TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER AKDAĞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13265)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer AKDAĞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
Ekrem ATALAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun devamına dair kararların yeterli
gerekçe içermemesi ve tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; savunma hakkının kısıtlanması nedeniyle de
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK mülga
250. madde ile görevli) 31/3/2012 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçundantutuklanmıştır.
7. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK mülga 250. madde
ile görevli) yapılan soruşturma sonunda 27/4/2012 tarihli iddianameyle
başvurucu hakkında PKK silahlı terör örgütüneüye olma
suçundan, diğer şüpheliler hakkında da çeşitli suçlardan kamu davası açılmış,
Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin (TMK 10. madde ile görevli) E.2012/230
sayılı dosyası üzerindenyargılamaya başlanmış ve
başvurucunun savunması 18/7/2012 tarihinde yapılan ilk celsede alınmıştır.
8. Cumhuriyet savcısı 1/4/2013 tarihli onuncu celsede esas
hakkındaki mütalaasını vermiş, başvurucu sonraki celsede 22/5/2013 tarihinde
tercüman aracılığıyla esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmasını yapmıştır.
9. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi yaptığı on beş celsede "... isnad edilen
suçun vasıf ve mahiyeti, (mevcut olay tutanakları, Görese
Dağında ele geçen dökümanlar, gizli tanık beyanları
nedeniyle) kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması,
mevcut delil durumu, CMK.nun 100/3-a maddesinde
belirtilen suçlar kapsamında olması nedeniyle bir tutuklama nedeninin
varsayılması, isnat edilen suçun alt ve üst sınırı, sanık hakkında adli kontrol
kararının da yetersiz kalacağı nazara alınarak ..." şeklindeki gerekçelerle başvurucunun tutukluluğunun
devamına karar vermiştir.
10. Mahkemece 7/3/2014 tarihinde, 21/2/2014 tarihli ve 6526
sayılı Kanun'un 1. maddesi uyarınca görevsizlik kararı verilmiş, yargılamaya
Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/207 sayılı dosyası üzerinden
tutuklu olarak devam olunmuştur.
11. Cumhuriyet savcısı 5/6/2014 tarihinde yapılan celsede esas
hakkındaki mütalaayı tekrar etmiş; başvurucu, savunma için süre istemiş;
Mahkeme bu talebi "Bir kısım sanıklar
müdafilerinin esasa ilişkin savunmalarını yapmak üzere süre taleplerinin; iddia
makamının esas hakkındaki mütalaasını 1/4/2013 tarihinde vermiş olması ve
aradan geçen uzun süre dikkate alınarak ..." şeklindeki gerekçeyle reddetmiştir.
12. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi ilk iki celsede "...
isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti, sanığın üzerine atılı suçla ilgili
delillere göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin bulunması,
sanığın üzerine atılı suçun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3.
maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve isnat edilen suçlar için
öngörülen ceza miktarı nedeniyle sanığın kaçma şüphesinin varlığının bulunması,
sanık hakkında öngörülen cezaya göre, tutuklulukta geçirdiği sürenin makul ve
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, bu koşullar altında adli kontrol
uygulamasının, tutuklamadan beklenen amaca ulaşılmasını sağlamayacağı gözönüne alınarak ..." şeklindeki gerekçelerle
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
13. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi 13/6/2014 tarihli üçüncü
celsede başvurucu müdafiinin sanığın yokluğunda
duruşma yapılmamasına yönelik itirazını "sanık
Ömer Akdağ'ın ve müdafiinin iddia makamı tarafından
mütalaanın verildiği 1/4/2013 tarihinden sonra esasa ilişkin savunmalarını
yaptıkları, ancak karar duruşmaları öncesinde rapor almak ya da mazeret vermek
suretiyle bir çok kez duruşmalara katılmadıkları, bu halde duruşmanın uzamasına
ve karar verilmesine engel oldukları, bu durumun hakkın kötüye kullanılması
kapsamında olup yasa tarafından korunmasının mümkün olmadığı"
gerekçesiyle reddetmiştir. Aynı celsede başvurucu müdafii
savunma yapmış ve Mahkeme başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan
8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve "Sanığa verilen ceza miktarı ve tutuklu kaldığı süre gözönüne alınarak ..." şeklindeki
gerekçeyle başvurucunun hükmen tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
14. Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi bu karara yapılan
itirazı2/7/2014 tarihli kararı ile "sanığın
üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu için yasada öngörülen ceza
ile sanığın hüküm sonucu aldığı ceza miktarı, sanığın atılı suçu işlediğine
dair sanıktan ele geçen doküman içeriği, yazı ve imza incelemesi dikkate
alındığında kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu,itirazen
tahliye edilen sanıklar ile sanığın eyleminin ağırlığının aynı olmadığı
sonucuna varılması nedeniyle daha önce sanığın tahliye talebinin reddedilmiş
olması (sanığın dağ kadrosuna göndermiş olduğu ve güvenlik güçlerince yapılan
bir operasyon sırasında ele geçirilen doküman, bu dokümana ilişkin sanığın
kabulü, yazı ve imza incelemesini içerir ekspertiz raporu) ve sanığın almış
olduğu sonuç ceza miktarı dadikkate alındığında
..." şeklindeki gerekçeyle reddetmiştir.
15. Karar 21/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 22/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 22/12/2014
tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Silâhlı örgüt" kenar
başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir."
19. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun
"Terör suçları" kenar
başlıklı 3. maddesi şöyledir:
"26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında
yazılı suçlar, terör suçlarıdır."
20. 3713 sayılı Kanun'un "Cezaların
artırılması" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları
işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya
adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak
cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın
yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına hükmolunur."
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
"Tutuklama kararı"
kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından,
kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu
istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler.""Suç
soruşturması veya kovuşturması sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.
(2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır
ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle
ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır
ceza mahkemesinde karara bağlanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 4/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, yargılama boyunca tahliye taleplerinin yetersiz
gerekçelerle kabul edilmediğini, hükümle birlikte yine yetersiz gerekçeyle
tutukluluk hâlinin devamına karar verildiğini, tutukluluğun devamına ilişkin
kararın tutukluluğun süresi ve şartları yönünden Anayasa Mahkemesi ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ölçütlerine uymadığını, gerekçeli kararın geç yazıldığını
ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini, kendisiyle
aynı suçtan yargılanan kişilerin tahliye edilmesine karşın tutukluluğunun devam
ettirilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde
yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme
hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
27. Başvurucunun tutukluluğun uzun sürdüğü, tutukluluğun
devamına dair kararların yeterli gerekçe içermediği ve gerekçeli kararın geç
yazıldığı şikâyetlerinin Anayasa'da güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
çerçevesinde incelenmesi gerekir. Öte yandan başvurucunun Anayasa'nın 10.
maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddiasının
soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka bireysel başvuru
kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele
alınması gerekmektedir. Buna göre kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere
yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın
bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet,
din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyamayan
başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiası, esas olarak
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı çerçevesinde ele alınmalıdır (benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§
33, 34).
a. Başvuru Yollarının
Tüketilmesi Hakkında
28. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucuların -devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak- tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
ya da makul süreyi aştığı şikâyetleri yönünden iddia edilen ihlalin tespitini
ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu
yolu tüketmeleri gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile öngörülen tazminat yolu; bir yandan başvurucuların maruz kaldığı
tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da
uğranılan zararın tazmini imkânı sağladığından anılan şikâyetler açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı, makul ölçüde bir başarı imkânı
sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
29. Bununla birlikte tüketilmesi gereken başvuru yollarının her
şeyden önce ulaşılabilir olması gerekmektedir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara
yer verilmesi tek başına yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunulması için kanunda
öngörülen sürenin geçtiği durumlarda bu tazminat yolunun ulaşılabilir
olmadığını ve tüketilmesinin gerekmediğini belirtmiştir (Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352,
2/7/2015, §§ 45-50).
30. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükmü 22/12/2014
tarihinde kesinleşen başvurucunun bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
itibarıyla tazminat talebinde bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142.
maddesinde öngörülen dava açma süresi geçmiş bulunmaktadır. Bu nedenle söz
konusu tazminat yolunun başvurucu yönünden ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla
başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir
başvuru yolunun bulunmadığı açıktır (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017,
§ 49).
b. Şikâyetin İncelenmesi
31. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında, bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip
olduğu belirtilmiştir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60; Halas
Aslan, § 66).
32. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
"serbest bırakılmayı isteme" hakkı uyarınca, bir ceza soruşturması
veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler ilgili yargı mercilerinden
serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep edebilirler. Yargı organlarınca
tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin serbest bırakılma talebi üzerine
gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın meşru nedenlerinin açıklanması
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının bir gereğidir (Halas Aslan, § 67).
33. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin "makul
sürede yargılanmayı" isteme hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir.
Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin yargılamanın makul sürede
bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği diğerlerine göre daha fazladır.
Buna göre başta savcılıklar ve mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları,
tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma süreçlerinin -adil yargılanma
hakkının sağladığı güvencelere riayet edilmek koşuluyla- süratli bir şekilde
sonuçlandırılması için özenli davranmalıdırlar (Halas Aslan, §§
68-71).
34. Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı
konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir
kişinin tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığı her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir (Murat
Narman, § 61). Makul
sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp
gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise
tutuklanma tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı
ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).
35. Bir ceza soruşturması veya kovuşturması kapsamında
sürdürülen tutukluluğun makul süreyi aşıp aşmadığı öncelikle tutukluluğa
ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden tespit edilebilir. Tutukluluğa ilişkin
kararların gerekçelerinde tutuklamanın ön şartı olan kişinin suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunduğunun, tutuklama nedenlerinin ve tutuklamanın neden
ölçülü olduğunun ortaya konulması gerekmektedir (Halas Aslan, §§
74, 75).
36. Başlangıçtaki bir tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin
bulunduğunun tüm delilleriyle birlikte ortaya konulması her zaman mümkün olmasa
da belirli bir süre geçtikten sonraki tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda,
kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun somut olgularla birlikte açıklanması
gerekir (Halas Aslan, § 76). Ayrıca belirli bir süreyi aşan
tutukluluğa ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak
belirtilmesi yeterli değildir (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70). Son
olarak tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda tutuklamanın ölçülü olduğuna
ilişkin olguların, özellikle tutuklamaya göre temel hak ve özgürlüklere daha
hafif etkide bulunan adli kontrol tedbirlerinin neden yetersiz kaldığının
ortaya konulması gerekir(Halas Aslan,
§ 78).
37. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, tutukluluğa ilişkin gerekçelerin
ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile bağdaşmayan tutumları
nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun makul süreyi aştığı
sonucuna ulaşılacaktır (Halas Aslan, §§ 82, 83).
38. Somut olayda başvurucu 31/3/2012 tarihinde tutuklanmıştır.
İlk derece mahkemesince 13/6/2014 tarihinde başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü
verilmiştir. Buna göre başvurucunun özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 2 yıl 2
ay 13 gündür.
39. Derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan tutuklama
nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde (bkz. §§ 9, 12-14), öncelikle
suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve
Kanun gereği "tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasında
olmasına değinildiği, ayrıca suçun niteliğine, suça ilişkin Kanun'da öngörülen
cezanın süresine ve tutuklama tedbirinin ölçülü olmasına dayanıldığı
görülmektedir. Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı,
kaçma şüphesinin varlığına işaret eden durumlardan biridir. Başvurucunun 8 yıl
9 ay hapis cezasına mahkûm edildiği de dikkate alındığında mahkemelerce verilen
tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçelerin, tutukluluğun devamının hukuka
uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu,
dolayısıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk
süresi dikkate alındığında ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Öte yandan başvurucunun yargılandığı davada, Diyarbakır 7.
Ağır Ceza Mahkemesince genellikle birer aylık aralıklarla olmak üzere (en geç
üç ayda) toplam on beş, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince yürütülen
yargılamada ise bir ay içinde üç duruşma yapıldığı, bu duruşmalarda sanıkların
ve tanıkların dinlendiği, delillerin toplandığı görülmektedir. Bu itibarla
genel olarak davanın yürütülmesinde derece mahkemelerince hareketsiz kalınan
bir dönem olmadığı gibi yargılamada özensizlik gösterildiği de tespit
edilmemiştir.
41. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin derece
mahkemelerince açıklanan gerekçelerin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru
nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması, davanın
yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması dikkate alındığında 2 yıl 2 ay 13
günlük tutukluluk süresinin somut olayın koşullarında makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Savunma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvurucu, yokluğunda karar verilmesi nedeniyle savunma
hakkının kısıtlandığını ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
44. Başvuru tarihi itibarıyla başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmakta ise de bireysel başvuru sürecinde
söz konusu hükmün Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 22/12/2014 tarihinde
onanarak kesinleştiği (bkz. § 17), somut
olayın koşullarında başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Abdullah Akyüz [GK], B. No: 2013/9352,
2/7/2015, § 33; Azize Yağız ve diğerleri,
B. No: 2014/5475, 17/11/2016, § 51).
45. Ceza yargılamasında savunma hakkının güvence altına
alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784,
7/3/2014, § 32). İddiaya karşı savunma imkânı tanınmadığı sürece adil muhakeme
yapılması mümkün değildir.
46. Suç isnadı altında bulunan kişiye, Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkına uygun bir şekilde
savunmasını hazırlayıp mahkeme önünde dile getirebilmesi ve böylece yargılamaların
sonucunu etkileyebilmesi için gerekli zamanın verilmesi gerekir. Gerekli zaman
verilmeyen şüphelinin/sanığın hakkındaki isnatları değerlendirip bunlara karşı
savunma ve delil araştırması yapması mümkün değildir.Dolayısıyla
savunma için gerekli zamana sahip olma, kişiyi acele yapılan yargılamalara
karşı korumaktadır. Savunma için gerekli süre somut olayın özelliklerine,
davanın niteliğine, dava konusunun karmaşık olup olmadığına, sanığın içinde
bulunduğu duruma ve yargılamanın aşamasına göre değişebilir. Sanığın öncesinde
müdafi yardımından faydalanması da sürenin yeterliliği hususunda gözetilebilir
(Ufuk Rifat
Çobanoğlu, B. No: 2014/6971, 1/2/2017, §§ 35-49).
47. Anayasa Mahkemesi, Gürol
Doğan (B. No: 2013/2642, 17/9/2014) kararında on celse süren bir
yargılamada esas hakkındaki mütalaaya karşı üç günlük süreyi yargılamanın
bütünlüğünü gözeterek savunma için yeterli görmüştür. Başka bir kararında,
başvurucuya iki aylık süre içinde iki kez savunma yapma imkânı tanınmış
olduğunu gözeterek başvurucunun savunma hakkının kısıtlandığı iddiasını açıkça
dayanaktan yoksun bulmuştur (Cihan Yeşil,
B. No: 2013/8635, 6/5/2015).
48. Başvuru konusu olayda yargılama on sekiz celse sürmüştür.
Somut olayda, yargılama dosyası henüz devredilmeden Diyarbakır 7. Ağır Ceza
Mahkemesince 1/4/2013 tarihinde yapılan celsede Cumhuriyet Savcılığınca esas
hakkındaki mütaalaanın sunulduğu, bu celsede tercüman
vasıtasıyla savunma yapmak isteyen başvurucuya sonraki celseye kadar süre
verildiği, 22/5/2013 tarihinde yapılan celsede başvurucunun (tercüman
aracılığıyla) ve müdafiinin esas hakkındaki mütalaaya
karşı ayrıntılı olarak savunma yaptığı anlaşılmıştır. Başvurucunun ve müdafiinin Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesince 10/7/2013
tarihinde yapılan celseye katıldığı ve önceki savunmalarını tekrar ettikleri,
başvurucunun daha sonra yapılan 16/9/2013 tarihli celseye katılmadığı,
13/11/2013 tarihli celseye katıldığı ve Kürtçe beyanda bulunduğu, 5/2/2014
tarihli celseye ise katıldığı ve tercüman vasıtasıyla savunma yapmak istediği,
Mahkemece sonraki celseye kadar süre verildiği görülmüştür.
49. Dosyanın kanun değişikliği nedeniyle Diyarbakır 3. Ağır Ceza
Mahkemesine devredilmesinden sonra ise Mahkemece 3/6/2014 tarihinde yapılan
celseye başvurucu ve müdafii katılmış ve Cumhuriyet
savcısı esas hakkındaki mütalaayı tekrar etmiştir. Başvurucu müdafii savunma için süre istemiş; ancak, Mahkemece bu
talep mütalaanın 1/4/2013 tarihinde verildiğinden bahisle reddedilmiştir.
Başvurucu, önceki celselerde sunulan esas hakkındaki mütalaanın aynen tekrar
edildiği 9/6/2014 ve 13/6/2014 (son celse) tarihli celselere ise raporlu olması
nedeniyle katılmamıştır.
50. Başvurucu müdafii önceki celselere
ve 13/6/2014 tarihinde yapılan son celseye katılarak Cumhuriyet savcısının esas
hakkındaki mütalaasına karşı savunmasını yapmıştır. Bu bağlamda başvurucu müdafiinin sanığın yokluğunda duruşma yapılmaması
gerektiğine yönelik itirazı ise sanığın karar verilmesine engel olmak ve
yargılamayı sürüncemede bırakmak istediği gerekçesiyle Mahkemece reddedilmiştir
(bkz. § 13).
51. Başvurucu, yargılama boyunca müdafi yardımından yararlanma
imkânına sahip olmuştur. Ayrıca başvuru dosyası incelendiğinde “silahların
eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerine aykırı olarak başvurucuya
delillerini sunma ve inceletme ile itiraz etme hususlarında uygun olanakların
sağlanmadığına ilişkin bir delil de bulunmamaktadır. Anılan ilkeler ve Anayasa
Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında ve somut
olayda yargılamanın bütünlüğü gözetildiğinde başvurucunun savunma için gerekli
zamandan yararlandığı anlaşılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Savunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
4/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.