TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN ÖZKIRAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13399)
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin ÖZKIRAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Yılmaz ÖZKIRAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, savunma için yeterli süre verilmemesi,
yargılamada hukuka aykırı deliller kullanılması, delillerin eksik toplanması ve
hatalı değerlendirilmesi ile delil toplatma taleplerinin gerekçesiz biçimde
reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası
hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 8/8/2014 tarihinde yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 29/12/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
5. Başvurucunun işyerinde esrar ve uyuşturucu hap sattığına
ilişkin ihbarlar üzerine, Karataş Sulh Ceza Mahkemesinin 17/9/2007 tarihli ve
2007/142 Müt. sayılı kararıyla iş yerinde arama
yapılmasına izin verilmiştir. Ayrıca uyuşturucu madde bulunduğu ihbarı üzerine
Karataş Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen yazılı izne istinaden
başvurucunun yönetimindeki araçta da arama yapılmıştır.
6. Aramalar sonucunda, hint
keneviri ihtiva eden sigaralarla bir miktar esrar ele geçirilmiştir.
7. Uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun işlendiği
konusunda yeterli şüphe bulunduğu kanısına varan Adana Cumhuriyet Başsavcılığı,
başvurucunun cezalandırılması talebiyle aynı yer 1. Ağır Ceza Mahkemesine
hitaben 19/3/2009 tarihli iddianameyi düzenlemiştir.
8. Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 6/7/2009 tarihli ve
E.2009/187, K.2009/312 sayılı kararıyla başvurucuyu uyuşturucu madde ticareti
yapma suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 480,00 TL adli para cezasına mahkûm
etmiştir.
9. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
“…Yargılama
sırasında; Sanık Hüseyin Özkıral; uyuşturucu
kullanmadığını, uyuşturucu ticaretini yapmadığını ve el konulan madde ile
ilgisi(nin) bulunmadığını savunmuş, soruşturma
aşamasında düzenlenen tutanaklardan; Adana Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlar
Büro Amirliğine 17/09/2007 tarihinde ihbar yapıldığı, Karataş Nöbetçi Sulh Ceza
Mahkemesinden arama kararı alındığı, K… ilçesi K… Karataş Köyü A… dalyanı kenarında
bulunan D… Restorantta arama yapıldığı, yapılan
aramada 14 adet esrarlı sigara ve sanığa ait 34 YM 5029 plaka sayılı araçta
yapılan aramada 9 adet esrarlı sigara ele geçirildiği, 09/10/2007 tarihli
ekspertiz raporundan, emanete alınan maddeden net 0,7 gram esrar yapıldığı,
29/01/2008 tarihli Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan
raporda sanığın uyuşturucu kullanmadığı tespit olunmuştur.
Yargılama
sonunda; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Quaranta v. –
Switzerland davasında; “ Dava karmaşık, isnat edilen
suç ciddi ve cezası ağır ise sanığa zorunlu müdafi atanmalıdır.” şeklinde karar
vermiştir. Keza Chichlian et Ekindjian
– Fransa davasında; “ Kovuşturma sırasında yapılan suçlama ile ilgili
bilgilendirme daha ayrıntılı olmalıdır.” şeklinde karar vermiştir. Bu kararlar
ışığında sanığa; müdafi huzurunda isnat edilen suçu ayrıntılı anlatılarak ve
yeniden hakları hatırlatılarak savunması tespit edilmiştir. Sanığın uyuşturucu
ticareti yaptığına dair ihbar bulunduğundan, sanığın birçok yerde uyuşturucu
saklandığı tespit edildiğinden, savunmanın reddine karar verilmiş(tir). Sanık
hakkında 17/09/2007 tarihinde D… Restorant isimli iş
yerinde uyuşturucu sattığına dair ihbar yapılmış(tır). Bunun üzerine Karataş
Sulh Ceza Mahkemesinden arama kararı alınmış, sanığın çalıştırdığı D… Restorant ve 34 YM 5029 plaka sayılı otomobilinde arama
yapılmış(tır). Sanığın restorantının olduğu yerde 14
adet esrarlı sigara ile jelatine sarılı bir miktar kubar
esrar maddesini bulundurduğu ayrıca 34 YM 5029 plaka sayılı aracın sol ön
tekerlek davlumbazı ile çamurluk arasına sıkıştırılmış 9 adet esrarlı sigara
olmak üzere toplam 23 adet esrarlı sigara ve jelatine sarılı kubar esrar maddesi bulundurduğu anlaşılmış. El konulan
maddeden net 0,7 gram esrar yapılacağı tespit olunmuş. Sanığın eylemi
uyuşturucu ticareti suçu olarak vasıflandırılmış. Sanığın satmak için esrar
niteliğinde uyuşturucu maddeyi bulundurduğu ve uyuşturucu ticareti yaptığı
kanaatine varıldığından mahkûmiyetine karar verilmiş(tir)…”
10. Başvurucunun temyizi üzerine karar, Yargıtay 10. Ceza
Dairesinin 5/6/2014 tarihli ve E.2011/4176, K.2014/4420 sayılı ilamıyla
onanmıştır.
11. Başvurucunun 15/7/2014 tarihinde yaptığı yargılamanın
yenilenmesi talebi, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/7/2014 tarihli ve
E.2009/187, K.2009/312 sayılı ek kararıyla reddedilmiştir. Ancak anılan karara
karşı itiraz yoluna gidilip gidilmediği ve gidilmiş olması durumunda verilen
kararın ne olduğu dava dosyasından anlaşılamamaktadır.
12. Başvurucu, onama ilamından 12/7/2014 tarihinde haberdar
olmuştur.
13. Bireysel başvuru 8/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
14. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun,
hüküm tarihinde yürürlükte olan 188. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Uyuşturucu
veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan,
satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan,
kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla
kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası
ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 16/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 8/8/2014 tarihli ve 2014/13399 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, arama kararı bulunmamasına rağmen aracının
arandığını ve elde edilen delilin mahkûmiyet kararında kullanıldığını, restorant ve arabada yapılan aramalar sonucu ele geçirilen
uyuşturucu maddeler, restorantın dış kısmında ve
aracın sol ön tekerlek davlumbazı ile çamurluk arasına sıkıştırılmış hâlde ve
herkesin ulaşabileceği yerlerde bulunduğundan olayın bir komplo olabileceğine
dair savunmalarının değerlendirmeye alınmadığını, yalnızca ismini vermeyen bir
şahsın telefonla jandarmaya yaptığı ihbar üzerine yapılan arama neticesinde
elde edilen delillere dayanıldığını, olayın bir komplo olması ihtimalinin
yüksek olduğunu, hasımlarının olduğunu belirtmesine rağmen hem iddia makamının
hem de Mahkemenin kovuşturmanın genişletilmesine ve yeni delil toplanmasına
gerek olmadığına karar verdiğini, ihbarcının kimliğinin belirlenmesi, parmak
izi alınması, tanık dinlenmesi ve kamera kayıtlarının incelenmesi taleplerinin
gerekçesiz biçimde reddedildiğini, kendisinin uyuşturucu madde kullanmadığının
alınan bilirkişi raporuyla da sabit olduğunu belirtmiş; savunma hakkı
kısıtlanarak verilen mahkûmiyet kararı nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Yargılamanın
Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
17. Başvurucu, delillerin hatalı değerlendirildiğini, yeterli
delil olmamasına rağmen mahkûmiyetine karar verildiğini, haksız yere ceza
aldığını ileri sürmüştür.
18. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında
değerlendirilen ve kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
21. Anılan kurallar uyarınca derece mahkemeleri önünde dava konusu
yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması ilke
olarak bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi, bu
durumun bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri kendiliğinden ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,
kararda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
22. Somut olayda başvurucu, olayın bir komplo olabileceğine
dair savunmalarının değerlendirmeye alınmadığını, kendisinin uyuşturucu madde
kullanmadığının alınan bilirkişi raporuyla da sabit olduğunu, yalnızca ismini
vermeyen bir şahsın telefonla jandarmaya yaptığı ihbar üzerine yapılan arama
neticesinde elde edilen delillere dayanılması suretiyle hakkında mahkûmiyet
hükmü kurulduğunu belirtmektedir. Başvurucunun bu iddialarının özünün esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İlgili mahkeme
söz konusu kararı; sanık savunmalarına, ekspertiz raporlarına, arama
tutanaklarına ve diğer delillere dayanarak vermiştir. Anılan kararda tarafların
iddia ve savunmaları, sundukları deliller değerlendirilerek ilgili hukuk
kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır (bkz. § 8).
23. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma, ayrıca karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili
bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi mahkemenin kararında da bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilmemiştir.
24. Açıklanan nedenlerden dolayı başvurucu tarafından ileri
sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, ilk derece mahkemesi
kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Delillerin Eksik ve Hukuka Aykırı Şekilde
Toplandığı ve Taleplerinin Karşılanmadığı İddiası
25. Başvurucu, olayın bir komplo olması ihtimalinin yüksek
olduğunu, hasımlarının olduğunu belirtmesine rağmen hem iddia makamının hem de
Mahkemenin kovuşturmanın genişletilmesi ve yeni delil toplanmasına gerek
olmadığına karar verdiğini, ihbarcının kimliğinin belirlenmesi, tanıklarının
dinlenmesi, telefon ve kamera kayıtlarının incelenmesi taleplerinin gerekçesiz
biçimde reddedildiğini, araçta yapılan aramanın hukuka aykırı olduğunu
belirtmiş; bu hususların adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
26. 6216 sayılı Kanun'un
"Bireysel başvuruların kabul
edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, …
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.
"
27. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca
Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle
olaylar hakkındaki iddiaların ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre
ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak iddialarını kanıtlamak
başvurucuya düşer (Veli Özdemir,
B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
28. Başvurucunun, kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali
nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile dayanılan Anayasa
hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu
ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini başvuru dilekçesine
eklemesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı;
bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği
ve buna ilişkin gerekçelerle deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, § 20).
29. Yukarıda belirtilen koşullar yerine getirilmediği
takdirde Anayasa Mahkemesi, başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu
gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı
konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu tarafından ileri
sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru
hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için iddialarını
destekleyici belgeleri başvuru formu ve eklerinde sunması, kamu gücünün ihlale
neden olduğunu iddia ettiği hak ve özgürlüklere ilişkin gerekli açıklamaları
yapması zorunludur (Veli Özdemir,
§ 23).
30. Somut olayda başvurucu, tanık dinletme ve bahse konu
diğer delillerin toplanması taleplerinin hangi celse veya hangi tarihli
dilekçeyle İlk Derece Mahkemesine sunulduğunu ve bu taleplerin Mahkemece hangi
tarihte veya hangi celsede reddedildiğini belirtmeden bu yöndeki taleplerinin
gerekçesiz olarak reddedildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu, bu hususta
Anayasa Mahkemesine bir bilgi ya da kanıt sunmamıştır. Diğer yandan Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından verilen yazılı izin üzerine 34 YM 5029 plaka sayılı
aracın arandığı başvuru formu ve ekli belgelerde belirtilmesine ve bu durumun
aksini belirten şikâyetler yönünden ispat yükü başvurucuda olmasına karşın İlk
Derece Mahkemesinin kararının dayanaklarından olan ve dolayısıyla arama
tedbirinin hukuka uygunluğunun tespitinde yararlanılacak tutanaklar/belgeler
Anayasa Mahkemesine sunulmamış, yerel mahkeme dosyasının celp edilerek
incelenmesi talep edilmiştir.
31. Açıklanan nedenlerden dolayı başvurucu tarafından ileri
sürülen ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin "açıkça dayanaktan
yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Savunma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
32. Başvurucu, yargılamanın iki celse gibi kısa bir sürede
bitirilmesi nedeniyle kendisini yeterince savunamadığını, bu nedenle savunma
hakkının kısıtlandığını ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriği, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
34. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
35. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “hakkaniyete uygun yargılama” kavramından
hareket ederek adil yargılamanın zımni gereklerini saptamıştır. Bu gereklerden
en önemlisi Anayasa’nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan “savunma hakkı”dır. Ceza yargılamasındaki
savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir
ilkesidir. Bu sebeple AİHM’e göre hakkaniyete uygun
bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için yargılamanın yürütülmesi sırasında
alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile
uyumlu olması (Ludi/İsviçre, B. No: 12433/86,
15/6/1992 §§ 49, 50) ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik
olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Artico/İtalya, B. No: 6694/74,
13/5/1980 § 33).
36. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara
sahiptir:
…
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara
sahip olmak;;
…”
37. Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer
alan “hakkaniyete uygun yargılama”
kavramı, aynı maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan “suç isnat edilmiş kişi”nin asgari haklarıyla
doğrudan bağlantılıdır. Hakkında bir suç isnadı olan kişiye tanınmış anılan
fıkradaki haklar, (1) numaralı fıkrada yer alan hakkaniyete uygun yargılama
ilkesinin somut görünümleridir. Fakat hakkaniyete uygun yargılama
çerçevesindeki hak ve ilkeler, (3) numaralı fıkradaki kapsamlı olmayan
listedeki minimum haklarla sınırlı değildir. (3) numaralı fıkrada yer alan
asgari şüpheli/sanık hakları, (1) numaralı fıkrada koruma altına alınmış olan
daha genel nitelikteki “hakkaniyete uygun
yargılanma” hakkının özel görünüm şekilleridir (Asadbeyli ve diğerleri/Azerbaycan, B. No: 3653/05 …,
11/12/2012, § 130).
38. Savunmanın hazırlanması için gerekli zamana sahip olma
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “meşru
vasıta ve yollardan yararlanmak” kavramının kapsamındadır (AYM, E.1992/8,
K.1992/39, K.T. 16/6/1992). Bu hak gereğince sanığa ve müdafiine
savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri zamanın verilmesi
gerekmektedir. Aynı şekilde suçun hukuki nitelendirmesinin değişmesi halinde de
savunmanın yeniden hazırlanması için gerekli zaman ve kolaylıklar
sağlanmalıdır.
39. Somut olayda başvurucuya, Mahkeme
huzuruna çıktığı 11/5/2009 tarihli ilk celsede daha önce kendisine tebliğ
edilen iddianame okunmuş, başvurucu ve müdafii aynı
celsede savunma yapmıştır. Aynı celsede sunulan esas hakkındaki mütalaaya, karşı savunma yapmaları için başvurucu ve müdafiine süre de verilmiştir. 29/6/2009 tarihli
ikinci duruşmada ise esas hakkındaki
mütalaaya karşı, esas hakkındaki savunma yapılmış, yeniden süre verilmesi
yönünde bir talepte bulunulmamıştır.
40. Anayasa’nın 13. maddesine göre
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ancak Anayasa’nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olup Anayasa’nın 36. maddesinde böyle
bir sınırlandırma öngörülmemiştir. Kanun koyucuya sınırlama yetkisi verilmemiş
haklar bakımından hakkın nesnel sınırları ve çatışan diğer hak ve ilkeler
dikkate alınmalı ve dengeleme yapılmalıdır (AYM, E.2000/48, K.2002/36, K.T.
30/3/2002). Bu sebeple gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı, makul
sürede yargılanma hakkı ile birlikte değerlendirilmek zorundadır. Makul sürede
yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının bir yönü olduğu gibi Anayasa’nın
141. maddesinin “Davaların… mümkün olan
süratle sonuçlanması, yargının görevidir.” biçimindeki dördüncü
fıkrası ile de korunmaktadır. Bu durumda gerekli zamana ve kolaylıklara sahip
olma hakkının makul sürede yargılanma hakkı ile dengelenmesi gerekmektedir.
41. 5271 sayılı Kanun’un 190.
maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre duruşmaya ara verilmeksizin devam
edilerek hüküm verilir. Ancak zorunlu hâllerde davanın makul sürede
sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilmesi mümkündür.
Başka bir deyişle bir ceza davasında yargılamanın bir celsede bitirilmesi esas
olup ancak zorunlu hâllerde birden çok celse yapılması gerekmektedir. Somut
olayda başvurucu, 11/5/2009 ve 29/6/2009 tarihli duruşmalarda hazır bulunmuş ve
müdafii huzurunda savunmasını yapmıştır. Başvurucu
İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sırasında savunmasını hazırlamak için
Mahkemeden ayrıca ilave süre istemediği gibi ilk derece yargılamasının daha
fazla uzaması durumunda da Mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri
ileri süreceğine dair herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Bu sebeple makul
sürede yargılanma hakkı ile birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun,
savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olduğunun
kabul edilmesi gerekmektedir.
42. Sonuç olarak somut olayda
başvurucunun, suçlamanın nedenleri ve niteliği hakkında bilgilendirildiği,
duruşmada hazır bulunmasının sağlandığı, savunmasını hazırlaması için gerekli
zaman ve kolaylıklardan faydalandırıldığı, müdafi yardımından faydalanmak
suretiyle savunma hakkını kullandığı anlaşılmaktadır. Dava dosyası ve yargılama
süreci bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun
eyleme yönelik savunma olanaklarından yararlandırılmadığını gösteren bir
bulguya da rastlanılmamıştır.
43. Açıklanan nedenlerden dolayı
başvurucunun, savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürdüğü yargılama
işlemlerinde bir ihlal olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurunun “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
16/9/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.