TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN ÖZKIRAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/13399)
Karar Tarihi: 16/9/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Akif YILDIRIM
Başvurucu
Hüseyin ÖZKIRAL
Vekili
Av. Yılmaz ÖZKIRAL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, savunma için yeterli süre verilmemesi, yargılamada hukuka aykırı deliller kullanılması, delillerin eksik toplanması ve hatalı değerlendirilmesi ile delil toplatma taleplerinin gerekçesiz biçimde reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/8/2014 tarihinde yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 29/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun işyerinde esrar ve uyuşturucu hap sattığına ilişkin ihbarlar üzerine, Karataş Sulh Ceza Mahkemesinin 17/9/2007 tarihli ve 2007/142 Müt. sayılı kararıyla iş yerinde arama yapılmasına izin verilmiştir. Ayrıca uyuşturucu madde bulunduğu ihbarı üzerine Karataş Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen yazılı izne istinaden başvurucunun yönetimindeki araçta da arama yapılmıştır.
6. Aramalar sonucunda, hint keneviri ihtiva eden sigaralarla bir miktar esrar ele geçirilmiştir.
7. Uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun işlendiği konusunda yeterli şüphe bulunduğu kanısına varan Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun cezalandırılması talebiyle aynı yer 1. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben 19/3/2009 tarihli iddianameyi düzenlemiştir.
8. Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 6/7/2009 tarihli ve E.2009/187, K.2009/312 sayılı kararıyla başvurucuyu uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 480,00 TL adli para cezasına mahkûm etmiştir.
9. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
“…Yargılama sırasında; Sanık Hüseyin Özkıral; uyuşturucu kullanmadığını, uyuşturucu ticaretini yapmadığını ve el konulan madde ile ilgisi(nin) bulunmadığını savunmuş, soruşturma aşamasında düzenlenen tutanaklardan; Adana Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlar Büro Amirliğine 17/09/2007 tarihinde ihbar yapıldığı, Karataş Nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesinden arama kararı alındığı, K… ilçesi K… Karataş Köyü A… dalyanı kenarında bulunan D… Restorantta arama yapıldığı, yapılan aramada 14 adet esrarlı sigara ve sanığa ait 34 YM 5029 plaka sayılı araçta yapılan aramada 9 adet esrarlı sigara ele geçirildiği, 09/10/2007 tarihli ekspertiz raporundan, emanete alınan maddeden net 0,7 gram esrar yapıldığı, 29/01/2008 tarihli Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan raporda sanığın uyuşturucu kullanmadığı tespit olunmuştur.
Yargılama sonunda; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Quaranta v. – Switzerland davasında; “ Dava karmaşık, isnat edilen suç ciddi ve cezası ağır ise sanığa zorunlu müdafi atanmalıdır.” şeklinde karar vermiştir. Keza Chichlian et Ekindjian – Fransa davasında; “ Kovuşturma sırasında yapılan suçlama ile ilgili bilgilendirme daha ayrıntılı olmalıdır.” şeklinde karar vermiştir. Bu kararlar ışığında sanığa; müdafi huzurunda isnat edilen suçu ayrıntılı anlatılarak ve yeniden hakları hatırlatılarak savunması tespit edilmiştir. Sanığın uyuşturucu ticareti yaptığına dair ihbar bulunduğundan, sanığın birçok yerde uyuşturucu saklandığı tespit edildiğinden, savunmanın reddine karar verilmiş(tir). Sanık hakkında 17/09/2007 tarihinde D… Restorant isimli iş yerinde uyuşturucu sattığına dair ihbar yapılmış(tır). Bunun üzerine Karataş Sulh Ceza Mahkemesinden arama kararı alınmış, sanığın çalıştırdığı D… Restorant ve 34 YM 5029 plaka sayılı otomobilinde arama yapılmış(tır). Sanığın restorantının olduğu yerde 14 adet esrarlı sigara ile jelatine sarılı bir miktar kubar esrar maddesini bulundurduğu ayrıca 34 YM 5029 plaka sayılı aracın sol ön tekerlek davlumbazı ile çamurluk arasına sıkıştırılmış 9 adet esrarlı sigara olmak üzere toplam 23 adet esrarlı sigara ve jelatine sarılı kubar esrar maddesi bulundurduğu anlaşılmış. El konulan maddeden net 0,7 gram esrar yapılacağı tespit olunmuş. Sanığın eylemi uyuşturucu ticareti suçu olarak vasıflandırılmış. Sanığın satmak için esrar niteliğinde uyuşturucu maddeyi bulundurduğu ve uyuşturucu ticareti yaptığı kanaatine varıldığından mahkûmiyetine karar verilmiş(tir)…”
10. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 5/6/2014 tarihli ve E.2011/4176, K.2014/4420 sayılı ilamıyla onanmıştır.
11. Başvurucunun 15/7/2014 tarihinde yaptığı yargılamanın yenilenmesi talebi, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/7/2014 tarihli ve E.2009/187, K.2009/312 sayılı ek kararıyla reddedilmiştir. Ancak anılan karara karşı itiraz yoluna gidilip gidilmediği ve gidilmiş olması durumunda verilen kararın ne olduğu dava dosyasından anlaşılamamaktadır.
12. Başvurucu, onama ilamından 12/7/2014 tarihinde haberdar olmuştur.
13. Bireysel başvuru 8/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
14. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun, hüküm tarihinde yürürlükte olan 188. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 16/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/8/2014 tarihli ve 2014/13399 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, arama kararı bulunmamasına rağmen aracının arandığını ve elde edilen delilin mahkûmiyet kararında kullanıldığını, restorant ve arabada yapılan aramalar sonucu ele geçirilen uyuşturucu maddeler, restorantın dış kısmında ve aracın sol ön tekerlek davlumbazı ile çamurluk arasına sıkıştırılmış hâlde ve herkesin ulaşabileceği yerlerde bulunduğundan olayın bir komplo olabileceğine dair savunmalarının değerlendirmeye alınmadığını, yalnızca ismini vermeyen bir şahsın telefonla jandarmaya yaptığı ihbar üzerine yapılan arama neticesinde elde edilen delillere dayanıldığını, olayın bir komplo olması ihtimalinin yüksek olduğunu, hasımlarının olduğunu belirtmesine rağmen hem iddia makamının hem de Mahkemenin kovuşturmanın genişletilmesine ve yeni delil toplanmasına gerek olmadığına karar verdiğini, ihbarcının kimliğinin belirlenmesi, parmak izi alınması, tanık dinlenmesi ve kamera kayıtlarının incelenmesi taleplerinin gerekçesiz biçimde reddedildiğini, kendisinin uyuşturucu madde kullanmadığının alınan bilirkişi raporuyla da sabit olduğunu belirtmiş; savunma hakkı kısıtlanarak verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
17. Başvurucu, delillerin hatalı değerlendirildiğini, yeterli delil olmamasına rağmen mahkûmiyetine karar verildiğini, haksız yere ceza aldığını ileri sürmüştür.
18. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen ve kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
21. Anılan kurallar uyarınca derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması ilke olarak bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi, bu durumun bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri kendiliğinden ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, kararda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
22. Somut olayda başvurucu, olayın bir komplo olabileceğine dair savunmalarının değerlendirmeye alınmadığını, kendisinin uyuşturucu madde kullanmadığının alınan bilirkişi raporuyla da sabit olduğunu, yalnızca ismini vermeyen bir şahsın telefonla jandarmaya yaptığı ihbar üzerine yapılan arama neticesinde elde edilen delillere dayanılması suretiyle hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu belirtmektedir. Başvurucunun bu iddialarının özünün esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İlgili mahkeme söz konusu kararı; sanık savunmalarına, ekspertiz raporlarına, arama tutanaklarına ve diğer delillere dayanarak vermiştir. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, sundukları deliller değerlendirilerek ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır (bkz. § 8).
23. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma, ayrıca karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında da bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilmemiştir.
24. Açıklanan nedenlerden dolayı başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, ilk derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Delillerin Eksik ve Hukuka Aykırı Şekilde Toplandığı ve Taleplerinin Karşılanmadığı İddiası
25. Başvurucu, olayın bir komplo olması ihtimalinin yüksek olduğunu, hasımlarının olduğunu belirtmesine rağmen hem iddia makamının hem de Mahkemenin kovuşturmanın genişletilmesi ve yeni delil toplanmasına gerek olmadığına karar verdiğini, ihbarcının kimliğinin belirlenmesi, tanıklarının dinlenmesi, telefon ve kamera kayıtlarının incelenmesi taleplerinin gerekçesiz biçimde reddedildiğini, araçta yapılan aramanın hukuka aykırı olduğunu belirtmiş; bu hususların adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
26. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. "
27. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddiaların ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
28. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçelerle deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
29. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi, başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için iddialarını destekleyici belgeleri başvuru formu ve eklerinde sunması, kamu gücünün ihlale neden olduğunu iddia ettiği hak ve özgürlüklere ilişkin gerekli açıklamaları yapması zorunludur (Veli Özdemir, § 23).
30. Somut olayda başvurucu, tanık dinletme ve bahse konu diğer delillerin toplanması taleplerinin hangi celse veya hangi tarihli dilekçeyle İlk Derece Mahkemesine sunulduğunu ve bu taleplerin Mahkemece hangi tarihte veya hangi celsede reddedildiğini belirtmeden bu yöndeki taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu, bu hususta Anayasa Mahkemesine bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır. Diğer yandan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen yazılı izin üzerine 34 YM 5029 plaka sayılı aracın arandığı başvuru formu ve ekli belgelerde belirtilmesine ve bu durumun aksini belirten şikâyetler yönünden ispat yükü başvurucuda olmasına karşın İlk Derece Mahkemesinin kararının dayanaklarından olan ve dolayısıyla arama tedbirinin hukuka uygunluğunun tespitinde yararlanılacak tutanaklar/belgeler Anayasa Mahkemesine sunulmamış, yerel mahkeme dosyasının celp edilerek incelenmesi talep edilmiştir.
31. Açıklanan nedenlerden dolayı başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Savunma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
32. Başvurucu, yargılamanın iki celse gibi kısa bir sürede bitirilmesi nedeniyle kendisini yeterince savunamadığını, bu nedenle savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
34. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “hakkaniyete uygun yargılama” kavramından hareket ederek adil yargılamanın zımni gereklerini saptamıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasa’nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan “savunma hakkı”dır. Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple AİHM’e göre hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması (Ludi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992 §§ 49, 50) ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Artico/İtalya, B. No: 6694/74, 13/5/1980 § 33).
36. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
…
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;;
…”
37. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “hakkaniyete uygun yargılama” kavramı, aynı maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan “suç isnat edilmiş kişi”nin asgari haklarıyla doğrudan bağlantılıdır. Hakkında bir suç isnadı olan kişiye tanınmış anılan fıkradaki haklar, (1) numaralı fıkrada yer alan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin somut görünümleridir. Fakat hakkaniyete uygun yargılama çerçevesindeki hak ve ilkeler, (3) numaralı fıkradaki kapsamlı olmayan listedeki minimum haklarla sınırlı değildir. (3) numaralı fıkrada yer alan asgari şüpheli/sanık hakları, (1) numaralı fıkrada koruma altına alınmış olan daha genel nitelikteki “hakkaniyete uygun yargılanma” hakkının özel görünüm şekilleridir (Asadbeyli ve diğerleri/Azerbaycan, B. No: 3653/05 …, 11/12/2012, § 130).
38. Savunmanın hazırlanması için gerekli zamana sahip olma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “meşru vasıta ve yollardan yararlanmak” kavramının kapsamındadır (AYM, E.1992/8, K.1992/39, K.T. 16/6/1992). Bu hak gereğince sanığa ve müdafiine savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri zamanın verilmesi gerekmektedir. Aynı şekilde suçun hukuki nitelendirmesinin değişmesi halinde de savunmanın yeniden hazırlanması için gerekli zaman ve kolaylıklar sağlanmalıdır.
39. Somut olayda başvurucuya, Mahkeme huzuruna çıktığı 11/5/2009 tarihli ilk celsede daha önce kendisine tebliğ edilen iddianame okunmuş, başvurucu ve müdafii aynı celsede savunma yapmıştır. Aynı celsede sunulan esas hakkındaki mütalaaya, karşı savunma yapmaları için başvurucu ve müdafiine süre de verilmiştir. 29/6/2009 tarihli ikinci duruşmada ise esas hakkındaki mütalaaya karşı, esas hakkındaki savunma yapılmış, yeniden süre verilmesi yönünde bir talepte bulunulmamıştır.
40. Anayasa’nın 13. maddesine göre temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ancak Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olup Anayasa’nın 36. maddesinde böyle bir sınırlandırma öngörülmemiştir. Kanun koyucuya sınırlama yetkisi verilmemiş haklar bakımından hakkın nesnel sınırları ve çatışan diğer hak ve ilkeler dikkate alınmalı ve dengeleme yapılmalıdır (AYM, E.2000/48, K.2002/36, K.T. 30/3/2002). Bu sebeple gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı, makul sürede yargılanma hakkı ile birlikte değerlendirilmek zorundadır. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının bir yönü olduğu gibi Anayasa’nın 141. maddesinin “Davaların… mümkün olan süratle sonuçlanması, yargının görevidir.” biçimindeki dördüncü fıkrası ile de korunmaktadır. Bu durumda gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olma hakkının makul sürede yargılanma hakkı ile dengelenmesi gerekmektedir.
41. 5271 sayılı Kanun’un 190. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre duruşmaya ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir. Ancak zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilmesi mümkündür. Başka bir deyişle bir ceza davasında yargılamanın bir celsede bitirilmesi esas olup ancak zorunlu hâllerde birden çok celse yapılması gerekmektedir. Somut olayda başvurucu, 11/5/2009 ve 29/6/2009 tarihli duruşmalarda hazır bulunmuş ve müdafii huzurunda savunmasını yapmıştır. Başvurucu İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sırasında savunmasını hazırlamak için Mahkemeden ayrıca ilave süre istemediği gibi ilk derece yargılamasının daha fazla uzaması durumunda da Mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri ileri süreceğine dair herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Bu sebeple makul sürede yargılanma hakkı ile birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun, savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
42. Sonuç olarak somut olayda başvurucunun, suçlamanın nedenleri ve niteliği hakkında bilgilendirildiği, duruşmada hazır bulunmasının sağlandığı, savunmasını hazırlaması için gerekli zaman ve kolaylıklardan faydalandırıldığı, müdafi yardımından faydalanmak suretiyle savunma hakkını kullandığı anlaşılmaktadır. Dava dosyası ve yargılama süreci bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun eyleme yönelik savunma olanaklarından yararlandırılmadığını gösteren bir bulguya da rastlanılmamıştır.
43. Açıklanan nedenlerden dolayı başvurucunun, savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürdüğü yargılama işlemlerinde bir ihlal olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
16/9/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.