TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜNÜR İÇER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/584)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/5/2015-29357
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Münür İÇER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 10/3/2011 tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er
Kanunu’nun 10. maddesi ile 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32.
maddesinde düzenlenen haklardan yararlanmak için yaptığı başvurunun reddi
üzerine açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle, Anayasa’nın 36. ve 38.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 7/11/2012
tarihinde Bursa 1. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 25/11/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 9/1/2015 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 28/1/2015 tarihli görüş yazısı 11/2/2015 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren
dilekçesini 16/2/2015 tarihinde sunmuştur
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu astsubay
statüsünde görev yapmakta iken, disiplinsiz olduğu ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinin (TSK) itibarını sarsacak hareketlerde bulunduğu gerekçesiyle YAŞ
kararıyla 1986 yılında TSK’dan ilişiği kesilmiştir.
8. Başvurucu hakkında açılan
ceza davasında, Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1/10/1991
tarih ve E.1990/91, K.1991/134 sayılı kararı ile davanın zamanaşımı nedeniyle
ortadan kaldırılmasına, ele geçirilen gümrük kaçağı malların ise zor alımına
karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“… temas kurarak kara ve deniz
yolunun güven altına alınması konusunda anlaştıkları, daha sonra Çeşmeli
karakol komutanı sanık Asb. S.Ö. ve Münir İçer ile de anlaştıkları, tüm
sanıkların bu anlaşmaları sonucu 17-18 Ocak 1981 gecesi deniz yolundan motorla
getirilen kaçak elektronik eşyanın Sipahi … Ocağı Mevkiinden yurda sokarak kamyonlarla denizli
iline naklini sağladıkları, ancak bu eşyanın B. isimli kişiye ait diğer kaçak
eşyadan ayırt edilemeyecek şekilde ele geçtiği ve olayla ilgili Denizli Ağır
Ceza mahkemesinin 1981/33 esasında kayıtlı kamu davasının açıldığı, bu suretle tüm sanıkların toplu kaçakçılık suçunu
işledikleri, suç konusu eşyanın başka eşya ile karışması nedeni ile
gümrüklenmiş değerlerinin belirlenemediği,
…
b) Sanıklar … Münir İçer, … 18 Ocak
1981 tarihinde teşekkül oluşturarak kaçakçılık, rüşvet almak ve vermek
suçlarından açılan kamu davaları,
…
Sanıklara müsnet kaçakçılık ve
rüşvet alıp vermek suçları TCK.78.m. uyarınca ve olaylarda teşekkül durumu söz
konusu olmadığından toplu kaçakçılık olarak nitelendirilip, ele geçen ve
belirlenebilen kaçak eşyanın o tarihlerdeki gümrüklenmiş piyasa değeri 30
milyon liranın altında olduğundan iş bu kamu davalarının …
zamanaşımı nedeniyle ORTADAN KALDIRILMASINA,”
9. 6191 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin (7) numaralı fıkrası ile 926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32.
madde, 12/3/1971 tarihi sonrasındaki yargı denetimine
kapalı idari işlemler veya YAŞ kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilenlere bazı
haklarının iadesinin sağlanması amacıyla idareye başvuru imkânı getirmiş ve bu hükümden
yararlanabilmek için 6191 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren 60 gün
içinde Milli Savunma Bakanlığına başvurulması gerektiği hükme bağlanmıştır.
10. Başvurucunun, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde hükmünden yararlandırılması talebiyle yaptığı
başvuru, Milli Savunma Bakanlığının 5/7/2011 tarihli
işlemi ile reddedilmiştir.
11. Başvurucu tarafından, anılan
işlemin iptali istemiyle açılan davada Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)
Birinci Dairesi 19/4/2012 tarih ve E.2012/384,
K.2012/543 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“Görüldüğü üzere, 12.03.1971 tarihinden 22.03.2011 tarihine
kadar yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askeri Şura karaları
ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenlerin, yani kişi olarak kapsama
girenlerin başvurularını kabul veya reddetmek konusunda Milli Savunma Bakanına
(sebep unsuru yönünden) geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. Kuşku yok ki,
diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi idarenin takdir yetkisi de kamu
yararı amacı ve hizmet gerekleriyle sınırlı bulunmaktadır.
Bu kapsamda dava konusu işlem irdelendiğinde; 1976 yılında Astb.Çvş. naspedilerek Türk
Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmaya başlayan davacının, YAŞ kararı ile TSK.dan ilişiğinin kesilmesine
esas teşkil eden; Mersin 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmasına ve
14.09.1981-17.06.1985 tarihleri arasında tutuklu kalmasına sebep teşkil eden ve
Mersin 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nin 01.10.1991 gün ve 1990/91 Esas, 1991/134
Karar sayılı (25.10.1991 Tarihinde kesinleşen) kararıyla "Toplu
Kaçakçılık" olarak vasıflandırılıp, zaman aşımı nedeniyle kamu davası
sonlandırılmasına karar verilen suça konu; bir kısım askeri ve sivil şahıslarla
birlikte menfaat için yapılan bir anlaşma çerçevesinde yurt dışından kaçak
olarak getirilen bir takım elektronik eşyanın deniz yolu ile yurda sokulup kara
yolu ile Denizli iline naklinin sağlanması şeklindeki olayın içerisinde yer
alması şeklindeki eylemi nazara alınarak 926 sayılı Kanunun 32'nci maddesinden
yararlandırılmaması yönünde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
12. Bu karara karşı yapılan
karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 9/10/2012 tarih
ve E.2012/1287, K.2012/1048 sayılı kararı ile reddedilmiş, karar başvurucuya
6/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, 7/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
yapmıştır.
B. İlgili
Hukuk
14. 926 sayılı Kanun’un geçici
32. maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar,
yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak
sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli
Savunma Bakanlığına başvururlar.
Milli Savunma Bakanı, başvurunun kabulüne veya reddine en
geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece
gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde
komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en
geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.
…
Başvurunun reddi hâlinde, bu ret işlemine karşı ilgililer
altmış gün içinde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 12/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
7/11/2012 tarih ve 2012/584 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, hakkında
uygulanmış bir disiplin cezasının ve kesinleşmiş bir mahkûmiyetinin
bulunmadığını, ceza davası devam ederken TSK’dan ilişiğinin kesildiğini, 926
sayılı Kanun’un 32. maddesinden yararlanmak için gerekli olan şartları
taşıdığını, somut bir gerekçe gösterilmeksizin talebinin reddedildiğini, ''toplu kaçakçılık'' olarak nitelendirilen
suçtan dolayı açılan davanın da zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına
rağmen mahkûmiyeti varmış gibi değerlendirildiğini ve suçlu muamelesi
yapıldığını belirterek, Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu kapsamda başvurucunun
iddialarının masumiyet karinesinin ihlal edildiği şikâyeti çerçevesinde
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
18. Başvurucunun şikâyeti açıkça
dayanaktan yoksun olmayıp, kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de görülmediğinden, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Başvurucu, ''toplu kaçakçılık'' olarak nitelendirilen
suçtan dolayı açılan davanın da zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına
rağmen mahkûmiyeti varmış gibi değerlendirildiğini, suçlu muamelesi yapıldığını
ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüş yazısında,
masumiyet karinesinin kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz
mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilke olduğunu, AİHM’in, ceza yargılamasına paralel olarak veya ceza
yargılamasının bitmesinden sonra devam eden adli ve idari süreçler bakımından
da masumiyet karinesinin uygulanabileceğini birçok kararında kabul ettiğini,
ceza yargılamasının niteliği ile disiplin yargılamasının niteliğinin
birbirinden farklı olduğunun unutulmaması gerektiğini, masumiyet karinesinin
ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken, özellikle hukuk yargılamaları
bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan birinin, durum
tespitinin ötesinde, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip
etmediği ve beraat kararını sorgulayıp sorgulamadığı hususu olduğunu, somut
olayda, başvurucu hakkında “toplu kaçakçılık”
olarak nitelendirilen suçtan dolayı açılan davanın zamanaşımı nedeniyle ortadan
kaldırılmasına karşın, ilişiğinin kesilmesi işleminin disiplin hukuku
çerçevesinde yapıldığını belirterek, masumiyet karinesinin ihlal edilip
edilmediğine ilişkin yapılacak değerlendirmede bu hususların dikkate alınması
gerektiğini bildirmiştir.
21. Başvurucu cevap
dilekçesinde, başvuru formunda yer alan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine yönelik
iddialarını tekrar etmiştir.
22. Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz”
23. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal
olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
24. Masumiyet karinesi, kişinin
suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul
edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti
iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez.
Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve
kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine
tabi tutulamaz (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
25. Bu çerçevede, masumiyet
karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesin hükümle
mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için
masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır. Ancak ceza
davası sonucunda kendisine isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu veya
suçu işlediğine kesin olarak kanaat getirilemediği ve bu nedenle sanık hakkında
beraat kararı verilen durumlarda ise kişi hakkında masumiyet karinesinin devam
ettiğinin kabulü gerekir. Çünkü böyle durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2)
numaralı fıkraları anlamında kişinin suçluluğu sabit olmamıştır ve bu nedenle
suçlu sayılamaz (B. No: 2012/574, 6/2/2014, § 76).
26. Masumiyet karinesi, suç
isnadının karara bağlandığı yargılamalarda geçerli olduğu için, Sözleşme’nin 6.
maddesinde ifade edilen “medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar” çerçevesinde değerlendirilen
idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin uygulama alanı dışında
kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan maddi olayın tespitinde
idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza mahkemesinin daha önce
verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları
için bkz. X/Avusturya, B. No:
9295/81, 6/10/1982, k.k.; C/Birleşik Krallık, B. No: 11882/85,
7/10/1987, kk.). Bu kural, kişi hakkında verilen
beraat kararı sorgulanmadığı sürece, aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük
ispat standardı kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde
yaptırıma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Ringvold/Norveç, B. No: 34964/97, 11/2/2003, §
38).
27. Bu çerçevede, ceza davası
dışında fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari
uyuşmazlıklarda, kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen, bu
karara esas teşkil eden yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat
kararının sorgulanması masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari
uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından, kişi beraat etmiş olsa
dahi yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi,
kişinin suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal
edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın
gerekçesinin bütün halinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran kişinin
yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayanmadığının
incelenmesi gerekir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, §
29).
28. Öte yandan, ceza ve ceza
muhakemesi hukuku ile disiplin hukukunun farklı kural ve ilkelere tabi
disiplinler olduğunun hatırlanmasında yarar vardır. Buna göre kamu görevlisinin
davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da
gerektirebilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı
ayrı yürütülür ve ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi
işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü disiplin makamları
açısından doğrudan bağlayıcı değildir (B. No: 2012/665, 13/6/2013,
§ 30). Ancak bu kapsamda yapılan değerlendirmelerde delil yetersizliğine dayalı
olsa bile kişi hakkında verilen beraat kararına aykırı olarak kişinin suçsuz
olmadığı yönünde değerlendirmelerden kaçınılması gerekir.
29. Masumiyet karinesinin ihlal
edilip edilmediği değerlendirilirken, özellikle hukuk ve idari yargılama
bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı
yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve beraat kararını
sorgulayıp sorgulamadığıdır.
30. Kişinin suçluluğunu ima eden
ya da kabul eden bir yargı söz konusu olmadıkça, sadece soruşturma açılmış
olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması veya
uygulanması için yeterli görülebilir (B. No: 2012/998, 7/11/2013,
§ 65).
31. Bireysel başvuruya konu olan
AYİM kararı incelendiğinde; yargı denetimine kapalı idari işlemler veya YAŞ
karaları ile TSK’dan ilişiği kesilenlerin 926 sayılı Kanun’un 32. maddesinden
yararlandırılmaları için yaptıkları başvuruların kabulünde idarenin takdir
yetkisinin bulunduğu, bu yetkinin kullanımının sınırsız olmadığı, kamu yararı
amacı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olduğu belirtildikten sonra başvurucunun
TSK’dan ilişiğinin kesilmesine ilişkin olayın değerlendirilmesinin yapıldığı,
hakkında açılan ceza davası nedeniyle başvurucunun yaklaşık dört yıl tutuklu
kaldığı tespitine yer verildiği, ceza davası zamanaşımına uğraması sonucu
ortadan kaldırılmış olsa da ceza davasında başvurucunun toplu kaçakçılık suçunu
işlediği hususunda yapılan tespit ile bağlantı kurularak (§ 8), davaya konu
eylemleri nedeniyle başvurucunun 926 sayılı Kanun’un 32. maddesinden
yararlandırılmamasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle
davanın reddedildiği görülmektedir.
32. Başvurucunun durumu değerlendirilirken,
zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılan ceza davasına konu eylemler içinde yer
aldığı kabul edilerek, 926 sayılı Kanun’un 32. maddesinden
yararlandırılmamasına ilişkin işlemin hukuka uygun olduğuna karar verilmiştir.
Bu çerçevede başvuruya konu kararın gerekçesinde yer alan ifadelerden,
suçluluğu ilgili mahkeme kararıyla sabit olmayan ve zamanaşımı nedeniyle
hakkında açılan ceza davası ortadan kaldırılan başvurucunun anılan eylemleri
işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı görülmektedir. Dolayısıyla
idarenin söz konusu işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşırken Mahkeme,
başvurucunun durumunu ceza yargılamasından ayrı olarak değerlendirmemiş, aksine
ceza mahkemesinin zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırma kararının gerekçesine ve
başvurucunun yargılandığı fiilleri işlediği kabulüne dayanarak karar vermiştir.
Bu kapsamda Mahkemenin gerekçesinde kullandığı ifadelerin, başvurucunun
masumiyet karinesine saygı ilkesiyle bağdaştığı söylenemez.
33. Yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde, AYİM kararının gerekçesinde, başvurucu hakkındaki zamanaşımı
nedeniyle ortadan kaldırılan ceza yargılamasına atıfta bulunulduğu ve suçluluğu
mahkeme kararlarıyla sabit olmayan başvurucunun yargılamaya konu eylemleri
işlediği ve suçlu olduğu inancının karara yansıtıldığı anlaşıldığından,
başvurucunun Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına
alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
34. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. Maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“ Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
35. Başvuru konusu olayda tespit
edilen ihlal, mahkeme kararından kaynaklandığından ve yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un (2) numaralı
fıkrası gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
36. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Masumiyet karinesinin ihlal edildiği şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında güvence altına alınan masumiyet
karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın
bir örneğinin AYİM Birinci Daire Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE,
C. 172,50 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
12/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.