TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEÇKİN CEYLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13761)
|
|
Karar Tarihi: 6/12/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Seçkin
CEYLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; görevden alınma işleminin iptali için açılan davada
ileri sürülen iddialar karşılanmadan karar verilmesi, bağımsız ve tarafsız
mahkemelerde yargılama yapılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Tokat İl Özel İdaresinde genel sekreter yardımcısı
olarak görev yapmakta iken il valisinin onayına dayanan 13/7/2012 tarihli
işlemle aynı idare bünyesinde tekniker kadrosuna atanmıştır. Başvurucu; bu
atama işlemi üzerine Tokat İdare Mahkemesinde açtığı davada idarenin kanuna
uygun olmayan keyfî işlem tesis ettiğini, bu işlemden dolayı genel sekreter
yardımcısı olarak kazanmış olduğu tüm maddi ve sosyal olanaklarını kaybettiğini
belirterek atama işleminin iptalini ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
8. Yargılama sonunda Tokat İdare Mahkemesi 23/5/2013 tarihli
kararı ile davayı reddetmiştir. Ret kararında öncelikle il özel idarelerine
ilişkin hukuki düzenlemeler yorumlanarak bu düzenlemeler uyarınca il özel
idaresi genel sekreter yardımcılarının atanması ve görevden alınması konusunda
yetkili olan il valisinin bu yetkisini kullanırken kendi adına hizmet yürütecek
ve kendisine karşı sorumlu olacak kişi (il özel idaresi genel sekreteri) ile
onun yardımcılarını belirleme noktasında keyfîliğe
yol açmayacak şekilde geniş takdir yetkisinin bulunduğunun altı çizilmiştir.
Kararın devamında başvurucunun genel sekreter yardımcısı olarak görev yaptığı
dönemde idareye ait bir taşınmazın satışına esas teşkil edecek muhammen bedel
tespit komisyonunun başkanlığını yürüttüğü, bu komisyonun söz konusu taşınmaz
için m² hesabını hatalı yaptığı ve hatalı hesap üzerinden bedel tespit ettiği
ve taşınmazın bu bedelle satışının yapıldığının anlaşıldığı ortaya konulmuştur.
Mahkeme, Bedel Tespit Komisyonu üyelerinin bu satışa ilişkin ihmaline yönelik
olarak idarece düzenlenen ön inceleme raporunda yer alan aynı Komisyonda
görevli S.Y. ve A.A.nın ifadelerinde söz konusu
taşınmaz için m² değerinin proje üzerinden tespit edildiğinin ve taşınmaz
başında tespit yapılmadığının belirtildiğini, raporda yapılan tespitler
sonucunda raporu düzenleyen denetim elemanının satılan taşınmazın fiilî durumu
ile projesinin birbirine uyumunun kesin ve net olarak tespitinde başvurucunun
sorumlu olduğunu ortaya koyduğunu açıklamıştır. Mahkeme sonuç olarak ön
inceleme raporuna konu olan eylemlerin başvurucunun görev değişikliğini
gerektirecek ağırlıkta olduğuna kanaat getirmiş ve genel sekreter yardımcılığı
görevinin kazanılmış hak teşkil etmediğinin de altını çizerek davayı
reddetmiştir.
9. Başvurucu bu karara karşı temyiz talebinde bulunmuş ve
inceleme sonucunda Danıştay Beşinci Dairesi 20/3/2014 tarihli kararı ile ilk
derece mahkemesi kararını onamış, karar düzeltme istemini de 26/6/2014
tarihinde reddetmiştir.
10. Karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilam başvurucuya
15/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 25/8/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
11. Mahkemenin 6/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
12. Başvurucu
22/9/2016 tarihinde bireysel başvuru dosyasına sunduğu ek beyan dilekçesiyle
başvuruya konu davayı gören ve temyiz incelemesini yapan hâkimlerin bir kısmı
yönünden FETÖ/PDY terör örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle soruşturma
başlatılmış olduğunu ve meslekten ihraçlarına karar verildiğini belirterek
hakkında bağımsız ve tarafsız olmayan bir yargılama yürütüldüğünü ileri
sürmüştür. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre
başvurucuların bireysel başvuru kapsamındaki haklarının ne şekilde ihlal
edildiğini ve buna ilişkin gerekçeleri ile delillerini açıklamaları
gerekmektedir (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20). Somut olayda başvurucu, açtığı davada görev
alan hâkimlerin bir kısmı yönünden FETÖ/PDY terör örgütü üyesi oldukları
gerekçesiyle meslekten ihraçlarına karar verildiğini belirtmiş ise de bu
hususun mahkemelerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını ne şekilde ihlal ettiğine
ilişkin somut açıklamada bulunmamış; bu yönde herhangi bir belge veya bilgi
sunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun bu iddiasına ilişkin bir değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
A. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
13. Başvurucu; birlikte çalıştığı Genel Sekreter M.Y.ile diğer genel sekreter yardımcısı S.G.nin
de görevden alındığını, ancak bu kişilerin görevden alınma işlemlerinin iptali
için açtıkları davaların aynı mahkemelerde kabul edildiğini, bu kişilerin
davalarında dikkate alınan ve lehine değerlendirilebilecek görüşler içeren
İçişleri Bakanlığı müfettişlerince düzenlenmiş denetim raporunun kendi
davasında dikkate alınmadığını, bunları yargılama boyunca ortaya koymasına
rağmen gerek ilk derece mahkemesinin gerekse Danıştayın
bunlara ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu başlık altında ele alınan
iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesi
yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
15. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında adil yargılanma
hakkının unsurlarından birinin silahların eşitliği ilkesi olduğu, silahların
eşitliği ilkesinin davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına geldiği açıklanmıştır (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 32).
16. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için “silahların eşitliği” ilkesi ışığında taraflara
iddialarını ve delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların
tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya
hakkaniyetsizlik iddiaları yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 27).
17. Bu çerçevede başvurucunun kendisi ile aynı durumda
olduklarını, ancak görevden alınma işlemlerinin mahkemece iptal edildiğini
belirttiği M.Y. ve S.G.nin dava dosyalarına ilişkin
kararlar incelenmiş ve anılan kişilerin görevden alınma sebeplerinin farklı
olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu tarafından sunulan bu kararlar kapsamında
yapılan tespite göre M.Y.nin yukarıda bahsedilen
(Bkz. § 8) Muhammen Bedel Tespit Komisyonunda görev yapmadığının anlaşılması
üzerine görevden alma işlemi iptal edilmiştir. S.G.nin
ise başka bir olay nedeniyle uyarma cezası aldığına ancak bu uyarma cezasına
konu eylemin görevden alınmayı gerektirecek nitelikte olmadığına kanaat
getirilmesi üzerine görevden alma işlemi iptal edilmiştir. Dolayısıyla
başvurucunun kendisi ile aynı durumda olduklarını ileri sürdüğü ve görevden
alma işlemlerinin iptal edildiğini belirttiği bu kişilerin durumlarının
başvurucunun davasının sonucuna etkili olabilecek nitelikte olmadığı anlaşılmıştır.
18. Başvurucu ayrıca Danıştay Beşinci Dairesinin benzer bir
uyuşmazlıkta verdiği 30/1/2013 tarihli ve E.2012/2852, K.2013/507 sayılı
kararını örnek göstererek, bu kararda bir
işlemin hukuki sebebinin o işlemden sonra düzenlenmiş olan bir rapora dayanmasının
hukuken kabul göremeyeceği düşüncesinin benimsendiğini açıklamış,
ancak Danıştayın bu kararının kendi davasında
mahkemelerce dikkate alınmadığından yakınmıştır.
19. Bu kapsamda başvurucu tarafından bireysel başvuru dosyasına
sunulan Danıştay Beşinci Dairesinin 30/1/2013 tarihli kararı incelenmiştir. Söz
konusu Danıştay kararında benimsenen görüşün başvurucunun davasına
uygulanmamasının başvurucuyu yeterli usul güvencelerinden mahrum bırakmadığı
anlaşılmıştır. Zira başvurucunun görevden alınması sonucunu doğuran işlemin
hukuki sebebinin başvurucu hakkında düzenlenen soruşturma ön inceleme raporu
olmadığı, aksine bu sebebin söz konusu ön inceleme raporunun hazırlanmasına yol
açan, İl Özel İdaresinin taşınmazının satışı için bedel tespit etmek amacıyla
oluşturulan ve başvurucunun başkanı olduğu Muhammen Bedel Tespit Komisyonunun
hatalı ve eksik iş yapmasına dayandırıldığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucu
tarafından ortaya konulan Danıştay Beşinci Dairesi kararının da davanın
sonucuna etkili olabilecek nitelikte olmadığı değerlendirilmiştir.
20. Sonuç olarak başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların,
yargılamayı etkileyebilecek nitelikte olmadıkları tespit edildiğinden,
silahların eşitliği ilkesine yönelik bir ihlal oluşturmadıklarının açık olduğu
anlaşılmaktadır.
21. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
22. Başvurucu; Muhammen Bedel Tespit Komisyonu başkanı olarak
görev aldığı idareye ait taşınmazın satışından sonra idarenin taşınmazı satın
alan aleyhine tapu iptali ve tescil davası açtığını, Tokat 2. Asliye Hukuk
Mahkemesinde görülen bu dava sonunda taşınmazın idare adına yeniden tapuya
tescil edildiğini, bu kapsamda ortada bir kamu zararının kalmadığını
belirtmiştir. Başvurucu ayrıca aynı olay nedeniyle Tokat 2. Sulh Ceza
Mahkemesinde hakkında görevi kötüye kullanma suçundan dava açıldığını, bu dava
sonunda da beraat ettiğini belirtmiştir. Bu doğrultuda başvurucu, hatalı
eyleminden dolayı kamu zararı oluşmadığını ve yapılan yargılamada beraat
ettiğini ileri sürerek görevden alınma işleminin sebep unsuru yönünden hukuka
aykırı olmasına rağmen iptal edilmediğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun bu başlık altında ele alınan iddialarının masumiyet
karinesinin ihlal edildiği iddiası yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
24. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş
bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.
Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia
makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca
hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu
otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi
tutulamaz (Kürşat Eyol,
B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
25. Bu çerçevede ceza davası dışında fakat ceza davasına konu
olan eylemler nedeniyle devam eden idari ve hukuki davalarda uyuşmazlıklarda
kişi hakkında beraat kararı verilmiş olmasına rağmen bu karara esas teşkil eden
yargılama sürecine dayanılması ve bu şekilde beraat kararının sorgulanması
masumiyet karinesi ile çelişir. Buna karşılık, idari ve hukuki uyuşmazlığın
çözümüne esas teşkil etmesi bakımından kişi beraat etmiş olsa dahi yargılanmış
olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi kişinin suçlu
muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden
söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin
bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran kişinin yargılandığı
ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (Kürşat Eyol, §
29).
26. Öte yandan ceza muhakemesi hukuku ve disiplin hukuku farklı
kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı suç tanımına
uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu da gerektirebilir. Böyle durumlarda
ceza muhakemesi ve disiplin soruşturması ayrı ayrı yürütülür. Ceza muhakemesi
sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında ceza
mahkemesinin hükmü disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Kürşat Eyol, §
30).
27. Bu kapsamda başvuru dosyasına sunulan Tokat 2. Sulh Ceza
Mahkemesinin20/11/2013 tarihli kararı incelendiğinde, başvurucu hakkında
yukarıda belirtilen idare mahkemesi kararında (bkz. § 8) bahsedilen eylemi
nedeniyle görevi kötüye kullanma suçundan dava açıldığı ve yargılama sonunda
isnat edilen suç açısından "kastının"
bulunmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiği görülmektedir. Yine
başvuru dosyasına sunulan Tokat 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/4/2014 tarihli
tapu iptali ve tescil davasına ilişkin kararında idarenin özel bir şirkete satılmış
olan taşınmazının satış öncesi m² hesabının yanlış yapıldığına dayanarak adına
tekrar tapuya tescil isteminde bulunduğu ve yargılama sonunda taşınmazın m²
hesabının yanlış yapılmasından kaynaklanan yolsuz tescil nedeniyle idare adına
tesciline karar verildiği görülmektedir.
28. Başvuruya konu Tokat İdare Mahkemesinin -Danıştay
denetiminden de geçerek kesinleşen- görevden alınma işleminin iptali istemini
reddettiği 23/5/2013 tarihli kararında ise yukarıda bahsedilen ceza ve hukuk
yargılamasına herhangi bir atıfta bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda
idare mahkemesinin, görevden alma işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna
ulaşırken idarenin ilgili mevzuat uyarınca geniş takdir yetkisini de gözönüne alıp başvurucunun eylemini nitelik ve ağırlığı yönünden
değerlendirdiği görülmektedir.
29. Tüm bu tespitler ışığında ve disiplin hukukunun farklı kural
ve ilkelere tabi olduğu ve farklı ispat standartlarının benimsendiği dikkate
alındığında İl Özel İdaresinin işlemini değerlendiren Tokat İdare Mahkemesinin
kararı ile masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu
anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucunun masumiyet karinesi
ilkesine yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun
bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
6/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.