TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BURAK LEVENT KAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/100)
Karar Tarihi: 6/10/2015
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Bahadır YALÇINÖZ
Başvurucu
Burak Levent KAYA
Vekili
Av. Cavit ÇALIŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, maddi ve manevi tazminat istemiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) açılan davada Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen sosyal hukuk devleti ilkesiyle 36. maddesinde düzenlenen adil yargılama hakkının ihlali iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön inceleme neticesinde başvurunun, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 20/5/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, 15/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular Bakanlığa bildirilmiş, Bakanlıkça 15/7/2015 tarihli dilekçe ile görüş sunulmayacağı belirtilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Kara Harp Okulunda 3. Sınıf öğrencisi iken kara/havacılık sınıflandırılması sırasında yapılan muayenede kendisine torakolomber skolyoz teşhisi konulması sonucu hakkında "Askeri öğrenciliğe devam edemez." kararı verilerek askerî öğrencilikten çıkartılmıştır.
8. Başvurucu, Askerî Lise ve Kara Harp Okuluna kaydı sırasında yapılan sağlık kontrolleri sırasında idarenin gerekli özeni göstermemesi sonucu oluşan hizmet kusuru nedeniyle emsallerine göre 5 yıl öğrenim kaybından dolayı meydana gelen zararların tazmini amacıyla tarafına 90.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi olmak üzere toplam 100.000 TL tazminatın ödenmesine karar verilmesi talebiyle 17/8/2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
9. AYİM İkinci Dairesinin 3/5/2012 tarihli ve E.2010/1275, K.2012/537 sayılı kararıyla başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebinin reddine ayrıca yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 14. maddesi uyarınca takdir edilen 9.250 TL avukatlık ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine karar verilmiştir.
10. Başvurucu, tazminat talebinin reddine ilişkin kararın yerinde olmaması, ayrıca davanın açıldığı tarihte 659 sayılı KHK'nın yürürlükte olmaması, davalı idarenin cevap dilekçesinin kurum tarafından verilmesi dolayısıyla davalı kurum vekillerinin avukatlık anlamında davaya bir katkısı olmamasına rağmen aleyhlerine vekâlet ücreti hükmedilmesinin hukuka aykırı olması gerekçeleriyle karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
11. AYİM Başsavcılığının (Başsavcılık) karar düzeltme hakkındaki 17/9/2012 tarihli düşüncesi 4/10/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve başvurucu 5/10/2012 tarihinde anılan düşünceye karşı beyanlarını sunmuştur.
12. AYİM İkinci Dairesi 28/11/2012 tarihli ve E.2012/911, K.2012/1096 sayılı kararıyla karar düzeltme talebini reddetmiş ve karar 11/12/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine 4/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdari Mahkemesi Kanunu’nun 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
15. 1602 sayılı Kanun’un "Dava dosyalarının Başsavcılığa verilmesi " başlıklı 47. maddesi şöyledir:
“Dilekçeler ve savunmalar alındıktan veya cevap süreleri geçtikten sonra, dava dosyaları Genel Sekreterlikçe Başsavcılığa verilir. Başsavcılığın düşüncesi alındıktan sonra dosyalar Genel Sekreterliğe geri gönderilir. Başsavcılık düşüncesi Genel Sekreterlikçe taraflara tebliğ edilir. Taraflar tebliğden itibaren yedi gün içerisinde cevaplarını yazılı olarak Mahkemeye bildirebilirler. Bu süre uzatılamaz. Tarafların cevapları alındıktan veya cevap süresi geçtikten sonra dosyalar görevli daireye Genel Sekreterlik aracılığı ile gönderilir.”
16. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı KHK’nın 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/1/2013 tarihli ve 2013/100 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, davanın reddi aşamasında sunulan Başsavcılık düşüncesinin tarafına tebliğ edilmediğini ayrıca dava açtığı tarihten sonra yürürlüğe giren 659 sayılı KHK gereğince aleyhine 9.250 TL vekâlet ücreti ödenmesine hükmedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesine göre adil yargılanma hakkının ve hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; 22.950 TL maddi ve 3.000 TL manevi zararının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesine bağlı olmaksızın olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetleri dikkate alınarak başvurunun, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi ile mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği başlıkları altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
b. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
20. Başvurucu, AYİM tarafından davanın reddine karar verilmeden önce Başsavcılık tarafından hazırlanan yazılı düşüncenin kendisine tebliğ edilmediğini ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), dosyaya ilişkin bağımsız bir inceleme yaparak görüşünü Mahkemeye sunan AYİM Başsavcısının düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine karar vermiştir (AİHM kararı için bkz. Miran/Türkiye, B. No: 43980/04, 21/4/2009). Bu nedenle Başsavcılık düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edilerek incelemelerine sunulması ve kendilerine karşı görüşlerini hazırlama imkânı verilmesi adil yargılanma hakkının bir gereğidir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 33).
22. Bu kapsamda kanun koyucu yasal değişikliğe gitmiş ve 3/6/2012 tarihli ve 28312 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 22/5/2012 tarihli ve 6318 sayılı Kanun’un 60. maddesi ile 1602 sayılı Kanun’un 47. maddesine, Başsavcılık düşüncesinin Genel Sekreterlikçe taraflara tebliği ve tebliğden itibaren yedi gün içerisinde tarafların cevaplarını yazılı olarak Mahkemeye bildirebilmesi imkânını öngören bir kural eklenmiştir (Yaşasın Aslan, § 34).
23. Dosyanın incelenmesinden, ilk derece yargılaması sırasında Başsavcılık düşüncesinin önceden taraflara tebliğ edildiği anlaşılamamaktadır. Bunun yanında başvurucunun davasının reddedilmesi üzerine yaptığı karar düzeltme başvurusu sonrasında hazırlanan 17/9/2012 tarihli Başsavcılık düşüncesi, 4/10/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla başvurucu ilk derece yargılaması aşamasında tebliğ edilmemiş olsa bile karar düzeltme aşamasında Başsavcılık düşüncesinden haberdar olmuş ve buna yönelik görüşlerini hazırlama ve mahkemeye sunma imkânı bulmuştur.
24. Diğer taraftan başvurucu, ilk derece yargılaması sırasında Başsavcılık düşüncesinin kendisine tebliğ edilmiş olması hâlinde mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri ileri süreceğine ilişkin olarak da herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun, ilk derece yargılaması sırasında Başsavcılık düşüncesinin kendisine önceden tebliğ edilmemesi sebebiyle yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan mahrum bırakıldığı söylenemez. Sonuç olarak somut olayda silahların eşitliği ilkesinin ihlal edilmediği anlaşılmaktadır (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 47).
25. Açıklanan nedenlerden dolayı AYİM’in kararlarında silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yönelik açık bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
26. Başvurucunun aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından bu şikâyeti yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
27. Başvurucu, başvuruya konu dava daha evvel açıldığı hâlde 2/11/2011 tarihinde yürürlüğe giren 659 sayılı KHK uyarınca aleyhine avukatlık ücretine hükmedilmesinin mahkemeye erişim haklarını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
29. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
30. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler, mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61-62).
31. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra 2/11/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun davayı kaybetmesi hâlinde kendisine yüklenecek olan avukatlık ücreti, bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).
32. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).
33. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 17/8/2010 tarihi öncesinde mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı görülmektedir.
34. Başvurucunun da bu nedenle AYİM’e açtığı davada, uğradığı zarar için 90.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. AYİM, davayı reddettikten sonra başvurucunun reddedilen tazminat talepleri üzerinden davalı idare lehine 9.250 TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.
35. Buna göre başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, davanın reddedilmesi sonrasında 9.250 TL avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır.
36. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
37. Somut olayın koşulları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için talebini yüksek tuttuğu, yargılama sonucunda talep edilen ancak reddedilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden 9.250 TL avukatlık ücretini davalı idareye geri ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Böylece başvurucunun, ıslah imkânı olmadığı, davanın açıldığı sırada yüksek tazminat talebinde bulunduğu, yargılamanın sonucunda aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle yapılan müdahale ölçülü olmadığından başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
39. Başvurucu 22.950 TL maddi ve 3.000 TL manevi zararının tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya talebine bağlı kalınarak takdiren net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin ise reddine karar verilmesi gerekir.
42. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgelere göre tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Aleyhe avukatlık ücretine hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale nedeniyle başvurucuya net 3.000 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.