TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET REŞAT GÜVENİLİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13694)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/6/2015-29388
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Reşat GÜVENİLİR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet Ali KIRDÖK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hakkında kesinleşen mahkûmiyet kararına
ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurduğunu, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile
(3) numaralı fıkrasının (c) bendinin ihlal edildiğine karar verilmesi üzerine
19/7/2010 tarihinde yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurduğunu, Mahkemece
yeniden yargılama yapılarak verilen kararın Yargıtay tarafından 9/7/2014
tarihinde onandığını, hukuka aykırı delillere dayalı olarak gerekçesiz şekilde
karar verildiğini, yargılamanın yenilenmesi davasında makul sürede yargılama
yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, yeniden yargılama yapılmasını ve tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/8/2014 tarihinde İstanbul 13. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/10/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
5. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli E.A yakalanmış, anılan
şüphelinin, başvurucunun TKEP/L örgütünün merkez komite üyesi olduğunu
belirtmesi ve 30/4/1996 tarihinde kendisiyle birlikte Yenimahalle tren
istasyonunda örgütsel buluşması olduğunu ifade etmesi üzerine, başvurucu anılan
tarihte üzerinde sahte nüfus cüzdanı ve sürücü belgesi ile yakalanarak
gözaltına alınmış, 14/5/1996 tarihinde tutuklanmıştır.
6. Başvurucu ve diğer on sanık hakkında, İstanbul DGM
Cumhuriyet Başsavcılığının 12/8/1996 tarih ve E.1996/978 sayılı iddianamesi ile
"anayasal düzeni zorla değiştirmeye
teşebbüs etmek" suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası
açılmıştır.
7. İstanbul 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesince yapılan
yargılamada, 8/10/1999 tarihli duruşmada, başvurucu ve müdafi, başvurucunun
örgüt üyesi olduğunu, ancak örgütü sevk ve idare ettiğine dair delil
bulunmadığını, örgüt üyeliğinden ceza verilmesi yönündeki savcılık mütalaasına
katıldıklarını bildirmişlerdir.
8. Mahkeme, 12/11/1999 tarih ve E.1996/346, K.1999/450
sayılı kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiştir.
9. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
26/3/2001 tarih ve E.2000/2551, K.2001/891 sayılı ilâmıyla bozulmuştur.
10. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada İstanbul 2
No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, 6/5/2003 tarih ve E.2001/145, K.2003/106
sayılı kararı ile başvurucunun yasa dışı TKEP/L terör örgütünün üyesi olduğu,
1992-1995 yılları arasında örgütün kongrelerine katıldığı ve bu örgütün merkez
komite üyeliğine seçildiği, 30/4/1996 tarihinde yakalandığında da örgütün
merkez komite üyesi olduğu, başka dosya sanıklarının dava dosyası içine alınan
beyanlarına göre de sanıklar tarafından gerçekleştirilen fiillerde başvurucunun
örgütün merkez komite üyesi olarak hareket ettiği gerekçesiyle müebbet ağır
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
11. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
1/12/2003 tarih ve E.2003/1915, K.2003/2142 sayılı ilâmıyla onanmıştır.
12. Başvurucu, yargılama süresinin makul süreyi aştığını,
gözaltında tutulduğu sırada avukat yardımından faydalandırılmadığını, diğer
sanıkların işkence ile elde edilen tanıklıklarına dayalı olarak mahkûmiyet
kararı verildiğini, yasadışı yollarla elde edilen delillere dayalı hüküm
kurulduğunu ve masumiyet karinesinin göz ardı edildiğini ileri sürerek,
Sözleşme'nin 3. ve 6. maddelerinin ihlal edildiği iddiasıyla AİHM’e başvuruda bulunmuştur.
13. AİHM, 13/10/2009 tarih ve 16486/04 sayılı kararı ile
başvurucunun İstanbul 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi önünde örgüt üyesi
olduğunu kabul ettiğini, ancak suçlamaları reddettiğini, Mahkemece, bulunan
silahlar, sanık tespiti hakkında yürütülen kovuşturmalar, kişi teşhis
tutanakları, yüzleştirme tutanakları, bilirkişi raporları ve diğer sanıkların
beyanları ışığında değerlendirilme yapıldığını belirtmiş, başvurucunun ihlal
iddialarını inceleyerek, yargılama süresinin makul olduğunu ve bu konuda aynı
dava dosyasına ilişkin olarak daha önce verilen kararlardaki gerekçelerin
geçerli olduğunu, başvurucunun gözaltında bulunduğu sırada avukat yardımından
faydalandırılmadığını, başvurucunun polise verdiği ifadesinin mahkûmiyetinde
kullanılması nedeniyle avukata erişim hakkına getirilen kısıtlamalardan bizzat
etkilendiğinin açık olduğunu, ancak gözaltında tutulduğu sırada avukata
erişememesinin daha sonraki yargılama üzerinde etkisinin olup olmadığının
ilgili Mahkemece değerlendirilmesi gerektiğini, başvurucunun yargılama
süresince delillere itiraz etme fırsatı bulduğu anlaşılmışsa da gözaltında
tutulduğu sırada avukat desteği alamamasının savunma hakkını telafi
edilemeyecek şekilde olumsuz etkilediğini, başvurucunun beş suç ortağının
verdikleri ifadelerin kanıt olarak kullanıldığını, ancak beş suç ortağının
gözaltı sırasında kötü muamele gördüklerini, bu konu ile ilgili olarak
başvurucunun beş suç ortağının gözaltı sırasında Sözleşme’nin 3. maddesine
aykırı muamele gördüklerini, bu nedenle anılan maddede belirtilen haklarının
ihlal edildiğinin Dağdelen ve Diğerleri/Türkiye kararında ortaya konulduğunu,
başvurucu ile diğer şüphelilerin gözaltına alınmalarından sonra sorumlu
polisler hakkında açılan ceza davasının zamanaşımından düştüğünü, dolayısıyla
başvurucunun gerçekten zorlayıcı şartlar altında suçlanıp suçlanmadığının
aydınlatılamadığını, ayrıca DGM tarafından verilen kararda, başvurucunun suç
ortaklarına yapılan kötü muamele nedeniyle polis memurları hakkında Ağır Ceza
Mahkemesine açılan davanın değerlendirilmediğini, DGM önünde yapılan
yargılamanın hakkaniyetten yoksun olduğunu belirterek, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası ile bağlantılı olarak (3) numaralı fıkrasının
(c) bendinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
14. Başvurucu dışında diğer sanıklar E.A. için ise E.Ç. ve S.Ö.'nün, Sözleşme'nin 3. ve 6. maddelerinin ihlal edildiği
iddialarıyla başvuruları üzerine AİHM, 25/11/2008 ve 2/12/2008 tarihli
kararları ile Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile (3) numaralı
fıkrasının (c) bendinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
15. Sanık E.Ç. 1/7/2009 tarihinde, sanık S.Ö. 20/11/2009
tarihinde ve sanık E.A. 25/2/2010 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine
başvurarak, AİHM kararları doğrultusunda yargılamanın yenilenmesine karar
verilmesini talep etmişler, bu talepler kabul edilerek Mahkemenin E.2009/264
sayılı dava dosyasında yeniden yargılamaya başlanmıştır.
16. Başvurucu, 19/7/2010 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesine başvurarak, AİHM kararı doğrultusunda yargılamanın yenilenmesine ve
hükmün infazının ertelenmesine karar verilmesini talep etmiş, bu talep kabul
edilerek Mahkemenin E.2010/306 sayılı dava dosyasında yeniden yargılamaya
başlanmıştır.
17. Mahkeme, 1/2/2011 tarih ve E.2010/306, K.2011/13 sayılı
kararı ile Mahkemenin E.2011/306 sayılı dava dosyası ile E.2010/264 sayılı dava
dosyası arasında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle
birleştirilmelerine, yargılamaya E.2010/264 sayılı dava dosyası üzerinden devam
edilmesine karar vermiştir.
18. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmalı olarak
yaptığı yeniden yargılama sonunda, 14/5/2013 tarih ve E.2009/264, K.2013/119
sayılı kararıyla AİHM kararı doğrultusunda, başvurucu ve diğer sanıkların
kolluk aşamasında alınan beyanlarının delil olarak değerlendirilmediğini
belirterek, dosyada bulunan eylem evrakları, arama ve yakalama tutanakları,
arama sonucunda ele geçirilen silahlar ve patlayıcı maddeler, sahte kimlikler
ve örgütsel dokümanlar, ekspertiz raporları, mağdur beyanları ve teşhis
tutanakları ile doğrulanan fiiller dikkate alınarak, başvurucu ile diğer
sanıkların, kolluk beyanları dışındaki diğer delillerle cezalandırılmalarının
mümkün ve zorunlu olduğu gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesine konu edilen
6/5/2003 tarihli hükmün onaylanmasına karar vermiştir.
19. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, duruşmalı
yapılan temyiz incelemesi sonunda, 30/6/2014 tarih ve E.2014/4421, K.2014/7953
sayılı ilâmıyla, AİHM'in kararlarında gösterilen ve
Sözleşme'nin 3. ve 6. maddeleri kapsamında kalan ihlal nedenleri de nazara
alınarak yapılan yargılamaya ve toplanan delillere göre, hükümlülerin suçunun
sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı
tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı şekilde reddedilmiş ve incelenen dosyaya
göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan hükmün onanmasına
karar verilmiştir.
20. Karar, başvurucuya 12/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Başvurucu, 15/8/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
22. 1/3/1026 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun “Devlet Kuvvetleri Aleyhinde Cürümler”
başlıklı 146. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını
veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş
olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini
yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler,
ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkum olur.”
23. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (c) bendi şöyledir:
“1.
Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da
cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek
olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya
açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar
alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni
veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf
olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil
yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun
kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince
veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
…
3. Bir suç ile itham
edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
…
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir
müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî
olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde,
resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 11/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 15/8/2014 tarih ve 2014/13694 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu, İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen soruşturma kapsamında 30/4/1996 tarihinde gözaltına alındığını ve
14/5/1996 tarihinde tutuklandığını, "anayasal
düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs etmek" suçundan hakkında
açılan kamu davası sonunda İstanbul 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesince
mahkûmiyet kararı verildiğini ve kararın Yargıtay tarafından onandığını, AİHM'e yaptığı başvuru üzerine Sözleşme'nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrası ile (3) numaralı fıkrasının (c) bendinin ihlal edildiğine
karar verildiğini, 19/7/2010 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine
başvurarak yargılamanın yenilenmesini talep ettiğini, Mahkemece duruşma
açılarak yapılan yargılama sonunda 14/5/2013 tarihinde, İstanbul 2 No.lu Devlet
Güvenlik Mahkemesi kararının onaylandığını, temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza
Dairesince hükmün onandığını, hukuka aykırı delillere dayalı olarak karar
verildiğini, soruşturma sırasında avukat yardımından yararlandırılmadığını ve
işkence ile elde edilen delillere dayalı olarak hüküm kurulduğunu, AİHM
kararına rağmen işkenceyle elde edilen delillere göre mahkûmiyet kararı
verildiğini, Mahkemece, AİHM kararı ile ihlal bulunan önceki karardaki
gerekçelere göre hüküm kurulduğunu, yeni kanıt araştırması yapılmadığını,
yeniden yargılamanın önceki yargılamadan tamamen bağımsız bir yargılama olduğu
halde önceki yargılamaya göre hüküm kurulduğunu, Mahkemece işkence ile alınan
kanıtların değerlendirme dışında tutulduğu belirtilmesine rağmen bu kanıtların
dosyada fiziki varlığını devam ettirdiğini, Mahkemede dinlenmeyen ve soru
soramadıkları başka dosya sanıklarının beyanlarının aleyhe değerlendirildiğini,
devlet güvenlik mahkemeleri ile özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına
rağmen, bu mahkemelerde yapılan yargılama sırasında toplanan ve kullanılan
delillerin değerlendirilmesinin hukuka uygun olmadığını, yeniden yargılama
sonunda verilen karar ile Yargıtay onama kararının gerekçesiz olduğunu, makul
sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası
veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Başvuru konusu olayda başvurucu, İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesince yeniden yargılama sonunda, AİHM kararı ile ihlal bulunan önceki
karardaki gerekçelere göre hüküm kurulduğunu, yeni kanıt araştırması
yapılmadığını, yeniden yargılamanın önceki yargılamadan tamamen bağımsız bir
yargılama olduğu halde önceki yargılamaya göre hüküm kurulduğunu, Mahkemece
işkence ile alınan kanıtların değerlendirme dışında tutulduğu belirtilmesine
rağmen bu kanıtların dosyada fiziki varlığını devam ettirdiğini, Mahkemede
dinlenmeyen ve soru soramadıkları başka dosya sanıklarının beyanlarının aleyhe
değerlendirildiğini, devlet güvenlik mahkemeleri ile özel yetkili mahkemelerin
kaldırılmasına rağmen, bu mahkemelerde yapılan yargılama sırasında toplanan ve
kullanılan delillerin değerlendirilmesinin hukuka uygun olmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Başvurucu hakkında İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığının
12/8/1996 tarihli iddianamesiyle açılan kamu davası sonunda İstanbul 2 No.lu
Devlet Güvenlik Mahkemesince, 6/5/2003 tarihinde, başvurucunun yasa dışı TKEP/L
terör örgütünün üyesi olduğu, 1992-1995 yılları arasında örgütün kongrelerine
katıldığı ve bu örgütün merkez komite üyeliğine seçildiği, 30/4/1996 tarihinde
yakalandığında da örgütün merkez komite üyesi olduğu, başka dosya sanıklarının
dava dosyası içine alınan beyanlarına göre de sanıklar tarafından
gerçekleştirilen fiillerde başvurucunun örgütün merkez komite üyesi olarak
hareket ettiği gerekçesiyle müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 1/12/2003
tarihli ilâmı ile onanmıştır.
32. Başvurucunun, gözaltında tutulduğu sırada avukat
yardımından faydalandırılmadığını, diğer sanıkların işkence ile elde edilen
tanıklıklarına dayalı olarak mahkûmiyet kararı verildiğini, yasadışı yollarla
elde edilen delillere dayalı hüküm kurulduğunu ve masumiyet karinesinin göz
ardı edildiğini ileri sürerek, Sözleşme'nin 3. ve 6. maddelerinin ihlal
edildiği iddiasıyla başvurusu üzerine AİHM, 13/10/2009 tarihli kararı ile
başvurucunun İstanbul 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi önünde örgüt üyesi
olduğunu kabul ettiğini, ancak suçlamaları reddettiğini, Mahkemece, bulunan
silahlar, sanık tespiti hakkında yürütülen kovuşturmalar, kişi teşhis
tutanakları, yüzleştirme tutanakları, bilirkişi raporları ve diğer sanıkların
beyanları ışığında değerlendirilme yapıldığını belirtmiş, yargılama süresinin
makul olduğunu ve bu konuda aynı dava dosyasına ilişkin olarak daha önce
verilen kararlardaki gerekçelerin geçerli olduğunu, başvurucunun gözaltında
bulunduğu sırada avukat yardımından faydalandırılmadığını, başvurucunun polise
verdiği ifadesinin mahkûmiyetinde kullanılması nedeniyle avukata erişim hakkına
getirilen kısıtlamalardan bizzat etkilendiğinin açık olduğunu, ancak gözaltında
tutulduğu sırada avukata erişememesinin daha sonraki yargılama üzerinde
etkisinin olup olmadığının ilgili Mahkemece değerlendirilmesi gerektiğini,
başvurucunun yargılama sürecince delillere itiraz etme fırsatı bulduğu
anlaşılmışsa da gözaltında tutulduğu sırada avukat desteği alamamasının savunma
haklarını telafi edilemeyecek şekilde olumsuz etkilediğini, başvurucunun beş suç
ortağının verdikleri ifadelerin kanıt olarak kullanıldığını, ancak beş suç
ortağının gözaltı sırasında kötü muamele gördüklerini, bu nedenle Sözleşme’nin
3. maddesinde belirtilen haklarının ihlal edildiğinin Dağdelen ve
Diğerleri/Türkiye kararında ortaya konulduğunu, başvurucu ile diğer
şüphelilerin gözaltına alınmalarından sonra sorumlu polisler hakkında açılan
ceza davasının zamanaşımından düştüğünü, dolayısıyla başvurucunun gerçekten
zorlayıcı şartlar altında suçlanıp suçlanmadığının aydınlatılamadığını, ayrıca
DGM tarafından verilen kararda, başvurucunun suç ortaklarına yapılan kötü
muamele nedeniyle polis memurları hakkında Ağır Ceza Mahkemesine açılan davanın
değerlendirilmediğini, DGM önünde yapılan yargılamanın hakkaniyetten yoksun
olduğunu belirterek, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile
bağlantılı olarak (3) numaralı fıkrasının (c) bendinin ihlal edildiğine karar
vermiştir.
33. Başvurucunun 19/7/2010 tarihli dilekçesi üzerine İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesi, yeniden yargılama talebini kabul ederek ve duruşma
açarak yargılamaya başlamıştır. Mahkemece toplam on iki duruşma yapılmış,
iddianamede ileri sürülen suçlamalara ilişkin olarak başvurucu ve diğer
sanıkların, müdafileri huzurunda savunmaları alınmış, AİHM kararı incelenmiş,
yargılamanın yenilenmesine konu dava dosyası ve içerisindeki belgeler
değerlendirilmiş, Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaasından sonra,
başvurucu ve diğer sanıklar ile müdafilerine mütalaaya karşı beyanda
bulunmaları için süre verilmiştir.
34. Mahkeme, başvurucu ve diğer sanıklar ile müdafilerinin
son savunmalarını aldıktan sonra yeniden yargılama neticesinde, 14/5/2013
tarihinde, AİHM kararı doğrultusunda, gözaltında bulunduğu sırada avukat
yardımından faydalandırılmamasının başvurucunun savunma hakkı üzerindeki
olumsuz etkisi ve beş suç ortağının gözaltı sırasında kötü muamele görmüş
olmaları nedeniyle bu sanıkların verdikleri ifadelerin kanıt olarak
kullanılamayacağı hususları göz önünde bulundurularak, başvurucu ve diğer
sanıkların kolluk aşamasında alınan beyanlarının delil olarak
değerlendirilmediğini belirtmiş, dosyada bulunan eylem evrakları, arama ve
yakalama tutanakları, arama sonucunda ele geçirilen silahlar ve patlayıcı
maddeler, sahte kimlikler ve örgütsel dokümanlar, ekspertiz raporları, mağdur
beyanları ve teşhis tutanakları ile doğrulanan fiiller dikkate alınarak,
başvurucu ile diğer sanıkların, kolluk beyanları dışındaki diğer delillerle
cezalandırılmalarının mümkün ve zorunlu olduğu gerekçesiyle yargılamanın
yenilenmesine konu edilen 6/5/2003 tarihli hükmün onaylanmasına karar
vermiştir.
35. Mahkeme, kararın gerekçesinde; başka dosya sanığı B.G.’nin, 13/12/1995 tarihinde Tokat ili Turhal ilçesinde
bulunan tekel deposunun silahla soyulması eyleminin istihbaratının başvurucu
tarafından yapıldığını, bu sırada başvurucunun yanında silah bulunmadığını,
başvurucunun örgütün merkez komitesi üyesi olduğunu, yine başka dosya sanığı
İ.K.’nin, başvurucunun örgütün askeri ve siyasi
kamplar düzenleyeceğinden bahsettiğini, başka dosya sanığı A.Y.’nin de başvurucunun örgütün üst sorumlusu olduğunu beyan
ettiklerini belirtmiştir.
36. Mahkemece, başvurucu ve diğer sanıklar hakkında AİHM’in ihlal kararları dikkate alınarak ve başvurucu ile
aynı dosyadaki diğer sanıkların kolluk aşamasındaki beyanları delil olarak
kabul edilmeyerek diğer delillerin değerlendirildiği; 9/1/1996 tarihinde
İstanbul Elektrik Tren Tramvay İşletmesine (İ.E.T.T) ait otobüsün yakılması
eyleminin, başka dosya sanığı E.K. ve U.B.’nin kolluk
beyanları, eylem evrakı, olay yeri tespit tutanaklarına göre sanıklar E.A. ve E.Ç’nin içinde bulunduğu grup tarafından işlendiği ve
başvurucunun örgütün merkez komitesi üyesi olması nedeniyle bu fiilin başvurucu
açısından da sabit ve vahim kabul edildiği; yine Küçükçekmece ilçesinde bulunan
bir siyasi parti teşkilatına ait lokalin silahla taranması ve bombalanması
eyleminin başvurucunun zora dayalı olduğuna ilişkin delil bulunmayan 12/5/1996
tarihli kolluk beyanı, eylem evrakı ve diğer belgelerden sanık E.A.’nın da içerisinde bulunduğu kişiler tarafından işlendiği ve
başvurucunun örgütün merkez komitesi üyesi olması nedeniyle bu fiilin başvurucu
açısından da sabit ve vahim kabul edildiği; Bağcılar ilçesinde bulunan bir
siyasi partiye ait seçim bürosunun bombalanması, Bakırköy ilçesinde bulunan bir
bankaya bomba konulması, Bağcılar ilçesinde bulunan bir vakfa bomba konulması,
dört farklı marketten para gaspı, bir şahıstan para gasp edilmesi fiillerinin,
şikayetçilerin ve tanıkların beyanlarına göre sanıklar E.A. ve S.Ö.’nün içerisinde bulunduğu kişiler tarafından işlendiği
ve başvurucunun örgütün merkez komitesi üyesi olması nedeniyle bu fiillerin
başvurucu açısından da sabit ve vahim kabul edildiği; Maslak semtinde bulunan
halk pazarı önünde örgüt imzalı pankart asma, molotof
kokteyli atma, korsan gösteri yapma eylemleriyle Ümraniye ilçesinde bulunan bir
spor kulübüne ve bir bankanın bankamatiğine bomba konulması, bir eğlence
salonuna benzin dökülerek yakılması eylemlerinin başka dosya sanıkları E.K.,
Ö.Ö., C.B., U.B. ve O.K.’nin zora dayalı olmayan
kolluk beyanlarına göre sanık E.Ç.’nin de içerisinde
bulunduğu kişiler tarafından işlendiği ve başvurucunun örgütün merkez komitesi
üyesi olması nedeniyle bu fiillerin başvurucu açısından da sabit ve vahim kabul
edildiği; sonuç olarak başvurucu ile diğer sanıklar E.A., E.Ç. ve S.Ö.’nün üyesi bulundukları yasa dışı silahlı terör
örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı cebir ve şiddet kullanarak
değiştirme amacına yönelik vahamet arz eden olayları gerçekleştirdikleri,
sanıkların sübutu kabul olunan eylemlerinin, amaç suçun işlenmesi
doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre
amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenerek, 765
sayılı Kanun’un 146. maddesinin birinci fıkrası uyarınca sanıkların kolluk
beyanları dışındaki deliller ile cezalandırılmalarının mümkün ve zorunlu
bulunduğunun anlaşılması karşısında İstanbul 2 No.lu Devlet Güvenlik
Mahkemesinin 6/5/2003 tarihli kararının düzeltilerek onaylanmasına karar
verildiği anlaşılmıştır.
37. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, duruşmalı
yaptığı temyiz incelemesi sonunda 30/6/2014 tarihli ilâmıyla, AİHM'in kararlarında gösterilen ve Sözleşme'nin 3. ve 6.
maddeleri kapsamında kalan ihlal nedenleri de nazara alınarak, Mahkemece
duruşma açılmak suretiyle yapılan yargılamada; müdafileri huzurunda sanıkların
savunmalarının alındığı, AİHM’in ihlal kararları
doğrultusunda delillerin kabul edilebilirliği hususunun tartışılarak,
sanıkların müdafilerinin yokluğunda alınan kolluk aşamasındaki beyanları ve
sadece bu beyanlar doğrultusunda kabul edilen eylemlerin hükümden çıkarıldığı
belirtilerek, yapılan yargılamaya ve toplanan delillere göre, hükümlülerin
suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde
vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı şekilde reddedilmiş ve incelenen
dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan hükmün
onanmasına karar verilmiştir.
38. Mahkemece, başvurucu ile diğer sanıkların kolluk
aşamasında verdikleri beyanların delil olarak kabul edilmediğinin kararda
açıkça gösterildiği, AİHM’in ihlal kararı verdiği
hususların değerlendirildiği, dosyada bulunan diğer belge ve deliller dikkate
alınarak başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verildiği belirlenmiştir.
39. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
40. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi
bir durum da tespit edilememiştir.
41. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
42. Başvurucu, yeniden yargılama sonunda verilen karar ile
Yargıtay onama kararının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
43. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır."
44. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken
şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa'nın, bütün mahkemelerin her türlü
kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak
arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B.
No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
45. Derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt
vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde
davanın sonucuna etkili olması halinde, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir
yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların
zımnen reddi yeterli olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
46. Öte yandan, temyiz mercilerinin yargılamayı yapan
mahkemenin kararına katılmaları halinde, bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya
da bir atıfla kararlarına yansıtmaları yeterlidir. Burada önemli olan husus,
temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları
incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da
bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
47. Somut olayda yeniden yargılama yapan İstanbul 10. Ağır
Ceza Mahkemesi, AİHM kararı doğrultusunda, başvurucu ve diğer sanıkların kolluk
aşamasında alınan beyanlarının delil olarak değerlendirilmediğini belirterek,
dosyada bulunan diğer delil ve belgelere dayanarak, başvurucu ile diğer
sanıkların, kolluk beyanları dışındaki diğer delillerle cezalandırılmalarının
mümkün ve zorunlu olduğu gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesine konu edilen
6/5/2003 tarihli hükmün onaylanmasına karar vermiştir (bkz. §§ 34-36). Temyiz
üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Mahkemece verilen kararın gerekçesine atıf
yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 37).
Dolayısıyla ilk derece mahkemesi ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan
söz edilemez.
48. Açıklanan nedenlerle; gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı
İddiası
49. Başvurucu, 19/7/2010 tarihli dilekçesi üzerine İstanbul
10. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamanın yenilenmesi davasının makul
sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
50. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen
adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzî içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
51. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
52. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625,
9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, "anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs
etmek" suçunu işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.
Başvurucu hakkında isnat olunan suç 765 sayılı mülga Kanun'un 146. maddesinin
birinci fıkrasında hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu
çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No:
2012/625, 9/1/2014, § 32).
53. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması ya da
yeniden yargılama yapılması talebinde bulunma anıdır. Somut başvuru açısından
bu tarih, başvurucunun yeniden yargılama yapılması talebinde bulunduğu
19/7/2010 tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç
isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarih olup, somut başvuru açısından bu
tarih, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/5/2013 tarihli kararının Yargıtay
9. Ceza Dairesince onandığı 30/6/2014 tarihidir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, §
35).
54. Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerinin yargılama
sürelerine riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve
uyguladıklarını denetleme görevi bulunmamakta olup Mahkeme, davaların “makul süre” içerisinde tamamlanıp
tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele alarak,
bu sürenin Anayasa’nın 36. maddesine uygun olup olmadığıyla sınırlı bir
inceleme yapmaktadır.
55. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B.
No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
56. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucunun, AİHM’in ihlal kararından sonra
19/7/2010 tarihinde, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine başvurarak yargılamanın
yenilenmesini talep ettiği, başvurucunun talebi üzerine açılan dava dosyası ile
üç sanığın açtığı yargılamanın yenilenmesi dava dosyalarının birleştirildiği,
duruşma açılarak yargılama yapıldığı, başvurucunun ve diğer sanıkların kolluk
aşamasında alınan beyanları delil olarak değerlendirilmeyerek, diğer deliller
göz önünde bulundurulmak suretiyle 14/5/2013 tarihinde, 6/5/2003 tarihli
mahkûmiyet kararının onaylanmasına karar verildiği, temyiz üzerine, Yargıtay 9.
Ceza dairesince 30/6/2014 tarihinde hükmün onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
57. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
58. Somut olayda, başvuruya konu yargılamanın yenilenmesi
davasında yargılama, temyiz safhasıyla birlikte toplam üç yıl on bir ay on bir
gün sürmüştür. İki dereceli bir yargılamada, İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayda geçen süreler dikkate alındığında, toplam üç yıl
on bir ay on bir gün devam eden yargılamanın, makul sürede tamamlandığı ve
başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde gecikme olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
59. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun makul süreyi aştığını
ileri sürdüğü yargılamasının uzunluğu konusunda açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının“açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
11/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.