logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Yüksel Bozkurtbaşvurusu [2.B.], B. No: 2014/13319, 16/4/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YÜKSEL BOZKURT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/13319)

 

Karar Tarihi: 16/4/2015

R.G. Tarih- Sayı: 11/7/2015-29413

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Şükrü DURMUŞ

Başvurucu

:

Yüksel BOZKURT

Vekili

:

Av. Vedat KARADUMAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hukuka aykırı gizli tanık beyanıyla 3 yılı aşkın süredir tutuklu olduğunu, tutukluluk süresi konusunda ayrımcılığa maruz kaldığını ve yargılamanın uzun sürdüğünü iddia ederek Anayasa’nın 10., 19. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 25/7/2014 tarihinde Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 31/10/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 12/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığı görüşünü 15/1/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bu görüş başvurucuya 22/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap vermemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri, Bakanlık görüşü ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 30/4/2011 tarihinde gözaltına alınmış, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/5/2011 tarihli ve 2011/22 sorgu sayılı kararıyla “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan tutuklanmıştır. Mahkeme kararının gerekçesi şu şekildedir: “… Haklarında kuvvetli suç şüphesi sebeplerinin bulunması, atılı suçun vasıf ve mahiyeti ve mevcut delil durumu dikkate alınarak CMK.109. maddesinde ön görülen adli kontrol tedbirlerinin şüpheliler hakkında yetersiz kalacağı sonucuna varıldığından CMK.100/2-a ve 101 maddeleri gereğince şüphelilerin tutuklanmalarına”.

9. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 17/6/2011 tarihli iddianamesi ile başvurucu dahil 33 kişi hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede "Silahlı terör örgütüne üye olmak" suçunu işlediği iddia edilen başvurucu ile ilgili yapılan değerlendirmede şunlar ifade edilmiştir: “Şüphelinin yukarıda delillerden örgüt için para topladığı, kendi isteğiyle örgütün dağ kadrosuna katılmak üzere İstanbul’dan gelen B.F.'i dağ kadrosuna katılmadan önce bir süre yanında tuttuğu, bu şahsa örgütün durumu ve yapısı ile ilgili bilgiler verdiği, örgütün propagandasını yaptığı, Dicle ve Lice kırsalında faaliyetler gösteren teröristlerle sık sık görüştüğü, uzun zaman öncesinden bu yana hangi teröristlerin bölgede faaliyette bulunduğunu bildiği, örgüte rapor verdiği, örgüt üyelerinin nerelerde üstlendiğini bildiği, 2004 yılında da Diyarbakır'a eylem yapmaya gelen teröristleri Diyarbakır'a getirdiği, teröristlerin ihtiyaç listelerini alıp istedikleri malzemeleri tedarik ederek onlara götürdüğü, Nevruz öncesi Diyarbakır'da polisle çatışılması gerektiğini söylediği anlaşıldığından şüphelinin eylemlerinin bütün halinde süreklilik, çeşitlilik ve devamlılık arz etmesi nedeniyle terör örgütü üyeliği suçunu oluşturduğunun anlaşıldığı,”.

10. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi E.2011/559 sayılı dosyada 29/11/2012, 5/3/2013, 30/4/2013, 25/7/2013, 24/10/2013 ve 20/12/2013 tarihli oturumlarda “Tutuklu sanıklar … Yüksel BOZKURT'un üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma, örgüte yardım etme suçlarının niteliği mevcut delil durumu yüz karşılaştırma formu, uzmanlık raporu, sanıklara ait ses karşılaştırma raporu ile tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, suçun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması, isnat edilen suç için öngörülen ceza miktarı nedeniyle kaçma şüphesinin varlığının bulunması, tutuklama tedbirinin makul ve dosya kapsamıyla uyumlu olması, bu koşullar altında adli kontrol uygulamasının tutuklamadan beklenen amaca ulaşılmasını sağlayamayacağı göz önüne alınarak …” gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

11. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 7/3/2014 tarihli ve E.2011/559, K.2014/35 sayılı kararla 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi uyarınca dava dosyasının Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine devredilmesine karar vermiştir. Dava dosyası Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/163 sırasına kaydedilmiştir.

12. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/163 sayılı dosyasının 23/5/2014 tarihli oturumunda Cumhuriyet Savcısı esas hakkında mütalaasını vermiştir. Mütalaada başvurucunun da dahil olduğu 7 sanığın terör örgütü üyeliği suçundan, 24 sanığın terör örgütüne üye olmamakla beraber örgüte yardım suçundan cezalandırılması, 2 sanığın ise beratine karar verilmesi talep edilmiştir. Mahkeme, başvurucu haricindeki diğer tutuklu sanıkların tahliyelerine karar vermiş, başvurucunun ise “Tutuklu sanık Yüksel BOZKURT'un üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma, örgüte yardım etme suçlarının niteliği mevcut delil durumu yüz karşılaştırma formu, uzmanlık raporu, sanıklara ait ses karşılaştırma raporu ile tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, suçun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması, isnat edilen suç için öngörülen ceza miktarı nedeniyle kaçma şüphesinin varlığının bulunması, tutuklama tedbirinin makul ve dosya kapsamıyla uyumlu olması, bu koşullar altında adli kontrol uygulamasının tutuklamadan beklenen amaca ulaşılmasını sağlayamayacağı göz önüne alınarak …,” gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına, başvurucu ve bir başka sanık haricindeki diğer sanıklar yönünden kamu davasının tefriki ile ayrı esaslara kaydedilmesine karar vermiştir.

13. Mahkeme, 2/6/2014 tarihli ve E.2014/163, K.2014/301 sayılı kararla başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olmak suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve “hükmolunan cezanın niteliği ve süresi gözetilerek, ayrıca sübut bulan suçunun 5271 sayılı CMK.nun 100. maddesinin 3. fıkrasında sayılan suçlardan olması nazara alınarak” gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.

14. Başvurucu, tutukluluk halinin devamına ilişkin karara itiraz etmiştir. İtiraz talebinde, kendisi ile aynı sevk maddelerine göre cezalandırılan ve dosyaları tefrik edilen sanıkların tamamının tahliye edilmelerine rağmen, kendisinin tahliye edilmemesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, dava dosyası ile ilgili hüküm verildiğini, dolayısıyla delil karartma durumu bulunmadığını, tutuklu kaldığı sürenin 3 yıl 6 aya yakın olduğunu, dosyanın temyiz aşamasında geçireceği süre de dikkate alındığında tutuklamanın infaza dönüşeceğini, ayrıca dosyadaki tek delilin gizli tanık beyanı olduğunu, ancak bu delilin hukuka aykırı olması nedeniyle, kararın Yargıtay tarafından bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğunu belirtmiştir. İtiraz incelemesini yapan Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi 16/6/2014 tarih ve 2014/619 Değişik İş sayılı kararla itirazı reddetmiştir. İlgili kararın gerekçesi şu şekildedir: “Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık Yüksel Bozkurt’un üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterin delillerin bulunması, suç için kanunda öngörülen ceza nev’i ve miktarına, sanığın kaçma ihtimalinin bulunması ile itiraza konu kararda tutukluluğa ilişkin olarak gösterilen gerekçe yasaya uygun bulunduğundan sanık Yüksel Bozkurt müdafi ….’nin İTİRAZININ REDDİNE”.

15. Karar, başvurucuya 25/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu hakkındaki dava temyiz aşamasında derdesttir.

17. Başvurucu, 25/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir:

 “(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.”

19. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:

“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

Suçun, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olması dolayısıyla ilgili maddesinde cezasının artırılması öngörülmüşse; sadece bu madde hükmüne göre cezada artırım yapılır. Ancak, yapılacak artırım, cezanın üçte ikisinden az olamaz.

(Ek fıkra: 22/7/2010 - 6008/4 md.) Bu madde hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz.”

20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:

“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (1)

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315), ...”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/7/2014 tarihli ve 2014/13319 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu, hukuka aykırı gizli tanık beyanıyla 3 yılı aşkın süredir tutuklu olduğunu, gizli tanık olarak dinlenen kişinin yaptığı işin mahiyeti itibarıyla aslında gizli soruşturmacı olduğunu, ancak gizli soruşturmacının da kanuna göre kamu görevlisi olması gerektiğini, somut yargılamadaki gizli tanığın kamu görevlisi olmadığını, gizli tanığın dinlendiği duruşmada tarafların hazır edilmediğini ve böylece soru sorma imkânının engellenmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini, diğer sanıklarla aynı deliller ve iddialarla yargılanmasına karşın diğer sanıkların tahliye edildiklerini, kendisinin tutukluluk halinin devam ettirilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını ve yargılamanın uzun sürdüğünü iddia ederek Anayasa’nın 10., 19. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve yargılamanın yenilenmesi ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

23. Başvurucunun, uzun tutukluluk ve tutukluluk süresi konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı konusundaki şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, gizli tanığın hukuka aykırı olarak dinlenmesi ve uzun yargılama ile ilgili şikâyetlerinin ise Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Gizli Tanık Beyanının Hukuka Aykırı Delil Niteliğinde Olduğu İddiası

24. Başvurucu, gizli tanığın beyanının hukuka aykırı delil niteliğinde olduğunu, gizli tanığa duruşmada soru sorma imkânının sağlanmadığını, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, her ne kadar yargılamanın devam ettiği nazara alınsa da bu deliller dikkate alınarak tutukluluk halinin devamına karar verildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüşünde, başvurucu aleyhine açılan kamu davasının halen Yargıtay’da temyiz aşamasında olduğunu, bireysel başvurunun, ikincil nitelikte bir kanun yolu olması nedeniyle başvurucunun ihlalin giderilmesi için kendisine tanınan bütün imkânları kullanmadan ve diğer yargı organlarına ihlalin ortadan kaldırılması fırsatını tanımadan ihlal iddiasını Anayasa Mahkemesinin önüne getirebilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir.

26. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır ."

27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

28. Anılan hükümler uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ümit Ata, B. No: 2012/254, 6/2/2014, § 30).

29. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Diğerleri, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).

30. Başvurucu hakkındaki dava, Yargıtay’da temyiz aşamasında derdest olup bu şikâyet bakımından olağan kanun yolları tüketilmemiştir. Bu nedenle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı ve Yargılamanın Makul Süreyi Aştığı İddiaları

31. Başvurucunun tutukluluk süresinin makul olmadığı ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu kısımlarının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası

32. Başvurucu, 3 yılı aşan tutukluluk halinin devamına ilişkin mahkeme kararlarının dayandığı delillerin, hukuka aykırı olması nedeniyle tutukluluk halinin devamının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesiyle güvence altına alınan hakların ihlalini oluşturduğunu, ayrıca tahliye edilen sanıklarla aynı iddia ve delillerle yargılanmasına karşın kendisinin tutukluluk halinin devam ettirilmesinin eşitlik ilkesinin ihlali olduğunu iddia etmiştir.

33. Başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlali iddiasının, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında ele alınması gerekir. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bakımından eşitlik ilkesi, bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp, bu hakkın kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarını güvence altına alan tamamlayıcı nitelikte haklardandır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 34).

34. Adalet Bakanlığı görüşünde, uzun tutukluluk şikâyeti ile ilgili olarak görüş sunulmasına gerek görülmediğini, ayrımcılık yasağının ihlali iddiası ile ilgili olarak ise aynı derecedeki bağımsız yargı mercilerinin benzer durumlarda farklı hukuki değerlendirmelerden kaynaklanan içtihat veya karar farklılıklarının, ayrımcılık yasağının veya adil yargılama hakkının ihlali olarak nitelendirilemeyeceğini (Ahmet Sağlam, B.No: 2013/3351, 18/9/2013, § 45), başvurucunun, somut olayda tutuklu kaldığı süre konusunda diğer sanıklara göre ayrımcılığa maruz kaldığı iddiasını temellendirici somut bulgu veya kanıt ortaya koymadığını belirtmiştir.

35. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.

36. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir şöyledir:

“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.

37. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.

38. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 61).

39. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 62).

40. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 63).

41. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 64).

42. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 65).

43. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 66).

44. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen “hükme bağlı olarak tutma” haline dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulamaz (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41).

45. Somut olayda başvurucu, 30/4/2011 tarihinde gözaltına alınmış, 3/5/2011 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan tutuklanmıştır. Yapılan yargılama sonucunda 2/6/2014 tarihinde 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu, 30/4/2011 – 2/6/2014 tarihleri arasında bir “suç isnadına bağlı olarak”, 2/6/2014 tarihi sonrasındaki sürede ise “hükme bağlı olarak tutma” anlamında özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır. Buna göre başvurucunun “suç isnadına bağlı olarak” tutulma süresi 3 yıl 1 ay 2 gündür.

46. Başvurucu hakkında isnat olunan suçun ağırlığı ile yargılama sürecinin özenli yürütülmediğine dair bir iddia bulunmaması ve başvuru dosyasında da bunu gösteren bir bilginin olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun 3 yıl 1 ay 2 günlük tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden makuldür. Derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri (Bkz. §§ 10-14), 3 yıl 1 ay 2 günlük toplam tutukluluk süresi de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.

47. Öte yandan başvuru konusu Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/6/2014 tarihli ve E.2014/163, K.2014/301 sayılı ilamı ve bu dosyadan tefrik edilen bir kısım sanıkların yargılandığı aynı Mahkemenin 28/5/2014 tarihli ve E.2014/293, K.2014/282 sayılı ilamların incelenmesinde, her iki dosyada mahkûmiyetlerine karar verilen sanıklar hakkında hükmedilen ceza miktarlarının, başvurucu hakkında hükmedilen ceza miktarından daha az olduğu, bu nedenle dosya kapsamında sanıkların tutukluluk durumları konusunda farklı uygulama yapılmış olmasının Mahkemenin delil değerlendirmesine ilişkin olduğu görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun, sırf ırk, renk, cinsiyet, din, dil, cinsel yönelim, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep gibi bir farkı nedeniyle ayrımcılığa tabi tutulduğu söylenemez.

48. Açıklanan nedenlerle, “tutukluluk süresinin makul olmadığı” iddiası ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir. Engin YILDIRIM bu görüşe katılmamıştır.

b. Yargılamanın Makul Süreyi Aştığı İddiası

49. Başvurucu, yargılamanın makul olmayan bir süredir devam ettiğinden şikâyetçi olmuştur.

50. Adalet Bakanlığı bu konuda görüş sunulmasına gerek görülmediğini belirtmiştir.

51. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

52. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

53. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).

54. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçunu işlediği iddiasıyla dava açılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suç 5237 sayılı Kanun’da hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvencesi kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).

55. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun gözaltına alındığı 30/4/2011 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52; B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).

56. Başvuru konusu olayda başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 30/4/2011 tarihinde gözaltına alınmış, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/5/2011 tarihli kararı ile tutuklanmıştır. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 16/6/2011 tarihinde başvurucunun da aralarında bulunduğu otuz üç şüpheli hakkında kamu davası açmıştır. Yargılamayı yürüten Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi 27/5/2014 tarihli kararla başvurucu ile bir sanık hariç diğer sanıklar hakkındaki davanın ayrılmasına karar vermiş, 2/6/2014 tarihli kararla ise başvurucu ve bir sanık hakkında hüküm kurmuştur. Hüküm başvurucu tarafından temyiz edilmiş olup temyiz incelemesi devam etmektedir.

57. Başvurucunun da dahil olduğu sanıklar, silahlı terör örgütüne üye olmak ve silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etmek suçlarından yargılanmışlardır. Yargılama sonucunda Mahkeme 2/6/2014 tarihli ve E.2014/163, K.2014/301 sayılı kararla başvurucunun 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

58. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 30/4/2011 tarihinde gözaltına alınan başvurucu hakkındaki dava, Anayasa Mahkemesince yapılan bireysel başvuru incelemesi sırasında Yargıtayda temyiz aşamasındadır. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği 30/4/2011 tarihi ile bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık 4 yıl olup, bu sürenin 3 yıl 1 ay 2 günü ilk derece yargılamasında geçmiştir.

59. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak AİHM, mutlak bir süreye göre değerlendirme yapmamakta, her davanın özelliğine göre, makul sürenin aşılıp aşılmadığını incelemektedir. Davanın karmaşıklığı, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu, AİHM tarafından bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde içtihat yoluyla geliştirilmiş olan kriterlerdir (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014, § 51).

60. AİHM, yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem hukuki hem de maddi açıdan bütün yönlerini ele almakta, davanın konusunun karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya da isnat edilen suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası unsurları, bilirkişi deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsuru incelemektedir (Pretto ve Diğerleri/İtalya, No: 7984/77, 8/12/1983, § 32; Eckle/Almanya, No:8130/78, 15/7/1982, § 81; Buchholz/Almanya, No: 7759/77, 6/5/1981, § 55; Neumeister/Avusturya, No: 1936/63, 27/6/1968, § 21). AİHM bir kararında, davanın karmaşıklığı ile ilgili olarak, davadaki sanık sayısı, suçun ekonomik boyutu, bilirkişi raporuna ihtiyaç duyulması gibi nedenlerle 7 yıl 27 gün süren yargılama sürecinin makul olduğunu belirtmiştir (M.A.T./Türkiye, No: 63964/00, 19/1/2007, § 40), (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014, § 52).

61. Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu açısından ise ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir işbirliği yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur. AİHM, yetkili makamların tutumu ölçütünü, esas olarak, meydana gelen gecikmeden devletin ihmal ve kusuru nedeniyle sorumlu olup olmadığına bakarak ele almaktadır (Zana/Türkiye, No: 18954/91, 25/11/1997, §§ 79–82). AİHM, yargılamada ortaya çıkan her bir hareketsiz geçen dönemi veya ertelemeleri ayrı ayrı değerlendirmektedir. Bununla birlikte AİHM, bir başvuruda yargısal organlara yüklenebilecek 15 aylık bir gecikme periyoduna rağmen, ulusal yargı makamları önünde 7 yıl 4 ay süren davanın oldukça karmaşık olduğunu göz önünde bulundurarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Neumeister/Avusturya, No: 1936/63, 27/6/1968, §§ 20–21). AİHM ayrıca yargı makamlarının davaları birleştirme, delil toplama gibi nedenlerle davayı uzatmalarının belli bir yere kadar makul görülebileceğini belirtmektedir (Ewing/Birleşik Krallık (Avrupa Komisyonu Raporu), No: 11224/84, 7/10/1987, § 151), (Murat Öztürk, B. No: 2014/2454, 4/11/2014, § 53).

62. Dava dosyasının incelenmesinde, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığınca 30/4/2011 tarihinde gözaltına alınan başvurucu hakkında 16/6/2011 tarihinde kamu davası açıldığı, oturumların genel olarak sanık ve tanık beyanlarının alınması ile adli tıp kurumundan rapor alınması için ve ortalama olarak iki ay aralıklarla gerçekleştirildiği, yargılama süresince dosyanın incelemeye alındığı herhangi bir oturumun olmadığı anlaşılmıştır. Sonuç olarak, soruşturma ve yargılama safhalarıyla temyiz süreci birlikte değerlendirildiğinde, yargılama faaliyetlerinde hareketsiz kalınan bir dönemin bulunmadığı, yargı mercilerine atfedilebilecek bir kusurun olmadığı ve gerekli özenin gösterildiği görülmüştür.

63. Yargılama süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gereken davadaki sanık sayısı, davanın karmaşıklığı, atılı suçların vasıf ve mahiyeti, söz konusu suçlar için öngörülen cezaların miktarı gibi unsurlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde somut başvuru bakımından yargılama süresinin makul olduğu görülmektedir.

64. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

A. Başvurunun,

1. Gizli tanık beyanının hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu iddiası yönünden “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,

2. Tutukluluk süresinin makul olmadığı ve yargılamanın makul süreyi aştığı iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,

B. Tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiası ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE, Engin YILDIRIM’ın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılamanın makul süreyi aştığı iddiası ile ilgili olarak Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE, OYBİRLİĞİYLE,

D. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OYBİRLİĞİYLE,

16/4/2015 tarihinde karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(Yüksel Bozkurtbaşvurusu [2.B.], B. No: 2014/13319, 16/4/2015, § …)
   
Başvuru Adı YÜKSEL BOZKURTBAŞVURUSU
Başvuru No 2014/13319
Başvuru Tarihi 25/7/2014
Karar Tarihi 16/4/2015
Resmi Gazete Tarihi 11/7/2015 - 29413

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, hukuka aykırı gizli tanık beyanıyla 3 yılı aşkın süredir tutuklu olduğunu, tutukluluk süresi konusunda ayrımcılığa maruz kaldığını ve yargılamanın uzun sürdüğünü iddia ederek Anayasa’nın 10. , 19. ve 36. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Olmadığı
Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (ceza) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 314
3713 Terörle Mücadele Kanunu 5
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi