazda veya her
tahliye talebinin değerlendirilmesinde duruşma yapılması ceza yargılaması
sistemini işlemez hâle getirebilecektir. Bu nedenle Anayasa'da öngörülen
inceleme usulüne ilişkin güvenceler -duruşma yapmayı gerektirecek özel bir
durum olmadığı sürece- tutukluluğa karşı yapılacak itirazlar için her durumda
duruşma yapılmasını gerektirmez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 73).
44. Somut olayda başvurucu; başvuru formu ve eklerinde,
tutukluluğun devamı kararlarından hangisine veya hangilerine karşı yaptığı itiraz(lar)ın
incelenmesi sırasında itiraz merciinin duruşma yapmadığını bildirmemiştir. Bu
nedenle başvurucunun anılan şikâyetine ilişkin olarak, bireysel başvuruya konu
ettiği Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesince 3/12/2013 tarihli celsede verilen
tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazın incelenmesi ile sınırlı bir
değerlendirme yapılmıştır. Kaldı ki UYAP üzerinden yapılan incelemede
başvurucunun yargılandığı davada daha önceden verilen tutukluluğun devamı
kararlarına yönelik itiraz yoluna başvurduğuna ilişkin bir kayda da
rastlanmamıştır.
45. Başvurucu, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesince 3/12/2013
tarihli celsede verilen tutukluluğun devamı kararına 6/12/2013 tarihinde itiraz
etmiş; itirazı inceleyen Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, incelemesini dosya
üzerinden yaparak verdiği 9/12/2013 tarihli kararı ile itirazı reddetmiştir.
46. Buna göre Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
başvurucunun ve müdafiinin dinlenildiği, tahliyeye
ilişkin beyan ve taleplerinin alındığı, başvurucunun yüzüne karşı tutukluluğun
devamına karar verildiğinin açıklandığı tarih (3/12/2013) ile Diyarbakır 5.
Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun tutukluluğa yönelik itirazının duruşmasız
olarak incelendiği tarih (9/12/2013) arasında yalnızca 6 gün bulunmaktadır.
47. 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (5) numaralı fıkrasına
göre resen ya da talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm kararlar bir
başka mahkeme önünde itiraza konu edilebilmektedir. Böyle bir sistemde
başvuruya konu dava bakımından tüm itirazların duruşmalı incelenmesi tutukluluk
bakımından yargılamanın itiraz merciinde tekrar edilmesi anlamına gelecektir.
Dolayısıyla başvurucunun ve müdafiinin dinlenildiği,
tutukluluğun devamına karar verildiği tarihten 6 gün sonra yapılan itiraz
incelemesinin duruşmasız olmasının çelişmeli yargılama ilkesini ihlal ettiği
söylenemez.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Karar Müzakeresi
Sırasında Cumhuriyet Savcısının Hazır Bulunduğu ve Yargılamayı Yürüten
Mahkemenin Tarafsız ve Bağımsız Olmadığına İlişkin İddialar
a. Başvurucunun İddiaları
49. Başvurucu,son
duruşmada kararın müzakeresi ve oylanması için verilen arada müdafinin dışarı
çıkarılmasına rağmen Cumhuriyet savcısının yerinde kalmaya devam ettiğini,
hakkındaki yargılamayı yürüten özel yetkili (CMK mülga 250. madde ile görevli)
mahkemenin siyasi amaçlı olarak terörle mücadele etmek amacıyla kurulduğunu,
tarafsız ve bağımsız olmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesininihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
50. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (bkz. § 31).
51. Somut olayda başvurucu hakkındaki dava,
hem bireysel başvurunun yapıldığı hem de Anayasa Mahkemesince bireysel
başvurunun karara bağlandığı tarihler itibarıyla İlk Derece Mahkemesinde
derdesttir. Başvurucunun başvuru formunda dile getirdiği Cumhuriyet savcısının
kararın müzakeresinde hazır bulunduğuna, Mahkemenin tarafsız ve bağımsız
olmadığına ilişkin şikâyetlerini derece mahkemelerinde devam eden yargılamada
ve sonrasında istinaf/temyiz aşamasında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise bu
şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede derece
mahkemelerinin yargılama ve istinaf/temyiz süreçleri beklenmeden yargılama
sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin başvurucu tarafından
bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
52. Açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemeleri ve
istinaf/temyiz mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yolları
tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel
başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Makul
Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
ve keyfî olarak uzatıldığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesininihlal
edildiğini ileri sürmüş; tazminat talebinde bulunmuştur.
b. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
55. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
56. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
57. Somut olayda davada yer alan kişi sayısı, davanın örgütlü
suçlara ilişkin olması, birçok olayın dava konusu edilmesi, davada birleştirme
kararı verilmesi olguları (bkz. §§ 11, 14) başvuruya konu yargılamanın kısmen
karmaşık nitelikte olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla birlikte başvurucu
hakkındaki yargılama sürecinin önemli bir bölümünün başvurucu tarafından
tutuklu olarak sürdürüldüğü, sanıkların organize ettikleri ya da katıldıkları eylemelere
ilişkin görüntü kayıtlarının çözümüne ilişkin bilirkişi incelemesi yapılmasına
yönelik ara kararının yerine getirilmesi bakımından 3 yılı aşkın bir süre
bilirkişinin raporunu ibraz etmesinin beklendiği, daha sonra rapora esas
görüntü kayıtlarının mevcut olup olmadığına ilişkin belirlemenin de ancak 7
ayda yapılabildiği dikkate alındığında (bkz. §§ 13, 21) ve davaya bütün olarak
bakıldığında yaklaşık 7 yıl 5 aydır devam eden yargılamanın süresinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
59. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
60. Başvurucu 20.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talep
etmiştir.
61. Başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
62. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 3.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğa itirazın duruşmasız olarak incelenmesi nedeniyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kararın müzakeresi sırasında Cumhuriyet savcısının hazır
bulunması ve yargılamayı yürüten mahkemenin tarafsız ve bağımsız olmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 3.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın
bir örneğinin Siirt Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/126) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.